FENÂ Fİ'L-HAK
Hak'ta yok olmak. Fenâ filhak, Arapça bir terim olarak Fenâ fillâh ile eşanlamlı olarak ta değerlendirilebilir.
Hak, lügatta batılın zıddı, yerine getirilen hüküm, varlığı sabit olan, doğruluk ve adalet anlamlarına gelir. Fiil olarak üç harfli kökten kullanıldığında Hak; gerçekleşmek, gerçek olmak demektir.
Cenab-ı Allah'ın vasfı olarak; inkârı mümkün olmayan, varlığının kabûl olunması gereken, varlığı ve ulûhiyeti kesin olan manalarına gelir. Bu manada Kur'an-ı Kerîm'de Mekkî ve Medenî ayetlerde tekrarla geçer. Genellikle tek başına kullanılır. Bazen esmâı hüsnâdan birine bitiştiği görülür; "el-Mehkü'l-Hak" (Tahâ, 20/1 14) gibi. Hak kelimesinin Kur'ân-ı Kerîm'de, bundan başka birkaç vecih üzerine kullanıldığı ifade edilmektedir.
Hak kelimesini Beydâvî, tefsirinde Allah manasında olduğunda ''es-Sâbitü rübûbiyyetuhu'' yani Rablığı sabit ve gerçek olan diye tarif eder. Böylece Hak, sâbit anlamında açıklanır.
Hak, masdar olarak ele alındığında, enfüs ve âfâkın mutabakatını anlatır. Enfüs'te, sıdk ve sevab gibi söz ve fikre sıfat olur. Âfâkta ise, tahakkuk ve vukû demek olur.
İşte, bundan dolayı, hak, manen ve sûreten her veçhile "vücud"diye târif olunur. Hakk'ın vücudu "Vâcibü'l- Vucûd lizâtihi" halkın vücudu ise, buna bağlı olarak "Vâcibü'l-Vücud liğayrihi"dir. Hak kelimesinin çeşitli manalara gelmesi, bu ikincisinden kaynaklanmaktadır. Bütün hak ve hukukun mercii olan Hak Teâla, Vâcibül-Vücud lizâtihi olduğundan, ulûhiyyet ve rubûbiyyet O'nun haklarındandır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, 2675-2676).
Hakk'ın Allah'ın ta kendisi olarak kullanıldığını Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "Allah'ım, sen'sin Hak..." (el-Buhâri, Daavât, 9) hadisinden anlaşılmaktadır.
Tasavvufî hak demek olan hakka'l yakînin son derecesidir. Bilmek, görmekten öte, olmak demektir. Bir diğer ifadeyle, abdin (kulun) Hak'ta fânı olması ve O'nun ile yalnız ilmen değil, hem ilmen, hem şuhûden, hem de halen bekası manasına gelir. Basit bir anlatımla ilmel yakın, her akıllı kişinin ölümü bilmesidir. Melekleri görmesi aynel yakîn, ölümü tatması da hakkal yakîndir (Elmalılı, a.g.e., VII, 4726).
Tasavvufî anlayışta, Fena fi'ş-şeyh (şeylikte yokolma) ve fenâ fi'r-Resul (Peygamberde yokolma) merhaleleri fena fi'l-Hakk'a giderken aşılacak merhalelerdendir diye kabul edilir.
Hülasa, mutassavıflara göre fenâ fi'l-hak, sufînin tarikat yolunda marifeti geçerek, en son varacağı merhale olarak kabul edilir. Hakka'l-yakın de denilen bu merhaleye kişi, gözle görmüş gibi tahkik ve ilimle tahkik mertebelerinden geçerek, hak içinde fenâ bulma (fena fi'l-hak) haline ulaşır.
Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU
BENZER SORULAR
- Bekabillah makamının manasını ve ve hallerini açıklar mısınız?
- ENFÛS
- Allah kendisinden büyük bir (taş) varlık yaratabilir mi?
- KIDEM
- Aldanmaktan Kurtulmanın Kur'ani Çözümleri Allah'ı Zat, Sıfat ve İsimleriyle Tanımak
- FENÂ FİLLAH
- Vahdet-i vücudu savunan kimlerdir ve onların İslam ve Allah anlayışı nasıldır?
- VAHDET-İ VÜCUD
- Vücud sıfatı, zatın aynı mıdır?
- Allah kuluna âşık olur mu?