İslam dini toplumlardaki milli değerleri ve adetleri korumaya nasıl bakmaktadır?
Değerli kardeşimiz,
Bir toplulukta zaman içinde meydana gelen ve toplum içerisinde kabul gören maddî ve manevî husus ve alışkanlıklar bulunmaktadır. Eskiden devralınan ve toplum hayatının çeşitli yönlerinde yerleşen iş ve davranış tarzlarıdır. Bu bakımdan eskiden devralınan her düşünce ve alışkanlık, kötü olmayacağı gibi; mutlaka iyi de demek değildir. Bazı âdet ve gelenekler toplumları yozlaşmaya ve atalete sevk ederken; bir başka tür gelenekler, sosyal hayatın sürekliliği ve ahengi için önemli faydalar sağlar.
Eski asırlarda örf ve âdetlerin büyük rolü vardı. Çünkü insanın yaşadığı iktisadî hayatın bünyesine uygun mevzuat yapma yoluyla hukuk kaideleri koyma güç olduğundan, insanların hayatını düzenleyen kaidelerin temel kaynağı örf ve âdetler idi. Bu sebeple toplumlar, muayyen örfleri kabul ederek, onları tatbik ediyorlardı.
Örf ve âdet, temel ve önemli bir şey ile ortaya çıkar. Yani toplumun arzusu, bünyesi ve değerlerine uygun olarak ortaya çıkar; toplumun bünyesinin değişmesiyle değişir. Ayrıca örf ve âdet, bazı meselelerde kanunun unutarak yaptığı hatayı telâfi eder. Bu durumda, kanunun temas etmediği bütün meselelerde bir hukuk kaynağı olarak örf ve âdete başvurulur.
Örf, İslâm hukukunda ikinci derecede fer'î bir hüküm kaynağı olarak kabul edilir. Örf, kendisinden daha geniş olan âdetten ayrılır. Âdet, şahıs ve cemaatlerden tekrar tekrar sâdır olan her davranışa denilir. Örf, âdetin bir çeşididir. Bir kavmin veya topluluğun söz ve fiil hâlinde âdetleridir. (Faruk en-Nebhân, İslâm Anayasa ve İdare Hukukunun Genel Esasları, Çev. Servet Armağan, İstanbul 1980, s. 241-339).
İslâm alimleri örf ve âdeti; "Akl-ı selîmin üzerinde ittifak ettiği ve halkın devam edegeldiği şeylerdir ki, birçok kere tekrar olunur." şeklinde tarif etmişlerdir. Ayrıca örf ve âdette dikkat edilecek husus; "Şer'an ve aklen müstahsen olması, selim akıl sahipleri yanında münker olmamasıdır." (Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İstanbul 1983, s. 139).
İslâm, yerleştiği dönemlerde insanlar arasında iyi olarak bilinmiş ve teâmül hâline gelmiş olan bazı örf ve âdetleri olduğu hal üzere bırakmış ve böylece örf, âdet ve teâmül İslâm hukukunun önemli kaynaklarından birisini teşkil etmiştir (Osman Öztürk, Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, İstanbul 1973, s. 7).
Batı literatüründe gelenek "toplumda değerler ve kurumların en ağır değişen ve eski toplumlarla yaşayan toplumların arasında bir bağ oluşturan sosyal miras" olarak geçer. Geleceğin payı ve toplumun eski şekillerini yenilerine bağlama gücü toplumdan topluma değişir. Bazı sosyologlar devrimlerin gelenekleri ortadan kaldırdıklarını söyler, fakat en sert devrimlerden sonra dahi bir kısım geleneklerin kaldığı görülmektedir (H. Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, İstanbul 1969, s. 115).
İslâm geldiği dönemde, o dönemde Arabistanda yaygınlaşan adetleri kategorize etmiştir. Bir kısmını tamamen reddetmiş, bir kısmını ıslah edip devam ettirmiş ve bir kısmını da kabul etmiştir.
Her ülkenin kendine göre milli değerleri ve gelenekleri vardır. İslama zıt düşen kısımları dışlamak ve Dinin esasatına aykırı olmayan değer ve adetleri devam ettirmek İslamın tasvip ettiği bir husustur.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- GELENEK
- Neye dayanılarak İslam’ın hükümlerinde zamana göre değişiklik olabileceği söyleniyor?
- Laiklik nedir?
- Bir Müslüman laik olabilir mi?
- İslam dini toplumlardaki milli değerleri ve adetleri korumaya nasıl bakmaktadır?
- Yöneticilerin bozulmasının, kıyamet alametlerinden olduğu söyleniyor?
- ÖRF
- Türk bayrağını çöpe atmak caiz midir?
- Camilerde Davud Yıldızı?
- Çingeneler kimlerdir, onlardan alışveriş yapılır mı?