"Her kim hidayeti Kuran'dan başkasında ararsa, Allah onu saptırır." hadisini açıklar mısınız?

Tarih: 30.03.2013 - 00:13 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Alimlerin kitaplarına önem vermeyelim mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hadiste kastedilen Kur'an dışı, Kur'an'a muhalif olan vesilelerdir. Kur'anî olmayan, nurunu Kur'an'dan almayan vesileler insanı dalalete sürükler. Alimlerin görüşleri ve eserleri de Kur'an temelli ise bunlar da birer hidayet vesilesidir. Ancak Kur'an'a uymayan eserler, insanı dalalete götüren vesilelerdir.

Hâris el-A'ver anlatıyor:

"Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malâyanî konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye çıkıp durumdan haberdâr ettim. Bana:

"Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben:

"Evet, dediğim doğrudur." deyince:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittim:

"Yakında fitneler kopacaktır." Bunun üzerine,

"Ey Allah'ın elçisi, bu fitnelerden kurtuluşun çaresi nedir?" diye sordum.

"Allah'ın kitabı, Kur'an'dır." buyurdular. (Daha sonra Hz. Peygamber, Kur'an'ın özelliklerini şöyle açıkladı:)

"Onda, sizden öncekilerin tarihi, sonrakilerinin haberi ve aranızdaki mes'elelerin hükmü vardır. O, hak ile bâtılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür. Her kim hidâyeti ondan başkasında ararsa, Allah onu saptırır. O, Allah'ın kopmayan sağlam ipi, kuvvetli fikir kitabı ve doğru yoldur. O, akılların sapıtıp şaşırmamasına ve dillerin karışmamasına yegâne sebebdir."

"Kur'an, ilim adamlarının doymadığı, asla tekrarlanmaktan eskimeyen ve hayret veren üstünlükleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. Yine O, öyle eşsiz bir eserdir ki, cinler dahi onu dinlediği zaman, 'Biz, doğruluk ve olgunluk yolunu gösteren hârikulâde bir Kur'an dinledik.' (Cin, 72/1) demekten kendilerini alamamışlardır. Ona dayanarak konuşan doğru söylemiş, O'nu tatbik eden sevab kazanmış, O'nunla hükmeden adâlet etmiş ve insanları O'na dâvet eden dosdoğru yola yöneltmiş olur." (Tirmizi, Sevabu"l-Kur"an 14, 2908)

Mescidde zikir dışında yapılan konuşmalar ahbâr, hikâyât, kıssalar nevinden faydasız şeylerdir. Kur'ân-ı Kerim mükerrer âyetlerinde bu çeşit malâyanî mevzulara dalmaktan yasaklamıştır:

"...Onları daldıkları sapıklıkta bırak oynasınlar." (En'âm, 6/91)

mealindeki ayette olduğu gibi.

Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin: "Öyle mi yapıyorlar?" sözü, onların davranışının kötü karşılandığını ifade eder. Yani: "Gerçekten söylediğiniz şen'î işi yaptılar mı?" demektir.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in haber verdiği "fitne"den maksadın ashab arasında cereyan eden hâdiseler veya Tatarlar'ın çıkışı, Deccâl veya Dâbbetu'l-Arz'ın zuhûru gibi âhir zaman fitneleri olabileceği belirtilmiştir. Ancak, Aliyyu'l-Kârî: "Birincisi dışındakileri kastedmiş olması makam icâbı mümkün değildir." der.

Kur'ân için "Gâyesiz bir kelam değildir." şeklinde gelen tavsifin aslı hezl'dir. Hezl, lügat olarak "arzu edilen mânâdan yoksun olan söz"e denir. Kur'ân'la ilgili bu tavsif şu mealdeki ayetten muktebestir:

"Hakikaten o (Kur'ân) hak ile (batılı ayırd eden) kat'î bir sözdür, o hezl (gayesiz bir söz) değildir." (Tarık, 86/13-14).

Tîbî, "Kim akılsızlık edip Kur'ân'ı terkederse..." ibaresini açıklama sadedinde der ki:

"Kur'ân'dan, amel edilmesi vâcib olan bir âyet veya bir kelimeyi tekebbür sebebiyle kim amel dışı bırakır veya kıraatını terkederse küfre deşer. Kur'ân'ın yüceliğine inanmakla birlikte acz, tembellik veya zayıflık sebebiyle kıraatı terketmesinde günah yoktur, ancak sevaptan mahrum kalır."

"O, kendine uyan hevaları kaymaktan korur." ifâdesinden şârihler şu mânaları anlamışlardır:

1. Kişinin hevası Kur'ân'ın getirdiği hidâyete tâbi olursa, düşüklükten kendini korur.

2. Kur'an'a tâbi olan hevâ bid'ate düşmekten, sapıtmaktan kendini korur. Yâni Kur'ân'ın hidâyeti sebebiyle hevâ ehli onu meylettiremez.

3. Hevâ ehli Kur'ân'ı tebdil ve tağyir edemez (mânasını) saptıramaz. Anak bu mananın muhalifinde, gulât denen sapıklıkta aşırı gidenlerin tahrife, mubtıllerin bâtıl iddialara, câhillerin de yersiz te'villere tevessül edeceklerine işâret vardır.

4. Kaymak diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı izâğa'dır. Bunun metinde "meylettirme" manasına olduğu, binaenaleyh ibâreyi şu şekilde anlatmanın mümkün olduğu söylenmiştir: Kur'ân-ı Kerîm'i, doğru yoldan sapmış hevalar eğriliğe ve sapıklığa alet edemezler, Yahudilerin Tevrat'ı tahrif edip kelâmın yerlerini değiştirince yaptıkları gibi. Zira Cenâb-ı Hak, onun hıfzını tekeffül etmiş, üzerine almıştır ve şöyşe buyurmuştur:

"Zikri (Kitabı) biz indirdik, O'nun koruyucusu da biziz." (Hicr, 15/9)

"Dillerin iltibastan korunması", Kur'ân Arapça olmasına rağmen, Arap olmayan mü'minler de öğrenmekte, telâffuzda zorluk çekmezler. Zira Cenâb-ı Hak:

"Biz Kur'ân'ı senin dilinde indirerek kolaylaştırdık." (Meryem, 19/97) ve,

"Andolsun ki, Kur'ân'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık..." (Kamer, 54/22) buyurmaktadır.

Bundan, Kur'ân'dan başka bir sözün, teşvişe sebep olacak, hakla batıl karışacak şekilde araya sızıp karışmaya yol bulamayacağı, çünkü Kur'ân'ı Allah'ın korumakta olduğu mânası da anlaşılmıştır. Kur'ân'ı Kerim'e beşer sözü karışamaz çünkü onda i'câza delâlet eden ma'sumiyet (korunma) vardır.

"Alimler ona doyamazlar." ibâresi "onun künhüne eremezler, sonuna varıp 'tamamen hallettik artık' deyip araştırmaya devamdan geri duramazlar" demektir. Yemek yiyenin doyup elini yemekten tamâmen çekme hâli, böylesi bir doygunluk Kur'ân âlimlerinde hâsıl olmaz. Onun hâiz olduğu hakikatlerden bir sonuncusunu keşfettikçe yenilerini aramaya öncekinden daha fazla bir iştiyak duyar. Bu böyle doymadan, usanmadan devam eder gider.

(bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 3, Bab: 1, Kur'an'ın Faziletine Dair, Hadis no: 1/412)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kur'an-ı Kerim'de; "Allah kime hidâyet verirse doğru yolda olan odur; kimi de hidâyetten mahrum eder, şaşırtırsa; artık imkânı yok, ona yol gösterecek bir dost bulamazsın." deniliyor. Burada Allah'ın insanı zorlaması söz konusu mu?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun