Hangi ahlak ne nesiller nasıl ahlaklı olur?
Değerli kardeşimiz,
Bulunduğu düzen içinde yaşayan ve İslam ahlâkını evrensel veya kendi din ve kültürleri bakımından bağlayıcı bilen, böyle inanan ve böyle yaşamaya çalışan Müslümanların önünde önemli bir mesele var:
Sözde Müslüman olanların bile birçoğunun ahlâkı göreceli telakki ettiği bir toplumda en azından kendisi ve ailesinin İslam ahlâkını kuşanmış olarak yetişmelerini nasıl sağlayacaklar?
Okul mu?
Yıllarca okullara zorunlu olarak “İslam ahlâkı” dersi konmasına gayret edildi, buna muvaffak olunamayınca “zorunlu ahlâk” dersi kondu.
Okullarda milli eğitim ilke ve uygulamaları, iktidarlara göre değişiyor. Ayrıca ahlâk eğitimi yalnızca öğretmekle, okutmakla olmuyor; çünkü genel öğretim ve eğitimde öğreteceğiniz ve üzerinde milli mutabakat sağlanmış ve islâmî de olan bir ahlâk müfredatı yok. Ve çünkü okutanların ahlâk anlayış ve uygulamaları da farklı.
Yıllarca uğraşıldı sonunda seçmeli olarak İslam bilgisi, Kuran-ı kerim ve Peygamberimizin (asm) hayatı dersleri programa girdi, girdi ama Müslüman evlâdı bunları seçmiyor.
Aile mi?
Evet her şeye rağmen aile.
Aile bu işi nasıl başaracak?
Evrensel bir ahlâkın bulunup bulunmadığı tartışıladursun; bizim (İslam ümmetinin ve Müslüman kavimlerin) bir ahlâk anlayış ve uygulamaları vardır ve bunun kökeninde, temelinde Kitabıyla, Sünnetiyle, ahlâk kahramanlarıyla İslam vardır.
İslam kültür ve medeniyetinden bütünüyle Batı uygarlığına cebren yönlendirilen halkımız (ve birçok İslam topluluğu) iki arada bir derede kaldılar; çok şükür Batılı olmadılar, ama ne yazık ki, kendi değerlerinden hayli kayıp verdiler.
İşte bu yüzden bir kısım insanımız (vatandaşlarımız) eşcinselliği savunurken “Bu da bizim ahlâkımız” deme noktasına geldiler.
Dünyaca gelinen noktada yaratılış gayemizi gerçekleştirerek var olmak mümkün değil miydi?
Mümkündü.
Bunun için aile, toplum ve devletin iş birliği gerekiyordu; işte bu olmadı. Cebrî kültür değişimi, halk, “aydınlar” ve devleti böldü, birbirine zıt istikametlerde yürüyüş oluştu.
Batıdan alınacaklar konusunda düşünürlerimizin farklı yaklaşımları oldu; “Bir iğne bile alınamaz” diyenler de oldu, mesela Âkif merhum gibi şöyle düşünenler de oldu:
“Alınız ilmini Garb’ın, alınız sanatını,
Veriniz mesainizi son süratini.
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin yalnız.
İyi hatırda tutun ettiğim ihtarı demin:
Bütün edvar-ı terakkiyi yarıp geçmek için,
Kendi mahiyet-i ruhiyeniz olsun kılavuz.
Çünkü beyhudedir ümmid-i selâmet onsuz.”
Âkif’in dilindeki sanat “zenaat ve teknoloji” demektir. “Bilim ve teknolojiyi alıp çalışın” diyor.
Son üç mısrada Batı’dan seçerek almayı ve “mahiyet-i ruhiyyemiz” derken de bizi biz yapan değerleri kastediyor, “Bu değerler kılavuzumuz olsun” diyor.
Akif, seçme konusunda Japonya örneğine de temas ediyor:
Medeniyyet girmiş yalınız fenniyle…
O da sahiplerinin lahik olan izniyle.
Dikilip sahile binlerce basiret, im’an;
Ne kadar maskaralık varsa kovulmuş kapıdan!
Garbın eşyası, eğer kıymeti haizse yürür;
Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür
Japonya demiş iken şu alıntıya da dikkat çekmek isteriz:
“Japon toplumundaki toplumsal cinsiyet normları, tarihsel olarak Konfüçyüsçülüğün etkisinden evrilen ataerkil hiyerarşilerle sıkı sıkıya bağlantılı. Bir erkeğin rolü, evin geçimini sağlayan kişi ve ailenin reisi olmakla bağlantılı. Kadınlar ise aksine, eşler ve bakıcılar olarak görülüyor ve nihayetinde aile reisine boyun eğiyor. Çocuklara bu normlar küçük yaşlardan itibaren öğretiliyor. Araştırmalar, Japon anaokulu öğretmenlerinin cinsiyetçi konuşma ve davranış kalıplarını teşvik ederek çocukları çeşitli cinsiyet rollerine konumlandırdıklarını gösteriyor. Kızlar yumuşak konuşuyor ve sevimli, tehditkâr olmayan bir şekilde davranıyor. Erkek çocuklar ise aksine daha baskın bir dil ve davranış kullanıyor. Çocuk kitapları ve TV programları genellikle bu hiyerarşik dilsel kalıp ve davranışları devam ettiriyor. Bu inanç ve değerler, hâlâ erkeğe dayalı eve ekmek getiren/kadına bağımlı modele dayanan Japon işyerindeki işe alma uygulamalarını ve örgütsel davranışı etkiliyor…”
Eğitim çevreleri arasında uyum bulunmayınca hükmümüzün geçeceği iki önemli çevre aile ve arkadaştır.
Din ve ahlâk eğitimci aile nerede?
Meselemiz, dindar, bunun tabii sonucu olarak edepli ve ahlaklı nesiller yetiştirmek.
Bizim meselemiz bakımından dindar, “inancı ve ameli olabildiğince kâmil” Müslümandır.
Edep ve ahlak da İslam ahlakıdır, zorunlu ve tabii değişim çerçevesinde geleneği temsil eden edeptir.
Hedefimize ulaşabilmek için aile ve arkadaşın en önemli ve ulaşılabilir birer unsur olduğunu düşündüğümü yazmıştım. Okul, toplum, dünya, ekonomik şartlar, sorumlu Müslümanların bireyler olarak müdahale alanına giremiyor.
Din ve ahlak eğitimi verebilen aileye ulaştığımızda, benzer ailelerin çocuklarından arkadaş seçmeyi başarırsak arkadaş unsuru elde edilmiş olur.
Asıl zorluk amaca uygun ailenin bulunması/oluşması.
Ailenin ilk adımı evliliktir; uygun bir evlilik ile başlayan hayat yolculuğu içinde elbette eğitim de vardır.
Peki gençlerin evlenme ile ilgileri nasıl?
Bu konuda internette kısa bir araştırma yaptık, elde ettiğimiz bilgiler hayli uzun ve detaylı, önce bir özet verelim, sonra bu bilgilerle ilgili düşüncelerimizi aktaralım:
Türkiye’de evlilik, uzun yıllardır kültürel ve sosyal yaşamın temel taşlarından biri olarak görülmüştür. Ancak son yıllarda genç nüfus arasında evlilik kararlarının ertelenmesi veya hiç evlenmeme eğilimi giderek artmaktadır.
Bu sonucun birçok sebebi var: Ekonomik belirsizlikler, artan yaşama maliyetleri, eğitim sürelerinin uzaması ve kariyer öncelikleri, değişen sosyal normlar, bireysel özgürlük arzusu; psikolojik belirsizlikler ve hukuki riskler, gençlerin evlilik kurumuna bakış açılarını derinden etkilemektedir.
Tüm bu faktörler, evliliğin eskiden bir zorunlulukken, günümüzde bireysel ve toplumsal tercihlere bağlı olarak ertelemeye tabi tutulmasına yol açmıştır.
Sebepleri/amilleri biraz açacak olursak:
1. Ekonomik Olanlar:
*Yüksek yaşama ve barınma maliyetleri, düğün ve ev kurma harcamaları gençlerin evlilik kararını zorlaştırmaktadır.
*Gelir belirsizliği ve işsizlik, ekonomik bağımsızlık sağlanmadan evlilik düşüncesini ertelemeye yol açmaktadır.
2. Eğitim ve Kariyer Hedefleri:
*Uzun eğitim süreci ve artan kariyer hedefleri, evlilik yaşını yükseltmektedir.
*Kadınların iş hayatına daha fazla katılması, evlilik öncesinde maddi ve mesleki tatmin arayışına neden olmaktadır.
3. Değişen Sosyal Normlar ve Tutumlar:
*Geleneksel evlilik anlayışının yerini, bireysel özgürlük ve kişisel tatmin arayışları almaktadır.
*Gençler, evliliği yalnızca aile kurma zorunluluğu değil, aynı zamanda duygusal ve ekonomik beklentiler çerçevesinde değerlendirmektedirler.
4. Psikolojik ve Sosyokültürel Bariyerler:
*Boşanma endişesi, evlilikte yüksek beklentiler ve özgürlük kaybı korkusu, evliliğe yönelik güvensizliği artırmaktadır.
*Geleneksel değerlerin çözülmesi, gençlerin bireysel kimliklerini koruma isteğini öne çıkarmaktadır.
5. Kurumsal ve Hukuki Sebepler:
*Devlet desteklerinin yetersizliği ve hukuki riskler, evlilik kararlarını olumsuz yönde etkilemektedir.
*Nafaka, mal paylaşımı ve boşanma süreçlerindeki adaletsizlikler gençleri evlilikten uzak tutmaktadır.
Gençlerin evlilik konusundaki kararlarında bu çok katmanlı sebeplerin etkisi göz önünde bulundurulduğunda, toplum olarak evliliğin geleceğine dair daha kapsamlı ve bütüncül politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Neler yapılmalı?
Uzmanlar özetle şöyle diyorlar:
* Küresel ekonomik dalgalanmalara paralel, gençlere yönelik kamusal destekler artırılmalıdır.
* Eğitim ve kariyer planlamasında esnek yaklaşımlar sağlanarak, evlilik ile kişisel gelişim arasındaki denge desteklenmelidir.
* Toplumsal normlarda yaşanan dönüşüm dikkate alınarak, evliliğin getireceği duygusal tatmin ve karşılıklı sorumluluklar ön plana çıkarılmalıdır.
* Hukuki düzenlemelerde evlilik sürecinin daha güvenli hale getirilmesi, boşanma ve mal paylaşımı konularında adaletin sağlanması için reformlar yapılmalıdır.
Tahliller, yorumlar ve teklifler
Şimdi, bu tespitler üzerine tahliller, yorumlar ve teklifler yapmaya çalışalım.
Din ve ahlak eğitimi konusunun varıp arkadaş ve aileye dayandığını, ailenin de evlenme ile kurulabileceğini, evlenmenin de önünde bugün önemli engellerin bulunduğunu gördük.
Bu engellerden hareketle amaca nasıl ulaşabileceğimizi düşünmemiz gerekir. Ancak bugüne ait bildiğimiz bir kısım engellerin pek de öyle olmadığını anlayacağımız bir konuşmayı nakledeceğiz.
Sevgili Beşir Ayvazoğlu’nun Nuri Arlasez’le (1910-2000) yaptığı önemli ve okunası bir röportaj var (internetten bulup okumak mümkün). Ayvazoğlu’nun bir sorusu ve Nuri Bey’in cevabı:
Efendim, kamuoyu sizi hemen hiç tanımıyor. Ama tanıyanlar, ne kadar farklı bir insan olduğunuzu, bu ülkenin kültürüne ne büyük hizmetlerde bulunduğunu biliyorlar. Biz daha geniş bir kitle, hiç değilse bir kültür ve edebiyat dergisini okuyan kitle tarafından da tanınmanızı istiyoruz. Bize kendinizden biraz söz eder misiniz?
“…Tek istediğim, istediklerimi yapabilmek için bol vakit, sadece bol vakit. Babam gibi avukat olsam, şöhret, yazıhane, hepsi hazır... Para kazanmak kolay. Ama ben para değil, hürriyet istiyorum. Zannedilenin aksine, hürriyetin en büyük düşmanı paradır, sizi, kendi şartlarını benimseterek esirleştirir. İstediğim gibi kendi içime dönüp düşünemedikten sonra, parayı ve şöhreti ne yapayım? Asgarî maddî imkân, fakat azami vakit! Bütün istediğim bu! Evliliğe de bunun için yanaşmadım, yanlış anlamayın, evlilik müessesine asla karşı değilim, benim hayat tarzım evliliğe hiç uygun değildi. Hangi kadın asgari maddi imkânla geçinmeye razı olabilir? Hadi kafama uygun bir hanım buldum diyelim, ailesi “Bizim damat mı? Geçin onu canım, boş gezenin boş kalfası!” deyip bizi devamlı huzursuz etmez mi? Hülasa, evladım, hürriyetimi sonuna kadar muhafaza etmek kararındaydım.”
Saha araştırmalarında evlenmeyi hiç istemeyen veya geç isteyenlerin gerekçeleri şu maddelerde toplanıyordu:
Ekonomik belirsizlikler, artan yaşama maliyetleri, eğitim sürelerinin uzaması ve kariyer öncelikleri, değişen sosyal normlar, bireysel özgürlük arzusu; psikolojik belirsizlikler ve hukuki riskler…
Kalın ve siyah yazdığımız ilk kısım yetmiş yıl önce de varmış, belki daha da fazlaymış ama bunlara rağmen evlenmeye, aile kurmaya mâni olmuyormuş; çünkü evlilik eskiden bir zorunluluk iken, günümüzde bireysel ve toplumsal tercihlere bağlı hale gelmiştir.
Zamanın ruhu dedikleri heyûlânın en etkin engel olduğu anlaşılmaktadır.
Zamanın ruhu azgın bir sel, devirip geçen bir fırtına gibi; bu durumda “yel değirmenleri ile savaşan kahraman” gibi mi olacağız, yoksa selin ve rüzgârın deviremediği, kökü derinlerde olan çınar gibi mi olacağız?
Bizce ikincisi; çünkü birincisini (zamanın ruhunu ve gidişini) bugünden yarına değiştirmek fertlerin de ailelerin de elinde değildir.
Din ve ahlak eğitimini dert edinen Müslümanlar olarak çınarımızın derinlerdeki köklerini nasıl koruyabiliriz?
Gördüklerimizi ve düşünebildiklerimizi yazalım:
“Helal süt emmiş” diye bir ifademiz var; şu halde bizden olacak evlâdımızın eğitimi helal süt emzirme ile başlıyor.
Henüz bir iki yaşında iken şu veya bu sebeple bir oyun açıp bebeğin önüne sözde akıllı telefonu koyan ve işine veya keyfine bakan anneler daha bu yaşta nesli bozuyorlar; bu anneler her sosyal tabakada mevcut.
Çalışacağım diye bebeğini, çocuğunu başkalarına teslim edip evden uzaklaşan anneler nesli bozuyorlar.
Okul tercihinde yalnızca dünyaya, maddeye, zamanın ruhuna göre hareket eden aileler nesli bozuyorlar.
Çocuklarının okuldaki başarılarından başka bir dertleri, bir hassasiyet ve meşguliyet alanları olmayan aileler nesli bozuyorlar.
Çocuklar, gençler bozucu arkadaşlar seçebilir; bunu dert edinemeyen aileler nesli bozuyorlar.
Evlenmenin ekonomik engellerini kaldırmak için fedakarlık yapmayan aileler ailenin kuruluşunun anormal gecikmesine sebep oluyorlar.
Din, ahlak ve değerlerimize bağlı olmayan sebeplerle gençlerin eş tercihine müdahale eden aile büyükleri gençlere yazık ediyorlar…
Genel gidişten şikayet edip durmak yerine biz evlerimizin önünü temiz tutmaya çalışmalıyız; bunu yapabiliriz, yeter ki burada bir kısmını sıraladığımız yanlışları yapmayalım.
İyi yapan, doğru yapan ve başarılı olan nice aileler var; demek ki olabiliyor!
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İslamiyete göre ekonomik sistemler, prensipler ve temel kurallar nasıl olmalıdır?
- Nefsi ve nesli ifsat eden büyük günah nedir?
- Maddi manevi varlığımızı korumaya nereden başlamalıyız?
- Çocuğun anne ve baba üzerindeki hakları nelerdir?
- Ahlakın tarifi ve gayesi nedir? Ahlakın toplum / cemiyet üzerinde etkisi / tesiri nasıldır?..
- NİKÂH
- Edep ve hayâ ne demektir? Bunları kimden öğreneceğiz? Allah’a ve Kur’an’a karşı haya nasıl olmalıdır?
- Beğenilmeyen kız ile evlenilmesini nasıl açıklarsınız?
- Çocuklarımıza cinsellik eğitimini nasıl vermeliyiz?
- LAİKLİK