Duygu nasıl bir şeydir?

Tarih: 06.07.2006 - 13:49 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İnsanın duygularıyla mı yoksa mantığıyla mı hareket etmesi daha evladır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnsan tek başına ayrı bir âlem... Aklının, kalbinin, hayâlinin, hâfızasının, organlarının ve his dünyasının kendilerine uygun ibadetleri ve tesbihleri var.

Sadece birkaç misâl:

Aklın ibadeti, “Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” suallerinin cevabını arayıp bulmak... Kendisini ve top yekûn kâinatı Allah’ın eseri bilip onlardaki İlâhî hikmetleri tefekkür etmek. Emir ve yasaklara ciddî bir muhatap olmak.

Gözün ibadeti, bakışlarını helâl dairesinde dolaştırmaktır. Böyle bir göz, Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı” olarak dağdan da bal süzer, ırmaktan da; denizden de bal süzer, semâdan da. Mârifet ve muhabbet balı bütün eşyadan süzülebilir. Çünkü her şey Allah’ı tesbih etmekte, Onun isimlerine âyine olmakta, Onun verdiği vazifeyi kusursuz görmektedir.

Kulak, sesler âleminin gözü gibidir. Kendisine çizilen sınırlar içerisinde, yâni en düşük ve en yüksek frekanslar arasında o âlemi temâşa eder. O da göz gibi bir bal makinesi olur.

İnsanda bir “endişe hissi” var. Bir tüccar, kazancının haram olma endişesini taşıyarak ticaretini Kur’an esaslarına göre icra ederse, endişesini ibadete dönüştürmüş olur. Hangi yolla olursa olsun, mutlaka zengin olma hırsına kapılan ve bütün endişesi bu hedefi yakalayamamak olan bir insan, endişe hissini nefsine hizmet ettirmiş ve ibadetten menetmiş demektir.

İnsan, “sevgi hissi”ni Rabbine teveccüh ettirir ve mahlûkatı da O’nun namına severse “sevgi hissi” ibadettedir... Risale-i Nur Külliyatı'nda, dünyanın üç yüzü olduğundan bahsedilir. Birisi, “âhiretin tarlası olma” yüzü, bir diğeri, “Allah’ın isimlerine âyine olma yüzü”, üçüncüsü de “nefsin hevesatına bakan” yüzüdür. İşte sevgi hissi dünyanın ilk iki yüzüne sarf edilirse, bu hisler ibadette demektir. Üçüncü yüze sarf edilmeleri hâlinde ibadet terkedilmiştir.

İnsan, bütün organlarını ve duygularını yaratılış gayesinde kullanmakla küllî bir ibadet yapmış olur. Üstad Hazretleri “iyyake na’büdü”nün tefsirinde bu noktayı çok güzel ifade eder. İnsanın tek başına namaz kıldığı zaman bile, “Biz yalnız sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” demesini izah ederken, üç cemaate dikkatimizi çeker. Birisi bütün “Müslümanlar”; ikincisi “kâinattaki bütün sistemler, yıldızlar, dağlar, denizler, elementler, atomlar”; üçüncüsü de “insanın bedenindeki bütün hücreler, organlar ve duygular.”

İnsan bedeninde, yetmiş trilyon hücre olduğundan söz ediliyor. Buna göre bir kimse lokmasını çiğnemeye başladı mı, bu yetmiş trilyon hücre de sanki ağızlarını açar ve yapılacak taksimatta kendilerine düşecek hissenin gelmesini beklerler. Eğer insan, yediği bu lokma için Rabbine şükrederse bütün hücrelerin şükrüne tercüman olmuş olur; hamdini onlarla birlikte yapar.

“İnsanın bir ferdinde bir cemaat-i mükellefîn bulunur.” (bk. Mesnevî-i Nuriye, Şemme)

vecizesini okurken, hayâlimde tuhaf bir manzara canlandı. Her insan, içinde trilyonlarca cemaat bulunan bir câmi gibiydi. Şu farkla ki, bu câmiye de ibadet emredilmişti. İbadet görevini yerine getirmeyen insan, sanki namaz kılmayan bir câmiye benziyordu. Ve Allah’a her an ibadet eden hücrelerini, organlarını ve duygularını isyan menzillerinde gezdirenler, büyük bir cinayet işlemiş oluyorlardı. Bunun cezası çok, ama çok çetin olmalıydı.

Duygularımızı, aklın yardımı ile isabetli yerlerde kullandığımız zaman, ondan istifade eder ve sevap kazanırız. Ancak duygularımızı aklın kontrolünde değil de nefsin ve şeytanın kontrolünde kullandığımız zaman, ondan hasıl olacak semereyi alamayız ve bu yanlış kullanmanın neticesi olan günaha girmiş oluruz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun