"İslami Terör"den bahsetmek mümkün müdür?

İslam, Müslüman'a, çevresiyle iyi ilişki kurmasını, insanları kendisinden memnun etmesini emreder. Aksini asla. Nitekim Allah Resulü (sav) Müslüman'ı şöyle tarif eder:

"Müslüman, elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen insandır." (1)

Barıştan, hoşgörüden, diyalogdan her zaman Müslüman kazançlı çıkar. Çünkü Müslüman hep hakkın ve doğrunun temsilcisidir. Hak ve doğrular ise insanlığa ancak barışla, hoşgörüyle, diyalogla yayılır; öfkeyle, şiddetle, korkutma ve çatışmayla değil.

Bakınız Hucurat Suresi'ndeki ikaz da barış ve dayanışmayı nerelere taşımaktadır: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık, çeşitli kavim, kabile ve ırklara böldük ki birbirinizle tanışasınız, yardımlaşasınız."(2)

Görüyorsunuz ki ayet, ırkları, kavim, kabile ve devletleri birbiriyle savaşsınlar, vuruşsunlar, kuvvetlileri zayıflarını ezsinler diye yarattık
demiyor. Tam aksine, tanışsınlar, yardımlaşsınlar diye ikazda bulunuyor.

Tanışıp yardımlaşınca ne olacak? Müslüman kendinde olmayan teknolojiyi iyi münasebet kurduklarından alacak, kendinde bol olan birçok nesnenin üretimini de onlara ihraç etmek suretiyle gelişecektir. Ayrıca temsil ettiği hak ve doğruları da bu sırada göstermiş, takdimde bulunmuş olacaktır.
Böylece hem maddi, hem de manevi açıdan insanlığa hizmet edecek, temsil ettiği İslam'ı sunma fırsatı bulacaktır.

Kur'an-ı Kerim bu konuda Müslüman'ı sabırlı ve hazımlı olmaya davet ederken fevkalade açık ikazlarda da bulunmuştur.

Medine'de müşriklerle Müslümanlar bir arada yaşıyorlardı. Bilindiği üzere müşrikler, mü'minlerin tam zıddı inanç ve düşüncedeydiler; ama bir arada yaşıyorlar, bir sıkıntı söz konusu olmuyordu. Bundan da Allah Rasulü (sav) memnun oluyordu. Çünkü barıştan İslam kazanıyor, Müslüman'ı gören müşrikler vicdanlarıyla baş başa kalıp muhasebe yapıyor, peyderpey İslam'a giriyorlardı.

Bunu sezen Gatafanlı müşriklerden biri karışıklık çıkarmak istiyordu. Bu sebeple bir ara yüz yüze geldiği Hazret-i Ömer'e yersiz laflar söylemeye başladı. Derken işi sövmeye kadar da vardırınca Hazret-i Ömer müşrike doğru hücuma geçti. Araya girenler kılpayı bir büyük arbedeyi önleyebildiler.

Böylece mü'minlerle müşriklerin arasında bir gerginlik ve emniyetsizlik başladı. İki cephe haline dönüştüler bir anda.

İşte bu sırada Casiye Suresi'ndeki ayetler (14-15) geldi. Bu ayetlerde Mü'minlerin müşriklerle gerginlik çıkarmamalarını, onların gerginlik çıkaran hallerini mühimsememelerini, nasıl olsa iki tarafın da hesabını ahirette Allah 'ın göreceğini bildiriyor, müşriklerle iyi münasebet kurulmasını tavsiye ve tenbih ediyordu. Ayetin olayı daha da netleştiren diğer ikazları da şöyle devam ediyordu:

"Kim salih amel işlerse kendi lehine, kim de kötü amel işlerse o kendi aleyhinedir. Sonunda hepiniz Allah (cc)'a döneceksiniz. Hesabınız orada görülecektir. Sakın siz burada birbirinizin hesabını görmeye kalkmayın."

Arz ettiğimiz bu ayetler müşriklerle iyi geçinmeyi, mecbur kalmadıkça bir hesaplaşmaya gidilmemesini; çünkü hesabı ahirette Allah'ın göreceğini bildiriyordu. Bu müthiş bir ikaz ve irşaddır. İslam dini, bizim gibi düşünmeyen ve yaşamayanın hesabını bu dünyada görmek iznini bize sana vermiyor.

Çünkü hesap görme işi Allah'a aittir. O da ahirettedir, deniyordu. Kısacası İslam da terör yoktur, ama gerektiğinde harp etmek vardır. Bunun da şartları İslam hukukunda çok net olarak ve bütün tafsilatıyla belirlenmiştir. Bunlara uyularak yapılan harpler maddî cihat, aksi ise
anarşidir.

Kaynaklar
(1) Tirmizî, İman 12, (2629); Nesâî, İman 8, (8, 104, 105).
(2) Hucurat, 13
 

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun