Cihad Hakkında Üç Soru Üç Cevap

Cihad ve savaş aynı şey mi?

Pekçok kimse “cihad” denildiğinde savaşı hatırlar. Halbuki, cihad ve savaş kelimeleri, eş anlamlı değillerdir. Cihad, savaştan daha kapsamlıdır. Allah yolunda yapılan savaş da bir cihad olmakla beraber, her cihad savaş değildir. Kur’an-ı Kerîm'de “iki grup arasında meydana gelen silahlı çatışma” anlamında, “harp” ve “kıtal” kelimeleri ve bunlardan türeyen kelimeler kullanılmıştır.

Cihad-savaş farklılığına şu noktalardan bakabiliriz:

1. “Kafirler ve münafıklarla cihad et!” (Tevbe,9/73; Tahrîm, 66/9) emri gereğince Hz. Peygamber (asm), kâfirlere karşı kılıçla savaşırken, münafıklara kılıç çekmemiştir. Resulûllah Efendimiz’in (asm.) onlara karşı cihadı, “had cezalarını uygulamak, nasihat etmek, onları ikna ve ilzama çalışmak...” şeklinde olmuştur.

2. “Kâfirlere itaat etme ve ‘onunla’ büyük bir cihad yap!” (Furkan, 25/52) âyetinde de cihad-savaş farkını görmek mümkündür. Zira ‘onunla’ ifadesiyle kasdedilen, pekçok tefsirde ifade edildiği üzere Kur’an’dır. Kur’an’la yapılan cihadın, bir savaş değil, ikna veya ilzama yönelik bir mücadele olduğu aşikardır.

3. Savaşın henüz emredilmediği Mekke döneminde, cihaddan bahseden ayetler bulunmaktadır. Mesela,

“Uğrumuzda cihad edenlere, elbette yollarımızı gösteririz...” (Ankebut, 29/69).

“Rabbin, eziyete maruz kaldıktan sonra hicret eden, cihad yapan ve sabredenlerledir. Rabbin, bu eziyetten sonra onlara Gafur’dur, Rahîmdir.” (Nahl, 16/110).

Bu ayetlerin geçtiği Ankebut ve Nahl sureleri, Mekkî surelerdendir.

4. Peygamberlerden pek çoğunun fiilen savaşmamış olması da, cihad-savaş farkını gösterir. Şüphesiz her peygamber cihad yapmıştır; ama, her peygamber savaşmamıştır.

Hz. Peygamberin ‘‘Cennet kılıçların gölgesi altındadır.’’ dediği söyleniyor. Rahmet peygamberi nasıl olur da bu şekilde savaşı teşvik edebilir?

Birisinin sözü değerlendirilirken, bir bütün olarak bakılmazsa yanlış neticelere varılır.. Hz. Peygamber (asm)'in sadece üstteki kelamına bakarsak bunu savaşa teşvik olarak değerlendirmek mümkündür. Halbuki, Hz. Peygamber (asm)'in bu hadisinin tamamı şöyledir:

“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı istemeyin. Allah’tan afiyet dileyin. Fakat şayet onlarla savaşmak zorunda kalırsanız sabredin. Bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.” (Buhari, Cihad, 22)

Hz. Peygamber (asm)'in savaşa değil, barışa talip olduğunun en güzel göstergelerinden biri şudur: O, uygun görmediği isimleri değiştirmiştir. Mesela, ‘Asi’ ismini ‘Muti’, ‘Asiye’ ismini ‘Cemile’ yapmıştır. (Asi ve Asiye ‘isyan eden’ anlamındadır. Muti ise, ‘İtaat eden’ demektir.) Ve bu meyanda ‘savaş’ anlamındaki ‘Harp’ ismini, ‘barış’ anlamındaki ‘Silm’e çevirmiştir.

Hz. Peygamber (asm)'in düşmanlarına karşı nasıl duygularla dolu olduğunu göstermede bize engin ufuklar açan bir olayda şudur:

Hicretten sonra Mekke üzerine çöken kuraklık ve kıttık yıllarında Peygamberimiz (asm) Mekke’ye tahıl, hurma, hayvan yemi ve nakit ihtiyacı için altın göndererek yardımda bulundu. Ümeyye b. Halef ve Safvan b. Ümeyye gibi Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri bu yardımı kabûl etmek istemedilerse de, Ebu Süfyan, Peygamberimiz (asm) hakkında “Allah kardeşimin oğlunu hayırla mükâfatlandırsın. Çünkü O akrabalık hakkını gözetti.” diyerek şükran duygusunu ifade etmiştir.

Hz. Peygamber "Savaş bir hiledir." demiştir. Bu sözü nasıl anlamak gerekir?

Resulûllah Efendimiz (asm),

“Savaş bir hiledir.” (Müslim, Cihad, 17)

buyurur. Resulûllah Efendimizin (asm) bu sözü, bazılarınca savaşta her türlü yalan, iftira gibi şeylerin mübahlığı şeklinde anlaşılmış. Halbuki, tarihen sabit olan odur ki, Resulûllah Efendimiz (asm), asla yalana tevessül etmemiştir. Ama düşmanı aldatabilecek harb oyunlarını uygulamıştır. Başka yere sefer düzenliyormuş havası verip, sonra asıl hedefine yönelmesi, Mekke’nin fethi öncesi, gece on bin yerde ateş yaktırması gibi durumlar buna örnek olarak verilebilir. Yine, sonraki asırlarda, savaşlarda uygulanan, bozguna uğramış gibi yapıp, düşmanı çember içine almak, soba borularını top gibi kale mazgallarına dizmek vb... gibi taktiklerin hepsinin, “Savaş bir hiledir.” sözüne dayanarak meşru olduğu söylenebilir. Savaşta yalanın caiz sayılmasını da bu meyanda zikredebiliriz.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun