Kibrimden tamamen kurtulmak mümkün mü?

Tarih: 07.04.2025 - 12:55 | Güncelleme:

Soru Detayı

Bazen kendimi başkalarından üstün görüyorum, ama bunu dışa vurmamaya çalışıyorum işte ben senden daha akıllıyım gibi vs. demiyorum ama içimden de geçiyor ben şu konuda ondan daha iyiyim veya bunu nasıl yapamıyor gibi, bu durumda kibrimin bir sakıncası var mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Herkesin içinde zaman zaman kendini diğerlerinden bazı konularda üstün görme veya kıyaslama gibi düşünceler olabilir. Bu tür düşünceler, aslında herkesin sahip olduğu doğal bir eğilimdir.

Mesela el beceriniz çok iyi ise veya sesiniz çok harika ise, hafızanız çok güçlü ise, bunları fark edip güçlü olduğunu kabullenmek insani bir şeydir.

Ancak önemli olan, bu düşünceleri nasıl yönettiğinizdir. Çünkü insanı kibirli yapan, başkalarından üstün özelliklere sahip olması ve bunun farkında olması değil nasıl algıladığı ve nasıl davrandığıdır.

Kibrin sakıncalı olduğu kısımlar genellikle şu şekilde kendini gösterir ve çözümü de şudur.

1. Kabiliyetlerinizin Allah’tan Geldiğini Unutmak

İnsanı bir damla sudan yaratan, onu maddi ve manevi cihazlarla donatan her şeyin yaratanı olan Yüce Allah’tır, kişinin kendisi, haşa, yaratmış değildir.

Eğer kişi bunun farkında olup kabiliyetlerinin  Allah’tan  geldiğine inanırsa, bu düşünce şükür anlamına gelir, kibir değil. Ama her şeyi kendisi sahiplenirse işte bu kibirdir.

Onun için, öncelikle düşüncelerimizi değiştirirsek, kibrimizi şükre ve ibadete çevirebiliriz.

2. Başkalarını Aşağılamak ve Küçümsemek

Üstün özelliklerinizi dışa vurduğunuzda, başkalarına küçümseyici ya da onları aşağılayan bir tavır sergilediğinizde bu kibirdir. Ancak böyle bir durum yoksa korkmanıza gerek yok. 

Bunun da çaresi yine düşünce biçiminizi değiştirmekten geçiyor. Öncelikle tüm insanların halife-i arz olarak değerli olduğu düşüncesini içselleştirin. Ayrıca inancımıza göre “üstünlük yalnız takvadadır" ikazını da sık sık hatırlayın. 

Kuran-ı Kerim'de geçen bir ayet bu konuda size rehberlik edebilir. 

"Ey insanlar! Şüphesiz, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi, tanışmanız için halklar ve kabileler olarak ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, takvası en fazla olandır. Şüphesiz, Allah her şeyin en iyi bileni ve her şeyden haberdardır." (Hucurat, 49/13)

Bu ayette, insanları üstün kılanın soy, ırk, zenginlik veya yetenekleri, kabiliyetleri gibi özellikler değil, takva (Allah'a olan saygı ve bağlılık) olduğu vurgulanmaktadır. Bu ayete göre, Allah’tan hakkı ile korkup günahlardan uzak duran ve ibadetlerini hakkıyla yerine getiren bir insan, yüksek üstün ve değerli insandır.

Bununla beraber, her nimetin Allah’tan geldiğini bilerek ve onun rızasına uygun kullanarak, içsel bir kıyaslama yapmak, yani "bana şu konuda daha fazla nimet verilmiş, bu konuda daha iyiyim" gibi düşünceler, bir dereceye kadar normaldir ve insanın kendini değerlendirmesi, motive olması için faydalı olabilir.

Önemli olan, bu düşüncelerin kendinize veya başkalarına zarar vermemesi, egoyu aşırı şekilde beslememesi ve alçakgönüllülükle dengede tutulmasıdır.

Eğer bu tür düşünceler içinde kaybolduğunuzu hissediyorsanız, kendinizi yargılamadan ve suçlamadan, bu durumu fark etmek ve üzerine düşünmek iyileştirici bir yaklaşım olabilir.

Kendini başkalarından üstün görme duygusuyla barışmak, insanın kendi değerini dışsal faktörlerden bağımsız olarak, içsel bir güvenle bulmasıyla mümkün olabilir.

Bu konuda bir adım atmak isterseniz, kibrinizi tanımak ve kabul etmek, ona dair daha sağlıklı bir perspektif geliştirmeye yardımcı olabilir.

Örneğin, Allah’ın insanlar üstünde sayısız nimetleri vardır. Bu nimetleri insan kendinden bilirse gurur ve kibir olur, yok bu nimetleri inkar edip gizlerse, bu da nimete karşı nankörülük olur ki; her iki durum da manevi bir hastalıktır. Yani insanın üstünde görünen nimetleri kendinden bilmesi nasıl caiz değilse, aynı şekilde o nimetleri yok sayıp inkâr etmesi de caiz değildir. Bu yüzden tahdis-i nimet dediğimiz, nimeti Allah’tan bilip bu nimeti üzerinde izhar ve ilan etmek yolunu takip etmeliyiz.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu güzel örneği, hem kibir ve gururdan hem de nankörlükten kurtarıp orta yol olan nimeti sahibinden bilmek manasındaki tahdis-i nimeti gayet net olarak açıklıyor:

“Alabildiğine san’atlı, süslü ve herkesin güzel gördüğü bir elbiseyi giyen adama deseler ki: ‘Maşallah çok güzelsin!’ o da bu söz karşılığında güya alçak gönüllülük göstermek üzere dese ki: Haşa! Ben neyim? Güzellik nere ben nere, ben bir hiçim!’ O zaman küfran-ı nimet (verilen nimeti inkâr etme) olur. Bu aynı zamanda o güzel elbiseyi giydiren mahir san’atkara karşı da bir hürmetsizliktir. Bunun yerine şöyle dese: ‘Evet ben çok güzelim! Benim gibi yeryüzünde güzel mi var? Benim gibi güzel birisini gösteriniz!..’ O zaman da yersiz övünme, kibirlenme söz konusu olur. İşte hem nimeti inkâr etmekten kurtulmak hem de övünmemek için belki şöyle demek gerekir (orta yol): ‘Evet ben güzelleştim; fakat güzellik libasındır (elbise) ve dolayısıyla libası bana giydirenindir; benim değildir.'” (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Dördüncü Sebep, s.386)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun