PEYGAMBERİMİZİN SON GÜNÜ VE VEFATI

Pazartesi Günü

Hayatında mühim hadiselerin meydana geldiği pazartesi günü. Rebiülevvel ayının on ikisi. Böyle bir pazartesi gününde mübârek gözlerini dünyaya açmıştı.

Bu günde Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (a.s.m.) bir ara hastalığı hafifleyip kendine geldi. Bu hafifliği hisseder etmez, yatağından kalktı. Hazırlıklarını yaparak Mescid-i Şerife teşrif etti.

O sırada ashab-ı kiram saf bağlayıp Hz. Ebû Bekir'in arkasında sabah namazını kılıyorlardı. Kâinatın Efendisi bu nurânî manzarayı görmekle son derece sevindi, hatta tebessüm buyurdu.

Kendileri de Hz. Ebû Bekir'e uyarak namazını edâ etti. Resûl-i Kibriyâ Efendimizi, aralarında mütebessim bir sîma ile gören sahabîler "bütün bütün sıhhat buldu" düşüncesiyle son derece sevindiler.1

Peygamber Efendimiz Hücre-i Saadetlerinde

Son günün sabah namazını Hz. Ebû Bekir'e uyup ashabının arasında kılarak onları sevince garkeden Fahr-i Kâinat Efendimiz, namazın edâsından sonra yine Hücre-i Saadetine döndü. Yataklarına yattılar.

Bu arada kumandan Hz. Üsâme son defa kendisiyle vedâlaşmak üzere geldi. Resûl-i Ekrem, 

"Allah'ın bereketi ile artık hareket et!" 

buyurdu.2 Emri alan kumandan .Hz. Üsâme bin Zeyd doğruca ordugâha gidip mücahidlere hareket emrini verdi.

Hz. Ebû Bekir'in İzin İsteyip, Sünh'taki Evine Gidişi

Pazartesi günü, Hz. Ebû Bekir de Fahr-i Kâinat Efendimizin durumunun bir ara iyileştiğini fark etmişti. Bunun için huzura girip, "Yâ Resûlallah! Allah'a hamdolsun! Onun lütuf ve keremiyle sağ salim sabaha çıktınız! Müsâade buyurursanız, Sünh'taki evime gideyim." dedi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Olur!.." buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, Sünh'taki evine gitti.3

Müslümanlara ve Ev Halkına Son Seslenişi

Son gün, pazartesi. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'in mübârek dillerinden şu cümleler dökülüyordu:

"Ey insanlar! Karanlık gece kıtaları gibi fitneler geliyor! Ey insanlar! Siz bana karşı hiçbir şeyle delil bulamazsınız! Zira ben, ancak Allah'ın Kitabı Kur'an'ın helâl kıldığını helâl, haram kıldığını da haram kıldım!"

"Ey kızım Fâtıma! Ey halam Safiyye! Allah katında makbul olacak ameller işleyiniz. Bana güvenmeyiniz. Çünkü ben, sizi Allah'ın gazabından kurtaramam!"4

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Hz. Fâtıma'ya Söyledikleri

Hz. Fâtıma, Resûl-i Ekremin hayatta kalmış olan biricik kızı idi. Kâinatın Efendisinin evlâd sevgisini kendisiyle tatmin ettiği tek evlâdı.

Hz. Fâtımatü'z-Zehrâ, güzel ahlâkta, yürüyüşte, oturuşta, kalkışta Peygamber Efendimize en çok benzeyen evlâdı idi.

Resûl-i Ekrem hastalığının son gününde bir ara biricik kızı, güzel ahlâk ve zerâfet timsali Hz. Fâtıma'yı yanına çağırdı. Hz. Fâtıma gelince, onu sol tarafına oturttu. Ona gizlice bir şey söyledi.

Hz. Fâtıma'yı birden bir hüzün ve keder havası kapladı. Arkasından gözyaşları boşanmaya başladı.

Peygamber Efendimiz, sonra bu güzide kızına gizlice bir şey daha söyledi. Bu sefer, biraz evvel gözyaşı döken Hz. Fâtıma birden gülümseyip sevinmeye başladı.

O sırada orada bulunan Hz. Âişe, daha sonra bunun sebebini sorunca Hz. Fâtıma şu cevabı verir:

"Önce bana, pek yakında dünyadan ve benden ayrılacağını söyledi. Bunun için ağladım. Sonra da 'Âilem içinde en evvel bana sen kavuşacaksın.' deyince de sevindim."5

Ve Artık Son Anlar

Rebiülevvel ayının on ikisi, pazartesi günü.

Güneş, batıya doğru kayıyordu.

Peygamber Efendimizin mübârek başları, Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Artık nefes alıp vermekte güçlük çekiyordu. Dili Allah'ı zikretmekle meşguldü: "Allah'ım! Beni, Refik-i A'lâ'ya* ulaştır." duâsını tekrarlıyordu. Bu esnada bile ümmetine irşadda bulunmaktan geri durmuyordu:

"Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız! Namaza dikkat ve devam ediniz!"6 diyordu.

Bu hazin manzara orada bulunan Hz. Fâtıma'nın yüreğini âdeta dağlıyordu. Bir ara Resûl-i Kibriyâ Efendimizi bağrına bastı: "Vay! Babamın çektiği ıztıraba." diyerek gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, "Bugünden sonra baban hiçbir zaman ızdırap çekmeyecektir." buyurdu ve ilâve etti:

"Kızım! Sakın ağlama! Ben vefat ettiğim zaman 'İnnâ lillahi ve innâ ileyhi Raciûn' de."7

Hz. Cebrâil ile Hz. Azrail'in Birlikte Gelişleri

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu fani dünyada artık son dakikalarını yaşıyordu. Bu esnada, Hz. Cebrâil Hz. Azrail ile birlikte geldi. Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hâl ve hatırını sordu. Sonra,

"Ölüm meleği Azrail içeri girmek için izin ister." dedi. 

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz müsâade edince, Hz. Azrail içeri girdi. Efendimizin önünde oturdu, 

"Yâ Resûlallah! Yüce Allah, senin her emrine itaat etmemi bana emretti. İstersen ruhunu alacağım, istersen sana bırakacağım." dedi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Hz. Cebrâil'e baktı. O da, 

"Yâ Resûlallah, Mele-i A'lâ seni beklemektedir." dedi.

Bunun üzerine Hâtemü'l-Enbiya Efendimiz, 

"Yâ Azrail! Gel, memuriyetini yerine getir."8 buyurdu.

Peygamberimiz (s.a.v.)'in Rabbine Kavuşması

Mübârek başları Hz. Âişe'nin kucağında, göğsüne dayalı idi. Yanında su kabı vardı. İki elini suya batırıp ıslak ellerini mübârek yüzlerine sürdü. Mübârek dudaklarından "Lâ ilâhe İllallah" cümlesi döküldü. Sonra ellerini yüzünden kaldırdı. Gözlerini evin tavanına dikti. "Allah'ım! Refik-i Alâ" cümlesini tekrarlaya tekrarlaya altmış üç yaşında iken mübarek ruhu Refik-i Alâ'ya yükseldi.9

Tarih: Hicretin 11. senesi, Rebiülevvel ayının on ikisi, Pazartesi günü. Milâdî 8 Haziran 632.

عَلٰى مَنْ اُنْزِلَ عَلَيْهِ الْفُرْقَانُ الْحَك۪يمُ مِنَ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمﭭ مِنَ الرَحْمٰنِ الرَّح۪يمﭭ ، صَاحِبِ الْمِعْرَاجِ وَمَا زَاغَ اْلبَصَرُ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلَامٍ عَلَيْكَ يَارَسُولَ اللّٰهِ عَلٰى مَنْ بَشَّرَ بِرِسَالَتِهِ التَّوْرٰيةُ وَالْاِنْج۪يلُ وَالزَّبُورُ وَالزُّبُرُ وَبَشَّرَ بِنُبُوَّتِهِ الْاِرْهَاصَاتُ وَهَوَاتِفُ اْلجِنِّ وَاَوْلِيَآءُ الْاِنْسِ وَكَوَاهِنُ اْلبَشَرِ وَسَكَنَتْ لَهُ الشَّمْسُ وَانْشَقَّ بِاِشَارَتِهِ الْقَمَرُ سَيِّدِنَا وَمَوْلٰينَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلَامٍ عَلَيْكَ يَا حَب۪يبَ اللّٰهِ ﱬ مَنْ جَآءَتْ لِدَعْوَتِهِ الشَّجَرُ وَنَزَـلَـ سُرْعَةً بِدُعَآئِهِ الْمَطَرُ وَاَظَلَّتْهُ الْغَمَامَةُ مِنَ اْلحَرِّ وَشَبَغَ مِنْ صَاعٍ مِنْ طَعَامِهِ مِآٰتٌ مِنَ الْبَشَرِ وَنَبَعَ اْلمَآءُ مِنْ بَـيْنِ اَصَابِعِه۪ ثَلَاثَ مَرَّاـتٍـ كَالْكَوْثَرِ وَسَبَّحَ ف۪ى كَــفَّيْهِ الْحَصَاةُ وَالْمَدَرُ وَاَنْطَقَ اللّٰهُ لَهُ الضَّبَّ وَالظَّبْىَ وَالذِّئْبَ وَالْجِذْعَ وَالذِّرَاعَ وَالْجَمَلَ وَالْجَبَلَ وَالْحَجَرَ وَالشَّجَرَ سَيِّدِنَا وَمَوْلٰينَا وَشَف۪يعِنَا مُحَمَّدٍ اَلْفُ اَلْفِ صَلَاةٍ وَاَلْفُ اَلْفِ سَلَامٍ عَلَيْكَ يَآ اَم۪ـينﭯ وَحْىِ اللّٰهِ

Dipnotlar:

1. Sîre, 4:302; Müsned, 3:196.
2. Tabakât, 2:191.
3. Sîre, 4:304; Tabakât, 2:191.
4. Sîre, 4:303-304; Tabakât, 2:256; Taberî, 3:196.
5. Tabakât, 2:247; Buharî, 3:92; Müslim, 4:1904.

* Refik-i A'lâ; en yüksek makamlarda bulunan peygamberler cemaati demektir.

6. Tabakât, 2:254; Müsned, 1:78.
7. Tabakât, 2:312.
8. A.g.e., 2:259; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:550.
9. Tabakât, 2:229; Müsned, 4:89; Buharî, 3:96; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:475.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+