Günah işlememi kolaylaştıran ayet ve hadisler var, ne yapmalıyım?

Tarih: 18.02.2019 - 20:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

​- Kur’an ve hadislerde yer alan Allah’ın affediciliği ve işlediğimiz sevapların misliyle verileceği, günahlarımızın ise günahımız kadarının verileceği bilgisi günah işlememi kolaylaştırıyor.
- Her ne kadar Allah’ın gazabını bildiren ayet ve hadislerden haberdar olsam da ve Allah’ın rahmetinin gazabına engel olamayacağını bilsem de “Ben kulumun bana zannı olan yanındayım.” hadisi, eğer Allah’ın beni affedeceğine inanırsam büyük ihtimalle affedileceğimi düşünmeme sebep oluyor ve ölene kadar tövbe kapısının açık olması da günah işlemem de biraz etkili oluyor.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur'an insanların her kesimine hitap eder. Bu kesimlerden bir-ikisi ilim ve cehalet konusunda bir kategori oluşturuyorsa, bir-ikisi de isyan eden ve itaat eden gruplarla ilgilidir. Kıyamete kadar her asırda yeni nazil olmuş gibi tazeliğini korumasını sağlayan, Kuran’da, bütün kesimlerin aradıklarını bulabilmeleridir.

Buna göre, herkes kendi ihtiyacını aramalı, buldukları zaman da onu akıl, gönül ve vicdan poşetine doldurmalıdır. Bunları hafızanın kilerinde saklarken, çürümeye terk etmemeli, onları ihtiyaç anında kullanmasını bilmelidir.

- Kur'an-ı Kerim'de satışa çıkarılmış mallardan herkesin kendi ihtiyacına göre, alması gerekir. Eğer, muhtaç olmadığı malları almaya yönelirse hem israf hem zarar eder hem de abesle iştigal etmiş olur.

- Buna göre, günahlarının affedilmesine ve günah işlememek için bir engele ihtiyacı olan kimsenin Kur'an’dan alacağı ders Allah’ın affediciliği değil, Allah’ın kahrediciliğidir.

Zira, eğer samimi olarak günahın cezasına inanıyor ve onu işlememeye gayret ediyorsanız, nefsin günaha olan temayülünü kıracak tedbirler alırsınız. Bu tedbir ise, azabı hatırlatan ayetlerin ta kendisidir.

Yoksa, bir yandan günah işlemeyi çok arzu eden nefs-i emmarenin tuzaklarından kurtulmak isterken, diğer yandan nefsin istediği gibi cirit atmasına mani olan bütün engelleri ortadan kaldırmak, ya antika bir cehaletin ya da art niyetli bir hamakatın pençesine düşmenin alametidir.

- Hülasa: Her şeyi hakkıyla gören ve bilen Allah’a karşı kurnazlık yapmak, devekuşu misalindeki ahmaklıktan daha ahmakane bir tavırdır.

İnsanların en ince düşüncelerinden, içlerindeki her türlü vesveseden, şeytani telkinlerden, nefsani dürtülerden hakkıyla haberdar olan Allah’a karşı samimi olmayı ifade eden ihlastan başka halas kapısı yoktur.

- Başka bir misal verecek olursak; her hastanın, doktorun hastalığını teşhis edip uygun gördüğü ilacı kullanması, en makul ve mantıklı olan şeydir.

Şimdi iki hastayı farz edelim, birisinin başı ağrıyor, diğerinin midesi ağrıyor. Doktor başı ağrıyan hastanın reçetesine ağrı kesici türünden bir ilaç yazar. Midesi ağrıyan hastanın reçetesine de mide ülserine iyi gelen bir ilaç yazar.

Bu işin normali, her hastanın kendi reçetesinde yazılı olan ilacı kullanmasıdır.

Eğer mide ülserinden şikâyet eden hasta, arkadaşı için yazılan ağrı kesici ilacı kullanırsa ölümüne davetiye bile çıkarabilir.

Aynen bu misal gibi, Allah sonsuz rahmet ve hikmetiyle hasta olan kullarının hastalıklarına uygun olarak Kur'an reçetesine iki ilaç yazmıştır. Her ilaç uygun hastaya panzehir iken, uygun olmayan hastaya zehir hükmündedir.

Konumuzla ilgili hastalıklar, korku ile ümit arasındaki dengeyi bozan, aşırı korku ile aşırı güvendir. Kur'an’da bu iki hastalığın da çok zararlı olduğu, hakiki iman şuuru ile bağdaşmadığı bildirilmiştir.

"Kâfirlerden başkası, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez." (Yusuf, 12/87)

mealindeki ayette aşırı korku sebebiyle Allah’ın rahmetinden ümit kesmenin bir küfür sıfatı olduğuna işaret edilmiştir.

“Hüsrana uğrayanlardan başkası mekr-i ilahiden (Allah’ın azabından) emin olamaz.” (Araf, 7/ 99)

mealindeki ayette ise, Allah’ın azabından korkmayan kimselerin imanları sorgulanmıştır.

İşte bu iki hastalık gece-gündüz gibi birbirine zıttırlar. Aşırı korku varsa, ümit yok, aşırı ümit varsa korku yoktur.

Şimdi birbirinden çok farklı olan bu hastalıklardan biriyle hasta olmuş kimsenin, diğer hastalık için geçerli olan ilacı kullanması, ölüm fermanını imzalamak anlamına gelmez mi?

İşte Kur’an-ı Hakîm'deki reçetelerden birer örnek:

“De ki: Ey (günah işlemek suretiyle) kendilerine kötülük edip, aşırı giden kullarım! Allah´ın rahmetinden ümidinizi  kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Zümer, 39/53)

mealindeki ayette reçete edilen ilaç, Allah’ın azabından aşırı bir şekilde korkup rahmetinden ümit kesen hastaların kullanması gereken bir ilaçtır.

“Allah ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır. (Enfal, 8/13)

mealindeki ayette, aşırı şımarıklık ve küstahlık  hastalığına tutulmuş, Allah’tan korkmaz hale gelmiş kimseler için yazılan bir reçetedir.

Aşağıda meali verilen ayet ve benzerlerinde ise, korku-ümit dengesinin nasıl korunacağına dair bir koruyucu hekimlik reçetesidir.

“(Resulüm!) Kullarıma haber ver ki, ben gafururrahim (çok bağışlayan merhamet eden biri) olduğum gibi, azabım da çok acı, çok şiddetlidir. (Hicr, 15/49-50)

Not: Kur’an eczahane-i kutsisindeki ilaçları düzgün kullanmak için ehil olanlardan alıp, onların tavsiyeleri doğrultusunda kullanmak gerekir. Aksi takdirde göz doktoru yerine baytara giden göz körlüğü riskiyle karşı karşıya kalabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun