Peygamber ganimeti nasıl dağıtırdı?
-Peygamber Efendimizin (asm) ganimetleri dağıtırken adaleti gözetmediğini söyleyenler olmuş mu?
Değerli kardeşimiz,
İnsanlar içinde Allah'ın Adl isminin en fazla tecelli ettiği kişi hiç şüphesiz ki Peygamber Efendimiz (asm)'dir. Bunun tersini ifade edenler art niyetli bazı kişiler ve münafıklardır. Ya da kendini bilmez cahillerdir.
Abdullah İbni Mes’ud (ra) şöyle dedi:
: لمَّا كَانَ يَوْمُ حُنَيْنٍ آثر رسولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم نَاساً في الْقِسْمَةِ : فأَعْطَى الأَقْرعَ بْنَ حابِسٍ مائةً مِنَ الإِبِلِ وأَعْطَى عُييْنَةَ بْنَ حِصْنٍ مِثْلَ ذلِكَ ، وأَعطى نَاساً منْ أشرافِ الْعربِ وآثَرهُمْ يوْمئِذٍ في الْقِسْمَةِ . فَقَالَ رجُلٌ :
واللَّهِ إنَّ هَذِهِ قِسْمةٌ ما عُدِلَ فِيها ، وما أُريد فِيهَا وَجهُ اللَّه ، فَقُلْتُ:
واللَّه لأُخْبِرَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم
، فأتيتُهُ فَأخبرته بِما قال ، فتغَيَّر وَجْهُهُ حتَّى كَانَ كَالصِّرْفِ . ثُمَّ قال :
« فَمنْ يَعْدِلُ إِذَا لَمْ يعدِلِ اللَّهُ ورسُولُهُ ؟ ثم قال : يرحَمُ اللَّهُ موسى قَدْ أُوْذِيَ بِأَكْثَرَ مِنْ هَذَا فَصبرَ »
فَقُلْتُ: لا جرمَ لا أَرْفعُ إلَيه بعْدها حدِيثاً
Huneyn Savaşı ganimetlerini taksim ederken Resûlullah (asm) bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi. Akra’ İbni Hâbis’e yüz deve, Uyeyne İbni Hısn’a da bir o kadar verdi. Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay verdi. Bunun üzerine bir kişi:
- Vallahi bu taksimde hakkaniyet yoktur, Allah rızası da gözetilmemiştir, dedi.
Ben de:
- Allah’a yemin ederim ki bunu ben Resûlullah’a söyleyeceğim, dedim. Gittim, adamın söylediklerini anlattım.
Bunun üzerine, kızgınlığından Resûlullah (asm)’in yüzü kıpkırmızı kesildi. Sonra şöyle cevap verdi:
“Allah ve Resûlü de adâlet etmezse, hiç kimse adâlet etmez.”
Daha sonra da şöyle buyurdu:
“Allah, Musa’ya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama maruz kalmıştı da sabretmişti.”Ben (kendi kendime), “Bundan sonra kimsenin sözünü Resûlullah’a iletmeyeceğim.” diye karar verdim. (Buhârî, Edeb 53; Müslim, Zekât 145).
Huneyn, Mekke ile Tâif şehirleri arasında bir vadidir. Huneyn Gazvesi Mekke’nin fethinden sonra sekizinci hicrî yılda cereyan etmiştir. İki bini Mekkeli on iki bin kişiden meydana gelen Müslüman ordusu bu harbte on dört bin kişilik Hevâzin ve Sakif kabileleriyle savaştı. Bu savaşta, seksen kadar Mekkeli müşrik ve “tulekâ” denilen, haklarındaki ölüm cezası fetih günü kaldırılan kimseler de sefere çıkmıştı. Bunlar biraz da kimin galip geleceğini merak edenlerdi.
Tevbe Suresi’nin 25-27. ayetlerinde bu harple ilgili şu ilahi tesbitleri bulmaktayız:
“And olsun ki Allah size, birçok yerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası da olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bozularak arkanıza döndüğünüz Huneyn Savaşında yardım etmişti. Bozgundan sonra Allah, Peygamberine, müminlere güvenlik verdi ve görmediğiniz askerler indirdi; inkar edenleri azaba uğrattı. İnkarcıların cezâsı budur. Allah bundan sonra da dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bağışlar ve merhamet eder.” (Tevbe, 9/25-27)
Ayette de işâret buyurulduğu gibi Müslümanlar Uhud Gazvesi’nden sonra bir kez de Huneyn Gazvesi’nde bozgunla burun buruna gelmişlerdi. Hz. Peygamber’in (asm) sebatı, ordunun tekrar derlenip toparlanmasına, sonuçta savaşı kazanmalarına ve büyük bir ganimet elde etmelerine vesile olmuştur.
Ci’râne denilen yerde toplanan ve dağıtımı yapılan bu ganimet, altı bin kadın ve çocuk, 24 bin deve, 40 bin koyun, dört bin ukıyye gümüş para idi. Hz. Peygamber (asm) bu ganimetlerin beşte birlik beytülmal hissesinden müellefe-i kulûb denilen, gönülleri İslâm’a ısındırılması istenen bazı kabile ileri gelenlerine bol bol ikramda bulunmuştu. Hadiste adı geçen üç kişi de onlardandı. Durumun nezaketini ve hikmetini kestiremeyen bazıları şu veya bu şekilde bu taksime karşı çıkmışlardır. Özellikle Muattib İbni Kuşeyr, Resûlullah’ın (asm) uygulamasını hadiside yer alan sözleriyle kınadı. Hz. Peygamber’i adil davranmamakla suçladı. Bu büyük bir cüret ve çirkin bir suçlama idi. Abdullah İbni Mes’ud (ra) de bu sebeple onun sözlerini Hz. Peygamber’e duyurma ihtiyacını hissetmişti. Burada hatırlatılmasında fayda vardır ki, Huneyn ganimetlerinin taksimi olayında daha başka insanların da bazı itirazları ve şikâyetleri olmuştur. Ensâr gençlerinin bazı sözleri üzerine Hz. Peygamber’in bütün Ensâr’ı toplayıp onlarla meseleyi görüşmesi meşhurdur.
Ganimet dağıtımı ve bazı itirazlar hakkında Tevbe sûresi’nin 58-59. ayetlerinde bazı tesbitler yer almakta ve şöyle buyurulmaktadır:
“Sadakalar hakkında sana dil uzatanlar vardır. Onlara verilirse hoşnud olurlar, verilmezse, hemen öfkeleniverirler. Eğer onlar Allah ve Peygamberinin kendilerine vermiş oldukları şeylere razı olsalar ve ‘Allah bize yeter; o ve Peygamberi bol nimetinden bize verecektir; doğrusu biz Allah’a gönül bağlayanlardanız.’ deselerdi, daha hayırlı olurdu.”
Hz. Peygamber (asm), imanından emin olduğu kişiler dururken, dinî açıdan onlardan daha aşağı seviyedeki kişilere gerektikçe ihsan ve ikramda bulunurdu. Çünkü ihsan ve lütufta farklı ölçüler kullanılabilir.
Bir kez daha ifade edelim ki, Hz. Peygamber’in (asm) bu taksimde verdikleri, ganimetin peygamberin hakkı olan beşte birlik kısmındandı. Asla gazilerin paylarına düşen kısımdan değildi. Buna rağmen itiraza uğramış, adaletsizlikle suçlanmıştır. Bu suçlama karşısında Hz. Peygamber’in öfkesi ve tepkisi çok tabiî ve gerçeğin ortaya konması bakımından fevkalade önemlidir.
Hz. Peygamber (asm), en açık gerçeklerden birini dile getirerek “Eğer Allah ve Resûlü de adalet etmezse, dünyada adalet edecek kimse yok demektir. Başka kim adaet eder?” buyurmuştur. Bu aynı zamanda mübarek yüzlerindeki öfke belirtileriyle birleşince, pek ciddî bir tehdid anlamı da taşımaktadır. Ancak Hz. Peygamber, çoğu kere yaptığı gibi bu kez de Hz. Musa’nın Yahudilerden çektiği eziyet ve işkenceleri genel manada hatırlayarak, “Allah Musa’ya rahmet etsin. O, bundan daha ağır eziyetlere muhatab oldu da sabretti.” buyurmuş, kendi kendisine sabır telkin etmiştir. Hz. Musa’nın, kavminden gördüğü eziyete değişik ayetlerde işaret buyurulmuştur:
“Bize Allah’ı apaçık göstermediğin sürece sana asla inanmayız.” (Bakara, 2/55);
“Sen ve Rabbin gidip savaşın, biz burada bekleyeceğiz.” (Mâide, 5/24);
“Biz tek çeşit yemeğe sabredemeyiz...” (Bakara, 2/61)
ayetleri bunlardandır. Ayrıca Müslümanlar, “Ey müminler, Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın!..” (Ahzâb, 33/69) ayetiyle de uyarılmışlar, Hz. Peygamber’e (asm) karşı Yahudiler gibi davranmaktan sakındırılmışlardır.
Özet olarak;
1. Hz. Peygamber’e (asm) eziyet eden, ona saldıran ve küfredenlerin Yahudilere benzediğine dikkat çekilmiştir.
2. Hz. Peygamber (asm), kendisi hakkında böylesine çirkin sözler söyleyen kişiyi cezalandırmamış, bu sözü, peygamberliğin inkârı olarak değerlendirmemiştir.
3. Resûlullah’a söven kimse küfre girer.
4. Dünyada Resûlullah’ın (asm) bile sabretmekte zorlandığı çok değişik ve ağır olaylarla karşılaşmak mümkündür. Çare sabretmek, sabredebilmektir.
5. Sahabe-i kiramın Resûlullah’a (asm) duydukları muhabbet, onun hukukunu korumakta gösterdikleri titizlik her türlü takdirin üstündedir. (bk. Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Erkam Yay., Hadis No: 43)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet