HÜKÜM
Hükmetmek, menetmek, ata gem takmak, idare, yönetim, iktidar, ilim, hikmet, anlayış. Hakkında âyet, hadîs veya icmâ bulunan, veya temelde bu delillere dayanan amelî prensipler. Hükümler İslâm'ın pratik yönünü oluşturur. Çoğulu ahkâm'dır.
Kur'ân'da hüküm kelimesi ve türevleri pek çok âyette geçmektedir. Mahkeme kararı anlamında, âyette şöyle buyurulur: "Ey Muhammed, Dâvud'u ve Süleyman'ı da hatırla. Hani onlar, kavmin boşanan koyunları ekini yediği zaman, ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz de onların hükümlerinin şahitleriydik" (el-Enbiya, 21/78).
Allah'ın verdiği hüküm anlamında; "Kâfirler, yeryüzünü zaman zaman etrafından eksilttiğimizi görmezler mi? Hükmeden yalnız Allah'tır. Onun hükmüne karşı çıkabilecek hiç bir kimse yoktur. O, hesabı çok süratli olandır" (er-Râd, 13/41) buyurulur.
Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenlerin küfre, zulme veya fıska düşebileceklerini bildiren âyetler (el-Afâide, 5/44, 45, 47) bu terimin dünyevî yönünü ifade ederken, çeşitli âyetler de Allah'ın kıyâmet gününde, insanları dünyadaki amel ve davranışlarına göre hesaba çekerek haklarında hüküm vereceğinden söz etmektedir (el-Bakara, 2/113; en-Nisa, 4/141; en-Nahl, 16/124; el-Hac, 22/69).
Hüküm, İslâm hukuk usulünde, Allah ve Rasûlünün emir, yasak, muhayyer bırakma veya bir kimsenin fiiline ilişkin iki şeyi birbirine bağlama özelliklerini taşıyan prensipleridir. Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh, sahih, bâtıl, fâsit, sebep, şart, mâni gibi bir müslümanın fiiline Allah veya Rasûlü tarafından verilen vasıf "şer'î hüküm" adını alır. Hüküm emir, yasak veya muheyyer bırakma kabilinden ise, buna "teklîfî hüküm" denir. Emre örnek: namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi. Yasağa örnek; içki içmek, kumar oynamak, zina etmek gibi. Muhayyer bırakmak ise; meşrû şekilde yeme, içme ve gezinme gibi fiilleri kapsamına alır (M. Ebû Zehrâ, Usulü'l-Fıkh, Dâru'l-Fikri'l-Arabî, t.s, s. 26-28).
İslâmî bir hükmün kıyas yoluyla benzeri meselelere uygulanabilmesi için pratiğe yönelik olması ve mânâsının akıl ile anlaşılabilmesi gerekir. Yani bu hükmün meşrû oluş sebebini akıl kavramalı veya âyet-hadis bu sebebe işaret etmelidir. Meselâ içki, kumar, murdar hayvan eti ve rüşvet haram kılınmıştır. Akıl, bunların meşrû oluş hikmetini kavrar. Eğer hükmün mânası, teyemmüm abdesti ve namazın rekatlarının sayısı veya şekli gibi akıl ile bilinemezse kıyas konusu olamaz. Ebû Hanîfe'ye göre, hüküm âyet ve hadislerinin hepsinin mânâsı akıl ile kavranabilir ve illetleri anlaşılır. Ancak ibâdet (taabbûdî) olduğuna dair delil bulunanlar bundan müstesnadır. Bu, meşrû oluş sebebi akıl ile kavranılamayan ibadet veyâ hükümlerin bir hikmet veya faydası yoktur, anlamına gelmez. Şüphesiz bunların da hikmet ve faydaları vardır; fakat akıl bunlardaki illeti anlayarak benzerlerine uygulama yeteneğine sâhip değildir (Ebû Zehrâ, a.g.e, s. 234).
Kur'ân-ı Kerîm'de, insanların fiilleriyle ilgili beşyüz kadar âyet vardır. Bunlara "hüküm âyeti" denir. Bu âyetleri açıklayan özel eserler de yazılmıştır. Ebû Bekir el-Cassâs (ö. 370/980) ile İbnü'l-Arabî'nin, Ahkâmü'l-Kur'ân adlı eserleriyle, günümüz İslâm bilginlerinden Muhammed Ali es-Sâbûnî'nin, Tefsîru Ãyâti'l-Ahkâm isimli eseri bunlardandır. Hz. Peygamber'in hadislerinde de, edeb, mev'ıza ve ahiret hükümleri yanında, ibâdât, muâmelat ve ukûbâtla ilgili hüküm hadisleri ayrı başlıklar veya müstakil hadis kitapları olarak yazılmıştır. Bunlara da "hüküm hadisleri veya hüküm bildiren hadisler" denir (Şâfiî, er-Risâle, s. 447, 510; şâtıbî, el-Muvâfakât, IV, 162- 165; Gazzâlî, el-Mustasfâ, 11, 350-353)
Hamdi DÖNDÜREN