Kabir hayatında ruh uykuda mıdır?

Tarih: 04.04.2022 - 20:20 | Güncelleme:

Soru Detayı

​- Kabirdeki iyi mümin ruh uyur ise, mertebe-i hayattan bir tanesi olan berzah aleminde uyanık olmaya muhalif olmaz mı?
​- Tirmizi’nin hadisinde; "Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve 'Rahatça yat uyu burada.' denilir. O kimse 'Bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim?' deyince o iki melek; 'Gelin güvey gibi rahatça uyu, gelin güveyi olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır.' derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur." deniyor.
- Fakat muhtelif hadislerde de geçen vefat eden akrabalarımızın dünyadakilerden haberdar olması, onlar için dua etmesi, yeni vefat edeni berzahta onların karşılaması uyanık olmaya işaret değil midir? - Üstad Hz. de mertebe-i hayattan bahsederken şehitlerin ve berzah alemindekilerin devam eden bir hayatının olduğundan, ölümün bir elbise ve mekan değişikliği olduğundan bahseder.
- Peki ya hadis-i şerifteki uyumaktan kasıt fiili uyumak değil midir? Başka bir mana mı var?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bir soru içinde çok sorular sorulmuş. Maddeler hâlinde cevap vermeye çalışacağız:

1. Kaydettiğiniz Tirmizî hadisi "hasen-garib" bir hadistir. (bk. Tirmizi, Cenaiz, 70)

Hasen-garib hadis, tek isnadla rivayet edilmiş ve hasen seviyesine ulaşmış hadis demektir. Biraz daha açalım:

Garib hadis, herhangi bir tabakada tek bir ravisi bulunan hadistir. Bu hadis türü, zayıf hadis türünün en zayıf çeşididir.

"Hasen-garib" ise, garib hadis olmakla birlikte, "hasen" seviyesine çıkmış olan hadis demektir. (Hasen hadis: Ravisi adil olmakla birlikte, zabt yönündeki kusurundan dolayı sahih derecesine ulaşamayan hadistir.)

Bir meselede sahih hadis ile garib hadis ya da hasen-garib hadis muaraza ederse, kuvvetli olan tercih edilip, zayıf olan tevil edilir.

Kabir hayatının uyku olmadığına dair çok sahih hadisler mevcuttur. Bu durumda, bu sahih hadisler mezkûr hadise tercih edilir.

2. Mezkûr hadisi muhaddisler iki farklı şekilde izah etmişlerdir. (el-Kevkebü-Dürri ala Şerh-i Câmi et-Tirmizî, 2/209)

a) Bir kısım muhaddise göre, hadisteki "Uyu." tabiri mecazdır.

Bununla hakiki uyku değil, "sorumluluğunun olmaması" kastedilmiştir. Hani uykudaki insanın bir sorumluluğu yoktur ve insan uykuda yaptıklarından dolayı hesaba çekilmez ya; işte buna teşbih edilerek, "Uyu." ifadesiyle, "Artık senin bundan sonra bir sorumluluğun, yani vazifen yoktur." manası kastedilmiştir.

Hadisi böyle izah ettiğimizde, hadisteki "Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hâle getirilir." ifadesi de bir anlam taşımaktadır. Zira "Rahatça yat uyu." ifadesiyle hakiki uyku kastedilmiş olursa, kabrin genişletilip aydınlatılmasının, kabirde yatana bir faydası olmaz.

Öyle ya, insan ister sarayda uyusun ister zindanda, ikisi de birdir. Eğer kabirdeki kişi uyuyacaksa, kabrin genişletilmesinin ve aydınlatılmasının ona bir faydası olmaz. Bu da hadisin mecaz olma yönünü kuvvetlendirmektedir.

b) Bir kısım muhaddise göre ise "Uyu." ifadesi hakikidir.

Eğer "Uyu." ifadesi hakikiyse şöyle bir izah yapılabilir:

"Kabirdeki sual sadece bedene midir, yoksa ruh bedene tekrar girip suale muhatap olur mu?" meselesi âlimler arasında ihtilaflı bir meseledir. Bir kısım âlim, ruhun bedenden çıktıktan sonra âlem-i berzaha gittiğini ve bir daha bedene haşir günü döneceğini söylemiştir. Bu âlimlere göre, kabir sualleri bedene sorulur. Cenab-ı Hak, bedeni sorulara cevap verebilecek şekilde diriltir ve sorulara muhatap eder.

İkinci görüşe göre ise, ruh kabirde bedene döner ve bununla beden diriltilir. Sorulara muhatap olduktan sonra da ruh bedeni terk eder. Bir daha da bedene haşir günü döner. Demek ki hadisi gerçek anlamda uyku olarak anlarsak, bu durumda uyuyan ruh değil bedendir.

Bu bilgilendirmeden sonra deriz ki:

Eğer hadisteki "Uyu." ifadesi hakiki manada ise şöyle olabilir:

Cenab-ı Hak bedeni ruhsuz bir şekilde diriltir. Beden meleklerin sorularına cevap verir. Sorulara cevap verdikten sonra da beden uyku gibi hâle girer.

Ancak şunu unutmayalım: Nasıl ki biz uykuda rüya gördüğümüzde, rüyanın lezzetini beden de hissetmektedir. Aynen bunun gibi, ruhun âlem-i berzahta aldığı lezzeti, beden bu halde alır, çünkü hayattardır; bir nevi uykudadır.

Ruhun kabirde bedene girdiği ihtimali üzerine tahlil yapacak olursak şöyle izah edebiliriz:

Ruh kabirde bedene girer ve meleklerin sorularına cevap verir. Daha sonra da bedeni terk eder. İşte bu durumda, beden uyku gibi bir hale girer, ruh ise kabir hayatında hayatına devam eder.

Her iki ihtimalde de şu geçerlidir:

Beden ile ruh arasında bir alaka ve irtibat vardır. Ruh çok uzakta da olsa beden -izn-i ilahi ile- ruhun lezzetini hisseder. Uykuda hissettiği gibi...

Tabii şunu da ifade edelim: Eğer "Uyu." ifadesi hakiki olup beden kabirde uykuda ise, bu uykunun mahiyeti bizim bildiğimiz uyku gibi midir, bunu da Allah bilir.

Dağılan meseleyi maddeler hâlinde toplayıp neticeye bağlayalım:

1. Tirmizî hadisi "hasen-garib" bir hadistir. Bu konudaki çok sahih hadisin beyanını hükümden düşüremez.

2. Hadiste mecaz kastedilmiş olabilir. Bu durumda zaten sorun yoktur.

3. Hakiki mana kastedilmişse, bedene yapılan sorudan sonra -ya da bedenle birlikte ruha yapılan sorudan ve ruhun bedeni terk etmesinden sonra- bedenin uyku gibi bir hâlde bulunması kastedilmiş olabilir. Ancak bunda bedenin ruhun lezzetinden mahrum olması söz konusu değildir.

4. Ruh bedenin konulduğu kabirde değildir. Kabir âlem-i berzahta bir menzil olmakla birlikte, ruhun karargâhı değildir. Dolayısıyla bedenin kabirde uykuda olması, âlem-i berzahı ve ruhun âlem-i berzahtaki lezzetine mani değildir.

5. Yine bedenin uykuda olması, ruhun geride kalanlar için dua etmesine, dünyadakilerden haberdar olmasına, vefat edeni berzahta karşılamasına engel değildir. Buna göre, -hadis sahih ve manası hakiki kabul edilse dahi- bedenin kabirde uyku gibi bir hâlde olması, ruhun bu faaliyetlerine engel değildir. Bu durumda uyku hâlinde olan ruh değil bedendir. Ruh ise berzah âlemi denilen kabir hayatında hayatına devam etmektedir.

Bütün bu tahlillerden sonra da şöyle deriz: En doğrusunu Allah bilir ve doğrusu neyse biz ona iman ettik...

Şunu da bir usul bilgisi olarak kaydetmek isteriz:

Bizler hadislerden ve ayetlerden hüküm çıkarma makamında değiliz. Bu işi müçtehit imamlar yapmıştır. Bu imamların her birinin ezberinde 500 bin hadis vardır. Bize düşen, itikadımızı bu müçtehit imamların görüşleri üzerine bina etmektir.

Yani bir hadis veya ayet okuduğumuzda, asla o hadis veya ayetten hüküm çıkarmamalıyız. Zira biz ne hadisin sıhhat derecesini biliriz, ne hadisin ravilerini tanırız, ne diğer hadis ve ayetleri biliriz. Müçtehit imamlar bir hadis-i şerife, ezberlerinde bulunan 500 bin hadisin projeksiyonuyla bakmışlar.

Bizler "Sorularla İslamiyet" ailesi olarak Ehl-i sünnet itikadını delillerle anlatan eserleri de hazırlayıp, sizlerin istifadesine sunduk. Bu kitaplara da şu linkten ulaşabilirsiniz:

KİTAPLAR.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun