1
Oruçluyken mastürbasyon (istimna) yapmak kaza mı gerektirir kefaret mi?
Oruç tutan bir kimse, kadın olsun erkek olsun mastürbasyon yaparsa orucu bozulur, bunu yapmanın orucu bozduğunu öğrendiği zaman, derhal tövbe etmesi ve bir daha yapmamaya karar vermesi gerekir. Bozulan orucunu Ramazandan sonra bir güne bir gün olarak kaza eder.
Mastürbasyonun orucu bozduğu, fakat sadece kaza gerektiği, Hindiyye, Bahr ve Dürr-ül-Muhtâr ve diğer fıkıh kitaplarında yazılıdır.
Farz olduğu halde Ramazanda kasten oruç tutmamak veya başlanan orucu bozmak, haram olup büyük günahtır.
Oruç, nefsin isteklerinden bilinçli olarak uzak durma yönüyle bir irade eğitimidir. Nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun arındırılıp yüceltilmesinde etkili bir yoldur. Şehevî arzularına mağlup olanların bu irade eğitiminde başarısız oldukları ortaya çıkar.
Elle tatmin olmanın kefareti gerektirmemesi, bu fiilin önemsiz bir günah olduğunu göstermez. Bilakis özürsüz olarak orucunu bozan kimseler büyük günah işlemiş olurlar. (Zeylaî, Tebyîn, 1/323; İbn Nüceym, el-Bahr, 2/293)
İlave bilgi için tıklayınız:
- “Orucu bozup sadece kazayı gerektiren bir şeyi, aynı ramazanda, kasten iki veya daha çok ...
- İstimna / mastürbasyon, kendi kendine tatminin dini hükmü, zararları, kurtulma yolları hakkında bilgi verir misiniz?
2
Oruca niyet etme şekli, niyetin hükmü ve niyetin vakti ne zamandır? İmsaktan sonra oruca niyet edilir mi? Farz veya nafile oruca göre niyetin vakti değişir mi?
Oruç tutarken (niyet ederken) bugünkü veya yarınki ifadelerini kullanmak şart değildir. Gece yarısından önce veya sonra oruca niyetlenen bir kimse bugünkü orucu tutmaya diye niyetlenilebilir.
Oruçta Niyetin Hükmü Nedir?
İbâdet niyet ile olacağı için, oruç ibâdetinde de niyet şarttır. Niyet, asıl insanın kalbindedir. Yarın oruç tutacağını bilmek ve içinden geçirmektir. Dil ile söylemek ise, şart olmamakla beraber sünnettir. Gece sahura kalkmak da niyet yerine geçer.
Oruca Ne Zaman Niyet Etmelidir?
Ramazan orucuna, zamanı belirlenmiş adak orucuna ve nâfile oruçlara; akşamdan itibaren ertesi günü kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Ramazan orucunun kazası ile vakti belirtilmemiş adak orucuna, nâfile olarak başlanıp bozulmuş oruçların kazâsına ve kefâret oruçlarına niyet ise, akşamdan itibaren imsâk vaktine kadar yapılır. Bu vakitten sonra yapılan niyetle bu oruçlar sahih olmaz. Şâfiîlere göre, nâfile oruç için, güneş batana kadar niyet câizdir. Yeter ki niyete kadar orucu bozucu bir şey yapılmasın.
* Bir kimse geceleyin herhangi bir oruç için niyet ettiği halde, imsâk vaktinden önce bu niyetinden dönse, bu dönme sahihtir.
* Ramazan-ı şerîfin her günü için ayrı niyet lâzımdır. Çünkü araya geceler girmekte ve her günün orucu, ayrı bir ibâdet sayılmaktadır.
* Bir kazâ orucuna güneşin doğuşundan sonra niyet edilse, o oruç kazâ yerine geçmez, nâfile oruç tutulmuş olur. Kazâ oruçlarına mutlaka imsâk vaktinden önce niyet edilmesi şarttır.
* Bir kadın, henüz hayız hâlinde iken geceden oruca niyet etse, imsâk vaktinden evvel de hayız hâlinden çıksa, niyeti sahih olur, oruç tutması gerekir.
Şafii mezhebine göre niyetin vakti oruç farz olursa gecedir; gündüze bırakılmaz. Gece niyet getirilmediği takdirde bayramdan sonra gününe gün kaza etmek lazımdır. Ancak, İbn Hacer diyor ki: "Şafii olan kimse Ramazan`da niyetini unutup gece vaktinde getirmeyen kimse Hanefi mezhebini takliden gündüz öğleden evvel niyet getirsin."
Maliki mezhebine göre Ramazan-ı Şerifin başında bir niyet getirilirse kafidir. Her gece niyet getirmek gerekmez. Bunun için Şafii veya Hanefi olan kimse Ramazan-ı Şerifte "Ben şu Ramazan-ı Şerif ayında oruç tutmağa niyet ettim." dese iyi olur. Çünkü bir günün niyetini unutacak olursa da Maliki mezhebine göre orucu geçerli olur...
3
Yalnızca cuma veya cumartesi veya pazar gününe has olarak, kaza veya nafile oruç tutulur mu?
Farz ve vacip oruçları, sadece cuma günü veya cumartesi günü tek gün olarak tutmak mekruh olmaz. Bu nedenle kaza borcu olanların veya adağı bulunanların, haftanın istediği günü oruçlarını tutmalarının bir sakıncası olmaz.
Ayrıca, arefe veya kandil gibi mübarek günler cuma veya cumartesi gününe denk geldiği takdirde, bu günlerde oruç tutulması mekruh olmaz. Hadis-i şerifte belirtilen,
"Sizden biri âdeti olan bir orucu tutuyorsa, bir sakıncası olmaz."
ifadesinden, kandil günleri oruç tutmayı âdet edinenler, cuma günü kandile denk gelirse, yalnız cuma günü oruç tutabilir manası çıkar. (Neylü'l-Evtar, IV/249; Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, III/124)
Ancak, farz ve vacip oruçları ile kandil ve arefeleri alışkanlık haline getirmeyenlerin, hafta içerisinde sadece cuma ve cumartesi günü oruç tutmaları tenzihen mekruhtur. Bu meseleye esas teşkil eden hadis-i şerifler şöyledir:
“Cuma günü bir bayram günüdür. Bayram gününüzü oruç günü yapmayın.” (Müsned, II/303)
“Üzerinize farz olan oruç müstesna, cumartesi günü oruç tutmayınız.” (İbni Mâce, Sıyam: 38)
“Cumartesi ve pazar günleri müşriklerin bayram günleridir. Ben onlara muhalefet etmek isterim.” (Neseî, Cum’a: 1)
"Geceler arasında sadece cuma gecesini ibadete tahsis etmeyin; yine günler arasında oruç tutmak için sadece cuma gününü tahsis etmeyin. Ancak sizden biri âdeti olan bir orucu tutuyorsa bu müstesnadır." (Neylü'l-Evtar, IV/249; Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, III/124)
Bu hadis-i şerifler sadece cuma ve cumartesi günleri oruç tutmamayı tavsiye etmektedir. Ancak bugünlerde oruç tutmanın, yani sadece cuma ve cumartesi oruçlu bulunmanın mekruhluk derecesi tenzihîdir. Yani harama yakın olan mekruh değildir.
Fakat bugünlerde oruç tutmak için, bir gün öncesini veya bir gün sonrasını oruçlu geçirmekle mekruhluk ciheti ortadan kalkmış olur. Cuma günü oruçlu bulunmak isteyen kimse, ya perşembe gününden itibaren oruç tutar veya cuma ile birlikte cumartesi’ni de oruçlu geçirmesi gerekir. Yine cumartesiyi oruçlu geçirmek isteyen kişi cumayı veya pazarı o güne eklemesi lâzımdır. Bu meselede fıkıh âlimlerimizin izahı bu şekildedir.
Şayet pazar gününe tazim niyetiyle tutmuyorsa, tatil günümdür, daha rahat tutarım niyetiyle veya başka sebeple tek pazar günü oruç tutmakta bir mahzur yoktur. Ancak pazar gününü bir konuda hürmete layık görerek oruç tutmak uygun olmaz.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Orucun mekruh olduğu günler hangileridir? ...
4
Oruç vakti ne zaman başlar; imsakla mı ezanla mı? Ezan bitinceye kadar yemek yenilebilir mi?
Orucun vakti de sabah namazının vakti de imsakla başlar. Bu bakımdan ezan ister geç okunsun ister erken okunsun, bu değişmez.
Hanefi mezhebinde, sabah namazını biraz geç kılmak faziletli olduğundan, Ramazan ayı dışında ezanı imsak vaktinden sonra okuyup namaza başlamaktadırlar. Ancak Ramazan ayında imsak vaktinin girdiğini haber vermek için erken okunmaktadır.
Ezan imsak vaktinin girmesiyle okunmuşsa, okunur okunmaz yeme ve içmeyi bırakmak gerekir. Aksi hâlde oruç bozulabilir. En doğrusu ezandan önce yeme içme işini bırakmaktır.
İmsak vakti girdiği hâlde, "ezan okunurken yiyip içebilirim" zannıyla ezan okunurken yiyip içen, bir gün kaza orucu tutmalıdır.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Sahurda, ezanın sonuna kadar yiyilip içilir mi?..
5
Sprey, göz-burun- kulak damlası, endoskopi, ultrason, anestezi, fitil, lavman, iğne, serum, kan vermek, diyaliz, anjiyo, biyopsi, merhem, ilaç, jinekolojik muayene gibi tedavi yöntemleri orucu bozar mı?
Genel kural ve kesin hüküm olarak hastanın vücuduna direnç sağlamak için bir gıdayı serum yoluyla enjekte etmek orucu bozar. Ağrıyı kesmek veya zorunlu tedavi maksadıyla yapılan enjeksiyon da, İmam Azama göre orucu bozar. Fakat, İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve diğer mezhep imamlarına göre bozmaz. İhtiyata uygun olan bu tür tedavileri gece yapmaktır. Bununla beraber gündüz yapılması gereken muayene ve tedaviler için bu ruhsattan istifade edilebilir.
Jinekolojik muayeneden dolayı oruç bozulmaz.
Diyanet İşleri Başkanlığının Orucu Bozan ve Bozmayan Muayene ve Tedavi Yöntemleri hakkında vardığı sonuçlar:
Din İşleri Yüksek Kurulu, 22/09/2005 tarihinde Kurul Başkanı Vekili Prof. Dr. M. Saim YEPREM'in başkanlığında toplandı.
Dini Soruları Cevaplandırma Komisyonunca hazırlanan "Orucu Bozan ve Bozmayan Muayene ve Tedavi Yöntemleri" konusu görüşüldü. Yapılan müzakereler sonucunda;
Birçok kişi, çeşitli sağlık problemleri nedeniyle tedavi görmektedir. Günümüzde Hz. Peygamber döneminde bulunmayan pek çok muayene ve tedavi yöntemleri ortaya çıkmıştır. Tedavi gören hastalardan bir kısmı, tedavi görürken oruç tutmayı da arzulamaktadırlar. Ancak, bu tedavi ve muyane yöntemlerinin oruçlarına zarar verip vermeyeceği konusunda tereddüde düşmekte ve bu konuda Başkanlığımızdan bilgi istemektedirler.
İslâm'ın beş temel esasından biri olan oruç, ayet ve hadislerdeki tanımına göre, fecr-i sâdıktan güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsî münasebetten uzak durarak ifa edilen bir ibadettir. Kur'an-ı Kerim'de,
"Oruç gecesinde kadınlarınızla birleşmek size helâl kılındı (...) Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın." (Bakara 2/187). buyurulmaktadır.
Hz. Peygamber de
"İnsanın oruç dışındaki bütün ameli on mislinden yediyüz misline kadar mükafatlandırılır. Ancak oruç konusunda Yüce Allah, 'Oruç benim içindir, mükafâtını da ben vereceğim. Kulum benim için yemesini, içmesini ve cinsel arzularını terk etmiştir.' buyurur." demiştir. (Müslim, Sıyam, 30, H.No: 1151).
Buna göre oruç, ibadet niyetiyle yemekten, içmekten ve cinsî münasebetten uzak durmaktan ibarettir ve bunlardan birinin yapılmasıyla oruç bozulur. Bu konuda bütün İslâm bilginleri görüş birliği içindedir. Yemek, içmek ve cinsî münasebet dışındaki konular ise, bunlara kıyaslanarak veya "sıyam" kelimesindeki imsak anlamından hareketle müçtehitler tarafından hükme bağlandığı için, bu konularda görüş ayrılığına düşmüşler; birçok İslâm bilgini, orucu bozan şeyleri genişletirken, bir kısmı da, sadece ayet ve hadisteki orucun anlamından hareketle, bunları dar tutmuştur.
Yemek, içmek ve cinsî münasebete ek olarak, kendi fiiliyle ağız dolusu kusmak ve hacamat yapmak / yaptırmak dışında orucu bozan herhangi bir şey hadislerde bulunmamaktadır. (bk. İbn Mâce, Sıyam, 18; Ebû Dâvûd, Sıyam, 28; Tirmizî, Savm, 25). Buna karşılık, yıkanmak, ağza su almak (mazmaza), diş fırçalamak (misvak kullanmak), sürme çekmek, eşini öpmek, yağlanmak, koku sürünmek gibi pek çok şeyin orucu bozmayacağı hadislerde yer almaktadır. (bk. Buhârî, Savm, 24, 27; Müslim, Sıyam, 12; Tirmîzî, Savm, 29, 31, 76; İbn Mâce, Sıyam, 17; ?).
Oruç, nasıl ifa edileceği, bu ibadeti nelerin bozup bozmayacağı bütün Müslümanlarca bilinmesi gereken bir ibadettir. Bu nedenle Hz. Peygamber'in, diğer ibadetlerde olduğu gibi, orucu bozan başka şeyler olsaydı, bunları da detaylı olarak açıkça belirtmesi, sahabenin de bunu kendilerinden sonraki nesle aktarmaları gerekirdi. Halbuki, yukarıda zikredilenlerin dışında orucu bozan şeyler hakkında, ne sahih, ne zayıf, ne müsnet, ne de mürsel bir hadis rivayet edilmiştir.
Fıkıh kaynaklarımızda orucu bozan şeyler arasında yer alan âmmeye (baştaki derin yaraya) ve câifeye (karındaki derin yaraya) ilaç konulması, hukne yaptırılması gibi bazı hususlar, Hz. Peygamber döneminde de meydana gelmesine ve bütün Müslümanların bununla karşı karşıya kalma ihtimali bulunmasına rağmen, Peygamberimiz'den bunların orucu bozduğuna dair bir rivayet gelmemiştir. Oysa, bütün Müslümanların maruz kalabileceği konularda Peygamber'in açıklamada bulunması, tebliğin gereğidir. Bu itibarla orucu, yalınız Kur'an'ın ve sahih sünnetin açık beyan ettiği yemek, içmek ve cinsî münasebet bozar. Bu da dinimizin oruçtan kastettiği, nefsanî arzulardan ve bedenî alışkanlıklardan uzak durmakla örtüşmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında, orucu bozup bozmayacağı bakımından muayene ve tedavi yöntemleri aşağıdaki şekilde değerlendirilebilir:
a) Astım hastalarının kullandığı sprey
Akciğer hastalarının kullandıkları spreyden, bir kullanımda 1/20 ml. gibi çok az bir miktar ağıza sıkılmaktadır. Bunun da önemli bir kısmı ağız ve nefes boruları cidarında emilerek yok olmaktadır. Bundan geriye bir miktarın kalıp tükrük ile mideye ulaştığı konusunda kesin bir bilgi de yoktur. Abdest alırken ağızda kalan su ile kıyaslandığında, bu miktarın çok az olduğu görülmektedir. Halbuki oruçlu, abdest alırken ağzına verdiği sudan geri kalan miktarın mideye ulaşması halinde orucun bozulmayacağı konusunda hadis (Dârimî, Savm, 21) ve İslâm bilginlerinin icmaı vardır. Ayrıca, misvaktan bazı kırıntıların ve kimyevi maddelerin mideye ulaşması kaçınılmaz olduğu halde, Hz. Peygamber'in oruçlu iken misvak kullandığı, sahih hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buharî, Savm, 27; Tirmîzî, Savm, 29). Diğer taraftan, "kesin olarak bilinen, şüphe ile bozulmaz" kaidesi gereğince, mideye ulaşıp ulaşmadığı konusunda şüphe bulunan bu şeyle oruç bozulmaz.
Bu itibarla astımlı hastaların, sağlığı oruç tutmalarına uygun olup başka bir hastalıkları da yoksa, rahat nefes almalarını sağlamak amacıyla ağza püskürtülen oksijenli ilaç orucu bozmaz.
b) Göz damlası
Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20'si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali bulunmaktadır. Bu bilgiler, yukarıdaki bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, göz damlası orucu bozmaz.
c) Burun damlası
Tedavî amacıyla burna damlatılan ilacın bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3 tür. Bunun bir kısmı da burun çeperleri tarafından emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu da mazmazada olduğu gibi ma'fuv (affedilmiş) kapsamında değerlendirilebilir.
d) Dil altı
Bazı kalp rahatsızlıklarında dil altına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde emilip yok olduğundan mideye bir şey ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dil altı kullanmak orucu bozmaz.
e) Endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason çektirmek
Midedeki hastalığı tespit amacıyla mideyi görüntülemek veya mideden parça almak için yaptırılan endoskopide, ağız yoluyla mideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonlardaki hastalığı teşhis etmek amacıyla, bağırsak içini görüntülemek veya parça almak için yapılan kolonoskopide, makattan bağırsaklara cihaz gönderilmekte ve işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Kolonoskopide, hemen daima, endoskopide de genellikle, incelenecek alanın temizliğini sağlamak amacıyla cihaz içinden su verilmektedir.
Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makat veya ferçten ultrason çektirmek; yeme, içme anlamına gelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su verildiği için oruç bozulur. Ancak söz konusu işlemlerde cihazların kullanımı sırasında sindirim sistemine su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan bir madde girmemesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason çektirmek orucu bozmaz.
f) İdrar kanalının görüntülenmesi, kanala ilaç akıtılması
İdrar kanallarına giren cihazlar veya akıtılan ilaçlar orucu bozmaz.
g) Anestezi
Acı ileten sinir yolları üzerinde iletimin değişik seviyelerde engellenmesi anestezi oluşturmaktadır. Lokal, bölgesel ve genel anestezi olmak üzere, üç türlü anestezi vardır. Küçük ameliyatlarda ameliyat bölgesinin yakın çevresine iletimi engelleyen ilaçların verilmesi ile oluşan anesteziye lokal anestezi denir. Vücudun daha geniş bölgeleri, örneğin belden aşağısı veya bir yarısı iletimin omurilik düzeyinde engellenmesi için omuriliğe veya omuriliğe varmadan geniş bir sinir grubunun oluşturduğu bağlantı yerleri üzerine ilaç verilerek oluşturulan anesteziye bölgesel anestezi denir. Hastanın uyutulup ağrının duyulması beyin düzeyinde engellenirse bu tür anesteziye genel anestezi denir.
Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır. Nefes yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme-içme anlamı da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel anestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresince serum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, lokal anestezi, orucun sıhhatine engel değildir. Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.
h) Kulak damlası ve kulağın yıkattırılması
Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa damlatılan ilaç, kulak içerisinde emileceği için, ilaç ya hiç mideye ulaşmayacak ya da çok azı ulaşacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu miktar oruçta affedilmiştir. Ancak kulak zarının delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması halinde oruç bozulur.
i) Fitil kullanmak, lavman yaptırmak
Ağrı kesici, ateş düşürücü olarak veya diğer bazı amaçlarla makattan; mantar ve bazı kadın hastalıklarının tedavisinde ferçten fitil kullanılmaktadır.
Lavman, tıbbî operasyon öncesi veya kabızlıkta kalın bağırsak da bulunan dışkının, anüsten içeriye, sıvı verilerek dışarı çıkarılmasıdır.
Sindirim sistemi, ağızla başlayıp anüsle sona eren, sindirim borusu ile sindirim bezlerinden oluşur. Sindirim borusu ise, ağızla başlar. Ağzın gerisinde yutak bulunur. Sonra yemek borusu, mide, ince bağırsak, kalın bağırsak, rektum ve anüs gelir. Sindirim ince bağırsaklarda tamamlanmaktadır. Kalın bağırsaklarda ise, sadece su, glikoz ve bazı tuzlar emilmektedir. Kadının ferci ile sindirim sistemleri arasında ise bir bağlantı bulunmamaktadır.
Bu itibarla kadınların fercinden kullanılan fitiller, orucu bozmaz. Makattan kullanılan fitiller ise, her ne kadar sindirim sistemine dahil olmakta ise de, sindirim ince bağırsaklarda tamamlandığı, fitillerde gıda verme özelliği bulunmadığı ve makattan fitil almak yemek ve içmek anlamına gelmediği için, orucu bozmaz.
Lavman yaptırmak konusunda ise, iki durum söz konusudur; kalın bağırsaklarda su, glikoz ve bazı tuzlar emildiği için, gıda içeren sıvının bağırsaklara verilmesi veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde verilen suyun bağırsakta kalması durumunda oruç bozulur. Ancak, suyun bağırsaklara verilmesinden sonra bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi durumunda, verilen su ile birlikte bağırsaklarda bulunan dışkının dışarıya çıkarıldığı ve bu esnada emilen su da, çok az olduğu için oruç bozulmaz.
j) İğne yaptırmak, hastaya serum ve kan vermek
İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve / veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Hastaya serum veya kan verilmesi de, aynı hükme tabidir.
k) Diyaliz
Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir.
Periton diyalizi, karın boşluğuna verilen özel bir solüsyon aracılığı ile, hastanın kendi karın zarı kullanılarak kanın zararlı maddelerden arındırılması ve sıvı dengesinin sağlanması işlemidir.
Hemodiyaliz ise, kanın vücut dışında bir makina yardımı ile temizlenip vücuda geri verilmesi işlemidir. Kan, bir iğne aracılığı ile hastanın kolundan alınır. Hemodiyaliz makinası, diyalizör denen bir filtreden kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre eder. Filtre edilen temiz kan ikinci bir iğne ile hastanın damarına geri verilir. Bu işlem yapılırken bazen, gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir.
Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur.
l) Anjiyo yaptırmak
Halk arasında anjiyo olarak bilinen operasyon, teşhise yönelik (anjiyografi) ve tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır. Anjiyografi vücut damarlarının görüntülenmesi demektir. Damar içine damarların görünür hale gelmesini sağlayan ve kontrast madde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adı verilen filmler elde edilir. Anjiyografi sayesinde organları besleyen damarlar görüntülenerek damar hastalıkları veya bu damarlardan beslenen organlara ait tanı koydurucu bilgiler edinilir. Tedaviye yönelik olarak uygulanan anjiyonun klasik yöntemi anjiyoplastidir. Bu ise, dar veya tam tıkalı damarların balon ya da stent denilen özel araçlarla tekrar açılması için yapılır.
Bu bilgiler ışığında gerek anjiyografi, gerekse anjiyoplasti operasyonlarında yemek ve içmek anlamı bulunmadığından, oruç bozulmaz.
m) Biyopsi yaptırmak
Tahlil amacıyla vücudun herhangi bir organından parça alınması (biyopsi), orucu bozmaz.
n) Kan vermek
Kan vermenin orucu bozup bozmayacağı konusunda, Hz. Peygamber'den rivayet edilen "Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur." (Ebû Davûd, Sıyam, 28) hadisinden hareketle, bazı İslâm bilginleri kan vermekle orucun bozulacağını söylemişlerdir. Din bilginlerinin çoğunluğu ise, Hz. Peygamber'in oruçlu iken hacamat olduğuna dair rivayeti (Buhârî, Savm, 32; Ebû Dâvûd, Sıyam, 29) esas alarak kan vermenin orucu bozmayacağını söylemişlerdir.
Bu iki hadis ve diğer rivayetler birlikte değerlendirildiğinde, "Hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulur." hadisinin "hacamat yapanın ve yaptıranın orucu bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır." şeklinde anlaşılmalıdır. Zira hacamat yapan kişi emerek kanı aldığı için boğazına kan kaçma ihtimali, hacamat yaptıranın ise zayıf düşeceğinden yeme içme zorunda kalma ihtimali bulunmaktadır. Nitekim Enes b. Malik de, hacamat yaptırmanın oruçluyu zayıf düşüreceğinden dolayı hoş karşılanmadığını söylemiştir (Buhârî, Savm, 32).
Bu itibarla, oruçlu iken kan vermek orucu bozmaz.
o) Merhem ve İlaçlı Bant
Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz.
Sonuç olarak;
a) Dinimiz, hasta olan ve tedavi sürecinde bulunan kişilerin oruç tutmamalarına ruhsat vermektedir. Bu nedenle, tedavisi devam eden kişiler, sağlıklarına kavuşup, tedavileri tamamlanıncaya kadar oruçlarını erteleyebilirler. Bununla birlikte, Ramazan ayında herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyorlar ve oruç tutmalarına başka bir engelleri de bulunmuyorsa, muayene ve tedavilerini iftardan sonra yaptırmalarının önerilmesinin uygun olduğuna,
b) Astım hastalarının kullandığı spreyin; göz, kulak ve burun damlasının; kulak zarında delik bulunmayanların kulak yıkatmasının; dil altı kullanmanın; idrar kanalını görüntülemenin, idrar kanalına ilaç akıtmanın; su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda girmemesi kaydıyla endoskopi, kolonoskopi yaptırmanın; makat veya ferçten ultrason çektirmenin; lokal anestezi uygulamanın; makattan ve ferçten fitil kullanmanın; suyun bağırsaklara verilmesinden sonra bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi kaydıyla lavman yaptırmanın; hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden hemodiyaliz yaptırmanın; gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyon yaptırmanın; anjiyo, biyopsi yaptırmanın, kan vermenin, merhem sürmenin, vücuda ilaçlı bant yapıştırmanın orucu bozmayacağına,
c) Gıda ve keyif verici enjeksiyon yaptırmanın; gıda içerikli sıvıların bağırsaklara verilmesinin veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde lavman yaptırmanın; su, yağ ve benzeri gıda özelliği taşıyan başka bir maddenin vücuda girmesi durumunda endoskopi, kolonoskopi yaptırmanın; bölgesel ve genel anestezinin; kulak zarı delik olup, orucu bozacak kadar su mideye ulaşacak şekilde kulak yıkatmanın, periton diyaliz ve damara serum verilerek yapılan hemodiyalizin orucu bozacağına,
karar verildi.
6
Oruçlu iken, gusül abdesti alınır, banyo yapılır mı; genize ve boğaza su çekmek nasıl olmalıdır?
Uykuda ihtilam olmak orucu bozmaz. Ancak bir vakit namazı kaçıracak kadar cünüb durmak caiz değildir. Bu bakımdan oruçlu iken de gusül abdesti alınmalıdır. Ancak ağıza su verince gargara yapılmaz. Sadece ağıza suyu alıp boşaltırsınız.
Bir ibadet açıklanırken, onun en mükemmeli anlatılır. Ancak başka bir ibadetle ilgisi olunca ona göre hareket etmek gerekir. Oruçlu kimsenin gusül ve abdest alması da bunlardan biridir.
Yıkanmak, duş almak, yüzmek orucu bozmaz. Ancak ağza kontrolsüz su kaçırmamak ve yutmamak şartıyla. Rivayetlere göre Peygamber Efendimiz (asm) oruçluyken gusül almış, yıkanmıştır.
Ağız çalkalamak, orucu bozmaz. Ağıza alınan su yutulursa oruç bozulur. Oruçlunun ağız ve burun temizliği yaparken dikkat edeceği husus, içeriye su kaçırmamasıdır. İçeriye su kaçmayacak şekilde ağzına ve burnuna su vermelidir. Hata ile boğaza su kaçarsa oruç bozulur kaza gerekir, kefaret gerekmez.
7
Cünüp olan kimse oruç tutabilir mi, cünüpken nasıl gusletmek gerekir?
Cünüp olarak oruca başlamak veya oruç tutmak caizdir ve orucu bozmaz. Ancak bir vakit namazı kazaya bırakacak kadar cünüp durmak caiz olmadığından, gusül abdesti almak gerekir.
Gusül abdesti alırken ağız da yıkanır. Suyu boğazdan aşağı akıtmayacak yani yutmayacak şekilde ağız yıkanmalıdır. Gargara yapmak şart değildir.
8
Kefaret orucu nasıl tutulur?
Ramazan ayında farz olan oruç tutulduğu için bu ayda kefaret orucu tutulmaz. Diğer ayların hepsinde kefaret orucu tutulabilir.
Ramazan ayında, hiçbir özür yokken, niyet ederek başlamış olduğu bir orucu, bile bile bozan bir kimsenin kefaret cezâsı olarak iki ay oruç tutması gerekir.
Bir senenin Ramazan'ında veya başka senelerde birden fazla bu şekilde oruç bozan bir kimseye tek kefaret icap eder. Şâyet oruç tutmaya güç yetiremiyorsa altmış fakire yemek yedirir.
Kefaret orucu iki Kamerî ay tutulur. Yani meselâ cemâziyelâhir ve Recep ayında iki ay üst üste oruç tutan kimse kefaret borcunu ödemiş olur. Yani burada mutlaka altmış günü bulması gerekmez. Meselâ cemâziyelâhir otuz gün, Receb ayı da yirmi dokuz gün çekse toplam elli dokuz gün tutacaktır. Buna bir de kaza ekler, böylece altmış günü bulmuş olur.
Fakat kefaret orucunun ilk gününe ayın birinci günü olarak değil de 5'inde veya 10'unda başlasa, artık bundan sonra aylar kaç çekerse çeksin altmış günü tamamlaması gerekir. Bir de kaza orucu tutarak toplam altmış bir günü bulmuş olur.
Kefaret orucunu hiç kesmeyip ara vermeden iki ay veya altmış gün tutmak gerekir. Meselâ, araya yolculuk, hastalık, Ramazan veya bayram, kadınların lohusalığı gibi bir hâl girer de iki ayı veya altmış günü doldurmamış olursa, tutulan oruçlar kefaret orucundan sayılmaz, tamamı nafile olacağından yeni baştan tutmaya başlanması gerekir.
Kadınların âdet halleri sıraya mâni değildir. Âdetleri tamamlandıktan sonra gün geçirmeden kaldıkları yerden kefaret orucunu tutmaya devam ederler.
Kaza orucu kefaret orucu ile birlikte hesap edilmez. Yani iki ay üst üste kefaret orucunu tutan kimse kaza orucu olan bir günü ondan ayrı olarak tutar, onun içine katmaz, birlikte hesap etmez. Mesela, Receb'in birinci gününde kefaret orucuna başlayıp, Şaban ayı ile birlikte iki ay üst üste hiç ara vermeden tutan kimse, esas olarak kefaret borcunu tutmuş olur. Kaza orucunu da daha sonra Ramazan'ı müteakip, mesela bayramın ikinci günü veya istediği bir gün tutabilir. Böylece hem kefaret, hem de kaza borcunu tamamlamış sayılır. Recep ve Şaban aylarından birisinin yirmi dokuz gün çekmesinin bir tesiri yoktur. Yani kefaret orucu tamamlanmıştır. (bk. el-Mezahibü'l-Erbaa, I/579)
Şunu da belirtelim ki; Hanbelî mezhebine göre seferîlik gibi meşru bir mazeret dolayısıyla kefaret orucuna ara verilirse, bu fasıla, süreklilik şartını ihlâl etmez. Dolayısıyla iki aylık kefaret orucuna kalındığı yerden devam edilir; yeni baştan başlamak gerekmez. (Cezîrî, Mezâhib, 1/579)
Şiddetli bir meşakkat, aşırı derecede zorlanma ve benzeri sebeplerden ötürü iki ay süreyle oruç tutmaya güç yetiremeyen kişinin altmış fakire yemek yedirmesi gerekir.
9
Diş macunu ile dişleri fırçalamak orucu bozar mı?
Fırça, misvak gibidir; hatta fıkha göre misvak sayılır. Hanefi mezhebine göre, oruçlu olan bir kimse misvak veya fırçayı, kuru olsun, yaş olsun, öğleden evvel olsun, öğleden sonra olsun her zaman kullanabilir.
Ancak bazı rivayetlere göre Ebû Yusuf, oruçlu olan kimsenin yaş misvakı kullanmasının mekruh olduğunu söylüyor.
Şafiî mezhebine göre öğleden evvel kullanılmasında bir sakınca yoktur; öğleden sonra ise mekruhtur. Hülasa Hanefî mezhebinde müftabih olan kavle göre her zaman fırçanın kullanılması caizdir.
Oruçlu kimse için su ile ıslatılmış misvak ve fırça kullanmak, İmam Ebû Yûsuf'a göre mekruhtur. Ancak İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre ise oruçlunun su ile ıslatılmış misvak veya fırça kullanmasında hiçbir kerahet yoktur.
Oruçlu iken diş macunu sürülmüş fırça kullanmakta ise, mutlak mânada kerahet vardır, sakınılması gerekir. Ancak macunu yutmadığı müddetce orucu bozulmaz.
10
Şehvetle öpüşmek orucu bozar mı, kefaret gerektirir mi?
Hanımını öpmek, elle tutmak, okşamak orucu bozmaz. Bu öpüşme sebebiyle meni gelmedikçe oruç bozulmaz. Hanımını öpmek, okşamak, sarılma, v.s. sebebiyle erkekten ve kadından meninin gelmesiyle oruç bozulur, ama sadece bir gün kaza edilir keffaret gerekmez.
Şehvetlenip sadece mezinin gelmesi ile oruç bozulmaz.
Başkasının tükürüğünü veya ağzından çıkan lokmasını yutmak veyahut kendisinin ağzından çıkarıp dışarda biraz beklettiği lokmasını yemek durumuna gelince, insan tabiatı bu gibi hallerden iğreneceği için, sadece kazâ gerekir:
Ancak insanın, sevdiklerinin tükrüğünü yutması, Hanefilere göre orucu bozduğu gibi kefareti de icab ettirir. Çünkü insan bundan lezzet alır. Bir kimsenin şehvetle öpüşürken eşinin tükrüğünü yutması orucu bozar ve kefaret gerekir.
Şafilere göre ise, başkasının veya eşinin tükürüğünü yutmak sadece kaza gerektirir.
11
Recep ayında nasıl (kaza veya nafile niyetiyle) oruç tutmak gerekir?
Cevap 1:
Kaza orucu olan kişi, önce kaza orucunu tutar, daha sonra da nafile oruç tutmak isterse onları tutabilir. Önce kaza oruçlarını tutması daha doğru olur.
Böyle bir orucu tutacak kimsenin durumu ve niyeti de önemlidir. Örneğin orucunu bilerek tutmayan ve kazaya bırakan kimse ile hastalık, âdet hali veya yolculuk gibi bir nededen dolayı orucunu kazaya bırakan bir kimsenin durumu bir değildir. Bu açıdan değerlendirirsek, kişi durmuna ve niyetine göre karar verebilir.
Bu bir niyet ve yorum meselesidir.
Tıpkı yolun kenarına uzaklardan bir taşı yuvarlayarak güç bela getirip yerleştiren adamla, bu taşı oradan aynı güçlükle uzaklaştıran bir başka adamın niyeti ve yorumu gibi.
Biri düşünmüş ki:
- Bu çölün ortasında yaşlı bir adam yolda giderken bineğine binmek istese, üzerine çıkıp da hayvana binebileceği yüksek bir yer yoktur. Öyle ise şu taşı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de yolda gitmekte olan yaşlı ve çocuklar, hayvanlarına binmek istediklerinde taşın üstüne çıkıp bineklerinin üzerine kolayca atlasınlar, sevabı da bana olsun. Adamın bu hâlis niyetine bakan Rabbimiz ondan razı olmuş, istediği sevabı ihsan eylemiş.
Böyle güzel niyetle getirilen taşı oradan öfke ile yuvarlayıp uzaklaştıran adam ise şöyle düşünmüş:
- Bu taşı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, gözleri görmeyenler, karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun...
İşte bu adam da taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı Allah rızasını kazanmış, ümit ettiği sevaba nail olmuş... Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul...
Biz de sâfi bir niyetle nafile oruçları kaza oruçlarımız niyetiyle tutarsak, belki Rabbimiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir, hatalarımızı affedebilir... Rabbimizin hudutsuz rahmetine kimse sınır çizemez. Kimse kendi cimriliğini ona da şâmil kılamaz.
Cevap 2:
Recep ayının gün içindeki en sevaplı ibadeti, oruçtur. Bu oruç nafile oruçtur. Yani tutulursa sevabı vardır, tutulmazsa bir sakıncası ve günahı yoktur.
İşin aslına bakılırsa, hadislerde Peygamberimiz (asm)'in Ramazan ayı dışındaki oruçları anlatılırken, onun Hicri ayların 13, 14 ve 15'inde oruç tuttuğu belirtilir. Bu günlere de "beyaz günler" anlamında "eyyam-ı bıyd" denir. Yani ayın en parlak olduğu dolunay günleridir. Hatta öyle ki, Peygamberimizin (asm) bu oruçları hiç ihmal etmediği, her ay tuttuğu anlatılır. Çünkü bugünlerde insan bedeninde birtakım psikolojik değişimler olduğu için, bugünlerin oruçla geçirilmesi tavsiye edilmiştir. Peygamberimizin her hafta nafile olarak tuttuğu bir diğer oruç da pazartesi ve perşembe günleri oruçlarıdır.
Bu günlerde oruç tutmasının hikmetini de Peygamberimiz (asm) şu sözleriyle ifade eder:
"Ameller (yapılan ibadetler) Allah Tealaya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben amelimin oruçlu olduğum hâlde arz edilmesini severim." (Tirmizî, Savm 44)
Recep ayı öteden beri halk arasında üç ayların ilk ayı olarak bilinir ve oruç ayları olarak tanınır, diğer aylara nazaran bu aylarda daha çok oruç tutulur. Zaten üçüncü ay olan Ramazan'da oruç tutmak farzdır. Bir yerde Recep ve Şaban ayında tutulan oruçlar Ramazan'a bir hazırlık ve alışma dönemidir.
Bazı kitaplarda Recep ayı orucu ile ilgili değişik hadisler rivayet edilir. Fakat hadis alimleri bu hadislerin rivayet zinciri ve gelişi hakkında sağlıklı bilgi olmadığını söyleyerek dikkatli olunmasını tavsiye ederler.
Ancak sahih hadis kaynaklarında Recep ayı orucu hakkında şu iki hadis kaydedilir. Abdullah bin Abbas, Peygamberimizin Recep ayı orucunu anlatırken şu rivayeti zikreder:
"Resulullah (a.s.m.) Recep ayında, bazı yıllarda öyle oruç tutardı ki biz, '(Gâliba) hiç yemeyecek (ayın her gününde tutacak).' derdik. (Bazı yıllarda da öyle) yerdi ki biz; '(Galiba) hiç tutmayacak.' derdik.'' (Buhari, Savm:53; Müslim, Siyâm:179; Ebû Dâvud, Savm 55)
Bu hadiste hem bir teşvik var; Recep ayında oruç tutmanın önemi dile getiriliyor. Öbür yandan da bu ayda Ramazan ayı gibi kesintisiz, hiç ara vermeden oruç tutulmaması tavsiye ediliyor. Peygamberimiz (asm) her iki şekli de uygulamıştır ki, Müslümanlar iki tercih arasında serbest bırakılmış. İsteyen ara ara tutar, isteyen daha sık oruç tutar.
Aşağıda yer alan hadis ise Recep ayı orucunun nasıl tutulmasını net bir biçimde açıklıyor.
Kur'ân'da geçen harem / hürmetli / saygın aylardan birisi de Recep ayıdır, bu aylara haram ayları denir. Peygamberimiz (asm) bu aylarda oruç tutmayı şu sözleriyle anlatıyor:
"Haram aylarından bazısını tut, bazısını bırak, haram aylarda tut ve bırak, haram aylarda tut ve bırak."
Hadisi nakleden Hz. Bâhilî diyor ki:
"Resulullah (a.s.m.) 'tut' dedikçe, üç parmağını yumdu, 'bırak' deyince de üç parmağını bıraktı." (Ebû Davud, Savm,54)
Böylece Peygamberimiz (asm)'in "Üç gün tut, üç gün ara ver" dediği anlaşılıyor. Recep ayında devamlı olarak aralıksız oruç tutanlar, bu oruçların sevabını alırlarsa da pek tavsiye edilmiyor. Sebebi ise Recep ayının Ramazan ayına benzetilmemesidir.
Ancak kefaret orucu tutmak isteyenler için, Recep ayının ilk gününden itibaren Şaban ayı ile birlikte iki ay aralıksız tutulur, buna Ramazan orucu da katılarak üç aylık bir oruç ibadeti yapılmış olur.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Recep ayında tutulan oruçların önemiyle ilgili hadis sahih midir ...
12
Uykuda ihtilam (cünüb) olmak orucu bozar mı?
Cünüb Olarak Sabahlamak:
Fecir doğmadan önce herhangi bir sebeple cünüp olmak ve bu vaziyette sabahlamakta -oruçtan yana- bir sakınca yoktur. Ancak güneş doğmadan yıkanıp sabah namazına yetişmesi gerekir. Çünkü bir namaz vaktinden fazla cünüp durmak caiz değildir.
Gündüzleyin Uyurken İhtilâm Olmak :
Gündüzleyin uyurken ihtilâm olmak oruca zarar vermez. Çünkü bu elde olmayarak ortaya çıkan bir durumdur. Namaz vaktini geçirmeden yıkanmak gerekir. (El-Muhit - Bahrirâik - îbn Nüceym - İbn Âbidin.)
(bk. Celal YILDIRIM, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: II/214-215)
13
Ramazan ayının son cuması kılınan dört rekat namaz, 400 senelik kaza namazına denk midir?
- Bu bilgi, hiçbir -ne sahih ne zayıf- hadis kaynağında geçmez.
- Bunu internette tedavüle çıkaranların kaynağı, muasır Şii yazarlardan biri olan ve 1918 doğumlu olan Muhammed Salih el-Bahrani adındaki şahsın “en-Nemariku’l-Fahire ila Taraiki’l-Ahire” adlı eseridir. Kendisi bu rivayeti senetsiz sepetsiz, astarsız ve yüzsüz bir şekilde ortaya atmıştır.
- Bu sebeple, bunun hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Tamamen uydurmadır ve İslam’ın genel prensiplerine ve namazın adabına da aykırıdır.
Hatta Şiiler de -genel olarak- böyle bir bilginin doğru olduğuna inanmıyorlar...
14
İlaç olarak damlatılması gerektiğinde, göz damlası orucu bozar mı?
Konu ile ilgili "Din İşleri Yüksek Kurulu"nun görüşü şöyledir:
"Mütehassıs göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilacın, miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20'si olan 50 mikrolitre) oluşu ve bunun bir kısmının gözün kırpılmasıyla dışarıya atıldığı, bir kısmının gözden, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallar ve burun mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alındığı, ancak yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının sindirim kanalına ulaşabilme ihtimalinin bulunduğu dikkate alınarak, İslâm fakihlerinin de belirttiği gibi, göz damlasının orucu bozmayacağı sonucuna varılmıştır."
15
Bakara suresi 187. ayette geçen "Beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için..." hususunu açıklar mısınız? Kutuplardaki insanlar nasıl oruç tutacak?
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için. Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün." (Bakara, 2/187).
Beyaz ve siyah ipliğin görünmesinden maksat, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayrılmasıdır.
Rivayete göre bu ayet ilk indiğinde "mine'l-fecr (fecirde, fecirden)" ilâvesi yoktu. Oruç tutacak olanlar bir ayağına siyah, diğerine beyaz iplik bağlar. Sahurda, bunları açıkça görünceye kadar yemeğe ve içmeye devam ederdi. Cenâb-ı Hak, iplik örneğinden "gece ile gündüz"ün kastedildiğini bildirmek üzere, tan yerinin ağarması anlamında, "mine'l fecr" ilâvesini indirdi.(1)
Hz. Peygamber (asm) de iplik örneğinden gece ile gündüzün kastedildiğini açıklamıştır. Adiy b. Hâtim (ö. 60/680'den sonra) (r.a.)'dan şöyle dediği nakledilmiştir:
"Yukarıdaki ayet inince, bir siyah, diğeri beyaz iki tane ip alıp, bunları yastığımın altına koydum. Sahurda bunlara bakıyor, birbirinden ayırdedilecek kadar tan yeri ağarınca yemeği içmeyi bırakıyordum. Sabah olunca, Resulullah (s.a.s)'a gidip yaptığım şeyi ona haber verdim. O, şöyle buyurdu:"
"Senin yastığın ne kadar da büyükmüş! Ayette kastedilen, gündüzün beyazlığı ve gecenin siyahlığıdır. Bunları bir yastığın altına nasıl sığdırırsın'!" (Buhârî, Savm, 16).
Oruca başlama vakti olan imsak, aynı zamanda sabah namazının kılınma vaktinin başlangıcını teşkil eder. Yani oruca başlarken sabah namazının vakti de girmiş bulunur. İmsak vaktini bildiren delil, şu hadislerdir: Abdullah b. Ömer (ö.74/693) şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Bilâl ezanını gece okuyor. Abdullah ibn Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyiniz, içiniz."
Hadisi nakleden kişi der ki: İbn Ümmi Mektûm gözleri görmeyen bir kimse idi. Kendisine; "sabah oluyor" denmedikçe ezan okumazdı."(2)
Hz. Bilâl'in ezanı, sahur yemeği yiyenleri uyarmak, İbn Mektûm'un ezanı ise imsakı ve sabah namazının vaktini bildirmek üzere okunan ezanlardır. Bunlardan ilki fecr-i kâzibte (yalancı fecir), diğeri fecr-i sadıkta (gerçek fecir) okunmuştur.
Hanefi mezhebinin ağırlıklı görüşüne göre, diğer namazlarda vakit girmeden ezan okumak caiz olmadığı gibi, fecirde sabah namazı vakti girmeden de ezan okumak caiz değildir. Hz. Bilâl'in vaktinden önce ezan okuması, namaza davet için değil, uykuda olan uyansın, oruç tutacak olan sahûrunu hemen yesin, gece namazında olan kısa kesip vitre başlasın içindir (ez-Zebidî, Tecrîdi Sarih, terc. Ahmed Naim, Ankara 1983, II, 581). Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'ten nakledilen şu hadis imsâkın başlangıcını daha belirli hale getirir. Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Bilâl'in ezanı hiçbirinizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü O, henüz gece iken ezan okur. Amacı da gece namazı kılmakta olana sabahın yaklaştığını bildirmek, uykuda olanınızı uyandırmaktır."
İmsak vakti olan fecir başka bir olay olup şöyledir: "Hz. Peygamber burada, parmaklarını yukarıya kaldırıp; aşağıya doğru dikmiştir. Sonra da şehadet ve orta parmaklarını üst üste bindirip sağa sola uzatmak suretiyle işaret yapmıştır."(3).
Hz. Peygamber (asm)'in parmaklarıyla yaptığı ilk işaret fecr-i kâzib'i tarif içindir. Çünkü, sabaha karşı doğu ufkunda beliren aydınlık yukarıya doğru gittikçe incelerek yükselir. Bir süre sonra bu aydınlık kaybolduğu için buna fecr-i kâzib (yalancı tecir) denilmiştir. Buna fecr-i evvel denildiği gibi, şekline de "mustatîl aydınlık' denir. İkinci işaret ise; bütün doğu ufkuna yayılan fecr-i sâdık'ı belirler. Buna, fecr-i sânî (ikinci fecir) denildiği gibi, şekline de "musta'rız aydınlık" adı verilir (bk. ez-Zebîdî, a.g.e, II, 586).
Kur'an-ı Kerîm'de seher vaktinde, istiğfar edenler övüldüğü gibi (Âli imrân, 3/17), Hz. Peygamber (asm) tarafından sahura kalkılması teşvik edilmiştir. Hadislerde şöyle buyurulur:
"Sahur yapınız. Şüphesiz sahurda bereket vardır."(4).
Diğer yandan sahurun geciktirilmesi, iftarın ise acele yapılması istenmiştir (Nesaî, Sıyam, 23, Ahmed b. Hanbel, V, 147).
Oruç tutacak kimsenin sahura kalkması müstehap olup, oruca niyet yerine geçer. Ancak niyetin dil ile yapılması mendup sayılmıştır. Oruca, gecenin başlangıcından, ertesi günün kaba kuşluk vaktine kadar niyetlenmek mümkün ise de, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir halin vukuu durumunda, artık niyet geçerli olmaz.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Kutuplarda namaz nasıl kılınır; oruç nasıl tutulur?..
Kaynaklar:
(1) bk. Buhârî, savm, 16, Tefsîru Sûre II/28; Müslim, Sıyam, 35; İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr, Tahkîk ve ihtisâr, Muhammed Alî es-Sâbûnî, Beyrut 1402/1981, I/165.
(2) bk. Buhârî, Ezân, II, 13, Şehâdet, II, Savm, 17; Müslim, Sıyâm, 36-39; Tirmizî, Salât, 35; Nesaî, Ezân, 9, 10, Sıyâm, 30; Ahmed b. Hanbel, II/9, 57, 123, VI/44, 54, 185, 186, 433.
(3) bk. Buhârî, Ezân, 13, Âhâd, 1, Talâk, 24; Nesaî, Ezân, 11; İbn Mâce, Sıyâm, 23; Ahmed b. Hanbel, l/386, 392, 435.
(4) bk. Nesâî, Sıyâm, 18, 19; İbn Mace, Sıyâm, 22; Dârimî, Savm, 9; Ahmed b. Hanbel, II/377, 477, III/32, 99, 215, 229, 243, 258, 28 1).
16
Oruçluyken âdet / hayız olan bir kadının, sadece su ile orucunu bozup iftara kadar başka bir şey yememesi mi gerekir, yoksa yiyebilir mi?
Oruçluyken âdet gören kadının orucu bozulmuş olur. Bundan sonra yemek yese de yemese de oruç bozulmuştur; akşama kadar oruçlu gibi duramaz. İstediği gibi yer içer; iftara kadar beklemeye gerek yoktur. Ancak, diğer oruç tutanlara karşı saygı için bunları gizli yapması iyi olur.
Bozulan bu oruç için yerine bir gün kaza orucu tutması gerekir.
17
Orucun mekruh olduğu günler hangileridir?
- Ramazan Bayramı'nın ilk günüyle Kurban Bayramı'nın dört gününde oruç tutmak dinen yasaklanmış olup (Buhari, Savm, 66-68), cumhura göre haram, Hanefîlere göre tahrimen mekruhtur.
Özetle, bu günlerde oruç tutmak günahtır.
- Tek başına cuma günü yahut tek başına cumartesi günü de oruç tutmak (tenzihen) mekruhtur. Zira cuma bayramdır. Müminlerin bayramına iştirak etmenin gereği oruçlu olmamaktır. Cumartesi ise Yahudilerin özel günleridir. Onlara benzememek için yalnız o güne mahsus şekilde oruç tutmak münasip değildir.
Hadis-i şerifte belirtilen,
"Sizden biri âdeti olan bir orucu tutuyorsa bir sakıncası olmaz." (Neylü'l-Evtar, IV, 249)
ifadesinden, kandil günleri oruç tutmayı âdet edinenler, cuma günü kandile denk gelirse, yalnız cuma günü oruç tutabilir manası çıkar. Hz. Davud (as) orucu tutmayı âdet edinenlerin durumu da böyle değerlendirilebilir.
- Muharrem ayının yalnız onuncu günü, yâni aşura günü oruçlu bulunmak da aynı şekilde (tenzihen) mekruhtur. Yalnız o güne hasredilen oruç, mahzurdan hâli olmaz. Ancak bir gün önceden başlanırsa, yahut da devam edilen oruç tutulursa mahzur olmaz.
- "Nevruz" ve "Mehrican" denen ilkbahar günlerine mahsus olarak kasdi şekilde oruçlu olmak da aynı şekilde mekruhtur. Kastî olmaksızın, mutad olan orucun bugünlere rastlamasında ise mahzur olmaz.
Şek günü, bu günün Ramazan'ın birinci günü mü, Şaban ayının son günü mü olduğu kestirilemeyen gündür. Böyle şek edilen günde niyette şüphe olduğundan mekruh olur. Niyette şüphe olmaz da Şaban’ın son günü olduğu bilinir, nafileye niyet edilerek tutulursa, bunda mahzur olmaz. Sonra o günün Ramazan olduğu bilinse o tek günlük nafile farz olan oruç yerine kâim olur.
Ancak “Bugün Ramazansa farz olan oruca, değilse nafileye niyet ediyorum." şeklinde şek ile yapılan niyetle oruç tutulmaz. Buna dikkat etmek gerek.
Şayet tazim, hürmet ve saygı niyeti yoksa, sadece pazar günü oruçlu olmak mekruh değildir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Yalnızca cuma veya cumartesi veya pazar gününe has olarak kaza veya nafile oruç tutulur mu?
18
Sahurda, ezan okunurken, ezanın sonuna kadar yeme ve içmeye devam edilir mi?
Orucun vakti de sabah namazının vakti de imsakla başlar. Ezan ister geç okunsun ister erken okunsun bu durum değişmez.
Hanefi mezhebinde, sabah namazını biraz geç kılmak faziletli olduğundan, ramazan ayı dışında ezanı imsak vaktinden sonra okuyup namaza başlamaktadırlar. Ancak Ramazan ayında imsağın girdiğini haber vermek için erken okunmaktadır. Yani günümüzdeki uygulamada sahurda ezan okunduğu anda imsak girmiş, oruç başlamış demektir.
Ezan imsak vaktinin girmesiyle okunmuşsa, okunur okunmaz yeme ve içmeyi bırakmak gerekir; aksi halde oruç bozulabilir. En doğrusu ezandan önce yeme içme işini bırakmaktır.
İmsak vakti girdiği halde, ezan okunurken yiyip içebilirim zannıyla ezan okunurken yiyip içen, bir gün kaza orucu tutmalıdır.
Takvimlerde gösterilen “imsak”, oruca başlama vakti olan fecr-i sadığın başlama vaktini ifade eder. İmsak vakti aynı zamanda gecenin sona erdiği, yatsı namazı vaktinin çıkıp sabah namazı vaktinin girdi vakittir. Ramazan ayında da sabah ezanı imsak vaktinin başlaması ile okunmaktadır. Bu sebeple ezanın başlaması ile yemeği içmeyi terk etmek gerekir.
İmsak vakti girdikten sonra ağızda kalan kırıntılar nohut tanesinden küçük ise bu takdirde oruç bozulmaz; nohut tanesinden büyük olmaları durumunda oruç bozulur ve kazası gerekir. Dişlerin arasında kalan susam veya buğday tanesi gibi pek az bir şeyi yutmak orucu bozmaz. Fakat böyle bir şey dışardan alınıp yutulması durumunda ise oruç bozulur. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 302)
19
Rüyada cinsel ilişkiye girmek, ihtilam olmak orucu bozar mı?
Rüyada ihtilam olmak orucu bozmaz. Rüyada cinsel ilişki orucu bozmaz ve eğer meni gelmezse gusül abdesti gerekmez.
Erkek veya kadından uyku ya da uyanıklık halindeyken şehvetle meninin çıkması da guslü gerektirir.
Resulullah (asm)'a soruldu:
"Bir kimse elbisesinde ıslaklık bulsa, ancak ihtilam olduğunu hatırlamasa yıkanması gerekir mi?" Resulullah (asm):
"Evet gerekir" diye cevapladı. Sonra ihtilam olduğunu görüp de yaşlık göremeyen kimseden soruldu. Resulullah (asm):
"Ona gusül gerekmez." dedi.." (Ebu Dâvud, Taharet 95; Tirmizî, Taharet 82)
20
Diş Kanaması Orucu Bozar mı?
Dişlerin arasından çıkan kan boğaza gidecek olsa, bakılır: Eğer az olur da içeriye geçmezse, orucu bozmaz. Çünkü âdet gereği bundan korunmak mümkün değildir. Çok olmakla beraber çoğunluğu tükürük teşkil ediyorsa, hüküm yine böyledir.
Fakat çoğunluğu kan olur ve tadı duyulur bir hâlde veya kanla tükürük eşit bulunursa, yutulunca oruç bozulur. Çıkarılan / çekilen diş için de bu hâller geçerlidir.
Ayrıca, kanı çıkartacak şekilde dudakları, ağzı sıkmamak gerekir. Bundan kaçındığımız takdirde, kan tükürükten daha az olabilir.
(Ömer Nasuhi BİLMEN, İslam İlmihali, s.294)
21
Ramazan ayında özürsüz olarak oruç tutmamak günah mı? Ramazan orucunu özürsüz olarak "kışın tutarım" deyip terk etsem günah olur mu? Kışın tuttuğum oruç ile Ramazan da terk ettiğim oruç borcunu ödemiş oluyor muyum?
Kur'an-ı Kerim'de;
"Ey iman edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Ta ki, korunasınız." (Bakara, 2/183) buyurulmuştur.
Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Çünkü Allah Teala (c.c) "Sizin üzerinize oruç farz kılındı" diye buyurur. Ayrıca farziyyeti hususunda kat'i icma teşekkül etmiştir.
Resulü Ekrem (s.a.s)'in:
"Oruç insanı Cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi." (Nesâî, Savm, IV, 167)
buyurduğu bilinmektedir. Oruç, mükellefi her türlü şehvetten alıkoyan ve ihlâsı artıran bir ibadettir. Açlığa, susuzluğa ve nefsin diğer arzularına karşı direnmek oldukça önemlidir. Allah Teâlâ (c.c)'ya iman eden ve O'nun dini uğruna cihada karar veren müminler; oruç ibadeti ile kuvvetli bir iradeye sahip olurlar. Hicrî takvim ayın hareketlerine göre değiştiği için, her yıl diğerine nisbetle on veya on bir gün önce gelir. Dolayısıyle insan bazen kışın eksi yirmi derecede, bazen yazın artı kırk derecede oruç tutar. Bu bir anlamda mükellefin "Dondurucu bir soğukta ve kavurucu bir sıcakta dahi; Allah Teâlâ'nın emirlerini eda etmeye hazırım." taahhüdünde bulunmasıdır. Ayrıca bir ay süre ile Allah Teâlâ (c.c)'nın rızasını kazanmak için, nefsinin bütün şehvetlerini terk etmesi oldukça önemli bir hadisedir.
Oruç Tutmamayı Mübah Kılan Özürler:
Kur'an-ı Kerim'de,
"Ey iman edenler!. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldır (farz kılındı). Ta ki korunasınız. (O Ramazan ayı) sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutar). İhtiyarlığından veya şifa ümidi olmayan hastalığından dolayı (oruç tutmaya) gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye (lâzımdır). Bununla beraber kim gönül isteği ile bir hayır yaparsa, işte bu onun için daha hayırlıdır. Oruç tutmanız sizin hakkınızda (fidye vermenizden) hayırlıdır; bilirseniz." (Bakara, 2/183-184)
hükmü beyan buyurulmuştur. Dikkat edilirse, hangi hallerin oruç tutmamayı mübah kıldığı nasla belirtilmiştir.
1) Hasta Olmak: Mükellef, hastalık sebebiyle nefsinin telef olmasından veya bir azasını kaybetmekten korkarsa, oruç tutmaz. İmam Merginani "Hastalığın artması veya uzaması bazen ölüme götürebilir. Bu durumda ondan sakınmak (artmasından veya uzamasından kaçınmak) gerekir." diyerek konunun hassasiyetine işaret eder. Hastalık, tecrübe veya mümin bir mütehassıs doktorun teşhisiyle kesinlik kazanır.
2) Sefere çıkmak (Yolculuk): Ramazan ayında sefere çıkacak olan bir mükellef, geceden oruca niyet etmeyebilir. Bu mübahdır ve nasla sabittir.
3) Şeyh-i Fani (İhtiyar) Olmak: Oruç tutmaya gücü yetmeyen ihtiyar kimse iftar eder ve her gün için bir yoksula fidye verir. İmam Merginani "Bu hususta asıl olan Allah Teâlâ (c.c)'nın "Oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine de bir yoksul doyumu fidye vermek lâzım gelir." hükmüdür. Şayet oruç tutmaya gücü yeterse, fidye batıl olur. Çünkü fidyenin oruç yerini tutabilmesinin şartı, acizliğin devam etmesidir." (el-Hidâye, I, 127).
Şeyh-i fani olma hali hangi yaşta başlar? Fukaha bu soruya cevap verirken, farklı yaşlar üzerinde durmuştur. Ancak şeyh-i fanilik (fazla ihtiyarlık) hali, insandan insana farklılık gösterir. Fetevay-ı Hindiyye'de (I, 207):
"Şeyh-i fani, ölüme kadar hergün kuvveti noksanlaşan kimsedir ki, bunlar tekrar kuvvet bulmadan vefat ederler. Bahru'r-Raik'te de bu şekilde tarif edilmiştir. Bu durumda olan kimseler, dilerlerse fidyelerini Ramazan-ı Şerif ayının başında, bir defada verirler. İsterlerse bunu ayın sonuna bırakırlar. Fidye verdikten sonra oruç tutmaya gücü yeter hale gelirse, vermiş olduğu fidyenin hükmü geçersiz olur. Bu kimsenin önceden tutamamış olduğu oruçlarını kaza etmesi gerekir." diye kaydedilir.
4) Hayız ve Nifas Hali: Hayız ve nifas halindeki kadınların oruç tutmaları haramdır. Hz. Âişe (r.anha) validemiz,
"Bizlerden birisi Resul-u Ekrem (s.a.s) zamanında, hayızdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazı ise kaza etmezdi." (Fethül-Kadir, I/114)
buyurduğu sabittir. Dolayısıyle hayız ve nifas halindeki kadınlar, o hal içerisinde iken oruç tutamazlar. Daha sonra geçirdikleri günleri (temizlendikten sonra) kaza ederler.
5) Hamilelik ve Çocuk Emzirmek: Dürrü'l-Muhtar'da: "Zann-ı galip ile, kendi hayatından veya çocuğunun hayatından korkan hamile yahut zahirü'r rivayeye göre, anne olsun, süt anne olsun emzikli kadın oruç tutmayabilir" (İbn Âbidin, IV, 338) hükmü kayıtlıdır. Esas olan; gerek hamile, gerek çocuk emziren kadınların, kendi nefislerinin veya çocuklarının helâk olma tehlikesinin bulunmasıdır. Nitekim Fetevay-ı Hindiyye'de: "Hâmile olan veya çocuk emziren kadınlar; gerek kendi nefislerinden, gerekse çocuklarının helâk olmasından korkarlarsa oruç tutmayabilirler veya iftar edebilirler. Bu durumdaki kadınlara keffaret gerekmez, daha sonra oruçlarını kaza ederler" denilmektedir (a.g.e., I/207).
6) Helak Olma Korkusu ve Yılan Sokması: Ramazan ayında, düşmanla savaşacağını bilen ve oruç tuttuğu takdirde zayıf düşerek gerektiği gibi cihat edemeyeceğinden endişe eden mücahit oruç tutmayabilir (a.g.e., I/208). Dürrül Muhtarda, "Zorlanan (ikrah), helâk olmaktan veya akli melekelerini kaybetmekten korkan kimse ile kendisini yılan sokan kimsenin iftar etmesinin mübah olması" hükmü kayıtlıdır. Bütün bunları, ayette geçen "hasta olma" anlamı içerisinde düşünebiliriz. Kendisini yılan sokan bir kimsenin acilen tedavi olması esastır. Bu durumda iftar eder ve gününe gün kaza yolunu tutar. Çünkü, gecikme halinde telef olma korkusu söz konusudur. Bunun meşru bir mazeret olduğu sabittir.
Bu özürler dışında kişinin Ramazan ayında oruç tutmaması büyük günahlardandır. Daha sonra kazasını tutsa bile zamanında tutmadığı için günah mesuliyeti üzerinden kalkmaz. Hem kazasını tutmalı hem de tövbe istiğfar etmelidir.
Bilinmesi gereken önemli bir konu da şudur:
Evet, Ramazanda bir mazeret olmaksızın tutulmayan oruçlar, gününe gün kaza edilir. Ancak Peygamber Efendimiz (asm), Ramazan ayında kaçırılan bir gün orucun sevabına yetişmek için kişinin, Ramazan dışındaki bütün günlerde oruç tutsa yine de bu sevaba nail olamayacağını söylemiştir:
“Her kim ruhsatsız ve hastalıksız olarak Ramazanda bir günün orucunu tutmazsa, bütün bir ömür oruç tutsa da onu ödemiş olmaz.” (Tırmizi, Savm, 27; Ebu Davud, Savm, 38; İbni Mace, Sıyam, 14)
Bunun için Ramazan ayında özürsüz olarak orucu terk etmek, büyük bir günah olduğu gibi, hem Ramazan ayına hürmetsizlik hem de bütün Müslümanlara karşı bir saygısızlıktır.
22
Kaza orucunu bozmanın hükmü nedir?
Kaza orucunu tutarken bilerek yenip-içilse sadece kazası gerekir. Çünkü bu orucu tutmak farz ise de senenin her hangi bir gününde tutulabilir. Ramazan ayında tutulan oruç ise o ay içerisinde oruç tutulması farz olduğundan bilerek bozulunca kefaret gerekir.
Halbuki kazaya kalan orucu belli bir ay veya günde tutmak farz olmayıp istediğimiz zaman tutma hakkımız vardır. Bu sebeple kazaya kalmış Ramazan orucunu bilerek bozsak bile sadece bir gün kaza etmek yeterlidir.
İster Ramazan orucucunu, isterse kaza oruçlarını ya da nafile oruçları tutarken bilmeden, unutarak yemek içmek orucu bozmaz. Aklına gelince yemeyi içmeyi bırakır ve oruca devam eder. Ancak unutarak yedikten sonra "nasıl olsa bozulmuştur" diyerek yemeye içmeye devam ederse, bir gün kaza orucu tutması gerekir.
Kaza orucunu tutmak farz olduğundan, geciktirmek kasten bozmak doğru değildir. Ancak bu Ramazan orucunu bozmak gibi günah değildir. Kaza orucunu kasten bozan yanlış bir harekette bulunmuştur, ancak haram işlemiş olmaz.
Oruçlu iken bir yere gidilebilir, ancak burada yapılan ikramları reddetmek durumunda kalmamak için ya gideceğiniz gün oruç tutmazsınız ya da başka gün ziyarete gidersiniz.
Kaza oruçları Ramazan oruçlarıyla aynı hükmü taşımaz. Ramazan orucunu kasten bozmak keffaret gerektirirken kaza orucunu kasten bozmak yalnızca bir gün kazayı gerektirir.
23
Kaza orucuna nasıl niyet edilir?
Bu şekildeki bir niyetlede kaza orucu tutulmuş olur. Niyet esasında kalbe ait bir fiildir, dil ilede ifade edilmesi iyi olur.
Bir veya birkaç Ramazan'dan orucu kazaya kalmış olan kimse için uygun düşen, bunları kaza ederken: "Üzerime kazası ilk farz olan oruca." diye niyet etmektir. Bununla beraber böyle belirtilmeksizin yalnız kazaya niyet etmesi de yeterlidir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Ramazan ve kaza orucuna ne zaman niyet edilir; oruç ne zaman başlar?..
24
Ramazan ayında cinsel ilişki (cima) caiz midir?
Ramazan ayı içerisinde imsak vakti ile akşam arasında, yani oruçlu olduğumuz esnada cimada (cinsel ilişkide) bulunmak caiz değildir, orucu bozar ve kefaret, yani iki ay arka arkaya oruç tutmak gerekir.
Ancak iftardan sonra, imsak vaktine kadar cimada bulunmanın bir sakıncası yoktur.
İlave bilgi için tıklayınız:
Orucu bozan haller / şeyler nelerdir?
25
Ağız dolusu kusmak veya ağza gelen çok az kusuntu orucu bozar mı? Bir yerin kanaması, küfür etmek, macunla diş fırçlamak orucu bozar mı?
Ağız dolusu kusmak orucu bozmaz. Gelen bu kusuntu kendiliğinden geriye dönerse, imam Ebû Yusuf'a göre bozar. İmam Muhâmmed'e göre bozmaz. Çünkü bu durumda imsak kasten terk edilmemiştir.
Kasden ağız dolusu kusmak orucu bozar. Bunda fukahanm görüş birliği var. Çünkü bu durumda geriye az veya çok bir miktar gider. Bundan dolayı sadece orucun kazası gerekir.
Kasten kusar ve bu ağız dolusu olmaz da kendiliğinden geri dönerse, İmam Muhammed'e göre orucu bozar; imam Ebû Yusuf'a göre bozmaz. (Nehrül-Fâik - İbn Nüceym.)
Gelen kusuntu yenilen yemek veya safra ve acı su olursa, belirtilen hükümler caridir. Sadece balgam olursa, ağız dolusu olsa bile İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed'e göre orucu bozmaz. İmam Ebû Yusuf'a göre, bu da ağız dolusu olursa, orucu bozar. Bu konuda Ebû Yusuf'un görüşü daha çok uygun kabul edilmiştir. (Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümam.) (Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/227.)
Bir kusuntu kendiliğinden gelince bakılır: Eğer ağız dolusu olmayıp içeriye dönerse, ittifakla orucu bozmaz. Fakat içeriye döndürülürse, İmam Muhammed'e göre orucu bozar. İmam Ebu Yusuf'a göre bozmaz; çünkü bu az olduğu için abdesti bozmadığı gibi orucu da bozmaz. (bk. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Oruç, 114. madde)
Dişleri macun ile fırçalamak meselesine gelince fırça misvak gibidir. Hatta fıkha göre misvak sayılır. Hanefi mezhebinde oruçlu olan kimse kuru olsun, yaş olsun, öğleden evvel olsun, öğleden sonra olsun her zaman kullanılabilir.
Ancak bazı rivayetlere göre Ebû Yusuf oruçlu olan kimsenin yaş misvakı kullanmasının mekruh olduğunu söylüyor. Şafiî mezhebine göre öğleden evvel kullanılmasında beis yoktur. Öğleden sonra mekruhtur. Hülasa Hanefî mezhebinde müftabih olan kavle göre her zaman fırçanın kullanılması caizdir.
Oruçlu kimse için su ile ıslatılmış misvak ve fırça kullanmak, İmam Ebû Yûsuf'a göre mekruhtur. Ancak İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre ise oruçlunun su ile ıslatılmış misvak veya fırça kullanmasında hiç bir kerahet yoktur.
Oruçlu iken diş macunu sürülmüş fırça kullanmakta ise, mutlak mânada kerahet vardır. Sakınılması gerekir. Ancak macunu yutmadığı müddetce orucu bozulmaz.
Bir yerin kanaması, küfretmek orucu bozmaz. Ancak küfretmek orucun sevabını azaltır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Orucu bozan şeyler nelerdir?
26
Sahurda ezan okunurken yeme içmeye devam edilir mi?
İmsak vakti girer girmez oruç başlamış olur ve akşam vakti girdiği zaman da iftar vakti girmiş olur. Bu bakımdan sahurda ezanın sonuna kadar yiyip içmek doğru değildir. Eğer ezan tam vaktinde okunursa, okunur okunmaz yeme ve içmeyi bitirmek gerekir.
Vakit girdiği anda ezan okunmuşsa ve kişi yeme ve içmeye devam ederse, kasti bir durum olmadığı zaman kaza etmesi gerekir. Eğer orucunun bozulacağını bildiği halde devam ederse kefaret de gerekir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Sahurda, ezanın sonuna kadar yiyilip içilir mi?
- Geçmiş dönemlerde imsak vakti nasıl belirleniyordu? Büyüklerimizden, imsak vaktinin siyah iplikle beyaz ipliğin ayırt edilecek kadar aydınlanmış olmasından anlıyorlarmış diye duyduk. Ama imsak vaktinde zifiri karanlık oluyor...
27
Çocuk emziren anne oruç tutabilir mi?
Hamilelik ve Çocuk Emzirmek:
Dürrü'l-Muhtar'da:
"Zann-ı galip ile kendi hayatından veya çocuğunun hayatından korkan hamile yahut zahirü'r rivayeye göre, anne olsun, süt anne olsun emzikli kadın oruç tutmayabilir." (İbn Âbidin, IV, 338)
hükmü kayıtlıdır. Esas olan; gerek hamile, gerek çocuk emziren kadınların, kendi nefislerinin veya çocuklarının helâk olma tehlikesinin bulunmasıdır. Nitekim Fetevay-ı Hindiyye'de:
"Hâmile olan veya çocuk emziren kadınlar; gerek kendi nefislerinden, gerekse çocuklarının helâk olmasından korkarlarsa oruç tutmayabilirler veya iftar edebilirler. Bu durumdaki kadınlara kefaret gerekmez, daha sonra oruçlarını kaza ederler." denilmektedir (bk. İbn Âbidin, I, 207).
İlave bilgi için tıklayınız:
- Diyabet hastaları oruç tutabilir mi?
28
Nafile oruçta niyeti en son ne zaman yapabiliriz?
İşveren nafile oruç tutmanıza müsaade ettiğine göre, bu konuda herhangi bir uygunsuzluktan söz edilemez. Kendi kanaatinize göre hareket edebilirsiniz.
Ramazan orucuna, zamanı belirlenmiş adak orucuna ve nafile oruçlara; akşamdan itibaren ertesi günü kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Oruca niyet etme şekli, niyetin hükmü ve vakti...
29
Sigara ve nargile içmek orucu bozar mı?
Bu konuda sigara dumanını iradesi ile alan ve almayanların durumu değişmektedir. İradesi ile sigara dumanını içine alanların orucu bozulur ve hem kaza hem de kefaret gerekir.
Sigara, nargile gibi keyf veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile tiryakilik gereği alınan tüm maddeler (morfin gibi) oruç yasakları kapsamına girmektedir. Oruçlu iken bu tür maddelerden bir tanesi kullanıldığında oruç bozulur.
İradesiz bir şekilde başkasının içtiği sigaranın veya nargilenin dumanı içine kaçan kimsenin orucu bozulmamaktadır. Çünkü bundan sakınmak mümkün değildir.
30
Erkeğin eşini öpmesi ve sarılması orucu bozar mı?
Cinsî münasebette bulunmak orucu bozduğu gibi kefaret de gerekir. Hanımını öpmek, okşamak, sarılma, v.s. sebebiyle erkekten ve kadından meninin gelmesi orucu bozar ve kaza gerekir. Şehvetlenip sadece mezinin gelmesi ile oruç bozulmaz.
Hanımını öpmek, elle tutmak, okşamak... Bu durumda meni gelmedikçe oruç bozulmaz. Nefsine güvenemeyen kimsenin hanımını öpüp okşaması da mekruhtur. Zira meni gelerek orucun bozulma ihtimali vardır.
Fâhiş olmamak ve kendinden emin bulunmak şartı ile hanımını öpüp kucaklamakta kerâhet yoktur. Karı ile kocanın çıplak halde birbirlerine sarılmaları, nefislerinden emîn bile olsalar, mekruhtur. Buna fâhiş mübâşeret denir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Şehvetle öpüşmek orucu bozar mı, kefaret gerektirir mi?
31
Orucu bozan haller / şeyler nelerdir?
Orucu Bozup Hem Kazâ Hem de Keffareti Gerektiren Haller
Aşağıda sayılacak hususlardan herhangi birini mecbur kalmadan, zorlanmadan, unutma durumu olmadan isteyerek işleyen bir kimse için hem kazâ, hem de keffaret lâzım gelir:
1. Cinsî münasebette bulunmak.
2. Yemek, içmek veya ilâç yutmak.
3. Ağzına ihtiyarsız giren yağmur, dolu ve kar suyunu isteyerek yutmak.
4. Tütün içmek, tütün veya benzeri bir tütsü maddesini yakıp dumanını içine çekmek.
5. Enfiye çekmek.
6. İçyağı, pastırma veya çiğ et yemek.
7. Susam tanesi kadar bir şeyi ağzına alıp yutmak veya çiğneyerek yemek.
8. Azıcık tuz yemek. (Çok tuz yemek ise, sadece kazâyı gerektirir.)
9. Zevcesinin veya sevdiği bir kimsenin tükrüğünü, ağız suyunu yutmak. Bu saydığımız şeylerde, bedenin tedâvisi veya tegaddîsi (gıdalanması ve beslenmesi) veyahut telezzüzü (zevk ve lezzet alması) vardır. Bu sebeble kazâ ile beraber keffâreti de gerektirir.
Orucu Bozup Yalnız Kazâyı Gerektiren Haller
1. Çiğ pirinç yemek.
2. Sade un veya sade hamur yemek. (Hamurun içinde yağ ve şeker katılmışsa keffaret de gerekir.)
3. Bir anda çok miktarda tuz yemek. (Az miktarda tuz yemek ise, keffareti de gerektirir.)
4. Taş, toprak, çakıl taşı, demir, bakır, altın gümüş gibi madenleri yutmak.
5. Zeytin veya kiraz çekirdeği yemek. Kayısı çekirdeğinin içi yenirse, keffaret de gerekir.
6. Ayva gibi olgunlaşmadan yenmeyen bir meyveyi, ham iken, tuzlamadan ve pişirmeden yemek. (Olmuş, pişmiş, tuzlanmış olursa keffaret de gerekir.)
7. Henüz içi olmamış yeşil cevizi yemek. Veya bademi, fındığı ve kuru fıstığı kabuğuyla birlikte çiğnemeden yutmak.
8. Boğaza huni ile bir şey akıtmak.
9. Boğaza kaçan yağmur, kar veya doluyu istemeyerek yutmak.
10. Abdest alırken boğazına veya burna su çekerken genzine hatâ ile suyun kaçması.
11. İsteyerek boğazına veya burnuna duman çekmek. Sigara, anber gibi lezzet ve keyif verici bir duman olursa, keffaret de gerekir.
12. Başkasının zorlaması sebebiyle oruç bozmak.
13. Uyurken boğazına birisi tarafından su dökülmek.
14. Unutarak yiyip içtikten sonra, orucum bozuldu zannıyla bilerek yiyip içmek.
15. Dişleri arasında kalan nohut tanesi kadar şeyi yemek.
16. Kendi isteğiyle dışarı kusmak. Bu kusma ağız dolusundan az da olsa orucu bozar.
17. Ağız dolusu kendiliğinden gelen veya isteyerek getirilen kusmuğu mideye çevirmek.
18. Sahur vakti geçtiği halde, geçmedi zannıyla sahur yemek.
19. Güneş battı, iftar oldu zannıyla oruç bozmak.
20. Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak. İsterse kasden olsun...
21. Hanımını öpmek, okşamak, sarılma, v.s. sebebiyle erkekten ve kadından meninin gelmesi. Şehvetlenip sadece mezinin gelmesi ile oruç bozulmaz.
22. Ramazan orucunu tutmaya niyet etmeden gündüz yeyip içmek de sadece kazâyı gerektirir. Keffaret icab etmez. Çünkü keffaret oruç tutmamanın değil, tutulan orucu bozmanın cezasıdır.
23. Başkasının tükürüğünü veya ağzından çıkan lokmasını yutmak veyahut kendisinin ağzından çıkarıp dışarda biraz beklettiği lokmasını yemek... İnsan tabiatı bu gibi hallerden iğreneceği için, sadece kazâ gerekir: Ancak insanın, sevdiklerinin tükrüğünü yutması keffareti de icab ettirir. Çünkü insan bundan lezzet alır.
24. Makattan tedavi amaçlı kullanılan fitiller, her ne kadar sindirim sistemine dahil olmakta ise de, sindirim ince bağırsaklarda tamamlandığı, fitillerde gıda verme özelliği bulunmadığı için orucu bozmaz. Aynı şekilde kadınların da tedavi amaçlı vajina/fercinden kullanılan fitiller de orucu bozmaz.
Kalın bağırsaklarda su, glikoz ve bazı tuzlar emildiği için, gıda içeren sıvının bağırsaklara verilmesi veya orucu bozacak kadar su emilecek şekilde verilen suyun bağırsakta kalması durumunda oruç bozulur. Ancak, suyun bağırsaklara verilmesinden sonra bekletilmeyip bağırsakların hemen temizlenmesi durumunda, verilen su ile birlikte bağırsaklarda bulunan dışkının dışarıya çıkarıldığı ve bu esnada emilen su da, çok az olduğu için oruç bozulmaz.
Böyle bir istinca nerdeyse imkansızdır. Zaten bunun yapılması sağlığa zararlıdır. Bu nedenle normal şartlarda istinca yapmakla oruç bozulmaz.
25. El ile meni getirmek (istimna` - mastürbasyon).
26. Kan yutmak. Çoğunluğunu tükrük teşkil eden ağızdaki az kanı yutmak orucu bozmaz.
İlave bilgiler için tıklayınız:
Oruç ile ilgili sık sorulan sorular ve cevapları nelerdir?
32
Muharrem ayında hangi gün oruç tutmalıyız?
Hz. Muhammed (asm), Muharrem ayının dokuz, on ve on birinci günleri oruç tutmayı ashabına tavsiye etmişti. Peygamber Efendimiz (asm) buyurur ki:
"Ramazan orucundan sonra, tutulan oruçların en faziletlisi Allah'a izafet ile şereflendirilen Muharrem ayındaki oruçtur..." (Mülim, Sıyam, 202-203; Nesai, Kıyamü’l-leyl, 6).
Diğer hadislerde, Muharrem ayının onuncu gününe rastlayan ve pek çok önemli olayın cereyan ettiği "Aşûra gününde tutulan orucun, bir yıl önce işlenen hata ve günahların bağışlanmasına vesile olacağı müjdelenmiştir." (Müslim, Sıyam, 196).
Hadis-i şerifte bildirilen oruç Muharrem ayının 9-10-11. günleridir.
Aşure yapmak şart değildir; ancak aşure yapıp komşulara ve misafirlere ikram edilebilir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- "Her kim Muharrem´in ya 9. ve 10. günü ya da 10. ve 11. günlerini oruçlu geçirirse 2 yıl ibadet etmiş olur, ... doğruluğu var mıdır?
33
Oruçlu iken diş dolgusu yaptırmak orucu bozar mı?
Eğer midenize su veya kan gibi bir sıvı gitmemişse orucunuz bozulmaz, ancak bir sıvı gitmişse bozulur ve bir gün kaza orucu gerekir. Dolgu yaptırırken uyuşturucu iğne yapılmışsa bu oruca zarar vermez.
İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve/veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Hastaya serum veya kan verilmesi de, aynı hükme tabidir.
34
Kolonya koklamak orucu bozar mı?
Kolonya ve parfüm gibi maddeleri koklamak orucu bozmaz. Diğer taraftan bunlar abdesti bozmaz ve namaza zarar vermez.
Ancak bunları burna bolca çekmek ve bunu alışkanlık hâline getirmek doğru değildir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Kolonya, krem, deodorant, parfüm gibi alkol içeren ürünlerin kullanılması abdesti bozar mı namaza zararı var mıdır?
35
Kan yutmak orucu bozar mı?
Dişlerin arasından çıkan kan boğaza gidecek olsa, bakılır: Eğer az olur da içeriye geçmezse, orucu bozmaz. Çünkü âdet gereği bundan korunmak mümkün değildir. Çok olmakla beraber çoğunluğu tükürük teşkil ediyorsa, hüküm yine böyledir.
Fakat çoğunluğu kan olur ve tadı duyulur bir hâlde veya kanla tükürük eşit bulunursa, yutulunca oruç bozulur. Çıkarılan / çekilen diş için de bu hâller geçerlidir.(Ömer Nasuhi BİLMEN, İslam İlmihali, s.294)
Ayrıca, kanı çıkartacak şekilde dudakları, ağzı sıkmamak gerekir. Bundan kaçındığımız takdirde, kan tükürükten daha az olabilir.
Eğer kanama biraz da kullanılan ilaçtan kaynaklanıyorsa, -fazla bir aciliyeti yoksa, Dr. tavsiyesine göre- Ramazanda kanı sulandırıcı ilacı kullanmamak gerekir.
36
Banyo yaparken kulağa su kaçması orucu bozar mı?
Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa damlatılan ilaç, kulak içerisinde emileceği için, ilaç ya hiç mideye ulaşmayacak ya da çok azı ulaşacaktır. Bu miktar oruçta affedilmiştir.
Ancak kulak zarının delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması hâlinde oruç bozulur.
37
Hamilelikte oruç tutamayan sonradan kaza mı etmeli fidye mi vermelidir?
Hamilelikte tutamadığınız oruçları kaza etme niyetinde olmalısınız. Daha sonra bu oruçları kaza etme imkanınız olduğunda tutamadığınız oruçları kaza etmelisiniz.
Oruç tutma kudretinde olan kimse, fidye vererek bu borçtan kurtulmaz. Bu oruç borcundan ancak oruç tutarak kurtulabilirsiniz. Elinizde olmayan sebeblerden dolayı kazaya kalan oruçaları tutamadığınızda bundan sorumlu olmazsınız. Mesela; hamilelikte orucunu kazaya bırakıp daha sonra tutma niyetinde olan bir hanım, bu oruçları kaza edemeden vefat etse bundan sorumlu olmaz.
İlave bilgi için tıklayınız:
Hamile olan bir bayanın Ramazan orucunu tutması gerekir mi?
38
Zor, meşakkatli ve ağır işlerde çalışan kişi oruç tutmayabilir mi?
1. Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak.
Rızık temini farzdır. Dinî emirleri yerine getirmek de farzdır. Bunun için, uluslararası insan hakları belgelerinde iş ve çalışma hayatında da din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması çalışanların hakkı, işverenlerin görevi olarak belirlenmiştir. Fakat bu hak, hatta Müslüman işverenler tarafından bile, bazan tam anlamıyla sağlanamamaktadır. Sağlansa bile, niteliği gereği bazı işler, ağır ve zorludur. Bu gibi durumlarla karşılaşanlar için, özellikle oruç konusunda birtakım kolaylıklar vardır.
Esas itibariyle bir insanın ibadetlerini normal bir şekilde yapmasını engelleyecek zor ve ağır işlerde çalışması veya çalıştırılması doğru değildir. İnsanın ibadetini sağlıklı bir şekilde yapmakla geçimini temin ikilemi arasında bırakılması insan hakları açısından kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir. Böyle bir durumda bırakılan kişi, eğer toplum kendisine daha iyi iş imkânları sağlayamıyorsa, dolayısıyla işinden ayrıldığı takdirde geçim sıkıntısı çekmesi kesin veya kuvvetle muhtemel ise, bu durumda oruç tutmayabilir. Geçici bir süre ağır bir işte çalışmak durumunda kalan ise bu durumda oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar erişeceğinden endişe ediyorsa oruç tutmayabilir. Bunlar imkan bulurlarsa kaza ederler, değilse oruç yerine fidye verirler.
Kur'an'da oruç tutmamayı mubah kılan mazeretler olarak hastalık, yolculuk ve oruca güç yetirememeden söz edilmiştir (Bakara 2/184-185). Fakihler de oruç tutmama ruhsatını bu üç durumla sınırlı tutmayı tercih etmiş, bu üç durumun ortak özelliği meşakkat olsa bile, her meşakkat halinde oruç tutulmayabileceğini söylemekte mütereddit davranmışlardır. Bunun en başta gelen sebebi, mükelleflerin sübjektif ve değişken bir durum olan meşakkati belirlemede ölçüsüz veya mütesâhil davranıp, olur olmaz bahanelerle orucu terketmesine yol açma, yani bu ruhsatı kötüye kullanma endişesidir. Bununla birlikte oruç ibadeti, netice itibariyle kul ile Allah arasında kalan bir yükümlülük ilişkisi olduğundan, mükelleflerin yukarıda sayılan mazeretler ışığında kişisel inisiyatiflerini kullanması, mazeretleri içlerine sinmediği sürece orucu terketmemesi, haklı ve geçerli bir mazeretlerinin bulunduğuna iyice kani olduklarında da anılan ruhsattan yararlanması isabetli bir tutum olur.
2. Açlık ve susuzluk:
Bu ikisi de had safhaya gelir de kişinin ölmesinden veya akli dengesini kaybetmesinden endişe edilirse, o takdirde orucu bozmayı mubah kılar. Ramazan sonrası müsait bir zamanda günü gününe kazayı gerektirir.
Bunun gibi sıcak günlerde Sultan adına İmaretlerde hizmet edip işleri organize eden kimse de sıhhatini kaybetme veya aklî dengesini yitirme endişesi taşırsa, o takdirde orucunu bozabilir.
Buna kıyasla çok yorucu ve yıpratıcı görevlerde bulunup sıcak bir mevsimde oruç tuttuğunda hayatını kaybetme veya aklî ve ruhî bir dengesizliğe uğrama endişesi taşıyan kimseler de oruçlarını bozabilirler.(Fethü'l-Kadir - Kemal îbn Hümam; Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/234)
3. Oruç tutmamayı mübah kılan diğer mazeretler:
Kur'an'da ve hadislerde, dinde insanlara zor gelecek hiçbir yükümlülüğün bulunmadığına sıklıkla işaret edildiğini, herhangi bir sıkıntı ve meşakkatin bulunduğu durumda da mükelleflere birtakım kolaylık ve ruhsatların tanınmış olduğunu biliyoruz. Bu genel ilkenin bir parçası olarak, bazı durumlarda farz olan Ramazan orucunu tutmamaya da müsaade edilmiştir.
Ramazan orucunu tutmamayı mübah kılan mazeretler (özürler) genel hatlarıyla şunlardır:
Sefer: Namaz bölümünde belirtildiği üzere sefer (yolculuk) hali, genellikle, sıkıntı ve meşakkatli olduğu için yolcu olanlara birçok konuda kolaylıklar getirilmiştir. Yolcu olanlar için, namazın terkine değil, kısaltılmasına veya cemedilmesine ruhsat verildiği halde, namaza göre daha yorucu ve yıpratıcı olduğu için orucun terkedilmesine ruhsat verilmiştir. (bk. Bakara 2/183-184). Bununla birlikte yolcu sayılan kimsenin, eğer gerçekten bir sıkıntı yoksa ve zarar da görmeyecekse oruç tutması daha faziletli görülmüştür.
Geceden niyetlendiği orucu tutarken, gündüzün yola çıkmak durumunda kalan kimse, Hanefîler'e göre, bu orucunu tamamlasa daha iyi olur; fakat bozması durumunda kefâret gerekmez. Şâfiî ve Hanbelîler ise, Ramazan Ayında Hz. Peygamber (sav)'in Mekke fethine çıktığında Kadîd denilen yere varıncaya kadar oruçlu olup orada orucunu bozduğuna dair rivayete dayanarak, geceden niyet edilmiş orucun bile sefer durumunda bozulabileceğini söylemişlerdir. Savaş durumu veya cephede uzun süre çatışma durumu da aynı şekilde bir mazerettir. Bu durumlarda kalan kişi, sağlığına ve görevine uygun düşen seçeneğe göre hareket etmelidir.
Hastalık: Hastalık da birtakım ruhsatların sebebi olan bir durumdur. Yüce Allah, bölüm başında zikredilen âyette hiçbir kayıt getirmeden hasta olanların, iyileştikleri bir vakitte oruç tutabileceklerini ifade etmiştir. Bu bakımdan oruç tuttuğu takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından endişe eden, yahut böyle olmamakla birlikte oruç tutmakta zorlanacak olan kimseler oruç tutmayabilir veya başlamış bulundukları orucu bozabilirler. Oruç tuttuğu takdirde hasta olacağı tıbbın verilerine göre kuvvetle muhtemel olan kişinin de hasta hükmünde olduğu söylenmiştir.
Gebelik ve Çocuk Emzirmek: Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır. (Nesaî, "Sıyâm", 50-51, 62; İbn Mâce, "Sıyâm", 3).
Yaşlılık: Dinimiz oruç tutmaktan âciz olan yaşlı kimselerin oruç tutmasını istememiş, bunun yerine, tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini öngörmüştür. Bölüm başında zikredilen âyette oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin veya tutmaya çalıştıkları takdirde büyük bir sıkıntı çekecek olanların fidye vermeleri gerektiği ifade edilmektedir. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar da bu hükümdedir. Ancak ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp da, daha sonra kazâ edebilecek durumda olanlar, fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kazâ ederler.
İyileşmeyen sürekli bir hastalık nedeniyle oruç fidyesi veren kimse, daha sonra oruç tutmaya güç yetirecek olsa fidyenin hükmü kalmaz; oruç tutması ve önceki tutamadığı oruçları kazâ etmesi gerekir.
Sıralanan bu mazeretlerden biri sebebiyle oruç tutamayan kimse, oruca, oruçlulara ve Ramazan Ayına hürmeten, mümkün oldukça bunu belli etmemelidir.
Canına veya bir uzvuna yönelik bir tehdide mâruz kalan kimsenin nasıl davranacağına ilişkin olarak kimi âlimler, zorlama karşısında ramazan orucunu bozmayıp zulmen öldürülen kimsenin günahkâr olmayacağını; tersine dinine bağlılığını gösterdiği için büyük bir sevap kazanmış olacağını söylemişlerse de ağırlık kazanan görüş bu durumda orucu bozmanın daha doğru olacağı yönündedir. Hatta tehdit altında kalan kişi, oruç için tanınan yolculuk, hastalık gibi bir mazerete sahip ise, zorlama karşısında orucunu bozmazsa günahkâr olur. (bk. Diyanet İslam İlmihali, Oruç Bölümü)
39
Ramazan ve kaza orucuna ne zaman niyet edilir; oruç ne zaman başlar?
Ramazan orucuna, zamanı belirlenmiş adak orucuna ve nâfile oruçlara; akşamdan itibaren ertesi günü kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir.
Ramazan orucunun kazası ile vakti belirtilmemiş adak orucuna, nâfile olarak başlanıp bozulmuş oruçların kazâsına ve kefâret oruçlarına niyet ise, akşamdan itibaren imsâk vaktine kadar yapılır. Bu vakitten sonra yapılan niyetle bu oruçlar sahih olmaz.
Şâfiîlere göre, nâfile oruç için, güneş batana kadar niyet câizdir. Yeter ki niyete kadar orucu bozucu bir şey yapılmasın.
* Bir kimse geceleyin herhangi bir oruç için niyet ettiği halde, imsâk vaktinden önce bu niyetinden dönse, bu dönme sahihtir.
* Ramazan-ı şerîfin her günü için ayrı niyet lâzımdır. Çünkü araya geceler girmekte ve her günün orucu, ayrı bir ibâdet sayılmaktadır.
* Bir kazâ orucuna güneşin doğuşundan sonra niyet edilse, o oruç kazâ yerine geçmez, nâfile oruç tutulmuş olur. Kazâ oruçlarına mutlaka imsâk vaktinden önce niyet edilmesi şarttır.
* Bir kadın, henüz hayız hâlinde iken geceden oruca niyet etse, imsâk vaktinden evvel de hayız hâlinden çıksa, niyeti sahih olur, oruç tutması gerekir.
40
Şafii mezhebinde oruçlu iken serum yapılması veya iğne yapılması orucu bozar mı? Şafii mezhebine göre hangi durumlarda oruç tutulmayabilir? Orucu bozan ve bozmayan şeyler nelerdir?..
ORUÇ TUTMAMAYI MUBAH KILAN MAZERETLER:
Oruç tutmamayı ya da tutulan orucu bozmayı mubah kılan bazı mazeretler vardır. Bu mazeretler şöyle sıralanabilir:
1. Sefer (yolculuk) hali
Yolculukta bulunan bir kişi oruç tutmayabilir. Tutmadığı günlerin orucunu daha sonra gününe gün kaza eder. Bununla ilgili bir âyet-i kerîmede yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Kim hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun." (Bakara, 2/185.)
Oruç tutmamayı mubah kılan yolculuğun yaklaşık 90 kilometrelik bir mesafeye yapılmış olması, yolculuğa fecirden önce çıkılmış olması, yolculukta namazı kısaltarak kılmanın caiz olacağı bir mesafeye ulaşılmış olması şarttır. Çünkü yolculuğa çıkacak olan kişi, oruca başladıktan sonra yolculuğa çıkarsa artık seferîlik sebebiyle orucunu bozması mubah olmaz. Ama bir kişi fecrin doğuşundan yani imsak vaktinin başlamasından önce yolculuğa çıkar ve bulunduğu yerleşim biriminin sınırını geride bıraktıktan sonra fecir doğarsa, o kişi oruç tutmayabilir. Daha sonra o günün orucunu kaza eder.
Yolculuktayken oruca başladıktan sonra, normalde dayanılamayacak bir sıkıntı ve zorluğa mâruz kalan kişi orucunu bozabilir. Ashâb-ı kiramdan Hz. Câbir'in (r.a) rivayetine göre sevgili Peygamberimiz (asm) hicretin 8. yılında Mekke'yi fethe gitmek üzere Medine'den çıkarken oruç tutup yola koyuldu. Bu arada sahâbîler de onunla birlikte oruç tutmuşlardı. Medine'nin üst taraflarında Usfan mıntıkasındaki Kürâülgamim vadisine vardıklarında kendisine, "Oruç, insanları zora soktu; senden bir şeyler yapmanı bekliyorlar." denildi. O da kendisine bir bardak su getirilmesini istedi, getirilen suyu herkesin gözleri önünde içti. Onun böyle yapması üzerine bazıları oruçlarını bozdu, bazılarıysa oruçlu kalmakta devam etti.
Daha sonra bazılarının oruçlarını bozmadıkları haberi kendisine ulaştığında Allah Resulü (asm),
"Onlar âsidirler, onlar âsidirler." (Müslim, Sıyâm, 14,) buyurdu.
Bu rivayete dayanarak cumhuru ulemâ, oruç tutmaya geceleyin niyet etmiş olsa bile, seferdeki kişinin orucunu bozmasının mubah olduğunu söylemişlerdir. ( Zûhaylî, el-Fıkhû'l-islâmî, 3/1695.)
Yolculuğun oruç tutmamayı mubah kılan mazeretlerden sayılabilmesi için, kişinin sürekli sefer halinde olmaması şarttır. Şoför, pilot, kaptan gibi sürekli yolculuk yapan kişiler, oruç tutmama ruhsatından yararlanamazlar. Ancak bunlar, oruç nedeniyle hastalanma veya vücut organlarından birinin zarar görüp telef olması gibi şiddetli bir sıkıntı ve zorlukla karşılaşma endişesine kapılırlarsa oruç tutmayabilirler.
Yolculukta bulunan kişinin oruç tutmamasının mubah olması için, yolculuğunun mubah bir iş için olması ve yolculuk esnasında bir yerde dört gün süreyle ikamete niyet etmemiş olması da şarttır.
Hanefî mezhebine göre yolculuk mubah amaçlı olmasa da oruç tutmama için yeterli bir ruhsat sayılır.
Yolculuk halindeki bir kişi oruçlu olarak sabahladıktan sonra fikir değiştirip orucunu bozmak isterse, bunu yapmasında sakınca yoktur. Daha sonra o günün orucunu kaza eder.
Hanefi mezhebine göre bu durumda orucu bozmak caiz olmaz.
Yolculuk yapmakta olan kişinin -eğer zarar görmeyecekse- oruç tutması tutmamasından daha faziletlidir. Bununla ilgili bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:
"Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." (Bakara, 2/184.)
Yolculuk yapmakta olan kişi Ramazan ayında Ramazan orucunu tutmayıp adak veya kaza orucunu tutarsa, tuttuğu bu oruç geçerli olmadığı gibi Ramazan orucu yerine de geçmez. Çünkü bu kişinin ramazan orucunu tutmaması, yolculuk mazereti dolayısıyla bir ruhsat olarak kendisine mubah kılınmıştır. Bu durumda onun ramazan orucundan başka bir oruç tutması caiz olmaz.
Hanefî mezhebine göre seferi kimse ramazan ayında ramazan orucu dışında nafile oruç değil de adak, kaza ve kefaret oruçları gibi farz veya vacip oruçları tutabilir.
Ramazan ayında yolcular ve hastalar dilerlerse ramazan orucunu tutabilirler. Tuttukları takdirde bu oruçları ramazan orucu olarak geçerli olur. Hz. Enes (r.a) der ki:
"Resûlullah (s.a. v) ile birlikte ramazanda yolculuk yapardık. Kimimiz oruç tutar, kimimiz tutmazdı. Ama tutanlar tutmayanları, tutmayanlar da tutanları ayıplamazdı." (Buhârî, Savm, 37; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 4/222.)
Ramazan orucunu eda etmekte olan kişinin yolculukta bu orucu tutmayabileceğini söylemiştik. Ancak ramazan ayı dışında yolculuk yapmakta olan bir kişi, acilen kaza etmesi gereken orucu yolculuk mazeretine sığınarak tutmamazlık edemez.
Aynı şekilde bir kişi bir ay süreyle oruç tutmayı adar da sözünü ettiği o ayda yolculuğa çıkarsa, mutlaka o ayda adak orucunu tutması gerekir. Yolculuk mazereti, onun bu orucu o ayda tutmayıp daha sonraya ertelemesini mubah kılmaz. (Şirbînî, Mugni'l-Muhlâc, 2/169.)
2. Hastalık hali
Hastalık, oruç tutmamayı veya tutulan orucu bozmayı mubah kılan mazeretlerdendir. Takdir edilir ki her hastalık, oruç tutmamayı veya orucu bozmayı mubah kılan bir mazeret değildir. Oruç konusunda mazeret sayılabilecek olan hastalığın, kişinin oruç tutması halinde ölmesine veya hastalığının artmasına ya da iyileşmesinin gecikmesine yol açacak derecede ağır bir hastalık olması şarttır.
Oruç tuttuğu takdirde öleceğine veya duyu organlarından birinin fonksiyonunu yitirmesi gibi ağır bir meşakkate ve ciddi bir sıkıntıya mâruz kalacağına galip zanla kanaat getiren kişinin oruç tutmaması, tutmuş ise orucunu bozması gerekir.
Hasta bir kişinin, orucunu bozarken hastalık nedeniyle oruç bozma ruhsatından yararlanmaya niyet etmesi gerekir. Böyle bir niyeti olmadan orucunu bozması halinde günahkâr olur.
Hasta veya seferi kişi oruçlu olarak sabahladıktan sonra iyileşir veya yolculuğu sona erip ikamet mahalline varırsa, orucu bozmayıp tamamlaması gerekir. Ama oruç tutmama niyetiyle sabahladıktan sonra mazereti ortadan kalkarsa, günün kalan kısmında yemesi içmesi caiz olur.
Oruç tutmama mazereti bulunan bir kişi de, aynı şekilde oruç tutmama niyetiyle sabahladıktan sonra mazereti ortadan kalkarsa, günün kalan kısmında yemesi içmesi caiz olur.
Hasta veya yolcu olduğu için ramazanda oruç tutmayan kişinin, ramazan çıktıktan sonra bir dahaki ramazana kadar bu orucunu kaza etmemesi durumunda artık hem kaza orucunu tutması hem de kefaret vermesi gerekir. Kefâret ise, tutulmayan her gün için yükümlünün yaşamakta olduğu beldede en çok tüketilen gıda maddesinden 832 gramın yoksullara verilmesidir. Ödenmeyen kefarete her sene bir kat fazlası eklenir.
Ama oruç tutmamayı mubah kılan mazeret devam eder de kaza etme imkânı doğmadan bir sonraki ramazan gelip çatarsa kefaret gerekmez.
Bu durumda yükümlünün, mazeretinin sona ermesinden sonra sadece gününe gün kaza etmesi gerekir. Kaza etme imkânını bulmadan ölürse, herhangi bir şey gerekmez. Ama kaza etme imkânını bulduğu halde kaza etmeden ölürse, velisinin onun yerine kaza etmesi mendup olur.
Kaza etmezse, bıraktığı terekeden her gün için, içinde bulunulan beldenin en çok tüketilen gıda maddesinden 832 gramı yoksullara vermesi gerekir. Zira bu konuda Abdullah b. Ömer'den (r.a) gelen bir rivayette bu hüküm açıkça ifade edilmektedir:
"Üzerinde ramazan orucunun kazası bulunduğu halde ölen kişinin yerine (velisi) her bir gün için bir düşküne yemek versin." (Tirmizî, Savm, 4.)
Aynı konuda Hz. Âişe (ra) validemiz, Resûlullah'ın (asm) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Üzerinde oruç borcu bulunduğu halde ölen kişinin yerine velisi oruç tutar." (Buhâri, Savm, 42.)
3-4. Gebelik ve çocuk emzirme hali
Gebe kadının, kendisinin veya başkasının çocuğunu emzirmekte olan kadının, geçmiş tecrübesine veya uzman bir hekimin ifadesine dayanarak kendi şahsına veya emzirmekte olduğu çocuğa bedenî veya aklî bir zarar dokunacağına galip zanla kanaat getirmesi durumunda oruç tutmaması mubah olur. Bu hususta sevgili Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz yüce Allah seferî kişinin üzerinden orucu ve namazın yarısını; hamile ve emzikli kadından da orucu kaldırdı." (Nesâî, Sıyâm, 51; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 4/230.)
Bu durumdaki kadınlar, kendilerinin veya çocuklarının ölmesinden endişe ederlerse oruç tutmaları haram olur. Tutmadıkları oruçları daha sonra gününe gün kaza ederler. Ama sadece çocuklarına zarar gelmesinden endişe etmeleri sebebiyle tutmadıkları oruçları gününe gün kaza etmekle beraber, her gün için birer fidye vermeleri de gerekir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/174.)
5. Yaşlılık hali
Senenin herhangi bir mevsiminde oruç tutmaktan âciz olan çok yaşlı insanların oruç tutmamalarının câizliği konusunda islâm âlimleri görüş birliği etmişlerdir. Bunlar oruç tutma gücünden yoksun oldukları için, tutamadıkları oruçları kaza etmekle de yükümlü değildirler. Ancak fidye olarak her günün orucu için bir yoksulu doyurmaları gerekir. (Nevevi, el-Mecmû; 6/263.)
Bu konuda bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:
"Oruca zorlanarak gücü yetenler bir yoksulu doyuracak fidye verirler." (Bakara, 2/184.)
iyileşmesinden umut kesilen hasta da oruç tutmama hususunda aynı hükme tâbidir. Yüce Allah kullarını hiçbir işte zora sokmadığı gibi dinî konularda da zora sokmamıştır. Bu husustaki bir âyette şöyle buyrulur:
"(Allah) dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi." (Hac, 22/78.)
Oruç tutamayacak derecede yaşlanmış bir kişi veya iyileşmesinden umut kesilen bir hasta, oruç tutmayı adarlarsa, bunların adaklarını yerine getirmeleri gerekmez. Çünkü bunlar oruç tutmaktan âcizdirler. Dolayısıyla oruç tutmaya dair ilâhî emrin muhatabı değildirler.
Ramazan orucunu tutamadığı için fidye vermesi gereken çok yaşlı veya iyileşmesi umulmayan ağır hasta, yoksul ise fidye verme yükümlülüğü ortadan kalkar. Ama daha sonra malî durumu iyileşirse fidye vermesi gerekir. Vermeden ölürse, terekesinden verilmesi icap eder. (Nevevî, el-Mecmû', 6/262.)
Ramazanda oruç tutmaktan âciz olan ama ramazanda tutamadığı orucu daha sonra kaza etme gücüne sahip olan kişinin, bu orucu kaza etmesi gerekir. Bunun fidye vermesine gerek yoktur.
6. Aşırı derecede acıkma ve susama hali
Ölmesinden veya aklının noksanlaşmasından ya da organlarından bazısının işlerliğini kaybetmesinden korkulacak derecede şiddetli bir açlık veya susuzluğa maruz kalan kişinin oruç tutmaması yahut tutmuş olduğu orucu bozması caizdir. Böyle bir kişi ölmekten korkarsa, oruç tutması haram olur. Nitekim bu konuya ışık tutacak bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:
"Kendi kendinizi tehlikeye atmayın." (Bakara, 2/195.)
Böyle bir kimse daha sonra imkân bulduğunda orucunu kaza eder. Fidye vermesi gerekmediği gibi kefaretle de yükümlü olmaz.
7. Ağır işte çalışma hali
Maden ocaklarında, yer altında, sıcaklık derecesi çok yüksek olan fırınlarda ve benzeri riskli ve ağır işlerde çalışan kimseler, oruç tuttukları takdirde ciddi bir zarara uğrayacaklarsa; sahura kalkıp niyet etmeli, sonra da çalışma esnasında aşırı derecede acıkır veya susar ve bu nedenle bedenî bir zarara maruz kalmaktan korkarlarsa, oruçlarını bozmaları caiz olur. Bozdukları oruçlarını daha sonra imkân bulduklarında kaza etmeleri gerekir. Çalışırken bedenlerine bir zarar isabet ederse, oruçlarını bozmaları vacip olur.
Buraya kadar anlatılanlar, oruç tutmamayı veya tutulan orucu bozmayı mubah kılan mazeretlerin en önemlileriydi.
Oruçlunun oruca başlamasından sonra delirmesi veya hayız ya da nifas halinin başlamasına gelince, bu durumlarda da oruç bozmak mubah olur. Hatta oruç tutmamak gerekir. Tutulsa bile sahih olmaz.
Mazerete binaen orucunu bozan kişinin, günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması
Hiçbir mazereti olmaksızın orucunu bozan meselâ ramazan-ı şerifte oruçlu iken yemek yiyen bir kişinin, işlediği bu suçun cezası olarak günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması; yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden uzak durması lâzımdır. Geceleyin fecirden önce oruca niyet etmeyi unutan kişinin de böyle yapması gerekir. Çünkü bunun unutması, oruç ibadetine gereken ilgiyi göstermediğini hissettirmektedir. Bu da bir nevi kusurdur. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/171.)
Bir kişi şek gününde oruç tutar da bu orucunu bir şey yiyerek veya içerek bozar ve ardından o günün ramazan olduğu ortaya çıkarsa; hilâli gözetlemede gereken gayreti göstermeme suçunu işlediğinden ötürü günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması ve o günün orucunu bir an evvel kaza etmesi gerekir. Mutemet olan görüş budur.
Ramazan ayında gündüzleyin çocuk bulûğa erer veya deli akıllanır yahut gayri müslim bir kişi müslüman olursa, artık o günün orucunu eda etmeye yetecek kadar zaman kalmadığından, günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması gerekmez. Ancak bu sayılanlardan islâm'a giren gayri müslimin veya akıllanan delinin, mezhepler arası ihtilâftan sakınmış olmak için o günün orucunu kaza etmesi mendup olur.
Oruçlarını bozmalarından sonra seferî veya hasta kişilerin seferîlik ve hastalık mazeretleri sona ererse, günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranmaları vacip olmayıp müstehaptır. Müstehaplığı da ramazan-ı şerif ayına olan saygıdan dolayıdır.
Aynı şekilde hayızlı veya nifaslı kadınlar, ramazan ayında gündüzleyin bu halleri sona erip temizlenirlerse, günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranmaları vacip olmayıp müstehaptır. Çünkü mazerete dayanılarak hak edilen ruhsatın kullanılmasından sonra mazeretin ortadan kalkması, artık o ruhsatın kullanımını etkilemez.
Hanefî mezhebine göre ramazan ayında mazerete binaen de olsa orucu bozulan kişinin mazereti ortadan kalktıktan sonra günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması gerekir.
Fecrin doğmasından sonra temizlik dönemine giren hayızlı veya nifaslı kadının, sefer hali sona eren yolcunun, şifa bulup iyileşen hastanın, kendine gelip akıllanan delinin, bulûğa eren çocuğun, islâm'a giren gayri müslimin, ramazan-ı şerif ayına saygı adına günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması vacip olur. Bunlardan islâm'a giren gayri müslim ile bulûğa eren çocuk hariç, diğerlerinin tutmadıkları oruçları kaza etmeleri gerekir. Çünkü bu ikisi, o gün fecrin doğuşu esnasında oruç tutmakla yükümlü değillerdi. (Tahtâvî, Haşiye ali Merâkı'l-Falâh, s. 370-371.)
Ancak özel halleri sebebiyle ramazan ayında oruç tutamayan kadınların, tutamadıkları oruçları ramazandan sonra kaza etmeleri gerekir.
ORUCU BOZAN ŞEYLER:
Orucu bozan şeyler iki kısma ayrılır:
I. Orucu bozup sadece kaza edilmesini gerektirenler.
II. Orucu bozup hem kaza edilmesini hem de kefaret gerektirenler.
Aşağıda sıralayacağımız sebeplerden ötürü oruç bozulur ve kefâretsiz olarak sadece kaza edilmesi gerekir. Bu sebeplerden biri ile orucunu bozan kişinin, günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması icap eder. Çünkü bunu yapan kişi, orucunu hiçbir mazeret yok iken bozmuştur.
Şu durumlarda oruç bozulur ve yalnızca gününe gün kaza edilmesi gerekir:
1. Bir susam tanesi kadar az da olsa yenilebilir bir maddeyi veya çakıl tanesi gibi yenilmez bir nesneyi oruçluyken vücudun ağız, burun, kulak, makat gibi tabii menfezlerinden biri vasıtasıyla bilerek vücudun içine almak. Çünkü oruç, insanın vücudunun içine bir şey almaması demektir. Burada bunun aksi yapıldığı için oruç bozulur. Ama unutarak, tehdit altında kaldığı için zorlanarak veya yeni müslüman olduğu ya da din adamlarından uzak ve ıssız bir yerde yaşadığı için dinin bu konudaki hükümlerini bilmeyerek oruçlu iken bir şeyler yiyen veya içen kişinin orucu bozulmaz. Zira böyle biri bunları yaparken kasıtlı olarak yapmamaktadır.
Bilerek de olsa ağzını açan kişinin ağzına sinek, toz ve benzeri şeyler kaçarsa orucu bozulmaz. Çünkü bu gibi şeylerden sakınmak çok zor ve meşakkatlidir. Ayrıca bunlar, eskilerin deyimiyle umumi belvâ yani herkesin başına gelecek sıkıntılı şeyler haline gelmiştir.
Ağızda toplanan tükürüğü yutmak orucu bozmaz.
Dişleri sık sık kanayan kişinin, tükürüğüyle beraber yuttuğu kan orucunu bozmaz. Çünkü onun bundan sakınması zordur. Yapacağı şey, aklına geldikçe tükürerek ağzını temizlemesidir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/157.)
Bir iplik parçasını tükürüğüyle ıslattıktan sonra onu tekrar ağzına alan kişinin orucu bozulur. Dişlerinin arasında kalan yemek kırıntısını tükürüğünden ayıklayıp dışarı atamayan kişi, bu kalıntıları yuttuğu takdirde orucu bozulmaz. Ama bunları tükürüğünden ayıklayıp dışarı atabildiği halde atmayıp yutarsa, bunlar bir nohut tanesi miktarından az olsa bile orucu bozulur.
Baştan inip de ağzın ortasına gelen balgamı yutmakla oruç bozulur. Ama baştan inip de ağzın ortasına gelmeden direkt olarak boğazdan aşağı inen balgamı yutmakla oruç bozulmaz.
Sigara ve nargile içmekle, buruna enfiye çekmekle, penis deliğine ve kulağa bir şey damlatmakla, kulağa çöp ve benzeri bir şey sokmakla oruç bozulur.
Cilde sürülen yağ ve benzeri şeyler vücudun içine sızsa bile, göze sürme çekip sürmenin tadı boğazda hissedilse bile oruç bozulmaz. Zira Beyhakî'nin rivayetine göre sevgili Peygamberimiz (asm) oruçluyken de gözüne sürme çekerdi. Bundan da anlaşılıyor ki oruçlunun gözüne sürme çekmesi mekruh değildir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/156.)
2. Abdest veya gusül alırken ağza ve buruna fazla miktarda alınan su eğer boğazdan aşağı inerse oruç bozulur. Çünkü oruçlu kişi, abdest ve gusül-de ağza ve buruna su alınırken işi ileri götürüp abartma yapmaktan men olunmuştur. Ama ağza ve buruna az miktarda alınan su, elde olmayarak boğazdan aşağı inerse oruç bozulmaz. Zira bu durumda ağza ve buruna su almaya ilişkin emir yerine getirilmiş ve bu emir yerine getirilirken de su, istek dışında boğazdan aşağı inmiştir. Fakat serinlemek veya suyla oynamak ya da abdest ve gusülde üç defadan fazla olarak dördüncü defa ağza veya buruna su almak gibi meşru olmayan bir sebeple su boğazdan aşağı inerse oruç bozulur. Çünkü bu durumda oruçlu kişi, kendisine emredilmeyen bir işi yapmıştır.
3. Kusmaya çalışarak kusuntu getirmek orucu bozar. Bu durumda çıkan kusuntunun bir kısmı boğazdan aşağı geri dönmese bile oruç bozulur. Bu konuda sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Oruçlu bir kişi elinde olmayarak kusarsa, orucunu kaza etmesi gerekmez. Ama kendisi isteyerek kusarsa orucunu kaza etsin." (Ebû Davud, Savm, 32.)
Tabii haramlığını bildiği halde ve isteyerek kendi kastı ile kusan kişinin orucu bozulur. Ancak yeni müslüman olduğu veya din bilginlerinden uzak bir yerde yaşadığı için bunu yapmanın haram olduğunu bilmeyen kişinin kasten ve isteyerek kendi fiili sonucunda da olsa kusması durumunda orucu bozulmaz.
4. Mastürbasyon yaparak (elle menisini boşaltarak), eşini öpüp okşayarak veya arada örtü ve çarşaf gibi bir perde olmaksızın ona sarılarak boşalan kişinin orucu bozulur.
Ama cima ilgili bir şeyi veya olayı düşünerek veya şehvetle bakarak ya da aralarında örtü veya çarşaf gibi bir perde bulunduğu halde bir kadına sarılarak menisi akan kişinin orucu bozulmaz. Çünkü bu, ihtilâma (uykuda rüya görerek boşalmaya) benzer. Şunu da belirtelim ki, meni akmasa bile bunu tekrarlamak, oruçlu için haramdır.
5. Fecir doğduğu halde doğmadığını, yani imsak vaktinin başlamadığını zannederek sahurda yeme ve içmeye devam etmek.
Bir kişi fecir doğduğu halde doğmadığını, yani oruç vaktinin başlamadığını zannederek yemeye, içmeye ve oruca aykırı davranışlarda bulunmaya devam ederse, o günün orucunu daha sonra kaza etmesi gerekir.
Aynı şekilde akşama doğru henüz güneş batmadığı halde battığını zannederek orucunu bozan kişinin, daha sonra güneşin batmadığı ortaya çıkarsa, o günün orucunu kaza etmesi gerekir. Şunu da belirtelim ki, günün sonunda, her gün Kur'an okuyarak, vird yaparak, mûtat işler yaparak içtihat edip güneşin battığını zanneden kişinin orucunu açıp iftar etmesi helâl olur. Ama ihtiyat gereği kişi bu hususta kesin bilgiye sahip olmadan orucunu bozmamalıdır.
Gecenin sonundaysa kişi, gecenin hâlâ devam ettiğini ve imsak vaktinin başlamadığını zanneder veya bunda şüpheye düşerse, sahur yemeğini yemesi caiz olur. Çünkü o esnada aslolan, gecenin devam etmesidir.
Sahura kalkan kişinin fecir doğarken ağzında yemek lokması varsa, o lokmayı dışarı atması halinde orucu sahih olur. Ama lokmayı ağzında bekletirse orucu bozulur.
Aynı şekilde o esnada eşiyle cinsel ilişkide bulunan kişi, bu ilişkiye derhal son verirse orucu sahih olur, ancak hemen son vermeyip biraz daha devam ederse orucu bozulur ve daha sonra o günün orucunu kaza etmesi gerekir. Konuyla ilgili bir rivayette anlatıldığına göre Hz. Ebû Bekir (ra)'in kızı Esma (r.a) şöyle demiştir:
"Resûlullah'ın (asm) zamanında bulutlu bir Ramazan gününde (akşamleyin güneşin battığını zannederek) orucumuzu bozduk. Ne var ki kısa bir süre sonra güneş göründü. Bunun üzerine o günün orucunun kaza edilmesi emredildi."
Hz. Ömer (ra), halifeliği zamanında bulutlu bir Ramazan gününde akşama doğru güneşin battığını zannederek orucunu bozup iftar etti. Kısa bir müddet sonra adamın biri kendisine gelerek, "Ey müminlerin emîri, güneş göründü!" deyince Hz. Ömer (ra), "Biz ictihad etmiştik, ama bunun yerine bir gün kaza edeceğiz." dedi. (Nevevî, el-Mecmû: 6/331.)
6. Oruçluyken deliren, dinden çıkan, hayız veya nifas hali başlayanların da oruçları bozulur. Çünkü bu sayılan durumlar; akıllı olmak, Müslüman olmak, hayız ve nifas kanlarından temizlenmiş olmak gibi orucun sıhhat şartlarına aykırı düşen durumlardır.
KAZA KEFFARET VE TAZİR GEREKTİREN DURUMLAR: (1)
Ramazanda oruçlu bulunan bir kişiye sadece bir sebepten dolayı kazâ, kefaret ve tazir gerekir ki o sebep de cinse! ilişkidir. Bu kişinin ayrıca o günün geri kalan kısmını da oruçlu gibi geçirmesi icap eder. Ramazanda oruçlu iken cinsel ilişkide bulunan şahsın kazâ, kefaret ve günün geri kalan kısmını oruçlu gibi geçirmekle yükümlü olması ve ayrıca tazir edilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekir:
1. Oruca geceden niyet etmiş olmak. Eğer geceden niyet etmemiş ise orucu zaten sahih olmaz. Ancak yine de o gün oruçlu gibi davranması gerekir.
2. Cinsel ilişkiyi, oruçla ilgili hükmünü bilerek yapmış olmalıdır.
3. Cinsel ilişkiyi kendi serbest iradesiyle yapmış olmalıdır.
4. Cinsel ilişkiyi, oruçluya haram olduğunu bilerek yapmış olmalıdır. Unutarak veya başkası tarafından zorlanarak ya da İslâm'a yeni girdiği için oruçluya haram olduğunu bilmeyerek cinsel ilişkide bulunan kişiye ne kazâ, ne kefaret ne de tazir gerekir.
5. Cinsel ilişki ramazan gününde yapılmış olmalıdır. Ramazan ayı dışında nafile, adak, kazâ veya kefaret orucu tutmakta olan bir kişi cinsel ilişkide bulunduğunda orucu her ne kadar bozulursa da kendisine kefaret ve tazir gerekmez.
Ramazan günlerinde cinsel ilişkide bulunmak, oruçlu kişilere haramdır. Nitekim bununla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz."
"Allah (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize zulmetmekte olduğunuzu bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın. Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun." (Bakara 2/187.)
6. Oruç, sadece cinsel ilişkide bulunarak bozulmuş olmalıdır. Meselâ oruçlu bir kişi ramazan gününde önce yemek yiyip sonra cinsel ilişkide bulunursa kendisine kefaret gerekmez. Yemek, içmek, mastürbasyon yapmak, kadının tenasül organı dışında vücudunun diğer taraflarına sürtünüp sarınarak meni gelmesine yol açmak gibi cinsel ilişki dışındaki sebeplerle kefaret gerekmez.
7. Bu cinsel ilişkide bulunmakla kişi günaha girmiş olmalıdır. Cinsel ilişkide bulunan çocuğa, ruhsattan yararlanma niyetiyle de olsa başka bir niyetle de olsa seferî veya hasta olan oruçlunun, ramazan gününde cinsel ilişkide bulunması halinde kendisine kefaret gerekmez. Oruçlu olduğunu unutarak cinsel ilişkide bulunan kişiye hiçbir şey icap etmez.
8. Orucun sahihliğine inanmış olmalıdır. Meselâ unutarak yemek yiyen bir kişi, orucunun bozulduğunu zannederek bundan sonra bile bile cinsel ilişkide bulunursa, kendisine kefaret gerekmez. Çünkü bu durumda o şahıs, oruçlu olmadığını zannetmektedir. Her ne kadar orucu bozulmuş ve kaza etmesi gerekmekteyse de kefaretle yükümlü olmaz.
9. Yanılmış olmamalıdır. Cinsel ilişkide bulunurken gecenin devam ettiğini ve imsak vaktinin henüz başlamadığını ya da akşama doğru böyle bir ilişkide bulunurken güneş batmadığı halde battığını zanneden kişiye kefaret gerekmez.
10. Ramazan gününde güneşin batmasından önce oruçluyken cinsel ilişkide bulunan kişi daha sonra o gün delirmiş veya ölmüş olmamalıdır. O gün cinsel ilişkide bulunduktan sonra deliren veya ölen kişiye kefaret gerekmez. Çünkü onda artık ibadet ehliyeti kalmaz. Delirmenin veya ölümün vuku bulması, kefareti kesin olarak ortadan kaldırır. Bu hallerin meydana gelişiyle o kişinin artık oruçlu olmadığı ortaya çıkar. (Şirbînî, Mugnfl-Muhtâc, 2/180.)
11. Oruçlu kişi, cinsel ilişkiyi kendi fiiliyle yapmış olmalıdır. Kendisi baştan çıkarmaksızın karısı onun üzerine çıkıp zorla onunla cinsel ilişkiye girer ve bu arada kendisinin döl suyu boşalırsa, kendisine kefaret gerekmez.
12. Oruçlu kişi, penisinin sünnet kertiğine kadar olan kısmını veya ucu kesik penisin bu miktardaki kısmını karısının tenasül organına girdirmiş olmalıdır. Bu miktardaki bir kısmı girdirmeyen oruçluya kefaret gerekmez. Ama bunu yaptıktan sonra da günün kalan kısmını oruçlu gibi geçirmesi gerekir.
13. Penis, diri veya ölü bir erkek ya da kadının ön veya arka tenasül organına yahut bir hayvanın üreme organına girdirilmiş olmalıdır.
14. Cinsel ilişkiye giren oruçlu, pasif değil aktif durumda olmalıdır. Pasif durumda olan değil, aktif durumda olan kişi kefaretle yükümlü olur. Kendisiyle cinsel ilişkiye girilen oruçlu kadının sadece orucunu kaza etmesi gerekir.
Ramazanda oruçluyken cinsel ilişkide bulunduktan sonra yolculuğa çıkan veya bayılan ya da dinden çıkan kişi, kefaret yükümlülüğünden kurtulmaz. Çünkü oruçlu, kendisinde bu hallerin meydana gelmesinden önce orucun ve ramazanın hürmetini hiçe sayıp çiğnemiştir.
Kefaretle yükümlü olan kişinin, ayrıca o günün orucunu kaza etmesi de lâzımdır. Cinsel ilişkide bulunarak oruç bozmanın tekrarlanması, kefaretin de tekrarlamasını gerektirir. Meselâ iki ayrı ramazan gününde oruçluyken cinsel ilişkide bulunan kişi, iki ayrı kefaretle yükümlü olur. Çünkü ramazanda her bir günün orucu, kendi başına müstakil bir ibadettir. Dolayısıyla kefaretleri iç içe girmez.
Hanefî mezhebine göre aynı ramazanda veya değişik ramazan aylarında birkaç defa kefaret gerektirecek şekilde orucunu bozan kişiye bunların tamamı için bir kefaret yeterli olur. Ancak bir kişi kefareti yerine getirdikten sonra yeniden oruç bozarsa bundan ötürü ayrı bir kefaret daha gerekir.
(1) Kazâ ve kefaret: Kazâ, bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır. Kefaret ise, mazeretsiz olarak ve bilerek bozulan ramazan orucunun yerine peş peşe iki kamerî ay veya altmış gün oruç tutmaktır. Bozulan bu orucun ayrıca kazâ edilmesi de gerekir. Ramazan orucundan başka oruçların bilerek ve mazeretsiz olarak bozulmaları durumunda sadece kazâ gerekir ama kefaret gerekmez. Ramazan orucu öbür aylarda kazâ edilirken bilerek ve mazeretsiz olarak bozulsa bile kefaret gerekmez, sadece kazâ gerekir.
Kefaret orucu, peş peşelik şartının İhlâl edilmemesi için. ramazan ayına ve oruç tutulması haram olan günlere denk getirilmemelidir. Herhangi bir sebeple kefaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa, yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lâzımdır. Kadınlar kefaret orucu tutarken araya giren aybaşı hali günlerinde oruç tutmazlar. Temizlendikten sonra oruca devam eder ve altmış günü tamamlarlar. Ama temizlik dönemine girdiği halde oruca başlamayıp kefarete ara verirlerse, önce tuttuğu oruçlar kefaret için geçersiz olur ve altmış güne yeniden başlamaları gerekir.
Yaşlı veya hasta olup kefaret orucu tutacak güçte olmayan kişi, bunun yerine altmış fakiri sabah akşam yedirip doyurur (veya Hanefî mezhebine göre yemek parasını) fakirin kendisine verir. Her gün için yiyecek, bir fitre miktarıncadır. Bu fitre miktarı yiyecek ayrı ayrı altmış fakire verilebileceği gibi, Her gün bir fitre miktarı olmak üzere altmış günde aynı fakire de verilebilir. Ancak bu fakirlerin, kefaret yükümlüsü kişinin bakmakla yükümlü olduğu şahıslardan olmamaları gerekir.
Altmış günlük yiyeceği (veya Hanefî mezhebine göre bu yiyeceğin değerince parayı) bir günde bir fakire verme durumunda bu, sadece bir günlüğün yerine geçer.
ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER:
Unutarak veya orucu bozacağını bilmeyerek yahut başkası tarafından zorlanarak bir şey yiyen ve içen kişinin orucu bozulmaz. Balgam ve dişler arasında kalan yemek kalıntısı gibi ağızdan dışarı atılması kolay olmayan şeyleri yutmakla oruç bozulmaz.
Yolda savrulan tozlar, uçuşan sinekler gibi kendilerinden sakınılması zor olan şeyler ağızdan içeri girip de elde olmayarak yutulduğu takdirde oruç bozulmaz.
Kan aldırmak ve hacamat yaptırmakla da oruç bozulmaz. Zira sevgili Peygamberimiz'in (asm) oruçluyken kafasına hacamat yaptırdığı gibi, hac ihramındayken de hacamat yaptırmıştır. Bu konuda Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle rivayet etmiştir:
"Peygamber (s.a.v) ihramlıyken hacamat yaptırdı. Yine Efendimiz oruçluyken de hacamat yaptırdı." (Tecrid-i Sarîh Tercemesi, 6/278.)
Ancak ihtiyaç yok iken oruçlunun hacamat yaptırması mekruhtur.
Oruçlunun gözlerine sürme çekmesi her ne kadar uygun değilse de bununla orucu bozulmaz.
Öpmesiyle şehveti harekete geçecek olan oruçlu kişinin öpmesi her ne kadar mekruh ise de bununla orucu bozulmaz. Oruçlunun, eşini kucaklaması, çıplak tenle ona sarılması, cinsel bir nesneyi veya olayı, şehvetle düşünerek ya da cinsel bir nesneye şehvetle bakarak orgazm olması halinde mekruh bir şey yapmış olsa da orucu bozulmaz.
içinde hiçbir katkı maddesi bulunmayan sakızı çiğnemek veya yemeğin tadına bakmakla oruç bozulmaz. Ancak ihtiyaç yok iken bunları yapmak mekruhtur.
Misvak kullanmakla da oruç bozulmaz. Fakat bunu zeval vaktinden sonra yapmak mekruhtur.
Oruçlunun iç açıcı güzel görüntüleri seyretmesi, hoş kokulu şeyleri koklaması ve güzel sesleri dinlemesiyle orucu bozulmaz.
ORUÇLUYKEN İĞNE VURULMANIN HÜKMÜ:
Oruçlunun ağız, burun, kulak, penis deliği, vagina ve anüs gibi tabii menfezlerinden vücudunun iç kısmına giren şeylerin orucunu bozacağı hususunda din bilginleri arasında görüş birliği vardır. Ancak bu tabii menfezler dışında vücutta açılan yapay menfezlerden içeri giren şeylerin orucu bozup bozmayacağı hususunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Cilt altı, adale veya damardan vurulan iğnelerle, vücutta açılan yapay menfezlerden içeriye ilâç enjekte edilmektedir. Bu ilâçlar, tabii olmayan yapay menfezlerden içeriye enjekte edildikleri için orucu bozup bozmayacakları hususunda ihtilâf edilmiştir.
Nereden ve ne şekilde vurulursa vurulsun, zerkedilen ilâç ne olursa olsun, her türlü iğnenin orucu bozduğunu savunanların başında imam Ebû Hanîfe, Süfyân-ı Sevrî, Atâ, imam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel gelmektedir.
imam Muhammed, Ebû Yusuf, Hasen b. Salih ve Davud-i Zahirî, muasır âlimlerden Seyyid Sabık, Mısır müftülerinden Şeyh Muhammed Bahit el-Mutii, sabık Ezher şeyhlerinden Abdurrahman Tac gibi şahsiyetler ise iğnenin mutlak surette orucu bozmayacağını ifade etmişlerdir. (Seyyid Sabık. Fıkhü's-Sünne, 1/424.)
Ancak oruçlu için aciliyet arz etmemekteyse, iğne vurdurma işini iftar sonrasına ertelemek ihtiyat açısından uygun olur. Oruçlu iken gıda ve vitamin iğneleri (serumları) yaptırmak uygun değildir.
ORUÇLUYKEN NEFES AÇICI SPREY KULLANMANIN HÜKMÜ:
Astım hastaları kolayca nefes alıp verebilmek için genelde nefes açıcı spreyler kullanırlar. Oruçluyken ağızlarına sıktıkları bu spreylerin orucu bozup bozmayacağı hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Kanaatimce astım hastalarının tedavi maksadıyla ağızlarına sıktıkları bu spreyler oruçlarını bozmaz. Çünkü bunu kullananlar, ağızlarına bir kere sıkmakla belli bir süre rahatlamakta ve nefes alıp vermeleri kolaylaşmaktadır. Bir defa sıkmakla bu tüpten ağza yaklaşık çeyrek miligram ilâç girmekte ve bu ilâç mideye ulaşmadan direkt olarak bronşlar tarafından emilmektedir. Bir gramın dört binde biri kadar olan ilâç, önemsenmeyecek derecede az ve göze görünmeyecek kadar basit, havada uçuşan ve ağza girince de orucu bozmayan toz zerrecikleri mesabesinde olduğundan orucu bozmaz.
Sindirim sistemine girmeden direkt olarak boğazdaki bronşlar tarafından emilen çeyrek miligram miktarındaki ilâç zerreciklerini kullanmak, orucu etkilemez ve oruçlunun orucunu bozmaz. (M. Edip Gilgil, İthâf, 3/58.)
(Mehmet Keskin, Büyük Şafii İlmihali, s. 312-327)
Yukardaki tüm bilgiler göz önünde bulundurulduğunda, zaruretten dolayı, hastalık halinde serum kullanmak orucu bozmaz. Bununla birlikte içiniz rahat değilse daha sonradan bir gün kaza orucu tutabilirsiniz.
İlave bilgi için tıklayınız:
Sprey, göz-burun- kulak damlası, endoskopi, ultrason, anestezi, fitil, lavman, iğne, serum, kan vermek, diyaliz, anjiyo, biyopsi, merhem, ilaç, jinekolojik muayene gibi tedavi yöntemleri orucu bozar mı?..
41
Tutulamayan ramazan orucunun fidyesi, ne zaman ve kimlere verilir?
Fidyeler, yalnız bir fakire verilebileceği gibi, birden fazla fakirlere de verilebilir. Ramazan içinde verilebileceği gibi, evvelinde veya sonunda da verilebilir.
Fidye, zekât verilen kişilere verilir. Bu bakımdan kişi çocuğuna veya torununa fidye veremez.
Oruç tutma gücünde olmayan kimse, fidye verebilecek kadar zengin de değilse, yapacağı iş, Allah`tan af ve mağfiret dilemektir. Fidye vermek mecburiyeti, onun üzerinden kalkmıştır.
Bir kimse fidyesini verse, sonrada oruç tutabilecek duruma kavuşsa, evvelâ verdiği fidyelerle yetinemez, tutamadığı oruçları kaza gerekir. Bu durumda; kaza etmeden ölürse, oruç borcunun ödenmesi için varislerine vasiyette bulunması gerekir. Sıhhatine kavuşmadan vefât edecek olsa verdiği fidyeler kâfi gelir, vasiyette bulunması gerekmez.
İbâdetlerden oruç hakkındaki fidye, ayetle sabittir:
"O size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta, yahut seferde olur da oruç tutmazsa, tutamadığı günler sayısınca, sıhhat bulduğu veya yolcu olmadığı başka günlerde oruç tutar. Fazla ihtiyarlık veya ağır hastalık gibi sebeblerle oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine, bir yoksul doyuracak kadar fidye vermek lazımdır..." (Bakara, 2/184).
Ayetten de anlaşılacağı gibi; hastalar ve yolcular, oruçlarını daha sonra kaza edebilirler. İhtiyarlık ve devamlı hastalık gibi sebeplerle daha sonra kaza etme imkanı bulamayanlar ise fidye verirler.
Fidye, bir fakiri bir gün doyurmak demektir. Bir Müslümanın böyle mazeretlerden dolayı hayattayken tutamadığı ve fidyesini de ödemediği oruç borcu varsa; öldüğünde, malından, tutamadığı oruçlar kadar fidye verilmek suretiyle borcundan kurtarılır. İşte bu ameliyeye ıskât-ı savm denir.
İki üç yıl önce tutamadığınız oruçların fidyesini şimdi de verebilirsiniz.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Kendilerine Zekât Düşüp Düşmeyen Kimseler (Zekât Kimlere Verilir?)
42
Şafii mezhebine göre orucu bozan haller nelerdir; bilerek orucu yemek kefaret gerektiriyor mu?
Şafii mezhebine göre bilerek yeyip içmek orucu bozar, ama bunun için keffaret gerekmez. Ancak böyle bilerek yeyip içen kimsenin, günün kalan kısmını oruçlu geçirmesi ve ayrıca bir gün kaza etmesi gerekir.
Ramazanda oruçlu bulunan kişiye, oruçluyken sadece cinsel ilişkiye girmekten dolayı keffaret ve tazir gerekir. Ramazan dışında tutulan nafile, adak, kaza veya keffaret orucu tutanların cinsel ilişkiye girmesiyle oruç bozulsada keffaret ve tazir gerekmez.
Şafi mezhebine göre orucu bozan şeyler şunlardır:
1. Yemek ve içmek.
Oruçlu kasden yer veya içerse, yediği ve içtiği ne kadar az olursa olsun orucu bozulur. Fakat oruçlu olduğunu unutarak yer veya içerse, yediği ve içtiği ne kadar çok olursa olsun orucu bozulmaz. Çünkü Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
"Kim oruçlu iken unutup yer veya içerse, orucunu (bozmayıp) tamamlasın. Çünkü ona, ancak Allah yedirmiş, içirmiştir."[1]
2. Gözle görülen bir şeyin insan vücuduna girmesi.
Hadîste geçen "cevf" kelimesi, boğazdan mideye, bağırsaklara kadar olan yol demektir. Açık delikten insan vücuduna giren şeyden maksat da ağız, kulak, ön ve arkadan giren şeylerdir.
Bu bakımdan göze akıtılan bir damla, orucu bozmaz, çünkü göz açık bir delik değildir.
"Şaracıyye" denilen damardan vurulan iğne orucu bozar, çünkü bu da açık delik sayılır. Fakat "verid" denilen damardan vurulan iğne orucu bozmaz, çünkü verid, açık bir delik değildir.
Zikredilmeyen şeyler de buna kıyas edilir.
Bütün bunlar kasden yapıldığında geçerlidir. Eğer unutularak yapılırsa, unutularak yenen yemeğe ve içmeye kıyasen oruca zarar vermez.
İnsan vücuduna giren sinek veya toz orucu bozmaz. Çünkü bunlardan korunmak çok zordur. Diş etleri kanayıp tükürüğü necis olur da ağız yıkanıp temizlenmezse -tükürük bembeyaz olsa dahi- bu tükürüğü yutmak orucu bozar.
Normal şekilde mazmaza (ağıza su vermek) ve istinşak (buruna su vermek) yapılırken boğaza kaçan su orucu bozmaz. Ancak mazmaza ve istinşak mübalağalı bir şekilde yapılır, ağıza alınan su gargara yapılırken boğaza su kaçarsa oruç bozulur. Çünkü Ramazan´da böyle yapmak yasaktır.
Temizlenmesi mümkün olmayan bir yemek kalıntısı, kasıt olmaksızın tükürükle beraber içeri girerse oruç bozulmaz. Ancak dişlerin arasındaki yemek kalıntısının temizlenmesi mümkün olduğu halde temizlenmez de boğaza kaçarsa oruç bozulur.
Yemeye veya içmeye zorlanan kimsenin orucu bozulmaz. Çünkü bunu kendi iradesiyle yapmamıştır.
Boğaza bir şey dönmese de kasden kusmak orucu bozar. Fakat kişi isteği dışında kusarsa, kusmuğun bir kısmı tekrar içeri girmiş olsa da orucu bozulmaz.
Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
"Oruçlu iken kendisine kusmak; galebe edip de kusan kimseye kaza yoktur. Fakat kendi kusarsa kaza etmelidir."[2]
3. Menisi akmasa dahi, kasden cinsî münasebette bulunmak.
Bunun delili şu ayettir:
"Fecrin beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayrılıncaya kadar yeyin, için. Sonra gece oluncaya (güneş batıncaya) kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta iken hanımlarınıza yaklaşmayın." (Bakara, 2/187)
Ayette geçen ´beyaz iplik´ten maksat, gün ışığı, ´siyah iplik´ten maksat ise gece karanlığıdır. Fecr, ufukta yatay bir şekilde meydana gelen ve gecenin sona erdiğini gösteren ışıktır.
Ayetteki "onlara yaklaşmayın" ibaresinden maksat, itikafta iken kadınlarla cinsel ilişkide bulunmamaktır. Eğer kişi unutarak hanımıyla cinsî münasebette bulunursa orucu bozulmaz. Bu, unutarak yeyip içmeye kıyas edilir.
4. İstimna
İstimna, kişinin hanımını öpmesi veya dokunması suretiyle veya el vasıtasıyla menisinin akmasıdır. Oruçlu iken bu kasden yapılırsa oruç bozulur. Ancak herhangi bir sebepten ötürü isteği dışında olursa oruç bozulmaz. Karısını veya kocasını öptüğünde şehveti harekete geçecek olan kişinin bunu yapması tahrimen mekruhtur. Çünkü orucun ifsad olma tehlikesi vardır. Bu, kasden orucu ifsad etmeye çalışmak gibidir. Öpmekle şehveti harekete geçmeyen kişinin de öpmeyi terketmesi evlâdır.
Hz. Aişe (ra)´den şöyle rivayet edilmiştir:
"Hz. Peygamber, oruçlu olduğu halde beni öperdi. Halbuki hanginiz Hz. Peygamber´in nefsine hâkim oluşu kadar nefsine hâkim olabilir?"[3]
Âlimler, Hz. Aişe (ra)´nin sözünün şu anlama geldiğini söylemişlerdir:
"Sizin için hanımlarınızı öpmemek daha iyidir. Vehme kapılarak kendinizi Hz. Peygamber gibi saymaya kalkışmayın. Peygamber için mubah olan şeyin size de mubah olduğunu düşünmeyin. Çünkü Hz. Peygamber nefsine mâlikti; şehvetine kapılmaktan ve cinsî münasebette bulunmaktan emindi. Siz ise bunlardan hiçbir zaman emin olamazsınız."
5. Hayız ve Nifas
Hayız ve nifas, orucun sıhhatine mâni olan özürlerdir. Bu bakımdan günün bir kısmında hayız veya nifas olan kadının orucu bozulur ve daha sonra orucunu kaza etmesi gerekir.
Hz. Peygamber (asm)´e, kadının dininin nasıl noksan olduğu sorulunca, şöyle buyurmuştur:
"Kadın hayız ve nifasîı olduğu zaman namazı terketmez mi, orucunu bırakmaz mı?"[4]
6. Akıl ve şuuru kaybetmek ve dinden çıkmak
Tecennün etmek (delirmek) ve dinden çıkmak (irtidad), orucun sıhhatine manidir, Çünkü bunlar, kişiyi mükellef olmaktan çıkarır. Ayrıca oruçlu kimse, orucu ifsad edecek şeylerden kaçınmalıdır ki orucu sahih olsun. Oruç, fecrin tulûundan başlar, güneşin batışına kadar devam eder. Eğer oruçlu bir kimse, fecrin doğmadığını zannederek orucu bozan şeylerden birini yaparsa, sonra da fecrin doğduğu anlaşılırsa orucu bozulur. Ancak Ramazan ayının hürmetine binaen o gün akşama kadar bir şey yeyip içmemeli ve daha sonra da orucunu kaza etmelidir.
Yine günün sonunda güneşin battığını zannederek iftar eden kişinin -güneşin batmadığı anlaşılırsa- orucu bozulur. Daha sonra orucunu kaza etmesi gerekir.
Orucu bozanlardan cinsel ilişki dışındakiler için sadece bir gün kaza orucu gerekir. Ancak cinsel ilişkiye girenlerin hem kaza hem de iki ay keffaret orrucu tutmaları lazımdır.
Dipnotlar:
[1] Müslim/1155, Buharî/1831, (Ebu Hüreyre´den)
[2] Ebu Dâvud, 2380; Tirmizî, 720 ve başka muhaddisler, (Ebu Hüreyre´den)
[3] Müslim, 1106
[4] Buharî, 298; Müslim, 80, (Ebu Said´den)
43
Ruj sürmek, parfüm kolonya vb. kokular sürmek orucu bozar mı?
Hayır, bunların hiç biri orucu bozmaz. Ancak sürülen ruju ve kolonya boğaza intikal etmemelidir.
Ayrıca sürülen ruju kendine nikah düşen erkeklere göstermenin sorumluluğu vardır.
44
Kan aldırmak ve alkollü bez ile vücudu silmek orucu bozar mı?
Oruçlu iken kan aldırmak orucu bozmaz. Ayrıca Alkollü bezle, kan alınan o bölgeyi temizlemeleri de orucu bozmaz.
İlave bilgi için tıklayınız:
Orucu bozan haller / şeyler nelerdir?
45
Hayızlı kadın oruç tutabilir mi?
Hayız ve nifas halindeki kadınların oruç tutmaları haramdır. Hz. Âişe (r.anha) validemiz,
"Bizlerden birisi Resul-u Ekrem (s.a.s) zamanında, hayızdan temizlendikten sonra orucunu kaza eder, namazı ise kaza etmezdi." (Fethül-Kadir, I/114)
buyurduğu sabittir.
Dolayısıyle hayız ve nifas halindeki kadınlar, o hal içerisinde iken oruç tutamazlar. Daha sonra geçirdikleri günleri (temizlendikten sonra) kaza ederler.
46
Diş kanaması, diş çektirmek orucu bozar mı?
1. Diş etlerinden çıkan kanın yutulması durumunda orucun bozulacağına dair hüküm, dört mezhep için geçerlidir. Ancak kan yutulmazsa oruç bozulmaz.
Dişlerin arasından çıkan kan boğaza gidecek olsa, bakılır: Eğer az olur da içeriye geçmezse, orucu bozmaz. Çünkü âdet gereği bundan korunmak mümkün değildir. Çok olmakla beraber çoğunluğu tükürük teşkil ediyorsa, hüküm yine böyledir, oruç bozulmaz. Fakat çoğunluğu kan olur ve tadı duyulur bir halde veya kanla tükürük eşit bulunursa, yutulunca oruç bozulur. Çıkarılan diş içinde bu haller geçerlidir.
2. Ağızdan akıcı halde çıkan kan, tükürükten fazla veya ona eşit ise abdesti bozar. Bunun dışarı tükürüp tükürmemekle bir ilgisi yoktur. Normal kural şudur: Vücuttan çıkan kan akmadığı veya çıktığı yerin çevresine dağılmadığı sürece abdesti bozmaz.(krş. İSAM, İlmihal, 1/199).
“Ağızda kanama olursa tükürmedikçe abdest bozulmaz” hükmü “çıktığı yerin çevresine dağılmadığı sürece...” hükmünden çıkarılmıştır. Oysa, ağızdan dışarı çıkmazsa bile, söz gelişi diş etinden çıktığı takdirde, yine de normal çıkış yerinden ağzın içine akmış demektir. Bu sebeple, o hükmün doğru olduğunu düşünmüyoruz. Ağızda meydana gelen bir kanamanın abdesti bozup bozmdaığını anlamak için de tükürmek gerekmektedir.
3. Abdesti standart bir zamana bağlamak doğru değildir. İbrikten abest almak ile musluk altında almak arasında fark olduğu gibi, yaşlı ile genç arasında da fark vardır. Önemli olan, usulüne uygun olarak abdestin farz ve sünnetlerine riayet ederek abdest almaktır. Bu bazen daha kısa , bazen daha uzun bir zaman alabilir. Bir diğer önemli nokta da, abdest alıp biraz sonra Allah’ın huzuruna varacağını düşünmek, ona göre ruhî, kalbî ve de aklî bir hazırlık içerisine girmektir. Hz. Ali (ra) abdest alırken, benzi atıyordu. Sorduklarında ise, “Şimdi artık Allah’ın huzuruna varacağını…” söylüyordu. Sırada bekleyen varsa “abdest tastamam, ama kuş gibi hafif olmalıdır” Namaz ise mümkün oldukça, “hep taş gibi ağır olmalı, huşu ile kılınmalıdır” Belki de o sözle bu mana kast edilmiştir.
47
Oruçlu iken, ihtiyaçtan değil de keyfi olarak banyo yapmak (yıkanmak) orucu bozar mı, mekruh mu?
Keyfi de olsa, banyo yapmaktan dolayı oruç bozulmaz. Ayrıca vücuttaki tüy deliklerinden su sızması orucu bozmaz.
Oruçlu iken banyo yapmak caizdir. Ancak Ramazan-ı şerîf`te serinlemek maksadı ile ağza burna su almak veya soğuk suyla yıkanmak, İmam-ı Azam`a göre mekruhtur. Ebû Yûsuf`a göre bunda hiçbir kerâhet yoktur.
Kulağa su kaçmasıan gelince: Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, kulağa giden su boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa giden su orucu bozmaz. Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa giden su boğaza ulaşıp mideye gitmedikçe oruç bozulmaz.
48
Lens oruca mani midir? Yani onun özel suyunun göze teması orucu bozar mı?
Lens ve onun suyu oruca mani değildir. Bunu kullanan kişinin orucu bozulmaz.
Orucu bozmayan güncel şeyler:
- Tırnak, saç, sakal kesmek.
- Vücut temizliği yapmak, saç boyamak, oje sürmek, göze sürme çekmek, yüze makyaj yapmak.
- Çiçek, esans, misk koklamak, öpmek.
- Gülmek, şakalaşmak, bağırmak, ağlamak.
- Biriktirilmemiş tükürüğü yutmak, diş fırçalamak.
- Göze ilaç damlatmak, lens takmak, takma dişleri ağza yerleştirmek.
-Diş eti kanamasının tadını ağızda hissetmek, öksürükle ağza gelen balgamı yutmak, geğirtiyle boğaza gelen mide suyunun geri yutulması, burundaki sümüğü genizden çekip yutmak.
- Sahurdan dişler arasında kalmış nohuttan küçük gıda artığını yutmak.
- Eşini uğurlarken sarılmak, öpmek, çocuklara sarılıp öpmek, onlarla oynamak.
- Dedikodu yapmak, yalan söylemek (fakat günah işlenmiş olur).
- Serinlemek için eli, yüzü yıkamak veya duş almak.
- Bakarken veya düşünürken boşalma yaşamak orucu bozmaz.
49
Şevval orucunu kaza orucuyla beraber tutmak caiz midir?
Ramazandaki tutmadığınız oruçlarınızın kazasını, şevval ayında tutmanızda dinen sakınca yoktur.
Şevval ayı bir kısım dinî olayları hatırlatan özel bir aydır. Önce hac hazırlığını hatırlatır bu ay. Ramazan'dan sonraki aylar zaten hac ayları sayılır. Hacı adaylarımız tatlı bir heyecanla yol hazırlığına girerler, yola çıkıncaya kadar da meraklı sorular sorar, hac ibadetlerini kusursuz yapmak için bilgi toplamaya çalışırlar.
Tabii, şevval ayının bir de kendine mahsus orucu olduğunu da unutmazlar. Hem öyle oruç ki, bu ayda altı gün oruç tutan, sanki bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaba nail olur, bir sene nafile oruç mükafatına kavuşabilirler. Alimlerimiz, şevval ayında tutulan altı günlük orucun bütün sene oruç tutmuş gibi sevaba vesile olmasını izah ederken diyorlar ki:
- Ayette her iyiliğe on sevap verileceği bildirilmiştir. Otuz Ramazan'ı tutan bu sebeple üç yüz sevap almış olur. Ramazan'dan sonraki şevvalde altı günü de tutan, onardan altmış sevap alınca üç yüz altmış eder. Yani bir senelik nafile oruç...
Bu kadar az oruca o kadar çok sevap olur mu? Bu soruya cevap olarak deniyor ki:
- Kimse kendi cimriliğini sonsuz cömertlik ve ikramın sahibi Rabb'imizin cömertliğiyle kıyaslamasın. İnsanlar yeter ki niyetlerini halis tutsunlar, rahmeti gazabını geçmiş olan Rabb'imiz kullarını hep affetmek istemekte, kullarının az ameline çok mükafatları bunun için ihsan etmektedir.
Şevval orucunun kefaret orucu gibi arka arkaya, yani bitişik tutulması da gerekmez. Ay içinde belli aralıklarla da tutulabilir. Ancak, Ramazan içinde mazeretlerinden dolayı tutamadığı oruç borcu olanlar, önce borçlarını tutsalar yanlış yapmış olmazlar. Önce kaza borçlarını tutup bir an evvel farz oruçlarının borcundan kurtulmuş olmaları daha uygun düşer. Bundan sonra fırsat bulurlarsa altı gün şevval orucuna da niyet edebilirler. Kaza orucu sebebiyle yetiştiremezlerse şevval ayında yine de oruç tutmuş olurlar.
50
Kusmak orucu bozar mı? Bu durumda tekrar tutmamız (kaza etmemiz) gerekir mi?
Ağız dolusu kusmak, biri kendiliğinden gelen, diğeri de isteyerek olmak üzere iki şekilde meydana gelmektedir. Bir hastalıktan dolayı ağız dolusu olarak kendiliğinden gelen kusuntu, kendi kendine içeri giderse ittifakla oruç bozulmaz. Fakat, kişinin kendi isteğiyle içeri çekilirse İmam Muhammed’e göre oruç bozulur, İmam Ebû Yusuf’a göre bozulmaz.
Kişinin kendi zorlamasıyla gelen ağız dolusu kusuntu orucu bozar. Çünkü, bu durumda iken az çok tekrar mideye bir şeyler gider. Bu şekilde bozulan bir orucun sadece kazası gerekir. Fakat, ağız dolusundan az olup tekrar kendiliğinden içeri giderse, İmam Muhammed’e göre orucu bozar, İmam Ebû Yusuf’a göre bozmaz. İnsanın kendi isteğiyle içeri giderse her iki imama göre oruç bozulur.
Kendi zorlamasıyla gelen kusuntu veya kendiliğinden geldiği hâlde, kusuntunun bir kısmı insanın kendi isteğiyle içeri girerse ve insan bu hareketiyle orucunun bozulduğunu bilir ve bir şeyler yiyip içerse, bundan sadece kaza gerekir.
Esas itibariyle bir hata eseri olarak oruç bozulunca, hiçbir şey yiyip içmeden iftara kadar beklemek vaciptir. Bir hata sonucu bozulan oruçtan sonra, kusmada olduğu gibi yeyip içmek sâdece kazâyı icap ettirir, kefâreti gerektirmez.
İstemeyerek kusmak, ağız dolusu bile olsa orucu bozmaz.
51
Kaza orucu istenilen zaman, herhangi bir ayda tutulabilir mi?
Evet, kaza orucunuzu bu şekilde tutabilirsiniz.
Bir Müslümanın değişik zamanlarda tutamadığı oruçlarının toplamı altmış gün ise, bunları değişik zamanlarda ayrı ayrı tutabilir. Ancak Ramazan orucunu bozmaktan dolayı iki ay kefaret gerekmişse, bunları ara vermeden tutması gerekir.
Ramazan ayında, hiçbir özür yokken niyet ederek başlamış olduğu bir orucu bile bile bozan bir kimsenin kefaret cezâsı olarak iki ay oruç tutması gerekir. Bir senenin Ramazan’ında veya başka senelerde birden fazla bu şekilde oruç bozan bir kimseye tek kefaret icap eder. Şâyet oruç tutmaya güç yetiremiyorsa altmış fakire yemek yedirir.
Kefaret orucu iki kamerî ay tutulur. Yani mesela Cemaziyelahir ve Recep ayında iki ay üst üste oruç tutan kimse kefaret borcunu ödemiş olur. Yani burada mutlaka altmış günü bulması gerekmez. Meselâ Cemaziyelahir otuz gün, Receb ayı da yirmi dokuz gün çekse, toplam elli dokuz gün tutacaktır. Buna bir de kaza ekler, böylece altmış günü bulmuş olur.
Fakat kefaret orucunun ilk gününe ayın birinci günü olarak değil de beşinde veya onunda başlasa, artık bundan sonra aylar kaç çekerse çeksin altmış günü tamamlaması gerekir. Bir de kaza orucu tutarak toplam altmış bir günü bulmuş olur.
Kefaret orucunu hiç kesmeyip ara vermeden iki ay veya altmış gün tutmak gerekir. Meselâ, araya yolculuk, hastalık, Ramazan veya bayram, kadınların lohusalığı gibi bir hal girer de iki ayı veya altmış günü doldurmamış olursa, tutulan oruçlar kefaret orucundan sayılmaz, tamamı nafile olacağından yeni baştan tutmaya başlanması gerekir. Kadınların âdet halleri sıraya engel değildir. Âdetleri tamamlandıktan sonra gün geçirmeden kaldıkları yerden kefaret orucunu tutmaya devam ederler.
Kaza orucu kefaret orucu ile birlikte hesap edilmez. Yani iki ay üst üste kefaret orucunu tutan kimse, kaza orucu olan bir günü ondan ayrı olarak tutar, onun içine katmaz, birlikte hesap etmez. Meselâ Receb’in birinci gününde kefaret orucuna başlayıp, Şaban ayı ile birlikte iki ay üst üste hiç ara vermeden tutan kimse, esas olarak kefaret borcunu tutmuş olur. Kaza orucunu da daha sonra Ramazan’ı müteakip, meselâ bayramın ikinci günü veya istediği bir gün tutabilir. Böylece hem kefaret, hem de kaza borcunu tamamlamış sayılır. Recep ve Şaban aylarından birisinin yirmi dokuz gün çekmesinin bir tesiri yoktur. Yani kefaret orucu tamamlanmıştır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Şafii ve Hanefi mezhebine göre kaza orucu olan kimse o yıl tutmayıp diğer yıl tutarsa ne olur?..
52
Cenabet iken oruç tutmak günah mıdır?
Cünüp olarak oruca başlamak veya oruç tutmak caizdir ve orucu bozmaz. Ancak bir vakit namazı kazaya bırakacak kadar cünüp durmak caiz olmadığından, gusül abdesti almak gerekir.
Gusül abdesti alırken ağız da yıkanır. Suyu boğazdan akıtmayacak şekilde ağız yıkanmalıdır. Gargara yapmak şart değildir.
53
Oruç tutmayanlar cennete giremeyecek midir?
Bu hadis için (bk. Buharî, Savm, 4; Müslim, Sıyam, 166).
- Evvela, cennete girecek bütün müminlerin oruç tuttuğunu söyleyemeyiz. Çünkü Müslüman olup oruç tutmadığı halde, affa uğrayarak cennete gidenler de olabilir. Demek bunlar Reyyan kapısından girmeyecekler. Yine, oruç tutacak çağa gelmeden ölenler de bu kapıdan girmeyebilirler.
- Reyyan kelimesi, susuzluğu giderilen, suya kanan, susuzluğu olmayan anlamına gelir.
Bu sözcükle oruçlu iken çekilen susuzluğun mükâfatının da özel olacağı ifade edilmiştir. Ki daha cennete giden yolda bile, o çok sıcak mahşer gününde, susuzluk namına bir şeyin olmadığı bir güzergâhı takip ederek Reyyan kapısından girecekler.
- Bazı önemli amellerin özel konumuna işaret edilmek üzere, onların cennete giden yol güzergâhlarında sekiz cennetin adedine uygun olarak, söz konusu amellerle ilgili ad takılmış sekiz ayrı giriş kapısından söz edilmiştir. Değişik hadislerde geçen bu sekiz kapının adları şöyledir (Mealen):
Namaz kapısı, Oruç /Reyyan kapısı, Sadaka / zekât kapısı, Hayır / Cihad kapısı, Tövbe kapısı, Sinirine hâkim / insanları affedenlerin kapısı, Rıza kapısı, Hesaba çekilmeyenlerin-sağ kapısı (bk. Nevevî, ilgili hadisin şerhi).
- Aslında prensip olarak cennete gidenlerden her biri bu amellerin hepsini veya önemli bir bölümünü yaptığına göre, bunun tahsisi hangi kriterlere göre yapılır?
Âlimler bu soruya şöyle cevap vermişlerdir:
Her insanın belli bir amelde ileri gitmesi, onda terakki etmesi, o konuda derinleşmesi söz konusudur. İşte, her insan, en çok temayüz ettiği ammelin adıyla anılan kapıdan çağrılır. Bu kimsenin o kapıdan çağrılması, onun temayüz ettiği güzel amellerinin bir ilanı da olmuş olur.(krş. Nevevî, a.g.y).
- Cennet bir binadan ibaret olmadığına göre, söz konusu kapıların da farklı bir değer sembolü olduğunu düşünmek gerekir. Nitekim rivayetlerden birinde ifade edildiğine göre, bu kapıları duyan Hz. Ebu Bekir “Ya Resulellah! Bir insanın bütün bu kapılardan da çağrılması söz konusu olabilir mi?” diye sormuş ve “Evet, senin de onlardan olacağını ümit ediyorum.” cevabını almıştı. (Buharî, Fedailu’s-sahabe, 5; Müslim, Zekât, 28).
54
Ramazan dışında tutulan oruçta imsak vaktine göre mi ezana göre mi hareket etmeliyiz?
Gerek Ramazan Ayı'nda gerekse Ramazan dışında orucun vakti imsakla başlar. Bu bakımdan imsağa göre tuttuğunuz oruç geçerlidir.
Şayet ezan imsak vaktinden sonra okunuyorsa, siz de ezana kadar yemeye devam etmişseniz, o orucu yeniden tutmanız gerekir. Çünkü vakit girmedi zannıyla yenilip içilmesi orucu bozar, bir gün kaza gerekir.
Özetle, esas olan imsak vaktidir; ona göre oruca başlanır.
55
Oje sürmek orucu bozar mı?
Oje sürmek orucu bozmaz. Ancak tırnak üzerinde kalıp oluşturduğu ve suyu alta geçirmediği için, abdeste mani olur.
56
“Orucu bozup sadece kazayı gerektiren bir şeyi, aynı ramazanda, kasten iki veya daha çok kere yaparak orucu bozmak, kefareti de gerektirir” bilgisi doğru mudur?
Bu bilgi doğru değildir.
Orucu bozup sadece kazayı gerektiren bir fiili işleyen oruçlu birinin akşama kadar bir şey yiyip içmeden durması ve oruçlu gibi davranması daha uygundur.
Ancak bu kişi gün içinde yiyip içecek olsa ya da orucunu bozan ama sadece kazayı gerektiren aynı fiili bir başka gün yine işlese bu kişiye kefaret gerekmez.
Bu kişi günah işlediğinden tövbe etmesi gerekir ve bozulan orucun sadece kazası gerekir.
Mastürbasyonun orucu bozduğu, fakat sadece kaza gerektiği, Hindiyye, Bahr ve Dürr-ül-Muhtâr ve diğer fıkıh kitaplarında yazılıdır.
İlave bilgiler için tıklayınız:
Hanefi mezhebine oruç ilgili hükümler nelerdir?
Şafi mezhebine göre oruç ile ilgili hükümler nelerdir?
Oruç ile ilgili sık sorulan sorular ve cevapları nelerdir?
57
Cünüpken oruç tutulur mu?
Gece cünüp olan kimse gündüz oruca devam edebilir. Ancak orucum bozuldu zannederek yiyip içerse, bilmediği için bir gün kaza orucu tutar, kefaret gerekmez.
Oruçlu iken kavga edip sigara içen kimsenin orucu bozulur, 60 gün kefaret bir gün de kaza orucu tutar.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Orucu bozan şeyler nelerdir?
58
Oruçlu iken diş çektirmek orucu bozar mı?
Eğer midenize su veya kan gibi bir sıvı gitmemişse orucunuz bozulmaz, ancak bir sıvı gitmişse bozulur ve bir gün kaza orucu gerekir. Dolgu yaptırırken uyuşturucu iğne yapılmışsa bu oruca zarar vermez.
İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar (iğneler), yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve / veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Hastaya serum veya kan verilmesi de aynı hükme tabidir; orucu bozar ve bir gün kaza gerekir.
59
Cuma gününe denk gelen bu Mevlit kandilinde oruç tutmanın hükmü nedir?
Cuma günü oruç tutmak tenzihen mekruh görülmüştür. Ancak Arefe veya kandil gibi mübarek günler cuma gününe denk geldiği takdirde, tutulmasının bir mahzuru yoktur.
Cumada yalnız olarak oruç tutmanın mekruh olmasının sebebi Hz. Peygamber (asm)'in şu hadisidir:
"Geceler arasında sadece cuma gecesini ibadete tahsis etmeyin; yine günler arasında oruç tutmak için sadece cuma gününü tahsis etmeyin. Ancak sizden biri âdeti olan bir orucu tutuyorsa bu müstesnadır."
(Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. Cemaat de onu Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Lafzı şudur: "Önce veya sonra bir gün oruç tutmadan sadece cuma günü oruç tutmayın." (Neylü'l-Evtar, 4, 249; İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli, 3/124)
Hadis-i Şerifte belirtilen "...sizden biri adeti olan bir orucu tutuyorsa bu müstesna" ifadesinden Kandil günleri oruç tutmayı adet edinenler Cuma günü kandile denk gelirse yalnız cuma günü oruç tutabilir manası çıkar.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Yalnızca cuma veya cumartesi veya pazar gününe has olarak kaza veya nafile oruç tutulur mu?
60
Şevval orucu hakkında bilgi verir misiniz?
Şevval orucu:
Ramazan ayı ve bayramından sonra şevval ayı içinde "altı gün orucu" adıyla bilinen orucu tutmak sünnettir.
Şevval ayının ilk gününde -ki Ramazan Bayramı'nın ilk günüdür- oruç tutulması haramdır. Bayramın diğer günlerinde ve şevval ayında kaza veya nafile oruç tutulabilir. Oruç ayı ramazanın tamamlayıcısı durumunda olan şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruç, bir Müslüman'a bütün bir yıllık oruç sevabı kazandıracaktır. Bu altı günlük orucun bitişik olması, yani hiç ara vermeden tutulması mecburiyeti yoktur; aralıklarla da tutulabilir.
Şevval ayında tutulacak altı günlük oruçla, bir yıl oruç sevabının nasıl elde edileceği âlimlerce şöyle ifade edilir:
Dinimizde, bir iyilik yapana on sevap verileceği yolundaki hadis esas alındığında, bir Müslüman otuz günlük ramazan orucuna ilaveten şevval ayındaki altı günlük oruçla otuz altı gün tutmuş olmaktadır. Bu otuzaltı rakamı, hadiste ifade edilen on sevap ile çarpıldığı zaman 360 gün elde edilir. Böylece kamer ay hesabıyla bütün bir yıl oruçla geçirilmiş gibi olur.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Üç Aylar Sonrası ve Şevval Orucu.
61
Geçmiş dönemlerde imsak vakti nasıl belirleniyordu? Büyüklerimizden, imsak vaktinin siyah iplikle beyaz ipliğin ayırt edilecek kadar aydınlanmış olmasından anlıyorlarmış diye duyduk. Ama imsak vaktinde zifiri karanlık oluyor...
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için. Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün." (Bakara, 2/187).
Beyaz ve siyah ipliğin görünmesinden maksat, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayrılmasıdır.
Rivayete göre bu ayet ilk indiğinde "mine'l-fecr (fecirde, fecirden)" ilâvesi yoktu. Oruç tutacak olanlar bir ayağına siyah, diğerine beyaz iplik bağlar. Sahurda, bunları açıkça görünceye kadar yemeğe ve içmeye devam ederdi. Cenâb-ı Hak, iplik örneğinden "gece ile gündüz"ün kastedildiğini bildirmek üzere, tan yerinin ağarması anlamında, "mine'l fecr" ilâvesini indirdi.(1).
Hz. Peygamber (asm) de iplik örneğinden gece ile gündüzün kastedildiğini açıklamıştır. Adiy b. Hâtim (ö. 60/680'den sonra) (r.a.)'dan şöyle dediği nakledilmiştir:
"Yukarıdaki ayet inince, bir siyah, diğeri beyaz iki tane ip alıp, bunları yastığımın altına koydum. Sahurda bunlara bakıyor, birbirinden ayırdedilecek kadar tan yeri ağarınca yemeği içmeyi bırakıyordum. Sabah olunca, Resulullah (s.a.s)'a gidip yaptığım şeyi ona haber verdim. O, şöyle buyurdu:
"Senin yastığın ne kadar da büyükmüş! Ayette kastedilen, gündüzün beyazlığı ve gecenin siyahlığıdır. Bunları bir yastığın altına nasıl sığdırırsın'!" (Buhârî, Savm, 16).
Oruca başlama vakti olan imsak, aynı zamanda sabah namazının kılınma vaktinin başlangıcını teşkil eder. Yani oruca başlarken sabah namazının vakti de girmiş bulunur. İmsak vaktini bildiren delil, şu hadislerdir: Abdullah b. Ömer (ö.74/693) şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Bilâl ezanını gece okuyor. Abdullah ibn Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyiniz, içiniz." Hadisi nakleden kişi der ki: İbn Ümmi Mektûm gözleri görmeyen bir kimse idi. Kendisine; "sabah oluyor" denmedikçe ezan okumazdı." (2).
Hz. Bilâl'in ezanı, sahur yemeği yiyenleri uyarmak, İbn Mektûm'un ezanı ise imsakı ve sabah namazının vaktini bildirmek üzere okunan ezanlardır. Bunlardan ilki fecr-i kâzibte (yalancı fecir), diğeri fecr-i sadıkta (gerçek fecir) okunmuştur. Hanefi mezhebinin ağırlıklı görüşüne göre, diğer namazlarda vakit girmeden ezan okumak caiz olmadığı gibi, fecirde sabah namazı vakti girmeden de ezan okumak caiz değildir.
Hz. Bilâl'in vaktinden önce ezan okuması, namaza davet için değil, uykuda olan uyansın, oruç tutacak olan sahûrunu hemen yesin, gece namazında olan kısa kesip vitre başlasın içindir. (ez-Zebidî, Tecrîdi Sarih, terc. Ahmed Naim, Ankara 1983, II, 581). Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'ten nakledilen şu hadis imsâkın başlangıcını daha belirli hale getirir.
Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Bilâl'in ezanı hiçbirinizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü O, henüz gece iken ezan okur. Amacı da, gece namazı kılmakta olana sabahın yaklaştığını bildirmek, uykuda olanınızı uyandırmaktır."
İmsak vakti olan fecir başka bir olay olup şöyledir: "Hz. Peygamber burada, parmaklarını yukarıya kaldırıp; aşağıya doğru dikmiştir. Sonra da şehadet ve orta parmaklarını üst üste bindirip sağa sola uzatmak suretiyle işaret yapmıştır." (3).
Hz. Peygamber (asm)'in parmaklarıyla yaptığı ilk işaret fecr-i kâzib'i tarif içindir. Çünkü, sabaha karşı doğu ufkunda beliren aydınlık yukarıya doğru gittikçe incelerek yükselir. Bir süre sonra bu aydınlık kaybolduğu için buna fecr-i kâzib (yalancı tecir) denilmiştir. Buna fecr-i evvel denildiği gibi, şekline de "mustatîl aydınlık' denir. İkinci işaret ise; bütün doğu ufkuna yayılan fecr-i sâdık'ı belirler. Buna, fecr-i sânî (ikinci fecir) denildiği gibi, şekline de "musta'rız aydınlık" adı verilir (bk. ez-Zebîdî, a.g.e, II, 586).
Kur'an-ı Kerîm'de seher vaktinde, istiğfar edenler övüldüğü gibi (Âl-i İmrân, 3/17), Hz. Peygamber (asm) tarafından sahura kalkılması teşvik edilmiştir. Hadislerde şöyle buyurulur:
"Sahur yapınız. Şüphesiz sahurda bereket vardır."(4).
"Oruc tutnak isteyen kimse, bir şeyle sahur yapsın."(Ahmed b. Hanbel, III, 367).
Diğer yandan sahurun geciktirilmesi, iftarın ise acele yapılması istenmiştir. (Nesaî, Sıyam, 23, Ahmed b. Hanbel, V, 147).
Oruç tutacak kimsenin sahura kalkması müstehap olup, oruca niyet yerine geçer. Ancak niyetin dil ile yapılması mendup sayılmıştır. Oruca, gecenin başlangıcından, ertesi günün kaba kuşluk vaktine kadar niyetlenmek mümkün ise de, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir halin vukuu durumunda, artık niyet geçerli olmaz.
İlave Bilgi için tıklayınız:
Eskiden imsak vakti nasıl belirleniyordu, şimdi fazladan oruç mu tutuyoruz?
Kaynaklar:
(1) bk. Buhârî, savm, 16, Tefsîru Sûre 2/28; Müslim, Sıyam, 35; İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr, Tahkîk ve ihtisâr, Muhammed Alî es-Sâbûnî, Beyrut 1402/1981, I/165.
(2) bk. Buhârî, Ezân, II, 13, Şehâdet, II, Savm, 17; Müslim, Sıyâm, 36-39; Tirmizî, Salât, 35; Nesaî, Ezân, 9, 10, Sıyâm, 30; Ahmed b. Hanbel, II. 9, 57, 123, VI, 44, 54, 185, 186, 433.
(3) bk. Buhârî, Ezân, 13, Âhâd, 1, Talâk, 24; Nesaî, Ezân, 11; İbn Mâce, Sıyâm, 23; Ahmed b. Hanbel, l, 386, 392, 435.
(4) bk. Nesâî, Sıyâm, 18, 19; İbn Mace, Sıyâm, 22; Dârimî, Savm, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 377, 477, III, 32, 99, 2 1 5, 229, 243, 258, 281.
62
Oruçluyken rüyada ihtilam (cünüplük) olduğunda oruç olur mu?
Oruçlunun rüyada ihtilam olmasından dolayı orucu bozulmaz. Orucuna devam eder.
Ayrıca bir vakti namazı kaçıracak kadar cünüp durmak caiz olmadığından, hemen gusletmesi gerekir.
63
Oruçlu iken jinekolojik muayene olan kadının veya endoskopi yaptıran hastanın orucu bozulur mu?
Hasta bir kadın, muayene, tedavi ve ameliyat gibi şeylere muhtaç olabilir. Ancak kadın, hasta olduğunda uzman bir kadın doktor varsa ona gidip muayene olabilir. Eğer böyle bir hanım doktor yoksa, erkek bir doktora gider tedavisini ona yaptırır. Aksi takdirde erkeğe gitmesi günâh ve vebaldir. Aynı şekilde bir erkek hasta olursa, uzman erkek bir doktor varsa ona gitmeye mecburdur; yoksa, bir kadın doktora gidebilir. (Bedâ'iu's-Sanâî, VI/2962)
Kimin uzman olup olmadığına karar verecek olan doktorlardır. Ayrıca tedavi hayati bir önem taşıyorsa, hastanın cinsiyetine göre daha uzman olan erkek doktor ya da kadın doktor tercih edilebilir. (Halil GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar, II/171)
Başka imkanı yoksa, bir kadının Müslüman olsun veya olmasın erkek doktora muayene olması haram olmaz.
Orucun bozulma konusuna gelince:
Ön ve arka yoldan birisine parmak veya başka bir cismi sokmak orucu bozmaz. Parmağın erkek parmağı ile kadın parmağı olması arasında bir fark yoktur.
Fakat muayene sırasında cinsel doyuma ulaşılırsa, bundan dolayı oruç bozulur, gusül gerekir.
İlave bilgi için tıklayınız:
Sprey, göz-burun- kulak damlası, endoskopi, ultrason, anestezi, fitil, lavman, iğne, serum, kan vermek, diyaliz, anjiyo, biyopsi, merhem, ilaç, jinekolojik muayene gibi tedavi yöntemleri orucu bozar mı?
64
Zilhicce ayındaki on gün "Leyali-i Aşere" oruçlarında, arefe günü de mi oruç tutulacak?
Kur'ân-ı Kerim'de Fecr sûresinde "Ve on geceye yemin olsun." ifadesinde kastedilen on gece, bazı kaynaklara göre Ramazan ayının son on günü veya Muharrem'in ilk on günü olarak belirtilse de genel görüş, bu mübarek on günün Zilhicce ayının ilk on günü olduğudur.
Kamerî ayların on ikincisi olan Zilhicce ayı, İslâm'ın beş esasından olan hac ibadetinin yerine getirildiği aydır. Bu mübarek ayın birinden onuna kadar olan zaman dilimi "leyali-i aşere", yani on mübarek gecedir. Onuncu gün ise Kurban Bayramı'nın ilk günüdür. Peygamber Efendimiz (asm) bugünlerin önemini şöyle ifade ediyor:
"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili olduğu günler bu on gündür! Ondaki her bir günün orucu bir yıllık oruca (sevapça) eşittir. Ondaki bir gece kıyamı (ibadetle ihya edilmesi) Kadir Gecesi'nin kıyamına (ihyasına) eşittir." (bk. Tirmizi, Savm, 52; İbn Mace, Sıyam, 39)
Peygamber Efendimizin (asm) zevcesi Hafsa (r.a) diyor ki:
"Resulullah (asm) dört şeyi terk etmezdi: Aşure günü orucu, Zilhicce'nin on günü orucu, her ay üç gün orucu ve sabahın iki rekât sünneti." (bk. Müsned, 45/375; İbn Kayyım el-cevziye, Zadu’l-Meâd 2/62)
Ebu'd-Derda (r.a) Zilhicce ayının önemini şöyle anlatıyor:
"Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmalı, çok sadaka vermeli, çok dua ve istiğfar etmelidir. Çünkü Resulullah (asm):
"Bu on günün hayır ve bereketinden mahrum kalana yazıklar olsun." buyurdu.
"Zilhicce'nin ilk dokuz günü oruç tutanın, ömrü bereketli olur, malı çoğalır, çocuğu belâlardan korunur, günahları affedilir, iyiliklerine kat kat sevab verilir, ölüm anında ruhunu kolay teslim eder, kabri aydınlanır, Mizan'da sevabı ağır basar ve cennette yüksek derecelere kavuşur." (Seyyid Ali Zade, Şir'atü'l-İslam)
"Allah indinde Zilhicce'nin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi (Sübhanallah), tahmidi (Elhamdülillah), tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) çok söyleyin!" (Abd b. Humeyd, Müsned, I/257)
Allah Teâlâ'nın bereketli kıldığı, Kur'ân-ı Kerim'de üzerine yemin edilen, Zilhicce'nin ilk on gecesinde yapılan amellere yedi yüz misli sevab verileceğini Peygamber Efendimiz (asm) müjdeliyor. Bugünler bizlere tövbe etme ve kısa zaman dilimlerinde tekrar çok semere elde etme fırsatının verildiği günlerdir. Biz de Peygamber Efendimize tabi olarak, gündüzleri oruçla geçirmeli, sadaka vermeli, Allah Teâlâ'yı zikretmeliyiz.
Bayram günleri oruç tutma konusuna gelince:
Oruç imsak vakti ile başlar ve akşam vaktinin girmesi ile biter. Buna göre öğle vaktine kadar beklemekle oruç tutulmaz. Ayrıca o gün oruç tutmak tahrimen mekruhtur. Kurban günü kurban eti ile başlamak da şart değildir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Muhteşem Fırsat: Zilhicce'nin On Günü; Leyali-i Aşerehicce'nin On Günü; Leyali-i Aşere...
- ZÜLHİCCE / Zilhicce...
65
Oruçluyken duş almak oruca zarar verir mi?
Oruçlunun banyo yapması orucuna zarar vermez.
Ancak duş alırken ağız ve buruna su alma esnasında dikkatli olmak gerektir. İçeriye su kaçırmamak lazımdır.
66
Pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak sünnet midir?
Rasulü Ekrem (aleyhissalatu vesselâm) bazı zamanlarda ibadet ü taata daha çok özen gösterir, diğer vakitlerdekinden daha hassas davranırdı. Hz. Aişe (ra) de bu mevzu ile alâkalı olarak şöyle buyurmaktadır:
"Allah Rasulü, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çokça özen gösterirdi."(1)
Allah Rasulü'nün (asm) hususiyle bu günlerde oruç tutmasının sebebi ise, bu günlerin insanların amellerinin Cenab-ı Hakk'a arz edildiği günler olmasıdır. Üsame b. Zeyd (r.a.) şöyle rivayet etmektedir:
Ben Peygamber Efendimizin, pazartesi-perşembe günleri oruç tuttuğunu görünce, O'na bunun sebebini sordum. Bana şu cevabı verdiler:
"Ameller, Cenab-ı Hakk'a pazartesi-perşembe günleri arz olunurlar. Ben istedim ki Cenab-ı Allah'a amelim arz olunurken oruçlu olayım."(2)
Başka bir rivayette de Rasulullah'a, (asm) pazartesi günü tutulan oruçtan sordular. Peygamber Efendimiz (asm):
"Ben o gün dünyaya geldim ve o gün peygamberlik verildi veya bana vahiy indirilmeye başlandı."(3) buyurmuşlardır.
Kaynaklar:
(1) Tirmizi, Savm,44; Nesai,sıyam, 36; İbn Mace, Sıyam, 42; Ahmed b. Hanbel 6/80.
(2) Tirmizi, Savm, 44; Nesai, Sıyam, 70
(3) Müslim, Sıyam, 197.
67
Tutulmayan oruçların kazası ve bu oruçlar için fidye vermek hakkında bilgi verir misiniz?
Oruç tutabilecek durumda olan bir kimse, fidye vermekle oruç borcundan kurtulamaz. Tutmadığı oruçlarını günü gününe kaza etmesi gerekir. Oruç tutamayacak kadar hasta olan bir Müslüman tutamadığı her güne karşılık bir fidye verir. Bu, oruç yerine geçerli bir bedeldir.
Fitrenin miktarı ne ise fidyenin miktarı da odur.
İbâdetlerden oruç hakkındaki fidye, ayetle sabittir:
"O size farz kılınan oruç, sayılı günlerdir. O günlerde sizden kim hasta yahut seferde olur da oruç tutmazsa, tutamadığı günler sayısınca, sıhhat bulduğu veya yolcu olmadığı başka günlerde oruç tutar. Fazla ihtiyarlık veya ağır hastalık gibi sebeplerle oruç tutmaya gücü yetmeyenler üzerine, bir yoksul doyuracak kadar fidye vermek lâzımdır..." (Bakara, 2/184).
Ayetin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi oruç hakkındaki fidye; hastalık ve ihtiyarlık gibi bir mazeret dolayısıyla eda ve kazaya imkân bulunmadığı zaman verilir.
Bir kişi tutamadığı oruçların fidyesini verse, sonra da oruç tutabilecek duruma kavuşsa, evvelâ verdiği fidyelerle yetinemez, tutamadığı oruçları kaza gerekir. Bu durumda; kaza etmeden ölürse, oruç borcunun ödenmesi için varislerine vasiyette bulunması gerekir. Sıhhatine kavuşmadan vefât edecek olsa, verdiği fidyeler kâfi gelir, vasiyette bulunması gerekmez.
Buna göre zamanında tutulmayan her bir günün orucu kaza edilmelidir. Ayrıca hiçbir özrü yokken bir farzı zamanında yerine getirmemekten dolayı da tövbe, istiğfar yapılmalıdır.
Eğer hastalık ya da ihtiyarlık gibi bir nedenden dolayı orucun kazası tutulamayacaksa, her bir gün için bir fidye vermek gerekir.
Bir fidyenin miktarı, o yıl için baz alınan fitre miktarıdır.
68
Şekersiz sakız çiğnemek orucu bozar mı?
Oruçlunun Sakız Çiğnemesi:
Sakız çiğnemek mutlaka mekrûhsa da, fukahadan bir kısmı yaz aylarında tarla ve bahçede veya ağır işlerde çalışan işçilerin, iyice özü alınmış sakızı çiğnemelerinde kerahet olmadığını söylemiştir.
Bunun dışında içindeki özü alınmadan çiğnenen sakız orucu bozar. Özü iyice alınmış olanı ise, orucu bozmaz, ama mekruhtur. (El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - Fetâvâ-yi Hindiyye; Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, 2/212.)
Sakız çiğnemenin sadece mekruh olup orucu bozmaması için, şu şartların bulunması gerekir:
a. Ağız yaşlığıyla, sakızdan mideye tatlılık v.s. gibi bir şey'in gitmemesi.
b. Sakızın önceden çiğnenmiş beyaz sakız olması.
c. Sakızın ağızda eriyip dağılır cinsten olmaması...
Bu şartları taşımayan sakızlar, orucu bozarlar.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Şekerli sakızı çiğnemek orucu bozar mı? Eğer bozarsa kaza mı kefaret mi gerekir?
69
Kur'an'da otuz gün (Ramazan ayı boyunca) oruç tutulması farz kılınmış mı?
Kur'an-ı Kerim'de Ramazan ayında Müslümanların oruç tutmaları farz kılınmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de oruç, gün olarak değil, ay olarak farz kılınmıştır. Yirmi dokuz, yahut otuz gün denmemiş, Şehr-i Ramazan (Ramazan ayı) diye buyrulmuştur.
"Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır."
"O sayılı günler, ramazan ayıdır. O ramazan ayı ki insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi. Artık sizden kim Ramazan ayının hilâlini görürse, o gün oruç tutsun. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı tazim etmenizi ister. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir." (Bakara, 2/184-185)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, Ramazan ayında oruç tutulması farz kılınmıştır.
70
Bakmakla meni gelmesi orucu bozar mı?
Bu gelen sıvı mezi olabilir, mezi orucu bozmaz. Kadına el sürmeden sadece bakmak veya şehevî konuları düşünmek sebebiyle tahrik olup meninin gelmesi de orucu bozmaz.
İlave bilgi için rtıklayınız:
- Guslü gerektiren haller nelerdir?
71
Oruç borcu olanlar Ramazan orucunu tutamazlar mı?
Evet, işaret ettiğiniz gibi İbn Hanbel’de bu hadis vardır. Hadisin tamamı şöyledir:
“Her kim, geçen Ramazandan borcu varken, yeni Ramazana ulaşırsa, ondan (bu yeni) oruç kabul olunmaz. Kim de üzerinde Ramazan borcu olduğu halde -onu kaza etmediği sürece- tuttuğu nafile oruçları da kabul olmaz." (Ahmed b. Hanbel, Müsned 2/352)
Heysemî, bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.(bk. Mecmau’z-Zevaid, 3/179).
Heysemî, “Taberanî el-Evsat’ta bu hadisi kısaca nakletmiştir.” (a.g.y) demesine rağmen, biz Taberanî’de bu anlamda bir hadise rastlayamadık. Orada bulunan buna en yakın hadis; “Kim Ramazan ayına ulaşır da oruç tutmazsa şekavete / mutsuzluğa / sıkıntıya düşmüş olur.” mealindeki hadis rivayetidir ki, konumuzla bir ilgisi yoktur.
Hanefilerin dışındaki âlimlerin cumhuruna göre, geçen Ramazandan borcu olduğu halde, yeni Ramazana ulaşan kimse, mevcut Ramazan orucunu tuttuktan sonra, eskiden kalma orucunu kaza eder ve -ikinci Ramazana kadar geciktirdiği için- kefaret/fidye de verir. Hanefilere göre, bu geciktirme mazeretsiz olsun olmasın, kefaret/fidye vermez. (bk. el-Bedai’-şamile-, 4/281; V. Zuhaylî, 2/680)
Şafiilere göre kişinin tutmadığı kaza borcu üzerinden kaç Ramazan geçerse -kaza ile birlikte- geçen yılların sayısı kadar fidye vermesi gerekir. (Nevevî, el-Mecmu, 6/364; el-Minhac/es-Siracu’l-Vahhac, 144-145; Zuhaylî, a.g.e)
Şafiilere göre, farz oruç borcu olan kimsenin nafile / sünnet oruç tutması mekruhtur. (bk. a.g.e) Hanefilere göre ise, mekruh değildir. (el-Bedai’-şamile-, 4/281) Hanefî ve Şafiilerin bu görüşü namaz konusundaki görüşleriyle örtüşmektedir.
Bu açıklamalar gösteriyor ki, İslam alimleri bu gibi hadisleri farklı değerlendirmişlerdir. Hatta, ilgili fıkıh kaynaklarında bu hadisin delil olarak kullanıldığına da rastlayamadık.
İlgili hadisi, oruç borcunu mazeretsiz olduğu halde tutmayanları kınamak ve kaza oruçları varsa bunları en kısa zamanda tutmaya teşvik olarak değerlendirmek uygun olur. Ayrıca böyle kimseler, yeni tutacakları oruçlarının sorumluğundan kurtulsalar ve sevaplarını alsalar bile, -üzerlerinde farz oruç borçları olduğu için- hiç oruç borcu olmayanlara göre daha az sevap alacağı şeklinde yorumlamak mümkündür.
72
Masturbasyon yapmak ya da cinsel ilişkiye girmek orucu bozar mı?
Evet, her iki durumdada oruç bozulur. Mastürbasyondan dolayı sadece kaza gerekirken, cinsel ilişkiden dolayı hem kaza hem kefaret orucu tutmak gerekir.
73
Şafii mezhebine göre oruca niyet zamanı, ne zamandır; niyet getirmek farz mıdır?
Oruç tutmak için sahura kalkmak niyet hükmüne geçtiği için orucunuz geçerlidir.
Niyet: Yapılan bir ibadetin geçerli olması için niyet ile yapılması zorunludur. Niyetsiz yapılan bir ibadet geçerii olmayacağı gibi, bir anlam da ifade etmez. Bu konuda yüce Peygamberimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Ameller ancak niyetlere göre değer kazanır. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur. "1
Niyet orucun rüknü olduğu için, orucun şartları arasında yer almamıştır.
Niyetin, tutulan her günün orucu için yenilenmesi vaciptir. Ayrıca niyetin, akşamleyin de olsa gece içinde, ama fecirden önce yapılması gerekir. Geceleyin fecrin doğmasından çok önce yapılır da sonra oruca aykırı düşen bir davranışta bulunulursa, niyet yine de geçerliliğini korur. Çünkü oruç gece değil gündüz vuku bulmaktadır.
Tutulacak olan oruç, ramazan orucu, kefaret veya adak orucu gibi farz oruçlardan biri ise, niyetin geceleyin şu şekilde yapılması gerekir:
"Yarınki ramazan orucuna..." veya "Nezretmiş olduğum oruca niyet ettim."
Niyet ederken dille söylemek sünnettir. Çünkü dil, kalbin yardımcısıdır. Meselâ niyet ederken şöyle demek sünnettir:
"İçinde bulunduğumuz ramazan-ı şerifin yarınki farz orucunu yüce Allah için tutmaya niyet ettim."
Tutulacak olan oruç nafile bir oruç ise, niyetin gündüzleyin de yapılması yeterli olur. Tabii bu niyet en geç zeval vaktine kadar yapılmış olmalı ve niyetten önce de oruca aykırı bir davranışta bulunulmuş olmamalıdır. Zahir olan görüş böyledir. Bu görüşü teyit eden bir rivayet de şöyledir:
Sevgili Peygamberimiz (asm) bir gün Hz. Âişe (ra)'ye,
"Yanınızda öğlen için yiyecek bir şey var mı?"
diye sorduğunda, Hz. Âişe,
"Yoktur." deyince,
"Öyleyse ben de oruç tutarım." buyurdu.
Bu rivayetin devamında Hz. Âişe (ra) şöyle demiştir:
"Başka bir gün Resûlullah (asm) bana,
"Yanınızda yiyecek bir şey var mı?" diye sordu, ben kendisine,
"Evet." dediğimde,
"Her ne kadar oruca niyet etmişsem de orucu bozarım." buyurdu."2
Hanefî mezhebine göre ise, bütün oruç çeşitlerinde niyetin imsak vaktinde (fecrin doğuşu esnasında) yapılması efdaldır. Ama Ramazan orucu kaza edilirken niyetin mutlaka fecir doğarken veya daha önce yapılması zorunludur. Ramazan orucunun edası ile ramazan dışında tutulan nafile veya muayyen adak oruçları için niyetin fecir doğduktan sonra da yapılması caizdir.
Sahura kalkmak bütün oruç çeşitlerinde niyet yerine geçerli olmaz. Ancak sahura kalkan kişinin hatırına oruç tutmak gelir ve oruca niyet ederse ya da oruç tutmak niyetiyle sahura kalkarsa niyeti geçerli olur.
Yine aynı şekilde fecrin doğması esnasında, orucu bozulur korkusuyla sahur yemeğini yemekten çekinen kişinin bu davranışı da niyet yerine geçerli olur.
Dipnotlar:
1. Tecrid-i Sarih Tercemesi, I /1.
2. Beyhakî, Sünenü'l-Kübri, IV/20.
(Mehmet Keskin, Büyük Şafii İlmihali)
74
Peygamberimiz teravih namazını sekiz rekat mı kılmıştır?
Teravih namazının rekat sayısıyla ilgili sekiz, on, on altı, yirmi, otuz altı, otuz sekiz, kırk gibi sayılar ileri sürülmüştür. (Aynî, Umde, XI, 126-127)
Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî fakihlerin çoğunluğu, Hz. Peygamber’in vitir dahil yirmi üç rekat namaz kıldığı yolundaki rivayetten (İbn Ebû Şeybe, II, 164; Beyhaki, II, 496) ve sahabe uygulamasından hareketle teravihin yirmi rekat olduğu görüşünü benimsemiştir.
İbnü’l-Hümam ve Süyuti gibi alimler, Resûl-i Ekrem’in bir gecede vitir dahil on bir rekattan fazla nafile namaz kılmadığı yönündeki hadislere dayanarak teravihin sekiz rekat olduğunu söylemiştir; İbnü’l-Hümam sekizden sonra kılınan on iki rekatın müstehap olduğu kanaatindedir. (Fetḥu’l-ḳadîr, I, 468)
İmam Malik’in teravihin otuz altı rekat olduğunu savunduğu nakledilmekte, ayrıca yirmi rekat olduğu yönünde bir görüşü de bulunmaktadır. (İbn Rüşd, II, 309-310)
Bütün bunlar arasında yirmi rekat rivayeti güç kazanmış ve İslam toplumunda gelenek bu doğrultuda gelişmiştir. Özellikle Hz. Ömer dönemindeki uygulamanın bu husustaki etkisini belirtmek gerekir. Hatta ashap buna itiraz etmediğinden teravihin yirmi rekat olduğunda sahabe icmaı meydana geldiği (Kâsânî, I, 288) veya icmaa yakın bir kabul teşekkül ettiği (İbn Kudâme, I, 799) ifade edilmektedir.
İlave bilgi için tıklayınız:
Teravih namazının rekat sayısı kaçtır? Bir selamla kaç rekat kılınabilir?..
75
Yolculuğa çıkan kişi o gün orucunu bozabilir mi?
Yolculuk halinde bulunan kimsenin iftar etmesi, yani oruç tutmaması mubahtır. Ancak oruca niyet edip sabahladıktan sonra sefere çıkacak olursa, o takdirde o günün orucunu tutması gerekir. Bu, oruç yemesini mubah kılan bir sebep sayılmaz. Ancak ikinci ve müteakip günler yolculuğu devam ederse, o takdirde oruç tutmayabilir.
Bu konuda fukaha şöyle demiştir: Oruçlu olarak sabahlayan kimse o gün sefere çıksa bile, bu orucu yemesini mubah kılan bir özür sayılmaz. Şayet orucunu bozacak olursa, kendisine sadece kazası gerekir. [(El-Muhit, Serahsî, Fetâvâ-yi Hindiyye.) bk. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, II/233-234.]
Ramazanda en az üç günlük (on sekiz saatlik) bir yere gidecek olan kimse, geceden oruca niyet etmeyebilir. Bundan dolayı o gün yola çıkınca oruçlu bulunmamış olur. Fakat bir kimse oruç tuttuktan sonra, gündüzün yolculuğa çıksa, bu yolculuk o ilk gün için bir özür sayılmaz, orucuna devam etmesi gerekir. Ancak o gün yola çıkar da, ondan sonra orucunu açarsa, kendisine kefaret gerekmez, yine sadece kaza gerekir. (bk. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali)
Hâfiî ve Hanbelîlere göre yolcu, geceden niyetlendiği orucunu da bozabilir. Delil, İbn Abbas (r.anhûmâ) dan rivayet edilen şu hadistir:
“Hz. Peygamber Ramazan'da Mekke'nin fethine çıktı. Kedid'e varıncaya kadar oruç tuttu. Orada kendisi de orucunu bozdu, insanlar da oruçlarını bozdular.” (Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali)
76
Hamile veya emzikli olan bir bayanın Ramazan orucunu tutması gerekir mi?
Hamilelik çok hassas bir mevzu olduğundan, oruç olayına doktorla birlikte karar vermek uygundur.
Hamileliğin ilk ve sonuncu üç ayında oruç tutmamalıdır. Sağlıklı bir hamilelikte, eğer Ramazan hamileliğin dördüncü ve altıncı ayları arasındaysa, uzman doktorun yakın müşahadesi altında oruç tutabilir.
Oruç tuttuğu takdirde kendisine yahut çocuğuna bir zarar geleceğinden korkan hamile veya emzikli kadın, oruç tutmayıp sonradan kaza eder. Emzirdiği çocuğun başkasının çocuğu olması hükmü değiştirmez.
Netice olarak, uzman ve dindar bir doktorun vereceği karara göre hareket etmenizi tavsiye ederiz.
77
Kaza orucu unutarak yense, tekrar tutmalı mıyız?
Ramazandan kalan kaza orucunu tutarken, bilerek yenip-içilse sadece kazası gerekir. Çünkü bu orucu tutmak farz ise de senenin herhangi bir gününde tutulabilir. Ramazan ayında tutulan oruç ise o ay içerisinde oruç tutulması farz olduğundan bilerek bozulunca kefaret gerekir.
Halbuki kazaya kalan orucu belli bir ay veya günde tutmak farz olmayıp istediğimiz, zaman tutma hakkımız vardır. Bu sebeple kazaya kalmış Ramazan orucunu bilerek bozsak bile sadece bir gün kaza etmek yeterlidir.
İster Ramazan orucucunu, isterse kaza oruçlarını ya da nafile oruçları tutarken bilmeden, unutarak yemek içmek orucu bozmaz. Aklına gelince yemeyi içmeyi bırakır ve oruca devam eder. Ancak unutarak yedikten sonra nasıl olsa bozulmuştur, diyerek yemeye içmeye devam ederse bir gün kaza orucu tutması gerekir.
78
Şafii mezhebine göre orucu bozan şeyler nelerdir?
Şafii Mezhebine Göre Orucu Bozan Şeyler
Orucu bozan şeyler şunlardır:
1. Kasden veya bilerek, insanın vücuduna herhangi bir şeyin içeri girmesi,
2. Ön ve arka yollarından bir şeyin girmesi,
3. Bilerek kusmak.
4. Bilerek cinsel ilişkide bulunmak,
5. Şehvetli oynamakla meninin çıkması,
6. Hayız olmak,
7. Doğum yapmak, nifas olmak,
8. Delirmek,
9. Mürted olmak.
Buna göre unutarak yeyip içenin orucu bozulmaz. Bu konuda nafile oruçla farz oruç arasında fark yoktur.
79
Ramazan orucu ve diğer nafile oruçlara niyetin en son vakti son ne zamandır, detaylı bilgi verir misiniz?
Niyetin vakti: Her gün, güneş battıktan sonra başlar, zeval vaktinden az öncesine kadar devam eder. İşte bu süre Ramazan orucuna niyet getirme zamanıdır. (El-Muhit - Serahsi - Mecmau'l-Enhür - İbn Âbidin.)
Ramazan orucu, belirli adak orucu ve bir de nafile oruç için o günün orucuna veya mutlaka oruç tutmaya veya nafile oruç tutmaya niyet getirilir ve bu da zevalden öncesine kadar gerçekleşirse caiz olur. Çünkü o gün başka oruç tutulamaz. Bunu biraz daha açıklayalım:
Ramazan ayında güneş battıktan ta zeval vaktine kadar geçen zaman içinde ister Ramazan orucuna, ister mutlaka oruca, ister nafile oruca niyet etsin, bu niyet Ramazan orucuna yöneliktir ve sahihtir.
Bunun gibi, ayın beşine rastlayan perşembe günü oruç tutmayı adayan kimse, o gün herhalde adak orucunu tutmakla yükümlü bulunduğundan başka bir oruca veya nafile oruca ya da mutlak bir oruca niyet ederse, bütün bu niyetler sadece adak orucu yerine geçer. (Camiussağir - Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye - Kuduri - Ebûlhasan.)
Bu hususta eğleşik / mukîm, yolcu, hasta ve sıhhatli kimse arasında fark yoktur. (Et-Tebyin – Zeylaî.)
Zevaldan Az Öncesine Kadar Niyet Caizdir:
Zevalden önce orucu bozacak bir fiilde bulunmayanlar için bu sürenin sonuna kadar geçen zaman içinde niyet getirmek caizdir. Ama fecir doğduktan sonra orucu bozacak bir fiilde bulunur, sonra oruca niyet getirirse, bu caiz değildir. (Şerh-i Tahavi.)
O halde akşamdan baygın veya uykuda kalıp zevalden az önce uyanan kimse, orucu bozacak bir fiilde bulunmadığı için kendine gelince hemen niyet ederse, yani zeval vakti geçmeden oruç tutmaya azmederse, bu niyet sahih olur. (Siracü'l-Vehhac - El-Bedayi' – Kâsani.)
(bk. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: II/201-202.)
80
Ramazandan bir gün önce oruç tutmak mekruh mudur?
Ramazanı karşılamak veya uğurlamak amacıyla oruç tutmanın dinî bir dayanağı yoktur.
Ancak Hz. Peygamber (asm) Şaban ayında çokça ve Şevval ayında altı gün oruç tutmuştur.
Ramazan ayı girmediği hâlde, Ramazan'ın gelmiş olabileceği düşüncesiyle ihtiyaten Ramazan'dan bir veya iki gün önce oruç tutmak ise mekruhtur. Ancak, belirli günlerde oruç tutmayı âdet haline getiren kişilerin, oruç tuttuğu günlerin bu günlere denk gelmesi halinde oruç tutmasında sakınca yoktur.
Nitekim Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
“Ramazanı bir veya iki gün önce oruçla karşılamayın. Eğer bir kimse adeti olduğu için bu günleri oruçla geçiriyorsa tutsun.” (Buharî, Savm: 14; Müslim, Sıyam: 21)
Ramazan’dan sonra tutulan oruca gelince;
Ramazan’ı “uğurlama” niyetiyle oruç tutulmaz. Böyle bir oruç da yoktur. Ancak,
“Kim Ramazan orucunu tutar, sonra bunun arkasından Şevval’dan altı gün oruç tutarsa, onun tutmuş olduğu oruç, yıl boyunca tutulan oruç gibidir.” (İbni Mace, Sıyam: 33)
mealindeki hadisten hareket eden müçtehitlerden bazıları, Ramazan’ı müteakip Bayramın birinci gününden sonra Şevval ayı içinde oruç tutmayı müstahap saymışlardır. Bu oruç nafile bir oruçtur.
Fakat, başta İmam-ı Âzam olmak üzere İmam-ı Mâlik ve Ebu Yusuf gibi âlimler de "halk bu orucu vacip bir oruç zanneder" endişesiyle Şevval ayında oruç tutulmamasını daha uygun bulmuşlardır.
Bununla beraber sevabı hatırı için Şevval ayında oruç tutulabilir. Fakat, bunu vacip bir oruç olarak değil de nafile olarak bilmek gerekir.
81
Oruçlu iken kaplıcadan yararlanmanın (havuza girmenin) oruca bir zararı olur mu?
Kaplıcaya gitmek, havuza girmek orucu bozmaz. Ancak dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bu konuda önemli olan kaplıcada yıkanırken ağza su kaçmamasıdır. Eğer ramazanda gidilecekse havuza akşamları girilmesi daha uygundur.
Ağza su kaçmasıyla ilgili hükümler:
Mazmaza ve istinşak (ağıza ve buruna su verme) anında midesine su kaçıran kimsenin orucu bozulur. Gününe gün kaza gerekir.
Boğaza kaçan yağmur, kar veya doluyu istemeyerek yutmak orucu bozar kazayı gerektirir.
Abdest alırken boğazına veya burna su çekerken genzine hatâ ile suyun kaçması orucu bozar kazayı gerektirir
Ağza su alıp gargara yapmak; burnuna su çekmek; nefsinden emin olmak ve ileri derecede olmamak şartıyla öpmek ve sarılmak; serinlemek ve harareti gidermek için duş almak veya ıslak beze sarınmak (Bu görüş Ebu Yusuf'a aittir. Fetva da buna göredir) mekruhtur.
Denize, yahut başka bir suya dalınca, kulağına su kaçmak orucu bozmaz.
Derideki gözeneklerden (mesamattan) içeri giren şeyler orucu bozmaz. Buna binaen vücuda sürülen yağ veya yıkanılıp soğukluğu içeri nüfuz eden su, orucu bozmaz. Çünkü bunlar mesamat yoluyla içeri girerler.
Bir ibadet açıklanırken onun en mükemmeli anlatılır. Ancak başka bir ibadetle ilgisi olunca ona göre hareket etmke gerekir. Oruçlu kimsenin gusül ve abdest alması da bunlardan biridir.
Yıkanmak, duş almak, yüzmek orucu bozmaz. Ancak ağza kontrolsüz su kaçırmamak ve yutmamak şartıyla. Peygamberimiz (asm) oruçluyken gusül almış, yıkanmıştır.
Ağız çalkalamak, orucu bozmaz. Ağza alınan su yutulursa oruç bozulur. Oruçlunun ağız ve burun temizliği yaparken dikkat edeceği, içeriye su kaçırmamasıdır. İçeriye su kaçmayacak şekilde ağzına ve burnuna vermelidir.
82
Diş macunu ile dişleri fırçalamak, misvak kullanmak orucu bozar mı?
Oruçlu kimse için su ile ıslatılmış misvak ve fırça kullanmak, İmam Ebû Yûsuf'a göre mekruhtur. İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre ise oruçlunun su ile ıslatılmış misvak veya fırça kullanmasında hiç bir kerâhet yoktur.
Oruçlu iken diş macunu sürülmüş fırça kullanmakta ise, mutlak anlamda kerâhet vardır. Sakınmak gerekir. Ama oruç bozulmaz.
Orucun bozulması açısından, farz veya nafile oruç arasında bir fark yoktur.
83
Kadınların dudaklarına sürdükleri ruj ve krem orucu bozar mı?
Dudaktaki boyanın sökülüp yutulması halinde, orucu bozacağı kesindir. Böyle bir yutma söz konusu olmazsa ister ruj, isterse başka boya veya krem olsun orucu bozmaz.
84
Takvimlerde namaz vakitleri (oruç) için uygulanan temkin vakti hakkında bilgi verir misiniz?
"Sahura kalkarsak oruç tutarız." deyip sahura kalkmamak sonucu niyet edilmiş olmaz. Sahura kalkarsanız, o zaman niyet edilmiş olur.
Takvimlerde "temkin vakti" uygulanmaktadır. Bazı takvimlerde bu süre uzun tutulurken bazılarında ise daha kısa tutulmaktadır.
Şüphelerden uzak durmak için diyanet takvimini veya diyanet takvimini esas alan takvimleri kullanmanızı tavsiye ederiz.
NAMAZ VAKİTLERİNDE “TEMKİN” KONUSUNDA ZARÛRİ BİR AÇIKLAMA (D.İ.B. Takvimlerinde yer alan açıklamadır.)
Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanıp yayınlanmakta olan “Diyanet Takvimi”nde gösterilen namaz vakitleri ile, diğer bazı kurum ve kuruluşlar tarafından yayınlanan takvimlerin bir kısmındaki namaz vakitleri arasında görülen, az da olsa zaman farkının sebebi, yurttaşlarımızca çokça sorulmakta olduğundan, konu ile ilgili aşağıdaki açıklamanın yapılmasına zaruret duyulmuştur.
Bilindiği üzere, beş vakit namaz ve orucun edâ edileceği vakitlerin başlama ve son bulma sınırları, Kur’an-ı Kerim’in ilgili âyet-i kerimeleri ile Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in kavlî, fiilî ve takrirî sünnetlerinde yer alan ölçülere göre, İslâm müctehit ve fakihleri tarafından tespit edilmiştir. Diyanet Takvimi’nde gösterilen Namaz vakitleri, bu ölçülere göre hesap edilmektedir.
1973 yılından önce Balkanlar’dan Kafkaslar’a kadar bütün şehirlerin namaz vakitleri İstanbul’dan ± fark alarak hazırlanmakta ve hazırlanan bu vakitlere yüz elli yıldan beri (bugün için gerekli olmayan) ± 10 dk. temkin uygulanmaktaydı.
İstanbul’dan fark alınmaksızın namaz vakitlerinin yayınlanmasından sonra Güneş'in doğuşu ve batışı hariç, diğer vakitlerdeki aşırı temkin süreleri, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 21 Ocak 1981 tarih ve 6 sayılı kararı uyarınca, 1982 yılından itibaren 4 dakikaya indirilmiş; imsak vaktinden ise, temkin kaldırılmıştır.
İlk yıllarda yurdumuzda basılmakta olan bütün takvimlerde bu karara uyulduğu halde; daha sonra bazı takvim basıcıları, dinen gerekli olmayan, aksine vakitlerin tedahülüne ve uygulamada bazı zorluklara yol açması sebebiyle sakıncalı bulunan, aşırı (gereğinden fazla) temkin uygulamasına tekrar dönmüşlerdir. Diyanet Takvimi ile diğer bazı takvimlerin namaz vakitleri arasında görülen farklar, bu takvimlerde temkin sürelerinin gereğinden çok tutulmuş olmasından kaynaklanmaktadır.
Fıkhen belirlenmiş olan ölçülere göre, vakit girdiği andan itibaren, o vakte ait namazın edâsı için, temkin olarak bir süre bekleme mecburiyeti yoktur. Şüphesiz, başından sonuna kadar, vaktin herhangi bir cüzünde namazın edâsı câiz olduğuna göre; ister temkin, ister başka bir sebeple olsun, namazı vaktin girmesinden bir süre geçtikten sonra kılmak da mümkündür; ancak mutlaka gerekli ve zarurî değildir. Konu ile ilgili hadis-i şeriflerde ve bunların şerhlerinde, temkin ile ilgili bir husus yer almadığı gibi; ilgili âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerin ışığında, beş vakit namaz ve orucun edâ edileceği vakitlerin başlama ve sona erme sınırlarını, bütün ayrıntılarıyla inceleyip tespit eden İslâm müctehid ve fakihleri de -fıkıh kitaplarında- temkinden tek kelime ile de olsa söz etmemişlerdir. Nitekim önceleri Güneş'in doğuşu ve batışı dışında diğer vakitler için temkin uygulanmazken, yaklaşık yüz elli yıl kadar önce, -gereksiz ve aşırı bir ihtiyat olmak üzere- temkin bütün vakitlere teşmil edilmiş; bu durum vakitlerin tedahülüne ve giderek bazı zorluklara yol açmıştır.
Şüphesiz bir namaz vakti içinde, o vaktin namazının edâsının müstehap (efdâl), câiz veya mekruh olduğu süreler vardır.
Ancak bir namaz vaktinin tespiti; müstehap, câiz ve mekruh olan sürelerini de kapsayacak şekilde, vaktin giriş ve çıkış saatlerini tayin etmek demektir. Vaktin giriş ve çıkış sınırlarını tespit ayrı; vakit içinde namazı efdal, câiz veya mekruh vaktinde edâ etmek ayrı bir konudur; bunlar birbirine karıştırılmamalıdır. Nitekim beş vakit namaz farz kılınınca, Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’e bunların vakitlerini öğretmek üzere Cibril (a.s.), beş vakit namazı efdal vakitlerinde değil; birinci gün ilk; ikinci gün ise son vakitlerinde kıldırmıştır.
Halen Diyanet İşleri Başkanlığında her ilin namaz vakitleri, ayrı ayrı hesaplanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı takvimi ve bu takvimdeki vakitleri esas alan takvimlerde her ilin namaz vakitleri, ayrı-ayrı gösterilmektedir. Ayrıca günümüzde hassas saatler ve istenildiği zaman saat ayarlama imkânı vardır. Bu itibarla, bir ilçenin doğu ve batı sınırları arasındaki boylam farkını karşılayacak kısa bir süre dışında temkin süresinin uzun tutulmasına ihtiyaç kalmamıştır.
Diğer taraftan çağımızda, Müslümanların iş hayatı da bunu zorunlu kılmaktadır. Belli saatte fabrikada işbaşı yapması, yola çıkması gereken insanlar vardır. Kişi dinin koyduğu zaman, sınırlar içinde ibâdetlerini -iş durumuna gore- edâ edebilme imkânına sahip olmalıdır. Aksi halde, gerçekte vakit girmiş olduğu halde, uzunca temkin uygulamaları sebebiyle, henüz vakit girmedi düşüncesiyle, ibadetini edâ edemeden işe başlamakta, yola çıkmakta ve böylece zamanla ibadet alışkanlığını kaybetmektedir. Bu itibarla, ibadet vakitlerinin, dinî ölçülere göre, hesaplanıp gösterilmesinde, bu vakitlere uzun temkin süreleri eklenmemesinde zarûret vardır.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun söz konusu kararında, Güneş'in doğuş ve batışında eski takvimlere göre hiçbir değişiklik yapılmamış, yani zarurî olan temkin süreleri olduğu gibi korunmuştur. Diğer vakitlerden de temkin tamamen kaldırılmamış; aşırı ve gereksiz olan süreler dört dakikaya indirilmiştir. Başkanlığımızca değişik tarihlerde ve değişik yerlerde yapılan ve devam ettirilmekte olan gözlemlerde de temkinin zorunlu olduğunu gösteren bir sonuca ulaşılamamıştır.
(Diyanet İşleri Başkanlığı)
85
Üç aylarda tutulan kaza orucu, aynı zamanda nafile yerine geçer mi?
Bu gibi ibadetlerde sevap hesabı yapmak doğru değildir. Allah rızası için oruç tutmak gerekir.
Kaza orucu nafile oruçla kıyaslanamaz. Kaza orucunun sevabı nafileden çok daha fazladır. Ayrıca üç aylarda kaza tutmanın da ayrı bir güzelliği ve sevabı vardır.
Önemli olan bu mübarek günlerde oruçlu olmaktır. Orucun adı kaza oldu diye sevabı az anlamına gelmez. En sevaplı amel ihlaslı ve sırf Allah rızası için yapılan amellerdir. Sevap kazanmak için oruç hesabı yapılmaz.
Kaza ve nafile oruçları ayrı ayrı tutmak gerekir. Bir oruca hem kaza hem de nafile adıyla niyet edilmez.
Önceliği kaza oruçlara vermeniz, daha sonra nafile oruçları tutmanız iyi olur.
Oruç ibadetindeki manayı yakalamak, kulluk şuuruna ulaşmak önemlidir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- İbadet niçin yapılır?
86
Kulak yıkatmak orucu bozar mı?
Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
Kulak zarında delik bulunsa bile, kulağa damlatılan ilaç, kulak içerisinde emileceği için, ilaç ya hiç mideye ulaşmayacak ya da çok azı ulaşacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi, bu miktar oruçta affedilmiştir. Ancak kulak zarının delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması halinde oruç bozulur.
87
Ağızda karanfil bulundurmak orucu bozar mı?
Öncelikle mekruh olur. Çünkü tadı ve kokusu olan bir şeyi ağıza almak doğru olmaz. Eğer tadı mideye giderse oruç bozulur, ağızda tadını hissetmek ise mekruh olmakla beraber orucu bozmaz. Bu durum sakızda olduğu gibi değerlendirilebilir.
Sakız çiğnemenin sadece mekruh olup orucu bozmaması için, şu şartların bulunması gerekir:
a. Ağız yaşlığıyla, sakızdan mideye tatlılık v.s. gibi bir şeyin gitmemesi.
b. Sakızın önceden çiğnenmiş beyaz sakız olması.
c. Sakızın ağızda eriyip dağılır cinsten olmaması...
Bu şartları taşımayan sakızlar, orucu bozarlar. Ancak tedavi amaçlı olursa:
Ramazan günü oruçlu olan bir kimse, dişi ağrısa, ağrıyı teskin için dişine karanfil koysa, meydana gelen tükürük boğazına kaçsa, fakat karanfili yutmamış olsa orucu bozulmaz. Karanfili yutsa dahi ancak kaza icap eder. (İbni Âbidîn, 2:98; Nmet-i İslâm, s. 466.)
88
Çocuk emziren / emzikli kadın farz orucu tutabilir mi yoksa kazaya mı bırakmalıdır?
Tuttuğu takdirde kendisine yahut çocuğuna bir zarar geleceğinden korkan hâmile veya emzikli kadın, oruç tutmayıp sonradan kazâ eder. Emzirdiği çocuğun başkasının çocuğu olması hükmü değiştirmez. Bu hususta dindar ve uzman bir doktora danışılmasını tavsiye ederiz.
Bu orucun kazasını tutan kadın şöyle niyet eder:
"Niyet ettim Allah rızası için, vaktinde tutamadığım Ramazan orucunun kazasını tutmaya." der ve her tutmadığı gün için, bir gün oruç kaza olarak tutar.