Kafeinli içecekler kullanmak caizdir. Ancak bazı âlimlerimiz bu konularda şüphe olduğu için, içilmese iyi olur demişlerdir. Şüpheli şeylerden kaçınmak her zaman daha iyidir. Hatta bazı Hanefi âlimleri kahvenin bile haram olduğunu söylemişlerdir. Fakat bu fetvalar genel kabul görmemiştir.
Bir Müslüman bu maddeleri içmekle haram işlemiş olmaz. Kimseye bunları içmeyin diyemeyiz; dinen haram değildir. Ama bunları içmeyen birisini de niçin içmiyorsun diye zorlayamayız.
- Kafeinli içecekler helal midir?
İslam'da sarhoşluk veren "içki"ler yanında her türlü uyuşturucu da yasaklanmıştır. Çünkü bunlarda da sarhoş edici özellik vardır.
Âyet-i Kerime'de:
"Ey inananlar! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz, şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz." (Maide, 5/90)
buyurulmaktadır. Hadislerde de genel olarak sarhoşluk veren sıvı veya katı bütün maddelerin içilmesi, kullanılması yasaklamıştır. Hadislerden bazıları şunlardır:
"Sarhoşluk veren her içki haramdır." (Buhari, vird, 81, Eşribe 4, 10; Müslim, Eşribe, 67-68);
"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır." (Ebu Davud, Eşribe, 5: Tirmizi, Eşribe, 3).
İslam hukukunda, alkollü içkiler yanında insanları uyuşturup akıl ve muhakeme kabiliyetlerini yok eden diğer bütün maddelerin kullanımı da haram kabul edilmiş ve şiddetle yasaklanmıştır.
Bitkilerden insanı öldüren veya aklını gideren, vücudu zehirleyen veya herhangi bir şekilde sağlığa zararlı olan şeyleri yemek haramdır. Örneğin: Afyon ve beng / penç gibi sarhoşluk veren ve aklı bozan şeyleri yemek caiz değildir.
Çeşitli üniversitelerin kimya fakültelerinin gıda mühendisliği bölümlerinde okutulan kitaplarda ve konunun uzmanlarınca yazılan yazılarda, uyarıcı ve bağımlılık yapan maddeler içerisinde yer alan "kafein" hakkında şu bilgi verilmektedir:
Kafein bir alkaloid'dir. Bilinen birçok alkoloid bileşikleri vardır. Kahve, çay, kakao bitkilerinde yaygın bulunur. Kahve içiminde önemi olmakla birlikte lezzet üzerinde çok da etkinliği yoktur. Bitkilerden elde edilen kafein, ilaç sanayi, içecekler ve yumuşak içki yapımında kullanılır. Kolada da belli oranda kafein bulunur.
Kafein zihni açar, kan dolaşımını artırır, vücuda sıcaklık verir, yorgunluğu giderir, sindirimi kolaylaştırır. Fazlası sinir sistemi üzerinde etki yapar.
Kafein maddesi çayda ve kahvede de bulunmaktadır. Çoğu zarar veren şeyin, zarar verecek miktarını kullanmamalıdır. Vücuda zarar verecek kadar çok yemek de haramdır. Bazı gıdalar, bazı hastalara yararlıdır.
Vücuda zarar verdiği bilinen şeyleri kullanmak doğru değildir. Bir kimseye kahve ve çayın fazlası zarar veriyorsa az içmeli, azı da zarar veriyorsa hiç içmemelidir.
Ayrıca enerji içeceklerde bulunan "taurine" adlı aminoasitin içilmesi haram olmamakla beraber, fazlasının zarar verdiğini de unutmamak gerekir.
Sonuç olarak; kafeinli içecekler; çay kahve ve koladaki kafein, sağlığa zararlı olmadıkça içilmesinde sakınca yoktur. Çünkü çoğu zarar veren mubah bir şeyin, zarar vermeyen az miktarının kullanılması haram değildir. Alkollü içkilerin ise, hiç zarar vermese de bir damlası bile haramdır.
Bu bağlamda içerisinde kafein bulunan enerji içecekleri haram değildir. Ancak kişinin sağlık durumuna olan etkisi dikkate alınarak içilmelidir. Sağlığına zarar verecek ölçüde içmesi doğru değildir.
Yiyecek ve içeceklerimizde, haram olduğu sabit olan herhangi bir katkı maddesinin varlığı konusunda kesin bir bilgiye sahip isek; bu tür yiyecek ve içeceklerden kaçınmak ve helal olan ürünleri tercih etmek durumundayız.
Eti yenen hayvanlardan elde edilen jelatinli gıdaların yenmesi ve içilmesi caizdir. Bu konuda şunu ifade edelim ki, jelatin imal edilirken istihaleye (kimyasal tepkime neticesi tamamen başkalaşıma) uğrarsa, pisliği gitmiş olacağı için kullanımı haram olmaz denebilir. Şu kadar var ki, bunun istihaleye uğrayıp uğramadığı da kesin değildir. Nitekim konunun uzmanlarından bazıları istihale olduğunu kabul etmemektedirler. Bu nedenle zaruret olmadıkça şüpheli şeylerden uzak durmak adına haramlığı bilinen ürün ve materyalleri barındıran ürünleri tüketmekten sakınmak gerekir.
Özellikle de bu tür maddelerin her türlü alternatifleri bulunduğu bir dönemde böyle bir tüketime cevaz vermek dinen doğru olmaz.
a) Bu söz Hz. Ömer’e aittir. Beyhaki’nin rivayetine göre, Hz. Ömer şöyle demiştir (metne bağlı tercümesi):
“Yemek yediğiniz zaman onu Allah’ın zikriyle eritiniz. Çünkü yemekten hemen sonra yatılır/uyunursa, bu kalbi katılaştırır.” (bk. Beyhaki, Şuabu’l-İman, 8/168)
b) Kalbin katılaşması, kişinin haşin olması, yumuşak huylu olmaktan uzaklaşması, dini hassasiyetini kaybetmesi gibi manalara gelir.
- Bu ifadeden şunu anlamak mümkündür:
Her nimet bir şükür ister. Yemek ise en büyük bir nimettir. Onun için yemek yedikten sonra da onun şükrünü eda etmek gerekir. O da Allah’ı zikretmekle, ona ibadet etmekle, Kur’an okumakla, ilimle meşgul olmakla olur.
Yediği nimetin şükrünü eda etmeden yatağa girip uyumaya kalkışan kimsenin kalbi “nimetin kadr-u kıymetini” bilmediği için dini, insani hassasiyetlerini, hem kendine hem de başkasına karşı göstermesi gereken şefkat ve merhamet hislerini kaybedebilir, taş gibi kaskatı kesilebilir.
Yahudilere hitap eden şu ayetin verdiği dersten de kalplerin katılaşmasının ne anlama geldiğini anlamak mümkündür:
“(Ölüyü diriltme mucizesini gördüğünüzü halde) Sonra bunun arkasından kalpleriniz katılaştı, artık onlar taş gibi, hatta ondan da katı! Çünkü öyle taş var ki içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi var ki çatlar da bağrından su kaynar. Ve öylesi var ki Allah’a olan tazimi sebebiyle yukarıdan düşüp parçalanır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara, 2/74)
Konuyla ilgili bazı hadis rivayetleri şöyledir:
1. "Biriniz yemek yediği zaman parmağını yalamadıkça (veya emmedikçe) silmesin.” (Buhârî, Et`ime 52; Müslim, Eşribe 129)
2. Kâ`b İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üç parmağıyla yemek yediğini, yemekten sonra da parmaklarını yaladığını gördüm." (Müslim, Eşribe 131, 132)
3. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem parmakları yalayıp tabağı silmeyi emrederek şöyle buyurdu: Yemeğinizin neresinde bereket bulunduğunu bilemezsiniz.” (Müslim, Eşribe 133)
4. Câbir İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi birinizin lokması yere düştüğü zaman, onu alıp bulaşan şeyi temizledikten sonra yesin. Lokmasını şeytana bırakmasın. Parmaklarını yalamadıkça da elini beze silmesin. Zira yemeğinin neresinde bereket bulunduğunu bilemez.” (Müslim, Eşribe 136)
5. Yine Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz şeytan sizden birinizin her yaptığı işte hazır olur. Hatta yemek yerken bile yanında bulunur. Birinizin lokması yere düştüğünde onu alsın, üzerine yapışan şeyleri temizledikten sonra yesin; onu şeytana bırakmasın. Yemeğini bitirince parmaklarını yalasın; çünkü o yemeğinin neresinde bereket bulunduğunu bilemez.” (Müslim, Eşribe 133-135. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et`ime 49; İbni Mâce, Et`ime 9)
6. Enes radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yemek yediği zaman üç parmağını da yalar ve şöyle buyururdu: “Herhangi birinizin lokması yere düştüğü zaman onu alsın; üzerine yapışan şeyleri temizledikten sonra da yesin; onu şeytana bırakmasın.”
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bize tabağın sıyrılmasını emrederek: “Çünkü yemeğin neresinde bereket olduğunu bilemezsiniz.” derdi. (Müslim, Eşribe 136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et`ime 49; Tirmizî, Et`ime 11)
Şayet elle yemek yenilirse elini tamamıyla veya bütün parmakları yemeğe sokarak değil, sağ elin baş parmağı, şehadet parmağı ve orta parmağı olmak üzere üç parmak ile yemektir.
Bu hadislerde, birbirine yakın konular işlenmekte ve her birinde, Peygamber Efendimiz (asm)’in yemeklerden sonra parmaklarını yaladığı belirtilmektedir. Hadislerde ayrıca yemek tabağında artık bırakılmaması ve yemek kabının ekmekle iyice sıyrılması ele alınmaktadır.
Yemekten sonra parmak niçin yalanacak, tabak niçin sıyrılacaktır?
Hadiste görüldüğü üzere Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), diğer Araplar, hatta o günkü dünyada yaşayan insanlar gibi katı yemekleri çoğu zaman bir çatal şeklinde kullandığı baş parmağı, şehâdet parmağı ve orta parmağıyla yerdi. Gerektiğinde diğer parmaklarını da kullanırdı.
Peygamber Efendimiz (asm) parmağın yalanmasına gerekçe olarak, yemeğin bereketinin ve besin değeri olan gıdanın zâyi edilmemesini göstermektedir. Cenâb-ı Hakk’ın lütfu demek olan bereketin yemeğin neresinde bulunduğu bilinmediğine göre, yemek bulaşan parmakları yalamak, içinde yemek yenen tabağı da sıyırmak gerekecektir.
Çatal, bıçak ve kaşıkla yemek yemeğe alışmış olan günümüzün insanına parmakları yalamak hoş görünmeyebilir. Meseleyi, kaşığın ve çatalın kullanılmadığı bir devrin şartlarına göre düşünmek gerekir.
Ayrıca parmakta veya tabakta kalan yağların veya benzeri gıdaların, biraz önce iştahla yenen bir yemeğin parçaları olduğu dikkate alındığı zaman, parmakları yalamak son derece tabii karşılanmalıdır. Her zaman yemekten hemen sonra elleri bol su ve sabunla yıkama imkânı bulunmayabilir. Bu gibi durumlarda parmakları yalamak suretiyle hem Peygamber Efendimiz (asm)’in sözünü ettiği bereket elde edilmiş hem de parmaklardaki ve tabaktaki yiyecek kalıntıları kire dönüşmeden temizlenmiş olur.
Abdest alırken ellerini ve parmaklarının arasını, sofraya oturmadan önce de ellerini güzelce yıkayan bir Müslümanın eli, lokantalardaki çatal, bıçak ve kaşıktan daha temizdir. Kaldı ki, Resûlullah Efendimiz (asm)’in devrinde, dünyanın hiçbir yerinde çatal, kaşık kullanılmıyordu. Herkes yemeğini elle yiyordu. Bugün şartlar değiştiği için hemen herkes yemeğini çatal ve kaşıkla yemektedir. Zaten hadisler kimseyi parmaklarla yemeye mecbur etmemektedir. Dileyen dilediği gibi yemek yemekte serbesttir. Resûlullah Efendimiz (asm)’in bu tavsiyesi, parmaklarıyla yemek yemek durumunda olanlara yöneliktir. Yemeklerden sonra diş fırçası bulamadığı zaman sabunlu parmaklarını ağzına sokarak dişlerini temizlemekte sakınca görmeyenler, parmaklarıyla yemek yiyenler için söz konusu olan bu durumu yadırgamamalıdır.
Yemeklerden önce ve sonra ellerin yıkanmasını tavsiye eden ve her zaman böyle davranan Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm)’in, herhalde yeterli su bulunmadığı zamanlara veya ellerin kirlenmediği durumlara yahut daha başka özel hallere mahsus olmak üzere, bir şey yenildikten sonra elleri temiz bir bezle silmeyi tavsiye ettiği görülmektedir.
Hadislerde yere düşen lokmanın şeytana bırakılmaması, yani israf edilip atılmaması tavsiye edilmekte, yemeğin bereketinin belki de o lokmada bulunabileceği hatırlatılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de bereket kelimesinin “rahmet” ve “selâm” kelimeleriyle birlikte kullanıldığı (Hûd, 11/48, 73), ünlü dil bilgini Ferrâ’nın dediği gibi bereketin “saâdet” olduğu, hatta mübarek sözünün de aynı anlama geldiği düşünülürse, bereketi önemseyen ve ne pahasına olursa olsun Cenâb-ı Mevlâ’nın bu lütfunu kaybetmek istemeyen kimselerin, sofraya düşen bir lokmayı alıp yemekte, parmakları yalamakta veya emmekte, yemek kabını sıyırmakta bir sakınca görmeyeceği muhakkaktır. Zira mümin, ilâhî hayır, ihsan, nimet, feyiz ve bolluk demek olan bereketin peşinden ayrılamaz. O her zaman mütevâzi ve kibirden uzaktır.
Hadislerden Öğrendiklerimiz
1. Parmaklarıyla yemek yiyenler, yemeğin bereketinin nerede olduğu bilinmediği için yemekten sonra parmaklarını yalamalı, yalamadan önce bir bezle silmemelidir.
2. Yine bereketi kaçırmamak düşüncesiyle, yemek tabağında, çatal ve kaşıkta yemek artığı bırakmamalıdır.
3. Yere düşen bir lokma temizlendikten sonra ya yenmeli veya kedi, köpek gibi hayvanlara yedirilmeli; fakat atılmak suretiyle israf edilmemelidir.
4. Bu hadisler, bize mütevâzi olmayı, kibirden uzak durmayı tavsiye ve telkin etmektedir. (bk. Riyâzü’s-Sâlihîn, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri Tercüme ve Şerhi, Erkam Yayınları, Hadis no: 749-754)
Enzim olsun aroma olsun, murdar bir hayvandan alınarak yapılıyorsa, değişime uğrayıp uğramadığına bakılır. Domuzun tuza dönüşmesi gibi değişimler önemli ve etkilidir; yani bu dönüşümden sonra ortada domuz değil, helal olan tuz vardır.
Murdar bir parça, bir nesnenin yapımında kullanılıyorsa yine değişime bakılır. O nesneye giren şey değişmiş ise, yeni nesnenin ismini ve hükmünü alır.
- İbn Asakir ve Beyhaki dahil araştırdığımız hiçbir kaynakta ilgili bilgiye rastlayamadık.
- Bu manaya yakın bir rivayet şöyledir: Peygamberimiz buyurdu ki:
“Kul bir yemek yediğinde veya bir meşrubat içtiğinde Allah’a hamd ederse, Allah ondan razı olur.” (bk. Müslim, Zikir 89, h. no: 2734)
Bu hadis-i şerif, yemek yedikten veya su içtikten sonra Allah'a hamdetmenin müstehap olduğuna delildir.
Buna göre, yedikten veya içtikten sonra “Elhamdülillah” demek sünnettir.
Bu manayı ifade eden bazı hadisleri şöyle sırlamak mümkündür:
"Helal rızık talep etmek/helal rızık peşinde koşmak, cihattır." (bk. el-Kudai, Müsned, 1/83)
Hadisin sıhhati konusunda olumsuz bir açıklamaya rastlamadık.
- Beyhaki’nin bu manaya gelen rivayeti şöyledir:
“Kim yaşlı anne-babasını geçindirmek için çalışırsa, o Allah yolundadır. Kim çocuk yaştaki evlatlarının rızkı için çalışırsa, o da Allah yolundadır. Kim kendi geçimini temin etmek için çalışırsa, o da Allah yolundadır.” (bk. Beyhaki, es-Sünenu’s-Sağir, 3/191)
Beyhaki’nin diğer bir rivayeti -özetle- şöyledir:
“Helal (rızk)ı talep etmek, kahramanların Allah yolunda yaptıkları cihada benzer.” (Beyhaki; Şuabu’l-İman, 2/438)
“Anne-babasını, çocuklarını geçindirmek için çabalayan cihattadır. İnsanlara muhtaç olmamak ve geçimini sağlamak için çalışan da cihattadır.” (Ebu Nuaym, Hilye, 6/300)