Evlilik, kişiye dünya ve ahiret huzurunu sağlamak için verilen, dinden sonraki en değerli kurumdur. Çünkü farklı fıtratta ve yetenekte yaratılan erkek ve kadın ancak evlilik yoluyla bir yuva kurarak ihtiyaçlarını birlikte giderebilir, dünya ve ahiret saadetine kavuşabilirler.
Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri şöyle der:
“Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki, her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.” (bk. İşaratü’licaz, Bakara 25. ayetin tefsiri)
Ancak nikah akdi ile yola çıkılan bu ebedi yol arkadaşlığının sefası kadar zahmet ve sıkıntıları da vardır. Bu sıkıntılara göğüs gerebilmek için eşlerin imtizacı yani geçmli ve uyumlu olmaları esastır.
İmtizacın birinci önceliği dindarlıktır. Çünkü “kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, sûrî ve zahiri olan arkadaşlığı samimileştiren, (öncelikle) kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pak bulunması ve çirkin ârızalardan hâli olmasıdır.” (bk. age., a.y)
Ancak bu yeterli değildir. Çünkü evlilik, sorumlulukları ağır olan bir kurumdur. Burada kişiye sorumlulukların altında kalkacak gücü veren, ancak sevgi ve muhabbetle bağlandığı eşidir.
İnsan, evlilik hayatının ve erkek-kadın yol arkadaşlığının getireceği sıkıntılara, ancak kalbine mukabil bir kalple, yani gönülden seveceği ve yanında mutlu ve huzurlu olacağı bir eşle katlanır.
Bundan dolayı hayatının sonuna kadar sevgi ve muhabbetle birlikte yaşamak isteyen iki insan, birbirlerini her yönden sevmeli, fiziki görüntü olarak birbirlerinden hoşlanmalı, ilk görüşmede kalbi bir yakınlık duymalıdırlar.
Ayrıca eşini güzel / yakışıklı bulan kişi, başka arayışlar içine girmeyeceği için, evlilik kurumuna da sadık kalacaktır.
Bunun için İslamiyet’e göre eş seçiminde, kocanın kadına küfüv olması, yani denk olması esastır.
Bu denklik, dindarlık birinci öncelik olmak şartıyla mümkünse her alanda, değilse önem verilen konularda olmalıdır. Fiziki denklik ve güzellik de bunlardan birisidir.
Ancak fiziki güzellik herkes için önemli bir ölçüt olmayabilir. Çünkü erkek ve kadının evlilikten beklentileri farklı olduğu gibi, tek tek kişilerin de evlilikten beklentileri ve öncelikleri farklıdır.
Kimisi için fiziki görünüm önemli iken, bir diğeri için meslek, fıtrat, köken, eğitim, ekonomik durum, aile vb. daha önemlidir.
Bunun için kişi, eş seçiminden önce mutlaka evlilikten beklentileri, öncelikleri ve olmazsa olmazlarını, karşı tarafta aradığı özellikleri belirlemelidir.
Beklentilerini karşılamayan kişileri tercih etmemelidir. Çünkü evlendikten sonra çiftleri bekleyen en büyük sorun, yaşanan hayal kırıklıklarıdır. Geri dönüşün olmadığı bir noktaya gelinmiş olmasıdır.
Kültürümüzde nişanlılık döneminin bir amacı de evliliklerin hüsranla bitmemesi için, kişilerin birbirini tanıması ve birbirini anlaması, kalbi yakınlığın olup olmadığını hissetmesidir.
Bu konuda kişiler, çevrenin baskısı altında kalmadan kalplerini ve sezgilerini dinlemelidirler.
Eğer içlerinde bir sıkıntı varsa, konu hakkında tekrar düşünmelidirler.
İçlerindeki bu sıkıntının nedeni ön yargılar mıdır, çevrenin etkisi midir, akılda başka bir aday mı veya gerçekten bazı şeyleri bahane edip evlilikten kaçıyor mu? Yoksa eş adayına karşı kalbi bir sıcaklık duymuyor mu ve onu kendisine yakıştıramıyor mu?
Bu sorulara rahatlıkla cevap veriyorsanız, kalbinizin sesini dinlemeniz ve Allah’ın verdiği sezgi gücüne güvenmeniz en doğrusudur. Çünkü bazen aklın göremediğini kalp ve sezgilerimiz görebilir.
Bununla beraber, dindarlığı esas ve vazgeçilmez bir ölçü kabul ederek bir tercihte bulunursanız, nasibinize kanaat edin, her şeyde nice hayırlar olduğunu düşünün ve hoşlanmadığımız şeylerde nice hayırlar olabileceğini haber veren ayeti aklınızdan çıkarmayın, eşinize, ailenize sahip çıkın. Zira, nasibine kanaat eden rahat eder, huzur bulur, iki dünyanın da saadetine ulaşır inşallah.