- Hz. Fatıma’nın gece defnedilmesine dair bilgiler kabul edilebilir.
- Bazı bilgilere göre, Hz. Fatıma’nın gece defnedilmesini kendisi istemiştir. Sebebi de gündüz, kadınların da cenazelerinin konulduğu tabutların üstününün örtülemeyip açıkta olmasıdır. O bundan hoşlanmadığı için, gece defnedilmesini istemiştir. Dolayısıyla, bunun sebebi Hz. Ebu Bekir’in cenazeye katılmaması değildir...
- Buhari’de verilen bilgiye göre, Hz. Ebu Bekir, bir gün Hz fatıma’nın evine gitmiş ve münakaşa konusu olan miras hususundaki kararının doğruluğunu ispat etmeye çalışmış ve barışmışlardır. (bk. Buhari, Fatıma’nın Menakıbı)
- Böyle açıkça barışıp helalleştikten sonra Hz. Ebu Bekir’e karşı böyle bir dargınlık ve nefreti devam ettirmesi düşünülemez.
- Kaldı ki, Hz. Ebu Bekir’in -Allah’a yemin ederek-; “Resulullah’ın yakınlarına hizmet etmeyi kendi yakınlarıma hizmet etmekten daha faziletli bir iş olarak gördüğünü.” (Buhari, a.y) belirtmesinden sonra, Hz. Fatıma’nın ona inanmaması ve buna rağmen ona karşı bu kadar kin gütmesi düşünülemez ve ona asla yakışmaz ve ona böyle olumsuz bir tutumu isnat etmek, asılsız bir iddia görünümündedir.
- Bununla beraber, Hz. Fatıma’nın gece defnedilmesiyle ilgili bilgiler, daha çok yoruma dayalı bilgilerdir. Bu sebepledir ki, bilinen sahih hadis kaynaklarında böyle bir bilgi mevcut değildir.
- Soruda geçen kaynaklarda, Hz. Fatıma'nın gece defnedilme sebebinin, Hz. Ebu Bekir'in cenaze namazına katılmaması için vasiyet ettiği iddiaları yoktur.
Bu tür aktarımlar zaman zaman yapılmakta ve sahih hadis kaynakları da verilerek, sanki Şiilerin iddialarının doğru olduğu izlenimi verilmektedir. Bu durum ilmi olmadığı gibi, kasıtlı olarak yapılırsa büyük bir hıyanet söz konusu olmaktadır.
Halbuki, verilen kaynaklarda, Hz. Fatıma ile Hz. Ebu Bekir arasında geçen miras konusu anlatılmaktadır. Ve ek bilgi olarak da Fatıma validemizin gece defnedildiği bildirilmektedir. Bunun nedeni ise, başta belirttiğimiz gibi, cenazesinin belli olmaması için aldığı bir tedbirdir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Hz. Ebu Bekir'in Resulullah'ın mirası olan Fedek arazisini Hz. Fatıma'ya vermemesinin sebebi nedir?
Kim Ehl-i beytin takip ettiği Kitap ve sünnete hizmet edip o yolda gidiyorsa, bu imam odur. Bu konuda her cemaatin kendilerine göre bir büyükleri, bir imamları vardır.
- Bizim kanaatimizi öğrenmek istiyorsanız; bize göre bu asırda ve gelecek asırlar için Ehl-i beytin yolunu takip eden ve Ehl-i beytin manevi bir veledi olduğunu söyleyen Bediüzzaman Said Nursi’dir ve Risale-i Nur Külliyatı'dır. Onun 12. Müceddid olması da dikkate değerdir.
Önemli olan Kitap ve sünnet dairesinde, samimi olarak bir hizmetin yapılmasıdır. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi,
“... Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı: Sünnet-i Seniyesidir. Sünnet-i Seniyeye ittibaı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.” (bk. Lem'alar, s. 21)
- Şu ifadelerden bizim kanaatimizin kaynağını anlamak mümkündür:
“Âhir zamanın o büyük şahsı, Âl-i Beyt'ten olacak. Gerçi manen ben Hazret-i Ali'nin (ra) bir veled-i manevîsi hükmündeyim. Ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed (asm) bir manada hakikî Nur şakirdlerine şamil olmasından ben de Âl-i Beyt'ten sayılabilirim. Fakat Nur'un mesleğinde hiçbir cihette benlik, şahsiyet, şahsî makamları arzu etmek, şan u şeref kazanmak olmaz. Nur'da ihlası bozmamak için uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmağa kendimi mecbur bilirim.” (bk. Şualar, s. 442)
“Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh'ın altı aylık hilafeti ile beraber Risale-i Nur'un Cevşen-ül Kebir'den ve Celcelutiye'den aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilafetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh'ın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünki adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mesud edebilir.” (bk. Emirdağ Lahikası-I, s. 72-73)
Cevap 1:
a) Humus
“Eğer Allah'a ve iki ordunun karşılaşıp hak ile bâtılın birbirinden ayrıldığı günde kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz, bilin ki elinize geçen ganimetlerin beşte biri Allah'a, Peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Allah ise her şeye kadirdir.” (Enfal, 8/41)
mealindeki ayette ifade edildiği üzere, savaşlarda elde edilen ganimet malları beş kısma ayrılır, beşte biri Hz. Peygamber (asm)'e verilirdi. O da bundan Ehl-i beytinin/ailesinin geçimini tedarik ettiği gibi, aynı paydan ayette adı geçen “yetimler, yoksullar ve yolculara” da harcardı.
b) Fedek Arazisi
- Bu arazi, Medine ile Hayber arasında bir Yahudi köyüdür. Beni Sa’d kabilesinin, Hayber Yahudilerine yardım etmek için Fedek’te toplandıklarını haber alan Hz. Peygamber (asm) 627 yılında, Hz. Ali (r.a) komutasındaki bir askeri birliği Fedek’e gönderdi.
Fedek Yahudileri, Hayber, Teyma, Fedek, Vadilkura Yahudileriyle anlaşıp, Beni Sa’d kabilesinin de yardımıyla Müslümanlara karşı savaşa hazırlandıkları ortaya çıktı. Hz. Ali (r.a.) komutasındaki birlik Beni Sa’d’ın karargâhına vardığında onların kaçtıklarını gördü ve ganimetlerle geri döndü.
Hz. Peygamber (asm) Hayber’in fethinden sonra Ensardan Muhayyesa b. Mesud’u Fedek halkına, onları İslam’a davet için gönderdi. Fedeklilerin başkanı Yahudi Yuşa b. Nûn topraklarının yarısı karşılığı Rasululullah (asm) ile anlaşma yapmak istediklerini söyledi, Rasululullah (asm) bunu kabul etti.
“Ve Allah'ın, onların mallarından, Peygamberine verdiği şeyler için siz, gerçekten de ne deve sürdünüz, ne at oynattınız ve fakat Allah, peygamberlerini, dilediği kimselerin üstüne atıp üstün eder ve Allah'ın, her şeye gücü yeter.” (Haşr, 59/6)
mealindeki ayetin hükmü mucibince, Fedek savaşsız teslim olduğu için bu mülk Peygamberimiz (asm)'in tasarrufundaydı. Çünkü Müslümanlar Fedek için ne bir savaş yapmış ne de ordu göndermişlerdi.
Hz. Peygamber (asm)’in vefatından sonra hanımları, Hayber ve Fedek’teki Resulullah (asm)’ın hisselerinden miraslarını istemek için Hz. Osman’ı (r.a.), Hz. Ebu Bekir’e (r.a.) gönderdiler. Bunun üzerine kendisi de Hz. Peygamber (asm)'in eşlerinden birisi olmasına rağmen Hz. Aişe (r.a.),
“Allah’tan korkmuyor musunuz? Sizler, Resulullah(asm) ’ınşu hadisini işitmediniz mi? 'Biz Peygamberler miras bırakmayız. Bizim bıraktıklarımız sadakadır. Bu mallar, Muhammed’in ailesinin ani ihtiyaçları ve misafirler için sarfedilir. Ben öldükten sonra bu mallar, benden sonra iş başına geçen kimsenin tasarrufundadır.' ” (Buhari, Feraiz, 3, İ’tisam,5)
Hz. Peygamber (asm)'in hanımları, bu sözler üzerine isteklerinden vazgeçtiler.
- Resulullah (asm)’ın kızı Hz. Fatıma (r.a.), Ebu bekir es-Sıddık (ra)’ın yanına gelerek ona,
“Sen öldüğünde sana kim varis olur?” diye sordu. Hz. Ebu Bekir (r.a.)
"Evladım ve ailem.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Fatıma (r.a.)
“O halde sana ne oluyor da Resulullah(asm)’a bizden başkasını varis yapıyorsun?" Buna karşılık Hz. Ebu Bekir (r.a.)
“Ey Resulullah’ın kızı! Allah’a yemin ederim ki ben, babandan ne altın ne gümüş ne şu ne bu miras aldım.” dedi. Fatıma (r.a.) ise:
“Hayber’deki hisselerimiz Fedek’teki sadakalarımıza ne oldu?” deyince Hz. Ebu Bekir,
“Ey Resulun kızı! Ben Resulullah(asm.)’ın 'Bunlar, Allah’ın hayattayken bana yedirdiği bir lokmadır; ben öldükten sonra bunlar, Müslümanların ortak malıdır.' dediğini işittim.” (Buhârî, Meğâzî, 14; Müslim, Cihad, 49; Ebû Davud, İmâre, 1) diye cevap vermişti.
Evet, Hz. Ebû Bekir (ra), Peygamberimiz (asm)’in biricik kızı, ciğerparesi, Ehl-i Beyt’in annesi Hz. Fatıma (ra)'yı incitemezdi; Rasûlullah (asm)’ın hâtırası olan bu ince, bu müstesnâ anamızı incitmeyi gönlünden bile geçirmezdi. Ama, Rasûlullah (asm)’ın sünneti, kendi mirası konusunda bıraktığı sünneti en kıymetli şahıslar için bile fedâ edilmezdi. O’ndan (asm) kalan, O’nun (asm) sağlığında sarfettiği yere sarfedilecekti.
Bu hadisin hükmü gereğince, Hz. Ebu Bekir (r.a.) kendi kızı ve Peygamber (asm)'in eşi olan Hz. Aişe (ra)’ye ve Peygamberimiz (asm)'in diğer eşlerine Fedek arazisinden pay vermediği gibi, Hz. Fatıma’ya(r.a.) da vermemiştir. Nitekim dikkat edilirse buna karşı çıkan başta Hz. Aişe (r.a.) olmuştur.
Hz. Ebu Bekir’den (r.a) sonra, Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali’de (r.a.) halife olduklarında Fedek’in gelirlerini Resulullah (asm)’ın sarfettiği yere harcamışlardır. Eğer Fedek Hz. Fatıma’nın (r.a.) hakkı olmuş olsaydı, Hz. Ali (r.a.) kendi hilafeti zamanında onu alır, oğullarına verirdi.
Cevap 2:
Ehl-i beyt Hz. Peygamber (asm)'in mallarına varis olamadılar. Bunun gerekçesi yukarıda zikredilmiştir. Ancak onlar kendi akrabalarına varis olmuşlardır. Mesela, Hz. Aişe, Hz. Ebu Bekir’e, Hz. Hafsa Hz. Ömer’e varis olmuştur.
- Bütün halifeler Hz. Peygamber (asm)'in vefatından sonra, herkesten önce Ehl-i beyte yardımcı olmuşlar. Gelen ganimet ve diğer mallardan önce onlara vermişlerdir. Bu açıdan bakıldığı zaman Ehl-i beyt de diğer vatandaşlar gibi belli haklara sahip olsalar bile, halifeler onlara hep farklı davranmışlar, yardımda ve saygıda kusur etmemişlerdir. Önceliği onlara tanımışlardır.
Cevap 3:
Bu konu daha önce 1. sorunun cevabında, b) şıkkında açıklanmıştır. Şia’nın dediği doğru değildir.