Bitkiler konusunda en çok merak edilenler

1 Ağaç kesmek caiz midir?

Sorunuza, farklı konum ve durumları dikkate alarak cevap vermek gerekir:

1. Kişinin kendine ait olan bir ağacı kesmesi, ihtiyaç durumunda onları kesmek ya da başka maksatla kullanmak helaldir. Örneğin hayvanlara yedirmek, budamak ya da bir işimizde kullanmak maksadıyla ağaçları kesmek gibi...

2. Kişiye veya kamuya ait ağaçları, sahibinin izni olmadan tasarrufta bulunmak caiz değildir. Başkasının ağacını haksız yere kesen veya telef olmasına sebep olan kimse, mal sahibinin zararını tazmin etmek zorundadır.

3. Savaş ortamında, savaşılan ülkeye ait ağaçların kesilmesine gelince:

Asıl itibariyle İslam hukukunda barış ve savaş halinde her türlü malın telef edilmesi yasak olmakla birlikte, düşmana ait çevre değerlerine karşı savaş sırasında gerçekleştirilecek bir kısım fiiller vardır. Savaş halinde zaruret nedeniyle genel hükmün dışına çıkan bazı istisnai ilkeler vazedilerek düşmana ait binaların yıkılması, ağaçların kesilmesi ve zirai mahsullerin telef edilmesi caiz görülmüştür.(1)

Tarih boyunca yapılan savaşlarda, taraflar birbirlerinin insan gücü ile birlikte doğal kaynaklarını da hedef almıştır. Savaşlarda insan zayiatının yanında orman, bağ, bahçe ve ekili araziler gibi çevre değerlerinin yakılıp yıkılması, hayvan sürülerinin telef edilmesi gibi birçok canlı türü ve doğal çevre de tahribe maruz kalmıştır. İslam öncesi dönemde de orduların savaşa fiili katkısı olmayan sivilleri öldürdüğü, mahsulleri telef ettiği ve yerleşim yerlerini ateşe verdiği kaydedilmektedir.(2) Kur’an’da bu tür uygulamalar, fesat olarak nitelendirilerek yasaklanmıştır.(3)

Buna göre İslam hukukunda savaş halinde tarım arazileri, ağaçlar, mabetler ve mamur mekânların tahrip edilmesine cevaz verilmemiştir.(4)

Sivil hedeflere vurmak, insan dışındaki canlılara ve bitkilere zarar vermek de yasaklanmıştır. Savaşta çevreye zarar verecek her eylem, askeri gereklilik / zaruret ilkesiyle kayıtlandırılmıştır.

Hz. Peygamber (asm)’in Mute savaşında, kadın ve çocukların öldürülmemesi, sivil halka dokunulmaması, ağaçların yakılmaması ve mamurelerin / meskenlerin tahrip edilmemesi emrini vermesi(5), bu konuda genel esasın oluşmasına zemin teşkil etmiştir.

Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde ordu komutanlarına tamim ettiği on maddelik “…hurma ağaçlarını sökmeyiniz ve onları yakmayınız, hiçbir meyve ağacını kesmeyiniz, ihtiyaç durumu hariç, hiçbir koyun, hiçbir inek ve hiçbir deve bile öldürmeyiniz…”(6) mealindeki talimatta on maddenin üçü, çevrenin savaş sırasında korunmasına tahsis edilmiştir.

Bu talimatta, savaşta masum insanlarla birlikte hayvan ve bitki gibi çevre varlıklarının da korunmasının temel ilke olduğu vurgulanmıştır. İslam hukukunda sadece barış zamanında değil, savaş gibi olağandışı zamanlarda da doğal çevrenin korunmasına dair prensipler vazedilmiştir. Devlet başkanı statüsüyle böyle bir emrin deklare edilmesi, savaş hukukuna dair prensiplerin siyasi erkin müeyyidesi olarak hukukileştirilmesi anlamındadır.

İslam öncesinde çevre değerlerine karşı olumsuz uygulamalar dikkate alındığında, Hz. Ebu Bekir (ra)’in ortaya koyduğu bu ilkeler, İslam hukuk tarihi açısından önemsenmelidir.

Buna göre İslam hukukunda savaşlarda sadece insan merkezli bir yaklaşımın egemen olduğu söylenemez. İnsanı merkeze alan bir koruma refleksinin yanında, insanın içinde yaşadığı ve kâinatı kapsamına alacak genişlikte bir çevre koruma anlayışından da söz edilebilir.

İslam hukukunda savaşta insanların öldürülmesine cevaz verildiğine göre, varlık hiyerarşisinde insana göre daha az öneme sahip olan binaların tahrip edilmesi ve ağaçların kesilmesi caiz olmalıdır.(7) Bu görüşle, savaş durumunda düşmanın kendisine kalkan yaptığı engelleri aşmak için çevreye verilebilecek hasarın meşru olduğu ortaya konulmaktadır. Hz. Peygamber (asm)’in çevre tahribine yönelik uygulamaları da askeri gereklilik icabı yapılmıştır.(8)

Bu itibarla barış zamanında yasak olan bir kısım uygulamaların askeri gereklilik nedeniyle savaş zamanında çevreye zarar veriyor olsa bile, yasak olmadığı ifade edilmiştir.(9)

Hz. Ebu Bekir (ra)’in talimatı, savaşta çevreye zarar vermenin meşru olmadığını gösterirken, Hz. Peygamber (asm)’in bazı uygulamaları, savaşta çevrenin zaruret gereği tahrip edilebileceğine imkan vermektedir.

Bu iki delil arasında görünürde bir çelişki olduğu varsayılabilir. Ancak gerçekte bir çelişki olması söz konusu olamaz.

Hz. Ebu Bekir (ra)’in ordu komutanlarına yönelik talimatı, genel ilke nitelikli ve çevreyi zorunlu olarak tahrip etmeyi gerektirmeyen bir düzlemde anlaşılmalıdır.

Konuya bütüncül bakıldığında, Hz. Peygamber (asm)’in savaş ortamında ve zaruret şartlarında ortaya koyduğu hükümlerin, Hz. Ebu Bekir (ra)’in genel ilke mahiyetindeki talimatıyla bir çelişki olmadığı anlaşılacaktır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Otlarınağaçların yapraklarını gerekli gereksiz koparmakonların ...

Dipnotlar:

1) Halebi, Mülteka’l-Ebhur, s. 86; Damat Efendi, Mecmeu’l-Enhur, II, 412-413; Turnagil, İslamiyet ve Milletler Hukuku, 218-219.
2) Cahiliye döneminde ordular, girdikleri yerlerin mahsullerini telef, tarlalarını tahrip, kasaba halkını öldürme ve ateşe vererek yakma gibi uygulamalarla çevreye zarar vermiştir. bk. Mevdûdî, Cihad, İslam’da Savaş Hukuku, çev. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1992, s. 205- 249; Philip K. Hitti, Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1980, I, 134.
3) Bakara, (2), 205; Buhârî, Tefsîr, 33.
4)  İbn Rüşd, Bidayetü’l-Müctehid, I, 311; Buhari, Cihad, 146.
5) Hattab, Muhammed Şît, er-Rasûlü’l-Kâidu, Bağdat, 1960, s. 204.
6) Şeybani, Muhammed b. Hasan, ŞerhuKitabi’s-Siyeri’l-Kebir, İmla: Muhammed b. Ahmed es-Serahsi, thk. Hasan İsmail eş-Şafii, Beyrut, 1997, I, 31-32.
7) Sehasi, Mebsut, X, 32.
8) Bûtî, Muhammed Said Ramazan, Fıkhu’s-Sîre, Dımeşk, 1978, s. 204-205.
9) İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, IV, 356.
10) İbn Hacer, Ahmed b. Ali b el-Askalani, Fethu’l-Bari bi Şerhi Sahihi’l-Buhari, thk.Abdulaziz b. Abdillah b. Bâz, Beyrut, ts., VI, 155.

2 Sarı sabır veya aleovera bitkisi hakkında hadis var mı?

- Bu hadis, kaynaklarda geçmektedir. (bk. Beyhaki, es-Sünenu’l-kübra, 9/582; Ebu Nuaym, et-Tıbbu’n-Nebevi, h. no:629, 641, Zadu’l-Mead, 4/275, 306)

- Kaynakların verdiği bilgiye göre, bu hadisin ilk kaynağı görünümündeki Ebu Davud’un “el-Merasil” adlı eserinde böyle bir bilgiye rastlayamadık.

- Nasıruddin el-Elbani, mürsel olduğu için bu hadisin zayıf olduğunu bildirmiştir. (bk.Silsiletu’l-ahadisi’d-daife, 9/434)