İlgili hadis ve meali şöyledir:
لا يَحِلُّ للمَرْأَةِ أَنْ تَصُومَ وَزَوْجُهَا شاهِدٌ إِلاَّ بإِذْنِهِ ولا تَأْذَنَ في بَيْتِهِ إِلاَّ بإِذْنِهِ
"Kocası yanında iken, onun iznini almadan bir kadının nafile oruç tutması helal olmaz. Kadın, kocasının izni olmadıkça, evine hiç kimsenin girmesine izin veremez." (Buhari, Nikah 86; Müslim, Zekat 84)
Nisa suresinin 4. ayetinde Allah Teâlâ, “… kadınlarla örfü âdete uygun olarak (maruf çerçevesinde) yaşayın” buyuruyor.
…Maruf, toplum tarafından bilinen, kabul edilen, hoş karşılanan, dine göre de meşru ve makbul olan davranışlardır.
Evlilik birliği içinde, erkeklerin ve kadınların karşılıklı hakları ve yükümlülükleri vardır. Bu hak ve yükümlülüklerin bir kısmı Kur'an ve sahih sünnet tarafından ortaya konmuştur, bir kısmı ise toplumun örfüne, âdetine ve ahlakına bağlı ve dayalı olarak belirlenmektedir.
İslam öncesi Arap toplumunun örf ve âdetleri arasında bulunan ve kadınlara karşı haksızlıklar ihtiva eden anlayış ve uygulamalar naslarla kaldırılmış; bunların yerine, kadını ve erkeğiyle insan haysiyet ve şerefine uygun olan hükümler getirilmiştir.
İslam’ın dinî, ahlakî ve sosyal hayatta gerçekleştirdiği inkılaba uygun olarak oluşan fıkıh ve ahlak kurallarıyla ümmetin örfü, âdeti evlilik birliğine de hakim olmuş, erkekler ve kadınlar birbirlerine karşı bu kurallar çerçevesinde davranmışlar, ilişkilerini buna göre yürütmüşlerdir”.
Veda hutbesinde de Peygamber Efendimiz (asm) “… Sizin kadınlar üzerindeki bir hakkınız da evinize istemediğiniz kimseleri almamalarıdır.” buyuruyor. (Tirmizî, Rada 11; İbni Mace, Nikah, 3)
Kocanın istemediği kimseler, eşine açıklamasıyla veya örfü âdete göre belli olur. Bunların dışında kalanları eve almak yasaklanmıyor.
Bazı kadınların ana-babaları ahlak ve davranış bakımından erkeğin aile değerlerine uymuyor olabilir, bu takdirde onları eve almaya koca razı olmaz, kadın da buna riayet eder.
Öte yandan eve kabul edilecek misafirlerin eşlerin bilgileri dahilinde olması pek tabidir. Bu nedenle İslam'ın farz kıldığı sıla-i rahim, bu hadiste geçen yasağın kapsamına girmez.
İslam Hukukuna göre evli bir kadın kocasının evine girmesini istemediği, hoşlanmadığı ve uygun görmediği kimseleri kocasının izni olmaksızın evine davet edemez veya misafir olarak ağırlayamaz. (Heyet, el-Mevsu’atü’l-Fıkhiyye, XLI, 314)
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu gibi durumların, pek çok huzursuzluklara ve kavgalara sebebiyet verdiği bilinmektedir. Kadının, eşinin izni olmaksızın birilerini evinde ağırlaması, aile içerisinde huzursuzluk ya da kavgaya sebebiyet verecekse, kadının bundan şiddetle kaçınması gerekir.
Burada kocanın izninden maksat, kadının her seferinde kocasının sözlü iznini alması değil, onun razı olup olmayacağının, zahirî veya zımnî delalet yoluyla bilinmesidir.
Dinimiz, karı ile kocanın birbirlerinin hak ve vecibelerine saygılı olmaları gereğini onlara çeşitli vesilelerle hatırlatır. Karı koca, baba oğul, kardeşler arasında bile arzu ve isteklerin her zaman birbirine uymadığı görülür. Anlayış ve hoşgörü, sevgi ve saygı, hak ve hukuka riayet bütün meselelerin hallinde yegane çaredir. Ailenin reisi olan kocanın hakkı, bir hanım için nafile oruç tutmaktan daha önce gelir.
Bu sebeple kadın, kocasının iznini almadan nafile oruç tutamaz. Bir kadının kocasının iznini almadan nafile oruç tutmasını Hanefî mezhebi alimleri haram saymıştır. Şafi mezhebinde ise bunun hükmü mekruhtur. Fakat izin almadan oruca niyet etmişse, orucu sahih olup, tamamlaması gerekir.
Farz olan ramazan orucu bu iznin dışındadır. Çünkü ramazanda karı ve koca her ikisi de oruç tutmakla mükelleftir. Kazaya kalan ramazan orucunu tutmak farz olduğu için, farzın kazası da izin almayı gerektirmez.
Hadiste "kocası yanında iken" denilmesinin sebebi, kocası yoksa onun iznini almadan oruç tutulabileceği içindir. Kocaları yanında bulunan Müslüman hanımlar hem haram işlememek hem de aile huzursuzluğuna sebep olmamak için kocalarından izin almak suretiyle nafile oruç tutmalıdırlar. Dindar ve anlayışlı bir koca da bu gibi hususlarda hanımına anlayışlı davranmalıdır.
Kadınlar, kocalarının evlerinin bekçileri olup, onlar evde olmadığında sorumluluk kendilerine aittir. Fakat evin asıl sahibi ve emniyetinden mesul olan erkektir. Bu sebeple kadının evde yapacağı tasarruflar konusunda erkeğin izninin olması gerekir. Özellikle dedi koduya yol açacak ve aile huzurunu bozacak davranışlardan son derece sakınılması icap eder.
Bir hanımın dikkat edeceği hususların başında, kocasının izni olmadıkça yabancı kimselerin eve girmesine hiçbir şekilde izin vermemesi gelir. Bir çok aile yuvasının yıkılmasının, hatta cinayetler işlenmesinin ve ardı arkası kesilmeyen huzursuzlukların ortaya çıkmasının en önemli sebebi, dinimizin yasakladığı ve asla caiz görmediği bazı tutum ve davranışlardır.
Bundan dolayı mümin bir kadın, kocasının izin verdikleri dışında hiç kimseyi kocası yokken evine almamalıdır. Evine almaması gerekenler sadece yabancı erkekler olmayıp, kocasının gelmesini istemediği kadınlar da aynı hükme tâbîdir. Ancak çok zaruri durumlar bu hükmün dışında tutulmuştur. Mesela kiracı olarak oturulan bir evin sahibinin evi görmek için gelmesine izin verilmesi gibi.
Buna göre:
- Kocanın kadın üzerindeki hakkı nafile oruçtan önce gelir.
- Kocası yanında olan bir kadının onun iznini almadan nafile oruç tutması haramdır.
- Farz olan ramazan orucunu tutmak için kadının kocasından izin alması gerekmez.
- Kadının kocasının izni olmaksızın yabancı bir erkeği veya kadını evine misafir olarak kabul etmesi caiz değildir.