Ye'cûc ve Me'cûc / Yecüc ve Mecüc, Türkler mi?

Ye'cûc ve Me'cûc / Yecüc ve Mecüc, Türkler mi?
Tarih: 18.06.2017 - 00:10 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Yecüc Mecüc ile ilgili Hz. Ömer’in böyle sözleri var mı, varsa nasıl anlamalıyız?
“İran’a gönderilen İslam orduları Türklerin yaşadığı Horasan’ı işgal edince, Hz. Ömer düşüncelerini şöyle belirtir: Ceyhun nehri ile aramızda ateşten bir deniz olmasını ne kadar isterdim. Çünkü oraların ahalisi Türkler oradan çıkacak ve üç defa dağılarak dünyayı istila edeceklerdir. Üçüncüsü onların sonu olacaktır. Bu bela ve musibetin Müslümanların üzerine gelmesinden ziyade Horasan ehlinin üzerine gelmesi benim için daha iyidir.”
- Taberi böyle bir ifade kullanmış mıdır?
Yine Hz. Ömer “Yüzleri deriden kalkanlar gibi yuvarlak ve geniş, gözleri sanki katır boncuğu gibi ürkütücü olan kavimlerden çekinin. Onlar size ilişmedikçe siz onlara ilişmeyiniz.” diyerek hadislere dayandırdığı bilgilerle Türkleri işaret etmiş ve bu ifadelerle başka hadislerdeki tanımlamalarla Ye'cüc Me'cüc’e atıfta bulunmuştur.
Yine Hz. Ömer’in “Türkler ne yaman bir düşmandır. Onların düşmanlarına verecekleri ganimet çok az, alacakları ise pek çoktur.” dediğini görüyoruz.
- Bu ifadeler doğru mudur sizce? Bu yazar olayı çarpıtıyor mudur?
Bir de yazar şu ifadeyi aktarıyor:
"Buhari gibi Kur’an-Kerim’den sonra en muteber kaynak bir yana, Taberi, Bağdadi, Belhi, Beyzavi, Narzavi, Nesefi, Nüveyri, İbn-ül Esir gibi nice ünlü Arap alimleri ile Asım Efendi, Ahteri Mustafa Efendi gibi Türk bilim adamları dahi Ye'cüc Me'cüc’ün aslında Türkler olup Araplara ve insanlığa felaket getirici, hayvana yaklaşık yaratıklar olduğunu savunmuşlardır."

- Ayrıca Aliyyü’l-Kari'nin Türk düşmanlığı yaptığını Yecüc Mecüc olduğunu Türklerin merhametleri olmadıklarını söylüyormuş, bunun aslı astarı var mıdır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Bu konuyu araştırıp hem kimin ne dediğini hem dediğinin doğru olup olmadığını tespit etmek için çok geniş bir zamana ihtiyaç vardır. İslam ümmeti için bir faydası olmadığını düşündüğümüz bu konuya vakit ayırmak bizce israftır.

Bu sebeple meselenin temel esasına işaret eden bazı bilgileri vermekle yetineceğiz. Sizin de bu konuda bizi mazur görmenizi dileriz.

a) Hz. Ömer’le ilgili bilgiye rastlayamadık. Özellikle Taberi’nin ne tefsirinde ne de tarihinde böyle bir bilgiyi bulamadık.

b) Türklerle Ye'cûc-Me'cûcün amca çocukları olduğu, ikisinin de Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in neslinden geldiğine dair, özellikle bu konuda Dahhak, Said. b. Müseyyib, Vehb b. Münebbih’ten gelen bilgiler vardır. (bk. Taberi, Tarih, 1/201) Bununla beraber, Türklerin, Deylem, Benu Kantura, Tübbe’in neslinden olduğuna dair bilgiler de vardır. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 6/104)

c) Zülkarneyn seddi yapılınca, Ye'cûc-Me'cûc kabilelerinden seddin dışında kalanlara / terk edilenlere, Türk denildi. (İbn Hacer, a.y) 

d) “Ayakkabıları kıldan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Siz, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı olan bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz." (Buharî, Cihad 95, 96, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 62; Ebu Davud, Melahim; Tirmizî, Fiten 40; Nesâî, Cihad 42) şeklindeki hadiste yer alan özelliklerden hareketle bunlar Türk kavmi olarak değerlendirilmiştir.

Mesela Buhari’de bu hadisin zikredildiği bab: “Türklerle Savaş” başlığıyla verilmiştir. (bk. İbn Hacer, a.y) 

e) Tarih içerisinde, Müslümanlarla Türkler arasında cereyan eden ve onların Müslüman olmalarına vesile olan savaşlar da olmuştur.

Hadislerde geçen savaşların, Müslüman olmamış Türklerle ilgili olduğunda şüphe etmemek gerekir.

- Bununla beraber, soyu itibariyle Kuzey ve Orta Asya’da yaşayan ve Çin Seddi'nin inşasına sebep olan Moğol, Mançur, Tatar ve Kırgız gibi tarihte Türk olarak da anılan kabilelerden bazı gruplar da bu hadislerde söz konusudur. Özellikle, İslam alemini yağmalayan, Abbasi devletini yıkan Moğolların, Tatarların bu hadislerde olduğu gibi, diğer bazı hadislerde de bizzat bir çeşit deccal olarak vasıflandırılmıştır.

“Müslümanlarla savaşma” konusunun, Türk unvanıyla bu zalimlere baktığını söylemek yanlış olmasa gerektir.

Demek ki hadislerde savaşla ilgili veya Ye'cûc ve Me'cûc ile ilgili hususlar, Uzak Doğu, Kuzey, Orta Asya bölgelerinde yaşayan ve o günlerde -hatta hâlâ da- Türklerle yakın oldukları kabul edilen gayr-ı müslim kimselerle alakalıdır.

- Bazı dinsizlerin bu gibi bilgileri bahane ederek, Türkleri İslam’dan ve Müslümanlardan uzaklaştırmak istedikleri de çok bilinmektedir. Bu sebeple meseleyi, asrım Müceddidi ve gerçek söz sahibi olan Bediüzzaman Hazretlerinin ifadelerinden de okumakta fayda vardır: 

1) Ye'cûc ve Me'cûc: 

“Ye'cüc ve Me'cüc hâdisatının icmali Kur'an’da olduğu gibi, rivayette bir kısım tafsilât var. Ve o tafsilât ise, Kuran’ın muhkematından olan icmali gibi muhkem değil, belki bir derece müteşabih sayılır. Onlar tevil isterler. Belki râvilerin içtihadları karışmasıyla tabir isterler."

"Evet لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ  Bunun bir tevili şudur ki: Kuran’ın lisan-ı semavîsinde Ye'cüc ve Me'cüc namı verilen Mançur ve Moğol kabîleleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kısım başka kabîleleri beraber alarak kaç defa Asya ve Avrupa'yı herc ü merc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayı zîr ü zeber edeceklerine işaret ve kinayedir."

"Hatta şimdi de komünistlik içindeki anarşistin ehemmiyetli efradı onlardandır(….)"

"Ve anarşistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalıklı hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabîleler olacak. Ve o şeraite muvafık insanlar ise, Çin-i Maçin'de kırk günlük bir mesafede yapılan ve acaib-i seb'a-i âlemden birisi bulunan Sedd-i Çinî'nin binasına sebebiyet veren Mançur ve Moğol ve bir kısım Kırgız kabîleleridir ki, Ku'an'ın mücmel haberini tefsir eden Zât-ı Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) mu'cizane ve muhakkikane haber vermiş.” (Şualar, s. 588; ayrıca bk. Lemalar, 109) 

2) Türkler, Kur'an’ın Övgüsüne Mazhardır:

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, Allah onların yerine öyle bir kavim getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler. Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanların kınamasından da korkmazlar..." (Mâide, 5/54)

mealindeki ayetin bir masadakı (güzel bir örnek) da Türklerdir.

“... Şu müsbet fikr-i milliyet İslâmiyet'e hâdim olmalı, kala olmalı, zırhı olmalı.. yerine geçmemeli. Çünki İslâmiyet'in verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek; aynı kal'anın taşlarını, kal'anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev'inden ahmakane bir cinayettir."

"İşte ey ehl-i Kur'an olan şu vatanın evlâdları! Altıyüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri bin senedir Kur'an-ı Hakîm'in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan okuyup, Kur'anı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur'ana ve İslâmiyete kal'a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müdhiş tehacümatı def'ettiniz, tâ يَاْتِى اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ يُجَاهِدُونَ فِى سَبِيلِ اللّٰهِ (Allah onların yerine öyle bir kavim getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler. Allah yolunda cihad ederler) âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa'nın ve firenk-meşreb münafıkların desiselerine uyup, şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız."

3)  Cây-ı dikkat bir hâl: Türk milleti anasır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Sair unsurlar gibi, müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir.

Nerede Türk taifesi varsa, Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi). Halbuki küçük unsurlarda dahi, hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.

Ey Türk kardeş! Bilhâssa sen dikkat et! Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş. Ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın! Bütün senin mazideki mefahirin, İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefahir, zemin yüzünde hiçbir kuvvetle silinmediği halde, sen şeytanların vesveseleriyle, desiseleriyle o mefahiri kalbinden silme!(bk. Mektubat, s. 323-324) 

4) “...ve Türk milletinin sena-i Peygamberîye mazhar olduğu hakikattir. Bir nümunesi, Sultan Fatih hakkındaki hadistir.(bk. Emirdağ Lahikası-II, s. 38)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun