Takyonlar, fizik ötesi dünyanın yapıtaşları mıdır?

Tarih: 20.04.2020 - 11:52 | Güncelleme:

Soru Detayı

Bu mükemmel sistem tabiatın ve tesadüflerin eseri olarak ele alınabilir mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Varlığı geniş tartışmalara yol açan sanal parçacıklar, bazı laboratuvar deneyleri ile kendisini göstermektedir.  Garip karakterli ve soyut karakterli bu parçacığa Latince hayalet anlamındaki “takyon” (tachyons) ismi verildi. Konuyu bu defa matematik açısından irdeleyen uzmanlar, Einstein’ın denklemlerini kullanarak çok garip bir çözüme ulaştılar. Bu çözümlere göre nesne ışıktan hızlı hareket ederse; kütle, uzunluk, enerji hatta zaman gibi fizikî kemiyetler mücerret (hayalî, sanal) mahiyete bürünmektedir.

“Takyonlar Teorisi”ne göre ışıktan hızlı, kütlesi sıfırdan küçük, uzunluğu ve boyutları eksi, yani mücerret ne varsa hepsi takyon türünde mütalaa edilebilir.  Meselâ duygularımız, hayal, hafıza, düşünce, şuur, sevgi, korku, heyecan, duyma, görme, tat alma gibi hislerimiz.

Mücerret (soyut) kütlenin anlamı ne olabilir? Bilaniuk ve Geinberg gibi bilim adamlarının büyük katkısıyla olgunlaşan “Takyonlar Teorisi”ne göre ışıktan hızlı, kütlesi sıfırdan küçük, uzunluğu ve boyutları eksi, yani mücerret ne varsa hepsi takyon türünde mütalaa edilebilir.  Meselâ duygularımız, hayal, hafıza, düşünce, şuur, sevgi, korku, heyecan, duyma, görme, tat alma gibi hislerimiz.

“Takyon” denilen, madde ötesi özelliklere ve ışık hızından binlerce milyonlarca defa yüksek hızlara sahip bir parçacığın, elbette ki günlük hayatımızda, elimizin altında bulunması beklenemez. Bu parçacıkların özellikleri, bu kâinatımızın fizikî ve matematik yapısına uyum sağlamadığına göre, bir başka âlem, bir başka zaman ve bir başka çeşit enerjinin hükümran olduğu uzaylar düşünülmelidir.

Şu durmadan değişen, fakat değişmez bir gerçek üzerinde aktığından, değişmez görünen âlemin dayandığı değişmez gerçek, esasen varlığın metafizik boyutuna dair özelliklerdir. Metafizik ve manaya dair gerçekliklerin sadece ruh ve melekler,  ahiret dünyaları olduğunu düşünürüz.  Hâlbuki sandığımızın aksine manevi gerçeklikler, çok daha geniş bir alanı kapsamaktadır. “Fizikî” olay ve varlıklar da “yeni” ve aynı zamanda “doğru” bir bakışla metafizik olaylar halini almaktadır. Meselâ elektrik, manyetiklik, çekim gücü, ışık, renk, sıcaklık, hatta tat, ses, şifa,  koku, hayat gibi özellikler bile esasen madde ötesindendir. Bilim, dışa yansıyan etkileri formüle edebilmekte ve onların kullanımı ile ilgili prensipleri ortaya koyabilmektedir. Hâlbuki olayların mahiyeti ve gerçekliği ise çok daha farklıdır ve bilimsel açıklaması yoktur. 

Olaylara bir isim vermek, varlığı ve olayı açıklama değildir. Sayılan ve saymadığımız özelliklerin hiç birinin kaynağı madde ve atomlar değildir. Bu keyfiyetler maddenin bir parçası da değillerdir. Madde ve atomlar sadece yansıtma görevi yapmaktadır.

Varlıkların yaratılmasında sebeplerin bir perde olduğunu, eşyaya bir nam ve isim vermekle hakikatının anlaşılamayacağını Bediüzzaman 1925’li yıllarda şöyle dile getirir:

“Dalâletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş'et eden çirkin bir temerrüd (inat) sebebiyle, bilmiyorlar ki, esbab yalnız birer bahanedirler, birer perdedirler. Dağ gibi bir çam ağacının cihazatını dokumak ve yetiştirmek için bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine küçücük çekirdeği gösterir; 'İşte bu ağaç bundan çıkmış' diye, Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mu’cizâtı inkâr eder misilli, bazı zahirî sebepleri irâe eder (gösterir). Hâlıkın ihtiyar ve hikmetle işlenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe indirir. Bazan gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakikate fennî bir nam takar. Güya o nam ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, mânâsız kaldı!"

"İşte, gel, belâhet ve hamâkatin nihayetsiz derecelerine bak ki, yüz sayfa ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-i meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi, 'Bu budur' der. Meselâ, 'Güneşin bir maddesi, elektrikle çarpmasıdır.'"…

"Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekten icadı gibi, bir tırnak kadar bir odun parçasından, çok mu’cizatlı bir usta, yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa, bir adam o odun parçasını gösterip dese, "Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş"; o ustanın harika san'atlarını, hünerlerini hiçe indirse, ne derece bir hamâkattir.” (Nursi, B. S. Sözler, On Dördüncü Söz'ün Zeyli, s. 208-209.)

İşte bütün bunlardan çıkan sonuç şudur; kâinattaki varlıklar, materyalistlerin ve ateistlerin ileriye sürdükleri gibi sadece maddeden ibaret değildir. Metafizik âlem olarak ifade edilen mana âlemi ise hem çok daha geniş ve hem de bütün kâinatı kaplamıştır. Dolayısıyla kâinatı ve varlıkları anlayabilmek için fizik âlemle metafizik âlemin ilmin konusu olarak birlikte ele alınması ve bilimsel bilgi olarak araştırılmasıyla mümkün olacaktır. Yoksa sadece maddeyi bilimsel bilgi kabul etmekle, ne insanı ve ne de kâinatı anlamak mümkün değildir.

Şimdiye kadar mana dikkate alınmadan çalışmalar yapıldığı için, elde edilen sonuçlardaki harikalıklar ve hikmetler anlaşılamamıştır. Her şey ruhsuz, gayesiz ve başıboş görülmüştür. Bu son derece hikmetli, sanatlı ve binlerce maksat ve gaye için yaratılmış varlıklara fenni bir nam ve isim verilerek adileştirilmiş, bütün bunlar tabiatın ve tesadüflerin eseri olarak ele alınmış, bu ateist felsefe de “Bilimsel bilgi” diye takdim edilmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun