İslam’ı dünya üzerinde kimse tam olarak yaşayamıyorsa bu nasıl dindir?

Tarih: 08.03.2019 - 20:04 | Güncelleme:

Soru Detayı

​- Ne faydası var?
- Ateist bir arkadaşımla tartışırken bana bu soruyu sordu ve çok kafama takıldı, sizce dünyada İslamı tam olarak yaşayamayan, yaşamayan insanlar çok var özellikle Müslüman olan ülkeler de bu sıkça görülüyor bu da ateistlere güzel bir sebep oluyor, onun bana sorduğu bu soruyu nasıl çürütebilirim?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cenab-ı Allah mealen buyurmuş;

“Muhakkak ki Allah katında yegâne din, İslâm’dır! Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hasetten dolayı ihtilafa düştüler. Artık kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, artık şüphesiz ki Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Al-i İmran, 3/19)

Burada “Kendilerine Kitap verilenler” ile her ne kadar Yahudi ve Hristiyanlar anlaşılsa da günümüzde Müslüman olduğunu iddia eden, Kur'an ve Hazret-i Muhammed (asm)’i kabul eden, ancak diğer taraftan Kur'an’ın işlerine gelen hükümlerini kabul edip, işlerine gelmeyen hükümlerini reddeden bazı gafil Müslümanları da kastediyor diye de düşünülebilir. Çünkü bir insanın Müslümanım deyip, 5 vakit farz namazı kılmaması, oruç tutmaması, zekat vermemesi, haccı hiç düşünmemesi, haram ve helal dengelerini gözetmemesi aklın kabul edebileceği bir şey değildir. Günümüzde bu insanlardan bir dolu var etrafımızda.

İslam, yani Allah’ın emirleri, ferdi hayattan içtimai hayata, hukuktan aile yapısına, maneviyattan ekonomiye, ibadetten harp hukukuna, nefis terbiyesinden kâinatın gizli sırlarına, fen bilimlerinden sosyal bilimlere, coğrafyadan tarihe kadar her şeyi ihtiva etmekte, bunların kimisini açıkça, kimisini remzen, kimisini işareten açıklamaktadır.

Bu açıklamaların fenni kısmı ile insanlığın kıyamete kadar tekâmülü esnasında fenlere ışık tuttuğu gibi, gene kıyamete kadar yapmamız gereken ve hesaba çekileceğimiz kulluk vazifelerini de ne bir şekilde ifade etmektedir.

Bütün bu ifadelerin tamamı bizlerin dünyevi ve uhrevi faydasınadır. Burada bizim tatbikatımızda eksiklik, yanlışlık varsa o bizim eksikliğimizden, gafletimizden ve bazılarının dalaletindendir; suç ve eksiklik İslam’da değil, onun % 100 uygulamakta eksiklik gösteren insanlardadır.

Başta Peygamber Efendimiz (asm)'in saadet asrı olmak üzere, Hazret-i Âdem’den günümüze kadar ne zaman ki Allah’ın emirlerine riayet artmış, İslam’ın yaşadığı bölgeye huzur gelmiş, ne zaman da İslam’dan uzaklaşılmış bölgeye peş peşe felaketler gelmiştir. Tarih ve günümüz bunun sayısız örnekleri ile doludur.

Cenab-ı Hak hikmetine binaen diğer mahluklara vermediği bir cüz-i iradeyi bize vermiş, ruhundan bize üflemiş ve bize adeta demiş ki;

“İşte size meydan, işte kanunlarım, işte mükemmel dinim İslam! Bunlara riayet ederseniz size ebedi cennet, etmezseniz de ebedi azap! İster inanın ister inanmayın, hesap görücü olarak ben yeterim!”

Olay bundan ibarettir, yani İslam’ın yaşanmasında bir eksiklik varsa o bizdendir, İslam’dan değil.

Öte taraftan biz bunları ne kadar anlatırsak anlatalım, karşıdaki kişiler bazen ikna olmayacak ve bir sorunun üzerine belki on tane daha soru ile geleceklerdir.

Eh, bunu da en iyi Rabbimiz biliyor ki bizi teselli ediyor:

“Sen ne kadar hırs göstersen de yine insanların çoğu iman edecek kimseler değildir. Halbuki sen bu Kuran’ı tebliğ vazifene karşı onlardan bir ücret istemiyorsun. O Kur'an, alemlere ancak bir nasihattir.” (Yusuf, 12/103-104)

Çünkü gene Rabbimiz, onların akıllarını kullanıp, akıllarını vahye değil de nefislerine teslim ettikleri için iman etmediklerini ve bu tercihlerinden dolayı da onlardan bazılarının kalplerini mühürlediğini buyurmaktadır:

“Şüphesiz ki inkâr edenler yok mu, onları korkutsan da korkutmasan da kendileri için birdir; iman etmezler. Allah, onların kalplerine ve kulaklarına, küfürlerindeki inatları yüzünden mühür vurmuştur. Gözlerinin üzerinde ise bir perde bulunur. Ve onlar için pek büyük bir azap vardır.” (Bakara, 2/6-7)

Ve böylelerine biz sadece tebliğ etmekle yükümlüyüz, hidayet ise sadece Allah’tandır:

“Şüphesiz ki sen, sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin; fakat Allah, dilediği kimseyi hidayete erdirir. Çünkü O, hidayete erecek olanları en iyi bilendir.” (Kasas, 28/56)

Kul kapıyı içeriden kilitlerse, Yaratan da dışarıdan üstüne kilitler. Kula düşen tövbe edip ilk adımı atmak, kapıyı içeriden açmak ki, Cenab-ı Hak da onun üzerine rahmetini yağdırsın ve neticede hidayet versin.

Yani kula düşen şüpheci yaklaşımlarla -haşa- Allah’ı ve kanunlarını sorgulamak değil, Onsuz var olunamayacağını aklen kabul edip, gene yardımı ihlasla Ondan istemektir.

İşte o zaman rahmet kapıları açılacak, Allah’ı samimiyetle bulan kimse, O’na teslim olacak, İslam’la tanışacak ve İslam’ın mükemmelliğini ancak böyle idrak edecektir, akabinde de inşallah kendisine hidayet nasip olacaktır.

İlave bilgi için tıklayınız:

İslam bir görüş müdür, yoksa yaşam biçimi midir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun