Kur'an'ın, Allah'ın kelamı olduğunu söyleyen Batılı filozoflar var mıdır?

Tarih: 12.08.2015 - 00:36 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Özellikle yakın tarihte yaşamış meşhurlardan örnek verilebilirse memnun olurum...

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Asrımızın filozoflarının da tasdikiyle, Kur’an Allah’ın kitabıdır.

Bütün temiz vicdanlar ve selim fıtratlar, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu tasdik eder. Çünkü kalbin huzuru ve vicdanın tatmin olması ancak Kur’an’ın nuruyla olur. İnsanın yaratılışı hâl diliyle Kur’an’a; “Yaratılışımızın kemali sensiz olamaz.” der.

Vicdanı temiz olan insan hakikati görünce ona karşı meyleder ve gerçeği söyler, batıla karşı bağlılık gösteremez. Zaten bu sıfattaki kişinin maksadı gerçeği bulmaktır. Bu insanlar başka dinlere mensup olsalar da insaf ile gerçeği konuşmaktan kaçınmazlar.

Hem  “Kemal odur ki, dost değil, düşman onu takdir etsin.” İşte burada Kur’an’ın kemalini takdir eden yabancı filozofların ve dünya çapında binlerce ilim adamının Kur’an ve kanunları hakkındaki görüşlerinden bazılarını beyan edeceğiz. Onlar bu sözler ile Kur’an’ın hakkaniyetine canlı şahitler olmuşlardır.

Prens Bismarc

“Sana muasır bir vücut olamadığımdan müteessirim ey Muhammed! (asm)

Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idare etmek için Allah tarafından geldiği iddia olunan bütün indirilmiş semavî kitapları tam ve etrafıyla tetkik ettimse de, tahrif olundukları için hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isabeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir hane halkının saadetini bile temin edecek mahiyetten pek uzaktır.

Lâkin Muhammedîlerin (asm) Kur’an’ı, bu kayıttan azadedir. Ben Kur’an’ı her cihetten tetkik ettim, her kelimesinde büyük hikmetler gördüm. Muhammedîlerin (asm) düşmanları, bu kitabın Muhammed’in (asm)) zatının eseri olduğunu iddia ediyorlarsa da, en mükemmel bir dimağdan böyle bir harikanın meydana gelebileceğini iddia etmek, hakikatlere göz kapayarak kin ve garaza âlet olmak manasını ifade eder ki; bu da ilim ve hikmetle izah edilemez.

Ben şunu iddia ediyorum ki Muhammed (asm) mümtaz bir kuvvettir. İlahi kudretin böyle ikinci bir vücudu imkân sahasına getirmesi ihtimalden uzaktır.

Seninle aynı asırda yaşayamadığımdan dolayı müteessirim ey Muhammed (asm)! Muallimi ve naşiri olduğun bu kitap, senin değildir; o ilâhidir.

Bu kitabın ilâhi olduğunu inkâr etmek, mevzu ilimlerin batıllığını ileri sürmek kadar gülünçtür.

Bunun için, beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir. Ben, heybetli huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim. (Eşref Edip, Kur'ân-Garp Mütefekkirlerine Göre Kur'ân'ın Azamet ve İhtişamı Hakkında Dünya Mütefekkirlerinin Şehadetleri, İstanbul, 1957)

Meşhur araştırmacı, müsteşrik, Arap Edebiyatı Mütehassısı Doktor Maurice

Bizans Hristiyanlarını, içine düştükleri “bâtıl itikatlar” çıkmaz sokağından, ancak Arabistan’ın Hira Dağı’nda yükselen ses kurtarabilmiştir. İlahî kelimeyi en ulvî makama yükselten ses, bu ses idi. Fakat Rumlar bu sesi dinleyememişlerdi. Bu ses, insanlara en temiz ve en doğru dini talim ediyordu.

Kur’an nedir? Her tenkidin üstünde bir fesahat ve belâgat mucizesidir. Kur’an’ın, bir milyar Müslüman’ın göğsünü haklı bir gururla kabartan meziyeti, onun her manayı en güzel bir şekilde ifade etmesi itibariyle, indirilmiş kitapların en mükemmeli ve ezelî olmasıdır. Hayır, daha ileri gidebiliriz:

Kur’an, ezeli kudretin inayeti ile insana bahşettiği semavi kitapların en güzelidir. Beşeriyetin refahı nokta-i nazarından Kur’an’ın beyanatı, Yunan felsefesinin ifadelerinden pek ziyade ulvîdir. Kur’an, arz ve semanın yaratıcısına hamd ve şükranla doludur. (Godfrey Higgins, An Apology For Live and Character Of The Celebrated Prophet Of Arabia, Called Mohamed, s. 42)

Mister John Davenport

“Hazret-i Muhammed (asm) ve Kur’an-ı Kerim” ismindeki eserinde Kur’an-ı Kerim’den bahsederken, şu sözleri söylüyor:

Kur’an’ın sayısız özellikleri içinde bilhassa ikisi fevkalâde mühimdir:

1. Allah’ın büyüklüğünü ifade eden ayetlerin ahengindeki ulviyettir. Kur’an-ı Kerim, beşerî zaaflardan herhangi birisini Allah’a isnaddan münezzehtir.

2. Kur’an başından sonuna kadar beliğ olmayan, ahlaka aykırı yahut terbiyeye muhalif fikirlerden, cümlelerden ve hikâyelerden tamamen münezzehtir.

Hâlbuki bütün bu noksanlıklar ve kusurlar, Hristiyanların ellerindeki tahrif edilmiş Kitab-ı Mukaddes’te bollukla vardır. (John Davenport, An Apology for Mohammed and The Koran, s. 80)

Carlyle

Kur’an’ı bir kere dikkatle okursanız, onun özelliklerini göstermeye başladığını görürsünüz. Kur’an’ın güzelliği, diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden fark edilir. Kur’an’ın başlıca hususiyetlerinden biri, onun aslıyetidir.

Benim fikir ve kanaatime göre, Kur’an baştan sona samimiyet ve hakkaniyetle doludur. Hazret-i Muhammed (asm)’in cihana tebliğ ettiği davet, hak ve hakikattir. (Thomas Carlyle, On Heroes, Hero-Worship, And The Heroic In History, s. 65-66)

Edward Gibbon

İngiltere’nin en meşhur ve en büyük tarihçilerinden Edward Gibbon “Roma İmparatorluğu’nun Gerilemesi ve Çöküşü” adlı eserinde şöyle diyor:

Ganj Nehri ile Atlas Okyanusu arasındaki memleketler, Kur’an’ı bir temel kanunlar ve onun hükümlerini de hayatın ruhu olarak tanımışlardır.

Kur’an’ın nazarında, kuvvetli bir hükümdarla, zavallı bir fakir arasında fark yoktur. Kur’an bu gibi esaslar üzerinde öyle bir sistemi vücuda getirmiştir ki, dünya da bir benzeri yoktur.

Müslümanlığın esası; teslisi ve Allah’ın cisim olduğunu ve vahdet-i vücud akidesini reddetmektedir. Kur’an bu gibi karışıklıklardan, belirsizliklerden âzadedir.

Kur’an, Allah’ın birliğine en kuvvetli delildir. Müslümanlık belki bugünkü fikrîmizin seviyesinden daha yüksek bir dindir. (Edward Gibbon, The History of The Decline And Fall of The Roman Empire, 5/168)

Marmadüke Picktahall

Kur’an’ın telkin ve Hazret-i Muhammed’in tebliğ ettiği esaslardan mükemmel bir ahlâk kitabı vücud bulur.

Kur’an hakikatlerinin muhtelif memleketlerde insanlığa ettiği iyiliği ve sonra da Allah’a yaklaşmak isteyen insanları Cenab-ı Hakk’a ulaştırdığını inkâr etmek mümkün değildir.
Yaratıcının hukuku ile yaratılmışın hukuku, ancak müslümanlık tarafından mükemmel bir surette tarif olunmuştur.

Bunu yalnız Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da Musevîler de itiraf ediyorlar. (Marmaduke Muhammed Pickthall, "Islam and Modernism", Islamic Review and Muslim India, 1918, sayı:1, s.9)

Levazaune

Yeni keşiflerin veya ilmin yardımıyla hallolunan yahut halline uğraşılan meseleler arasında hiçbir mesele yoktur ki; İslâmiyet’in esaslarına taarruz etsin.

Bizim, Hristiyanlığı, tabiat kanunları ile telif için sarf ettiğimiz mesaiye mukabil, Kur’an-ı Kerim ve Kur’an’ın talimiyle, tabiat kanunları arasında tam bir ahenk görülmektedir. Kur’an, her hürmete layık olan eserdir.(bk. İşaratü'l-İ'câz fi Mezâni'l-İcâz, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. 2014, s. 698) 

George SALE

Kur’an, Arapça’nın en mükemmel ve pek sağlam bir eseridir. Müslümanların itikadı veçhile; bir insan kalemi, bu mucize eseri vücuda getiremez.

Kur’an bizâtihî daimî bir mucizedir; hem öyle bir mucize ki, ölüleri diriltmekten daha yüksektir. Bu mukaddes kitabın ta kendisi, menşeinin semavî olduğunu ispata kâfidir.
Muhammed (asm) bu mucizeye dayanarak, bir peygamber olarak tanınmasını istemiştir.

Arabistan’ın çıplak ve kısır çöllerini aydınlatan, şâir ve hatiplere meydan okuyan Kur’an’ın, bir âyetine bir benzer istemiş; hiçbir kimse bu meydan okumaya karşı gelememişti.[bk. The Koran: Commonly Called the Alcoran of Mohammed (İngilzceye tercüme: George Sale) s. 43] 

Müsteşrik Sedillot

Kur’ân, insanlara hukukullahı tanıtmış, mahlûkatın Hâlıktan ne bekleyeceğini, mahlûkatın Hâlıkla münâsebâtını en sarih şekilde öğretmiştir.

Kur’ân, ahlâk ve felsefenin bütün esasatını câmidir. Faziletve rezilet, hayır ve şer, eşyanın mahiyet-i hakikiyesi, hülâsa her mevzu Kur’ân’da ifade olunmuştur.

Hikmet ve felsefenin esası olan adalet ve müsavatı öğreten ve başkalarına iyilik etmeyi, faziletkâr olmayı talimeden esaslar, bunların hepsi Kur’ân’da vardır.

Kur’ân, insanı iktisat veitidale sevk eder, dalâletten korur, ahlâkî zaafların karanlığından çıkarır,teâli-i ahlâk nuruna ulaştırır, insanın kusurlarını, hatalarını i’tilâ ve kemâle kalb eyler. [Krş. Louis Pierre Eugene Amélie Sedillot, Historie Generale Des Arabes, c.1, ss.97-98; Sedillot, Hulâsatu Tarîhi'l-Arab; Tehzîbu Tercümeti Kîtabi'l-Âlim Sedillot, (Tercüme ettiren: Ali Paşa Mübarek), s.63]

Dr. Johnson

Kur’ân şiir midir? Değildir. Fakat onun şiir olup olmadığını tefrik etmekmüşkildir. Kur’ân, şiirden daha yüksek birşeydir. Maamafih, Kur’ân ne tarihtir, ne tercüme-i haldir, ne de İsa’nın (a.s.) dağda irad ettiği mev’ize gibi bir mecmua-i eş’ardır. Hattâ Kur’ân, ne Buda’nın telkinatı gibi birmâba’d e’t-tabiiye, yahut mantık kitabı, ne de Eflâtun’un herkese irad ettiği nasihatler gibidir.

Bu, bir Peygamberin sesidir. Öyle bir ses ki, Onu, bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi, saraylarda, çöllerde, şehirlerde, devletlerde çınlar. Bu sesin tebliğ ettiği din, evvelâ nâşirlerini bulmuş, sonrateceddütperver ve îmar edici bir kuvvet şeklinde tecellî etmiştir.

Bu sâyededir ki, Yunanistan ile Asya’nın birleşen ışığı, Avrupa’nın zulümat-âbad olan karanlıklarını yarmış ve bu hâdise, Hıristiyanlığın en karanlık devirlerini yaşadığı zaman vuku bulmuştur.[Samuel Johnson, Oriental Religions and Their Relations To Universal Religion (Persia), s.586]

Rodwel

Kur’an âyetlerini indiriliş tarihine göre tercüme ve tertip eden İngiltere’nin en mutaassıp papazlarından Rodwell, şu hakikatleri itiraf ediyor:

Kur’an Arabistan’ın basit bedevilerini öyle bir değişikliğe uğratmıştır ki, bunların âdeta sihirlendiklerini zannedersiniz.

Hristiyanların anlayışına göre Kur’an’ın nâzil olmuş bir kitap olduğunu inkâr edecek olsak bile, Kur’an putperestliği imha, Allah’ın birliği inancını tesis, cinlere, perilere, taşlara ibadeti kaldırma, çocukları diri diri gömmek gibi vahşi âdetleri ve bütün hurafeleri izale ile, bütün Araplar için ilahî lütuf ve nimet olmuştur.

Kur’an bu sebeplerden her türlü övgüye layıktır. (John Medows Rodwell, The Koran Translated from the Arabic, s.15)

Jochahim

İslâm Peygamberinin seciyesini aydınlatan Kur’an ayetleri, son derece mükemmel ve son derece tesirlidir. Bu kısım ayetler, Müslümanlığın ahlâkî kaidelerini ifade eder.

Fakat bu kaideler, bir iki sureye münhasır değildir. İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyanet, gıybet; bunların hepsi Kur’an tarafından en şiddetli surette yasaklanmış ve bunlar, rezaletin ta kendisi bilinmiştir.

Diğer taraftan hüsn-ü niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, iffet, hayâ, müsamaha, sabır ve tahammül, iktisat, doğruluk, istikamet, sulhperverlik, hakperestlik, her şeyden fazla Cenab-ı Hakka itimat ve tevekkül, Allah’a itaat Müslümanlık nazarında hakikî iman esasları ve hakikî bir müminin başlıca sıfatları olarak gösterilmiştir. Resul-i Ekrem idrak ve şuur timsalidir.(bk. İşaratü'l-İ'câz fi Mezâni'l-İcâz, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. 2014, s. 704) 

İşte Kur’an hakkında Batılı filozofların görüşlerinden bir kısmını görüşleri ve düşünceleri böyledir. Bütün filozofların sözlerini toplasak, ciltler dolusu kitap olur. Biz sadece denizden bir damlayı gösterdik.

Acaba hiç mümkün müdür ki, bu kadar filozof ve bilim adamları yanılsın. Hâşâ, içinde hurafeler olan bir kitabı hak ve hakikat madeni zannetsin. Bu mümkün değildir. O halde geriye sadece tek bir seçenek kalıyor ki, o da Kur’an’ın Allah’ın kitabı, Hz. Muhammed'in de Onun elçisi olmasıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun