Çocuk terbiyesinde şiddet, azarlama, dayak ve çeşitli yasaklama cezaları uygulamak caiz midir?
- Evladımızı yetiştirirken bazı zamanlarda şımarmasını engellemek ve söz dinlemesi amacıyla bağırmak ve basit, "dışarıda oynamak yasak" gibi cezalar vermek doğru mudur?
Değerli kardeşimiz,
Merhametsizlik, İslam'ın umumî yasaklarından biridir. Bu sadece çocuk veya insanlar hakkında değil, hayvanlar yani "her ruh taşıyan" mahlûk hakkında yasaklanmıştır. Bu zîruh, hayvan da olsa, kâfir de olsa fark etmez:
"Herhangi bir zîruha (ruh ve hayat sahihine) kim işkence yapar, sonra da tövbe etmeden ölürse, kıyamet günü, Allah da ona işkence yapar." (Müsned-i Ahmed, II, 92)
Müslümana rahîm (merhametli) olmak, kerim olmak tavsiye edilir:
"(Halka) merhametli olmayan kimseye (Hak tarafından) rahmet edilmez.”(Buhari, Edeb 18; Ebu Davud Edeb 66)
"Rahmet ve şefkat sahiplerine Rahman olan Allah rahmet eder; arz ehline rahmet edin ki (müşfik olun ki) semâ ehli de size rahmet etsin." (Ebu Davud, Edeb 66)
"Merhamet ancak şakî olanlardan alınmıştır.” (Tirmizi, Birr 16)
Hz. Peygamber (asm) çocuklara karşı gösterilmesi gereken şefkate ayrıca ağırlık verir:
"Küçüklerimize şefkat etmeyen bizden değildir.” (Hakim, El-Müstedrek, I/62)
"Çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir, melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin için yazarlar.” (Müsnedu İmam-ı Zeyd İbni Ali, s. 505)
diye, çocukları sevmeye teşvik eden Hz. Peygamber (asm), torunlarından birini öperken, orada bulunanlardan birisi,
"Benim on çocuğum var, hiçbirini de öpmedim." diyerek Hz. Peygamberin (asm) davranışını yadırgadığını ifade eder. Resulullah'tan aldığı cevap şu olur:
"Şefkatli olmayana merhamet edilmez." (Buhari, Edeb 18)
Bir başka rivayetin bildirdiğine göre, bir grup bedevi, "Çocuklarınızı öper misiniz?" diye Hz. Peygamber (asm)'den sorar. "Evet!" cevabını alan bedeviler "Fakat biz Allah'a andolsun öpmeyiz!" deyince Resulullah (asm)'ın onlara cevabı şu olur: "Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?" (İbnu Mace, Edeb 3)
Hz. Enes, her yönüyle, her davranışıyla insanlara en iyi örneği sunan Hz. Peygamber (asm)'i "çocuklara karşı insanların en müşfiği" olarak tavsif eder. (Bezzar, Müsned, Yzm. Köprülü, Nu. 426, 6/a.)
Tedib
Çocuğu gaddarlığa karşı koruma meselesinde İslam'ın hassasiyeti bilhassa tedible ilgili olarak koyduğu kaidelerde kendini göstermektedir. Çünkü, çocuğu en ziyade ezen husus, tedib ve terbiye maksadıyla takınılan sert ve merhametsiz tavırdır.
Tedib, lügat olarak, edeb verme manasına gelir. Umumiyetle, âdab ve davranışlarla ilgili olarak cemiyetin iyi saydığı şeyleri öğretme, kötü saydığı şeylerden de koruma faaliyetidir. Bu maksatla yapılacak her çeşit talim, müdahale, tedbir, ceza, azar birer tedib faaliyetidir. Her tedib bir terbiye vasıtasıdır. Çocuğun anlayışına, işlediği hatanın cinsine ve derecesine göre tatbik edilecek çeşitli tedib şekilleri vardır. "Vaaz ve nasihat, Allah'ın nasihatıyla korkutma (vaîd), tehdit, dövme, hapsetme, ikram, hediye, ihsan, (çeşitli şekillerde) iyilik etme," hepsi tedibin çeşitlerine girer. (Münavi, Feyzü'l-kadir, 5/257)
İslam alimleri, Hz. Peygamber (asm)'in
"Herkese derecesine göre davranın.” (Ebu Davud, Edeb 22)
"Akılları nisbetinde ikabda bulunun.” (Suyuti, Camiu's-Sağir, 4/299)
hadisini, çocukların tedibi mevzuunda, "Kendi aklınıza göre değil, onların aklına uygun düşecek ceza ile cezalandırın.” (Münavi, Feyzü'l-kadir, 5/257) şeklinde anlayarak, tedib edilecek çocuğun iyice tanınmasını, çocuğun umumî durumuna göre, bunlardan birinin tercih edilmesini prensip kabul ederler.
Tedib vasıtaları arasında, dayağın yer alma keyfiyetini, "terbiyede dayağın kaldırılması" fantazisine meyleden Batı kaynaklı günümüz esprisi, "çocuğa kötü muamele, işkence kapısının açılması" olarak değerlendirebileceğini göz önüne alarak, bu mevzuda İslam'ın görüşünü belirtmek gerekecektir:
a. Her şeyden önce, gerek dünyevî, gerek uhrevî meselelerde kişinin terbiyesinde, onun, ümit ve korku arasında (beynerrecâ vel havf) tutulması mühim bir esastır. Kur'an daima cennet ve cehennemi yan yana zikreder, Allah'ın rahmeti ile ümit verirken, adalet ve cezasıyla, gadab ve celaliyle de korkutur.
b. Çocuk terbiyesinde ümitle birlikte korku da yer almalıdır. Çocuk için korkunun en müşahhas, en uyarıcı temsilcisi "dayak"tır. Hz. Peygamber (asm), çok sıkı kayıtlarla dövmeye müsaade etmesine rağmen, deyneğin korkutucu, caydırıcı tesirinden istifade edilmesi için onun evde, "herkesin göreceği şekilde asılı tutulmasını" tavsiye etmiştir.(Taberani, Mucemu's-sağir, 1/44) Gazali, muallimlere: "Tediblerin büyük kısmını korkutarak, dayak ve tedibi de azaltarak" yapmalarını tavsiye eder. (Gazali, el-Edeb, Mısır, 1326, s. 67)
c. Hz. Peygamber (asm), "küçük çocukların" dövülmesini yasaklar:
"Henüz tıfıl olan çocuklarınızı dövmeyin.” (Deylemi, Müsned, Yzm. Şehit Ali Paşa, Nu. 565)
Buradaki "tıfıl" kelimesi "doğum-buluğ arasındaki çocuk" mânâsına gelirse de, "doğum-temyiz arasındaki çocuk” (İbnu Manzur, Lisanü'l-Arap, ilgili md.) mânâsına da gelmektedir ve hadiste bu ikinci mânâda kullanılmıştır; zira belli yaşlardan sonra, belli kayıtlarla dayağa izin verildiğine dair rivayetler de mevcuttur. Aliyyü'l-Kaari, çocuğun altı yaşından önce sadece dil ve ihsanla tedib edilmesi gerektiği, dövmek suretiyle tedibe altı yaşından sonra tevessül edilebileceğini söyler. (Kaari, Şerhu Aynu'l-İlm, I/418-419)
Şu halde, hadisten "temyiz yaşından önce dövmenin yasaklandığı" anlaşılmıştır.
d. Hadiste dayağa namazla ilgili olarak ruhsat verilmektedir:
"Çocuklar yedi yaşına basınca namazı emredin, öğretin; on yaşına basınca da kılmadığı takdirde (alıştırmak için) dövün.” (Ebu Davud, Salat, 26)
Alimler daha küçük yaşta dayağın fayda değil zarar vereceğini ifade ederler. Hatta başta Beyhakî olmak üzere bazı âlimler "dayağın sadece vacip olan bir fiile icbar için caiz olacağı" düşüncesine dayanarak, büluğa kadar hiçbir şey vâcib olmadığı için bu yaşa kadar, hiçbir surette dövülmemesi gerektiğini ileri sürmüştür. (Şevkani, Neylü'l-evtar, 1/349; İbn Hacer, Fethu'l-bari, 2/489-490)
e. Alimler dayağın münhasıran tedib maksadıyla olması gereğine işaret ederler. Öfke ve hıncını teskin etmek, işkence ve eziyette bulunmak maksadıyla olan dayak helâl değildir. Çocuğun kasıtsız, unutarak yaptığı fiilleri sebebiyle dövülmesi de haramdır. (Münavi, Feyzü'l-kadir, 4/372)
f. Vurulacak miktar üzerinde de durulur. Hz. Peygamber (asm), Muallim Mirdas'a:
"Sakın üçten fazla vurmayasın; aksi takdirde Allah sana kısas tatbik eder." (Üstruşeni, Ahkamu's-sığar, 1/10)
buyurur.
Bu konuda âlimler çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Her halükarda "hadd" maksadıyla olmayan tedib için olan dövmeler, on darbeyi geçmeyecek ve yaralayıcı olmayacak. (Tebrizi, Mişkatü'l-mesabih, 2/310)
Kabisi, henüz buluğ çağına yaklaşmayan çocukların hafif dövülmesi ve üç darbeden fazla vurulmaması gerektiğini söyler.(Kabisi, İslamda Öğretmen ve Öğrenci Meseleleri, Ankara, 1966, s. 54) Büluğa yaklaşanlara da en fazla on darbe tecviz edilir. Alimlerin ekseriyeti bu görüşü iltizam eder. (İbn Haldun, Mukaddime, Beyrut, tarihsiz, s. 540)
g. Vurulacak nahiye de tahdit edilmiştir. Yüze vurmak kesinlikle yasaklanmıştır. (Müslim, Birr, 112, 116) Hayvanın bile yüzüne vurmak dinen yasaktır. (Ebu Davud, Cihad, 58) Bazı alimler bütün vuruşların aynı mahalle olmasını da hoş karşılamazlar.(Razi, Tefsir, 10/90) Kabisî en uygun mahallin ayak altı olacağını söyler.(Kabisi, s. 54)
ğ. Alimler, hadislere dayanarak kullanılacak vasıta üzerinde de dururlar. Tahta, deynek, kamçı gibi yaralayıcı şeyler de yasaktır. Elle, bükülü mendille veya ince çubukla dövmeye müsaade edilmiştir. Aksi takdirde, yasağın dışına çıkıldığı için, ortaya çıkacak durumlardan döven kimse hukuken sorumludur. (Razi, a.y; Ustruşeni, 1/10) Hukuku tecavüz ettiği için uhrevî sorumluluğu da olacaktır.
Hülasa görüldüğü üzere, dayak tedib maksadıyla tecviz edilmiş olmasına rağmen, çeşitli kayıtlarla son derece sınırlandırılmıştır. Bu kayıtlara her zaman riayetin mümkün olmayacağını göz önüne alan İmâm-ı Şafii, Zeynü'd-Dîn el-Irâkî gibi diğer bazı alimler "Dayak caiz olmakla beraber terki efdaldir, daha iyidir." neticesine varmışlardır. (Razi, a.y.)
Alimleri bu hükme götüren Hz. Peygamber (asm)'in şahsi tutumunu da burada belirtmemizde, mevzumuzun aydınlanması açısından zaruret var:
Hz. Ayşe, Resulullah'm ne kadınlarından, ne de hizmetçilerinden kimseyi dövmediğini, eliyle hiçbir şeye (bu niyetle) vurmadığını kesin bir dille ifade eder. Sahabeden, Hz. Peygamber'e (asm) yakınlığıyla meşhur Hz. Enes de Aleyhissalatu vesselam'a (hazerde ve seferde) on yıl hizmet ettiğini, işlerinin her defasında Resulullah'ın arzu ettiği şekilde olmadığını, buna rağmen kendisine bir defacık ne vurduğunu, ne sebbettiğini, ne azarladığını, ne surat astığını ne de ayıpladığını, hatta bir kere olsun "of be" demediğini, yaptıkları arasında hoşuna gitmeyen için "Ne fena yapmışsın." demediğini veya yapılan bir şey için "Bunu niye böyle yaptın?", yapılmayan şey için de "Onu niye yapmadın?" diye hesaba çekmediğini, kazara hanımlarından biri, "Keşke şöyle yapsaydın" diye müdahale edecek olsa "Bırakın çocuğu, o Allah'ın murad ettiğinden başka bir şey yapmamıştır." dediğini anlatmaktadır.(Burada dokuz ayrı rivayet birleşitirlmiştir. bk. Canan, İbrahim, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, s. 132; Çocuk haklarıyla ilgili detaylı bilgi için bk. Canan, İbrahim, Allah’ın Çocuklara Bahşettiği Haklar)
- Namaz kılmayan çocuk dövülür mü?
"Çocuklarınızı yedi yaşında namaza alıştırın. On yaşına geldiklerinde (kılmıyorlarsa) onları dövün." (Tirmizî, Salât 183; Ebu Davud Salât 26)
Hadis-i şerifin günümüzde zayıf hatta uydurma olduğunu söyleyenler vardır. Tirmizî hadisin Hasen-Sahih olduğunu belirtir, Nevevî, Hulasatu’l-Ahkam’da Ebu Davud hadisinin de hasen olduğunu ifade eder.
Mümin ebeveynler çocukları dövme heveslisi değillerdir, olmamalılardır. Şu kesinkes bilinmelidir ki, anne babalar önce kendileri çocuklarına örnek olmalı, sadece “ben dedim, olmadı, o halde dövebilirim” mantığıyla olaya yaklaşmamalılardır. Namaz gibi ulvi bir hadisenin ruhlarda ve yüreklerde makes bulması adına mutlaka gerekli alt yapı hazırlanmalı ve bu manada ebeveynler ellerinden gelenleri yapmalılardır. Sadece sözlü olarak uyarılar yerine çoğu zaman bizzat örnek olma, idol kabul edilme, model insan hüviyetine sahip bireyler olma yoluna süluk edilmelidir.
Çocuk ister kız olsun ister erkek olsun alıştırmak için küçük yaştaki çocuklara namaz emredilir. Yedi yaşında emredildiği halde namaz kılmazlarsa üç vuruşu geçmemek şartı ile sopa ile değil de el ile hafifçe dövülür (Ebu Muhammed Muvaffakuddin Abdullah b. Ahmed İbn Kudame el-Muğni II. 48 Kahire t.y.).
Bu şekilde davranma sebebi çocuğun dini görevlerinde ihmalkârlık yapan bir kimse gibi yetişmesini engellemek içindir. Ayrıca burada adı geçen dövmek çocuğa işkence etmek değildir. Bundan maksat çocuğu terbiye etmek ve ibadetin önemini ona öğretmektir. (Ahmet Şerbani, Sorulu Cevaplı İslam Fıkhı, çev. Mustafa Özcan, Ahmet İyibildiren, Bekir Ağlamaz, cilt:1, sayfa: 102-133, Özgü yay. İstanbul 1998)
Namaz kılmayan çocuğun dövülebileceğine kail olan âlimler, bu eyleme geçebilmek için öncesindeki bütün yol ve yöntemlerin denenmiş ve netice alınmamış olması gerektiğinde ısrar ediyorlar. Yoksa çocuğu, ibadetin gerekliliği konusunda yeterince eğitip öğretmeden ilk iş olarak dayak cezasına başvurmayı hiçbir İslam âlimi öngörmemiştir.
Beyhakî ise dayakla ilgili hadislerin mensuh olduğunu onlarla hükmedilemeyeceğini, zira onların Hz. Ali (ra)'dan rivayet edilen sahih şu hadisle neshedildiğini belirtir: "Kalem/sorumluluk, üç kimseden kaldırılmıştır. Küçük buluğa erinceye kadar, uyuyan uyanıncaya kadar... Hasta / mecnun, kendisine gelinceye kadar..." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/116)
İslâm âlimleri, dayaktan çok rıfkla muameleden yana görüş belirtmişlerdir. Sevgi-merhamet ve şefkatle çocuğa yaklaşması gerektiğini benimseyenler şu hadisi delil getirmişlerdir:
“Ya Rabbi! Kim ümmetimin herhangi bir işini üzerine alır da zorluk çıkarırsa sen de onlara zorluk çıkar. Kim de ümmetimin bir işini üzerine alır da onlara rıfk ve mülayemetle davranırsa sen de ona rıfk ve merhametle muamele eyle." (Müslim, İmare, 19)
Yine bu konuya ışık tutacak bir örnek olay da Hz. Ömer'in ikazı ve tavrıdır ki son derece önemlidir. Uyuyan çocuğunu namaz kılması için uyandırmaya çalışan bir kadına tesadüf eden Hz. Ömer:
"Bırak onu! Akil baliğ oluncaya kadar o sorumlu değildir" (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I/382) diyerek kadını bundan vazgeçirmeye çalışması Hz. Ömer gibi tavizsiz bir şahsiyetin bu konuda Resûlullah'a muhalif düştüğü söylenemeyeceğine göre onun, Beyhakî'nin de işaret ettiği gibi söz konusu hadislerin neshedilmiş olduğu kanaatinde olduğunu gösterebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Bebeğin kulağına ezan okumak caiz mi?
- Sütannenin çocuğun karakteri üzerinde bir önemi var mı?
- Akika kurbanı hakkında detaylı bilgi verir misiniz; neden erkekler için iki, kızlar için bir akika kurbanı kesilir?
- Namaz kılmayan çocuğu dövmenin şekli ve şiddeti ne olmalı?
- Peygamberimiz, aile planlaması konusunda ne demiş?
- Hür kadının çocuğu nasıl köle olur?
- Özür dileme ile ilgili hadis-i şerif var mıdır?
- Namaz kılmayı terk eden kişiler öldürülebilir sözü hadis mi?
- Hz. Muhammed'in ailesi içindeki örnek davranışları nelerdir?
- DİNLENME
Yorumlar
Peygamber aleyhissalâtu vesselamın “Çocukları dövmeyin” hadisi nazarlardan gizli kaldığı gibi, ‘alâ’ harf-i cer’iyle birlikte kullanıldığında ‘namaz kılmasında ısrarcı olun; ısrarla namaz kılmaya teşvik eden’ mânâsı verilmesi gelen bir söz ‘onları dövün’ diye tercüme edilebiliyor.
Metin Karabaşoğlu