Kur'an'da tekrar edilen Hz. Musa ve Hz. Hızır hadisesi nedir?
- Bu hadise niye önemlidir; bize neyi ders vermek istiyor?
Değerli kardeşimiz,
HZ. MUSA VE HZ. HIZIR KISSASI
Hz. Musa (as) ve genç yardımcısının “iki denizin birleştiği yere” yaptıkları yolculuk.
"Hani Musa genç yardımcısına demişti: İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim." (Kehf, 18/60)
Balık, buluşma yerinin tam olarak belirlenmesinde bir işaret olmuştur.
"Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu. (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: 'Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk.' (Genç-yardımcısı) Dedi ki: 'Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.' (Musa) Dedi ki: 'Bizim de aradığımız buydu.' Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler." (Kehf, 18/61-64)
Ayetlerden Hz. Musa (as) ve genç yardımcısının yanlarında yemek üzere bir balık getirdikleri anlaşılmaktadır. Ancak henüz yeme vakitleri gelmeden evvel, Allah bu balığı ikisine birden unutturmuş, balık da onların unuttukları bu anda akıntıya doğru gidip, yanlarından uzaklaşmıştır.
Ancak bu unutmanın pek çok hikmetleri vardır. Allah bir hayır ve hikmet üzerine ikisine birden yiyeceklerini unutturmuştur. Hz. Musa (as)'ın iki denizin birleştiği yere gelmesinin nedeni, Kehf Suresi'nin devamında hakkında bilgiler verilen önemli ve kutlu bir şahısla görüşmektir. Kaderde belirlenmiş bu yere ulaşmak için Hz. Musa (as) ve genç yardımcısı uzun zaman geçirmişlerdir. Ancak bu buluşmanın tam yerine ulaşabilmek için daha fazla detaya ihtiyaçları vardır. Çünkü iki denizin birleştiği yer olarak ifade edilen mekan geniş bir alanı ifade etmektedir. Böyle geniş bir alanın hangi noktasında buluşacaklarını bilmeden, aradıkları kişiyi bulmaları çok zor olabilir.
İşte bu aşamada balığın kaçışının bir hikmeti ortaya çıkmaktadır. Bu kaçış açık bir işarettir. Çünkü balık, aradığı (Hz. Hızır olduğu tahmin edilen) kutlu şahıs ile Hz. Musa'nın buluşacakları yerin detayının tespitinde bir görev üstlenmiştir. Musa Peygamber ve yardımcısının unutması sonucu balığın kaçtığı yer, onların buluşma noktasını belirlemektedir. Allah bu buluşmanın nokta tayinini, balığın kaçışını vesile kılarak gerçekleştirmektedir.
Hz. Musa’nın üstün merhamet ve ilim sahibi Hz. Hızır ile buluşması
"Derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular." (Kehf, 18/65)
Allah kullarına karşı sonsuz merhamet sahibidir, Rahman ve Rahim'dir. Hz. Musa (as)'ın buluşmak üzere yola çıktığı Hz. Hızır (as) ise Allah'ın kendisine rahmet verdiği bir kişidir. Yani Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatı Hz. Hızır (as) üzerinde tecelli etmektedir. Allah, Hz. Hızır'a Kendi katından üstün bir ilim vermiş ve onu üstün bir kul kılmıştır.
Hz. Musa tabi olmak için Hz. Hızır’dan izin istemiştir
"Musa ona dedi ki: Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?" (Kehf, 18/66)
Ayetlerde geçen ifadelerden, Hz. Musa'nın buluşacağı bu kutlu kişi hakkında daha önceden vahiy ile detaylı bilgi aldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu durumu ortaya koyan pek çok delil vardır. Örneğin Hz. Musa (as) buluşacağı yere, bulunduğu yere göre oldukça uzak olmasına rağmen gitmek için bir çaba sarf etmiştir. Çünkü orada buluşacağı kişinin kendisine çok fazla fayda vereceğine emindir. Bunun herhangi bir buluşma olmadığını, çok özel bir buluşma olduğunu bilmektedir. O nedenle her türlü zorluğu göze almakta, uzun bir yol katetmektedir.
Ayrıca buluşur buluşmaz karşısındaki kişiyi hemen tanımış, onun üstün ahlakını ve ilmini fark etmiş ve kendisine tabi olmayı talep etmiştir. Bu da karşısındaki kişinin ilim öğretilen, kutlu bir kişi olduğunun kendisine önceden bildirmiş olabileceğini göstermektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hz. Hızır’ın Hz. Musa’ya verdiği cevap
"Dedi ki: Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin. (Böyleyken) Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?" (Kehf, 18/67-68)
Ayetlerde dikkat çekildiğine göre Hz. Hızır da Hz. Musa hakkında detaylı bilgiye sahiptir. Üstelik konuşmalarından Hz. Hızır'ın geleceğe dair bazı bilgilere de Allah'ın bildirmesiyle sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Hızır, Hz. Musa'nın talebini dinledikten sonra ona hemen kendisiyle birlikte olmaya sabır gösteremeyeceğini söylemiştir. Daha hiçbir olay olmadan, Hz. Musa'nın nasıl bir tavır göstereceğini bilmeden ve görmeden Hz. Hızır'ın böyle bir açıklamada bulunması çok dikkat çekicidir. Bunun nedeni ise Allah’ın dilemesiyle Hz. Hızır'ın geleceği bilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Hz. Musa inşallah diyerek söz vermiştir
"(Musa:) 'İnşaallah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim.' dedi." (Kehf, 18/69)
Ayette görüldüğü üzere, Hz. Musa, Hz. Hızır'ın söylediği sözler karşısında hemen Müslümanca bir tavır göstermekte ve "İnşallah" -yani "eğer Allah dilerse"- diye cevap vermektedir. Bu kelime müminlerin Allah'a olan teslimiyetlerinin, kaderin her an işlediğini bildiklerinin, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerinin farkında olduklarının bir ifadesidir.
Hz. Hızır Hz. Musa’dan açıklayıncaya kadar kendisine soru sormamasını istemiştir
"Dedi ki: Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar." (Kehf, 18/70)
Hz. Musa ve Hz. Hızır kıssası ile peygambere ve elçilere uymanın önemine bir kez daha dikkat çekilmektedir. Bu tabiyet esnasında müminlerin titiz bir saygı göstermeye ehemmiyet vermeleri gerekmektedir.
Eğer yapılan bir hareketin ya da söylenen bir sözün hikmetleri görülmüyorsa, o zaman Müslümana düşen şey; tabi olduğu elçinin veya mürşidin, hikmetlerini açıklamasını saygıyla beklemektir. Bu bakış açısına sahip bir Müslüman, yapılanın aslında son derece isabetli ve doğru olduğunu hemen fark edecek ve ilk baştaki tavrının hatalı olduğunu kolaylıkla anlayacaktır. Nitekim ayetlerde de tabi olunan kişinin gerekli gördüğü zaman yaptığı işlerin, aldığı kararların ve söylediği sözlerin hikmetini öğütle açıklayacağı bildirilmektedir. Örneğin Hz. Hızır Kehf Suresi'nin bu ayetinde "ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar" diyerek, Hz. Musa'ya karşılaştığı olayların hikmetini açıklayacağını hissettirmiştir.
Hz. Hızır Bindikleri Gemiyi Delmiştir
"Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: 'İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.'" (Kehf, 18/71)
Kehf Suresi'nin bu ayetinden Hz. Musa'nın Hz. Hızır ile olan yolculuğu sırasında yanına genç arkadaşını almadığı anlaşılmaktadır. Bu seçimin pek çok hikmeti olabilir. Ancak bunlardan biri, ikili eğitimin önemine işaret etmesidir.
Ayette bildirilen olay, Hz. Hızır'ın ilk karşılaştıklarında ona söylediği sabır gösteremeyeceği olaylardan birinin kaderinde gerçekleştiği andır. Hz. Hızır'a geleceğe dair verilen bilginin bir kısmı böylece gerçekleşmiştir.
Hz. Musa Hz. Hızır’dan aldığı eğitimin devam etmesini talep etmiştir
"Dedi ki: 'Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?' (Musa:) 'Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma.' dedi." (Kehf, 18/72-73)
Kehf Suresi'ndeki bu ayetlerde, Hz. Hızır'ın konuşmalarındaki kesinlik dikkati çekmektedir. Hz. Hızır, gerçekleşecek olan olayları bildirirken çok emin bir üslupla konuşmaktadır. Hz. Musa'nın hiçbir şekilde sabredemeyeceğini "kesinlikle" diyerek ifade etmekte, buna gücü yetemeyeceğini dile getirmektedir.
Hz. Musa'nın ayette geçen "bu işimde bana zorluk çıkarma" şeklindeki sözlerinden ise, Hz. Hızır'la olan eğitimin kesilmesini istemediği anlaşılmaktadır.
Hz. Hızır’ın çocuğu öldürmesine Hz. Musa’nın gösterdiği tepki
"Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: 'Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın.'" (Kehf, 18/74)
Hz. Musa her ne kadar söz verse de, soru sormama konusunda karar alıp, irade göstermek istese de kaderinin dışına çıkamamakta ve bu soruları sormayı engelleyememektedir. Üstelik Hz. Hızır'ın Allah'ın emriyle hareket eden, ilim sahibi bir kişi olduğunu bildiği, ona tabi olduğunu söylediği halde, Hz. Hızır'ın yaptıkları karşısında bir tepki göstermektedir.
Hz. Hızır da Allah'ın emri ve dilemesiyle hareket eden, salih bir kuldur. Yaptığı her hareket, söylediği her söz ancak Allah'ın emriyle gerçekleşmektedir. Üstelik bu ölümün bir cana karşılık olup olmadığını Allah dilemedikçe hiç kimsenin bilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde öldürülen çocuğun "tertemiz bir can" olup olmadığını da Allah bildirmedikçe, hiç kimse bilemez.
Hz. Hızır’dan aldığı derslerin devamı için Hz. Musa’nın bulduğu çözüm
"Dedi ki: 'Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?' (Musa:) 'Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun.' dedi." (Kehf, 18/75-76)
76. ayette ise Hz. Musa'nın, meydana gelen bu durumdan Hz. Hızır'ın rahatsızlık duyduğunun farkında olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Hızır'ın yaptığı hatırlatmalara ve sabır gösteremeyeceği yönünde kesinlik arz eden konuşmalarına rağmen, Hz. Musa ısrarla sabır göstereceğini ifade etmiş, ancak iki olaydan sonra artık bir çözüm yolu bulmaya karar vermiştir. Bunun için de Hz. Hızır'ın bu eğitimden vazgeçmemesine yönelik yeni bir ikna üslubu kullanmıştır.
Kasaba halkının Hz. Musa ve Hz. Hızır’ı konuklamaktan kaçınmaları
"(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: 'Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.'" (Kehf, 18/77)
Yollarına devam eden Hz. Musa ve Hz. Hızır, girdikleri kasabada güzellikle karşılanmamışlardır. Bu karşılamadan yaptıkları yolculuğun çok zorlu bir yolculuk olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kasaba halkı onları konuklamaktan, hatta onlara yemek vermekten dahi kaçınmıştır.
Bu ayette Allah, doğruyu ve faydalı ilmi bulmak için her türlü zorluğa talip olunmasının makbuliyetine işaret etmektedir. Hz. Musa da Hz. Hızır ile birlikte olabilmek, onun ilminden istifade edebilmek ve öğütlerinden faydalanabilmek için her türlü zorluğa razıdır. Bu tüm inananlar için de bir öğüt niteliğindedir. Müslümanlar da benzer bir durumla karşılaştıklarında aynı kararlılığı ve güzel ahlakı göstermelidirler.
Ayette ayrıca Hz. Hızır'ın son derece yetenekli, maharetli ve süratli bir kimse olduğuna işaret edilmektedir. Bu, hem daha önce gemiyi içindekilere hiç sezdirmeden tahrip edebilmesinden, hem de duvarı inşa ederken yaptığı işin hızından ve dayanıklılığından anlaşılmaktadır. Allah ayetinde "hemen onu inşa etti" diye bildirerek bu hıza ve tecrübeye işaret etmiştir. Ayrıca Hz. Hızır, gemiyi delerken de çok büyük bir hüner göstermiştir. Gemiyi tahrip etmemiş, sadece birkaç küçük hasarla, karşı tarafın beğenmeyeceği bir hale getirmiştir. Buradan Hz. Hızır'ın duvarın ve geminin yapıldığı malzemeye tam bir hakimiyeti olduğu anlaşılmaktadır.
Ayetin devamında Hz. Musa üçüncü ve son kez Hz. Hızır'a bir soru sormaktadır. Oysa Hz. Hızır ücret alıp almaması gerektiğini zaten Allah'ın kendisine verdiği ilimle gayet iyi bilmektedir.
Hz. Musa’nın sorduğu son soru, aralarında ayrılma vaktinin geldiğinin bir işareti olmuştur
"Dedi ki: İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim." (Kehf, 18/78)
Hz. Hızır bu ayette, Hz. Musa'ya "yorumu yapılmadığı için sabredemedin" diyerek öğütle açıklamada bulunacağını söylemektedir. Bu sözleriyle tüm bunların, hikmetleri açıklanırsa sabredebilecek şeyler olduğunu ifade etmiştir. Yani eğer Hz. Hızır ilk andan itibaren sorulan soruların hikmetlerini açıklamış olsaydı, Hz. Musa bunlara sabır gösterebilirdi. Burada bir kez daha peygamberin veya mürşidin açıklamadığı konularda mutlak hayır ve hikmet aranması gerektiği akla gelmektedir.
Hz. Hızır’ın gemiyi delmesinin nedenleri
"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." (Kehf, 18/79)
Bu ayette görüldüğü gibi, ayrılma kararını belirledikten sonra Hz. Hızır olayların hayır ve hikmetlerini birer birer açıklamaya başlar. Birinci olayda Hz. Hızır bir gemiyi delmiştir. Ancak bu gemiyi delmesinin çok önemli birkaç nedeni vardır.
Merhamet, müminlere düşkünlük ve şefkat Allah'ın peygamberlerinin ve elçilerinin de en dikkat çeken özellikleridir. Allah'ın üstün ilme sahip kullarından biri olan Hz. Hızır da tüm elçiler gibi şefkatli ve merhametli, Allah'ın katından rahmet verdiği bir insandır. O nedenle de yoksulluk ve ihtiyaç içinde olan bu insanlara yardım etmek için hemen gemilerinde bir delik açmış, böylece gemiyi eksik ve kusurlu göstererek zalimlerin el koymasından kurtarmıştır.
Hz. Hızır'ın gemiyi delişinde de çok büyük bir akıl, feraset, basiret ve ileri görüşlülük hemen dikkati çekmektedir. Çünkü gemiyi makul ölçülerde, tekrar tamir edildiğinde kolayca kullanılabilecek şekilde tahrip etmiştir. Böylece gemiyi gören kişi kusurlu zannedecek ve el koymaktan vazgeçecektir. Ancak gemi sahipleri zorba kişilerin mallarını gasp etme tehlikesi ortadan kalktıktan sonra gemiyi kolaylıkla yeniden tamir edip, kullanabilecek hale getireceklerdir.
Allah, çocuğun canını almak için Hz. Hızır’ı vesile etmiştir
"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk. Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik." (Kehf, 18/80-81)
Ayette çocuğun ailesinin mümin kimseler olduğu haber verilmektedir. Bu bilgi ile, o devirde de hak dinin olduğuna işaret edilmektedir.
Hz. Hızır'ın çocuğun canını almasıyla ilgili ayetler incelenirken vurgulanması gereken bir diğer konu ise, çocuğun ölümünün Allah'ın bir takdiri olduğudur. O çocuğun ölümünü Allah kaderinde yer ve zaman olarak yazmıştır. Allah,
"Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen odur. Adı konulmuş ecel, onun katındadır." (Enam, 6/2)
ayetiyle insanlara bu gerçeği hatırlatmaktadır. Kuran'da bildirildiği gibi her insanın canını melekler alır. Allah, Enfal Suresi'nde bu gerçeği şu şekilde bildirir:
"Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: 'Yakıcı azabı tadın.' diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin." (Enfal, 8/50)
Ancak meleklerin canı alması da bir sebeptir, gerçekte ise canı alan ancak Allah'tır. Allah bu çocuğun canının alınmasını Hz. Hızır'ın eliyle takdir etmiştir. Ancak Hz. Hızır olmayıp, başka biri de bu ölüme bir vesile olabilirdi. Bir kaza sonucu, kalbinin durması nedeniyle ya da düşüp başını yaralayarak bir anda hayatını yitirebilirdi. Ayrıca bu olayda Allah, ölüm meleklerini görünmeyen sebep kılmış, görünen yüzünde ise, Hz. Hızır çocuğun canını alıyor gibi göstermiştir. Gerçekte ise Hz. Hızır vahiyle hareket eden bir insandır ve Allah'ın emrinin dışına kesinlikle çıkamaz. Allah dilemedikçe, kendi iradesiyle birşey yapması mümkün değildir. Allah bu çocuğun canını almak için onu vesile etmiştir.
Hz. Hızır ileride inkarcılardan olacağına dair kesin bilgiye sahip olduğu bir çocuğu, Allah'ın emriyle öldürmektedir. O çocuğun hem ailesine ve çevresine zulmetmesini engellemek, hem de günahlara boğulmasına mani olmak istemektedir. Bunun için önceden tedbir almaktadır.
Hz. Hızır’ın öksüz çocuklara ait olan duvarı inşa etmesinin hikmeti
"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." (Kehf, 18/82)
Hz. Hızır İslam ahlakının bir gereği olarak yetim çocukların geleceğini düşünmekte ve onlar için çok önemli bir yatırım yapmaktadır. Eğer Hz. Hızır duvarı tamir etmeseydi, duvar yıkılıp yetim çocukların babalarına ait hazine ortaya çıkacak, çocukların malları da zalim kimseler tarafından yağmalanacaktı. İşte bu nedenle Hz. Hızır hazine için, çocuklar ergenliğe erişinceye kadar korunup, gizlenebilecek sağlam bir yer yapmış, onların gelecekleri için önemli bir tedbir almıştır.
Ayette ayrıca Hz. Hızır'ın "Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım" dediğine dikkat çekilmektedir. Bu, daha önce de vurguladığımız gibi, her şeyi yapanın Allah olduğunu, her şeyin kaderde olup bittiğini bildiğini gösteren bir konuşmadır. Hz. Hızır hiçbir kararı kendi dilemesiyle yapmadığını en güzel şekilde ifade etmektedir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Hz. HIZIR (a.s)
- KEHF SURESİ
- Hz. Hızır suç işlenmeden bir çocuğu nasıl cezalandırır?
- Hz. Hızır ile Hz. Musa İstanbul'da mı buluşmuş?
- Taha suresi 94. ayette geçen "(Harun) dedi ki: Ey anamın oğlu, sakalımdan ve başımdan tutma..." konusunu açıklar mısınız?
- Hz. Hızır hakkında bilgi verir misiniz?
- Gaybı Bildirme 3. Bölüm- Allah’ın Hz. Hızır’a gaybı bildirmesi
- Bazı ayetlerde "Gaybı Allah'dan başkasının bilemeyeceği" ifade edilmektedir. Bazı peygamberlerin ve bazı veli zatların gelecekle alakalı haberler vermelerini bu ayetler ışığında nasıl değerlendirebiliriz?
- 16. “Kur’an’da kadere iman yoktur” diyenlere Kehf Suresi’ndeki Hz. Hızır Kıssası cevap veriyor
- Ehven-i şer açısından Hızır kıssasını değerlendirir misiniz?
Yorumlar
Cok güzel.. Açıklamalarda hakikatleri anlatıyor