Peygamberimiz bir sahabiye kamçısıyla vurup “Çekil yanımdan." demiş midir?

Tarih: 29.06.2014 - 00:42 | Güncelleme:

Soru Detayı

1-Allah'ın kafirlere verdiği istidraç, kafirlerin doğru yolda olduğunu sanmalarına neden olmaz mı? Bu insanlar doğru yolu nasıl bulacaklar?

2- Efendimiz'in bir sahabiye kamçısıyla vurduğu ve "Çekil yanımdan" dediği söyleniyor. Efendimiz nefsinden konuşmuyorsa niye böyle söylemiş?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1) İstidraç, zaten bir imtihan vesilesi olmaktan ziyade, normal imtihan şartlarında göstertilen hakikatlere bakmaları gereken insanlara verilen bir cezadır.

Yani, daha önce herkes gibi akıllarını kullanarak Peygamber (asm)’i ve Allah’ın kitabını dinleyerek hakikat yoluna girmeleri gerekirken, kendi heva ve hevesinin peşinde gitmeyi tercih edenlerin önüne serilen daha zor bir imtihan görünümünde olmakla beraber, önceki hatalarına karşılık verilen bir nevi cezadır. Onun için onların bu zor durumlarını “zorluk” paydası altında tartışmaya açmak yersizidir.

“Ayetlerimizi yalan sayanları, farkına varamayacakları şekilde (onlara istidrac vererek) yavaş yavaş helâke yaklaştırırız.” (A'raf, 7/182),

“O halde sen bu şerefli sözü, Kur’ân’ı yalan sayanı bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden (istidrac vermek suretiyle), yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu benim düzenim, pek sağlamdır.” (Kalem, 68/44-45)

mealindeki ayetler, İslam literatüründe “istidrac” kavramının doğmasına kaynaklık etmiştir.

Görüldüğü üzere, her iki ayette de bu kavram “bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden..” onlara yaklaşmayı ifade etmektedir ki, bu onlara bir nevi cezadır. Farkına vararak, bile bile Allah’ın ayetlerini tekzip edip inkâr ettiklerinin bir cezası olarak, “farkında olmadıkları bir yolla” onların bu inkârlarında devam etmelerine imkân verilmiştir.

2) Böyle bir bilgiye rastlayamadık.

- Bu olay sanki zayıf bir rivayette zikredilen şu olaydan kaynaklanan yanlış bir anlatım olmuştur. Doğru olay şudur:

Hz. Peygamber (asm) vefat etmeden biraz önce insanlardan haklarını helal etmelerini, hakkını almak isteyenlerin de gelip almalarını söyler. Bunun üzerine Ukkaşe adında bir sahabi “Resullahın bilerek mi veya devesine vururken yanlışlıkla mı olduğunu bilmediği bir şekilde çıplak sırtına kamçı vurduğunu, kendisinin de şimdi bunun kısasını almak istediğini” belirtir. Nihayet peygamberimiz sırtını açınca oradaki nübüvvet mührüne bakar ve öper. Ve maksadının bu olduğunu söyler. (bk. Mecmau’z-Zevaid, h. no: 14253)

- Hafız Heysemi, Taberani’nin el-Kebir’de (h. no.2676) yer verdiği bu rivayetin zayıf olduğunu belirtmiştir. (bk. Mecmau’z-Zevaid a.y)

- Bununla beraber sorudaki asıl konuya şöyle açıklık getirmekte fayda vardır:

a) “O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm, 53/3-4) mealindeki ayetlerde asıl ders verilen husus, Kur’an’ın Allah’ın kelamı olması vurgusudur. Bu ayetlerde deniliyor  ki: “Muhammed (asm)’in elindeki bu Kur’an asla onun -heva ve hevesine uyarak- kendi kendine uydurup ortaya koyduğu bir kitap değildir. Onda yer alan her şey yalnız Allah’ın kendisine vahiy ettiği şeylerdir.”

b) Bu ayetten şunu da anlamak mümkündür: Hz. Peygamber (asm)'in sözleri başka herhangi bir insanın sözleri gibi değildir. Çünkü, onun sözleri Allah’ın elçisi olan bir kimsenin sözleridir. Onun -dini konularla ilgili- sözleri heva ve hevesinden kaynaklanmaz, Allah’ın emir veya izni dairesinde ilahi vahye dayalıdır.

c) Nitekim, İslam’da sünnet / sahih hadis teşriin ikinci kaynağı olarak kabul edilmiştir.

- İslam alimlerine göre,

Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 4/65),

“O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm, 53/3-4)

mealindeki ayetler Sünnetin teşriin ikinci kaynağı olduğunun delilidir.

- Buna göre, Hz. Peygamber (asm)'in -fiilî, kavlî, takrirî- sünnetini bize ulaştıran sahih hadisleri inkâr etmek büyük bir dinî risk taşımaktadır. Hz. Peygamber (asm)'in sünnetinin teşri kaynağı olduğunu inkâr eden veya sahih bir hadisin Hz. Peygamber (asm)'in sözü olduğuna inandığı halde kabul etmeyen dinin dışına çıkmış olur. Bu husus âlimlerin ittifakla kabul ettiği bir konudur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun