Şafii mezhebine göre fıtır sadakası ve oruç için verilen fidye hakkında bilgi verir misiniz? Şafiilerde buğday yerine para olur mu?..

Şafii mezhebine göre fıtır sadakası ve oruç için verilen fidye hakkında bilgi verir misiniz? Şafiilerde buğday yerine para olur mu?..
Tarih: 31.03.2012 - 12:46 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Fitrenin miktarı bir sâ'dır (2,166 kg.). Fitre ancak buğday, arpa, mercimek, pirinç, hurma, nohut, mısır, kuru üzüm ve peynir gibi, halkın çoğunun yediği gıda maddelerinden verilir. Gıda maddelerinin kıymetini para olarak vermek caiz değildir.

Hanefi mezhebine göre gıda maddelerinin kıymetini para olarak vermek caizdir. Fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanması bakımından böyle yapılması belki de daha hayırlıdır.

Şafi mezhebine tabi olanların, Hanefi mezhebini taklit ederek buğdayın değerini para olarak vermelerinde bir sakınca olmaz. Çünkü fakir için genelde para, ihtiyacı gidermek yönünden buğdaydan daha iyidir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun sadaka-i fıtırla ilgili kararının mukaddimesinde, bu sadakanın mahiyeti ve esprisi hakkında şöyle denmektedir:

"Hadislerde sadaka-i fıtrin miktarı, buğday, arpa, hurma veya üzümden bir sâ' (Hz. Peygamber döneminde kullanılmakta olan bir ölçü birimi olup yaklaşık 2,917 gr.) olarak belirlenmiştir. Sadaka-i fıtrin bu sayılan maddelerden belirlenmesi, o günkü toplumun ekonomik şartları ve beslenme alışkanlıklarından kaynaklanmaktadır. Hz. Peygamber ve sahabe dönemindeki uygulamalar dikkate alındığında, sadaka-i fıtır miktarı ile, bir fakirin, içinde yaşadığı toplumdaki orta halli bir ailenin hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır."

Alınan kararın son kısmında gıda maddelerinin aynen verilmesinin caiz oluşunun yanı sıra, bu maddelerin kıymetlerinin nakit olarak verilebileceği de ifade edilmiştir.

Birkaç kişinin fitresini vermesi gereken kişi bunları ödeyecek mala sahip değilse, önce kendi şahsının fitresini verir. Sonra malî durumu nisbetinde eşinin, hizmetçisinin, küçük çocuğunun, babasının, annesinin ve büyük çocuğunun fitresini verir. Bununla ilgili bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Önce nefsinden başla, ona tasaddukta bulun. Bir şey artarsa ailene ver. Ailenden bir şey artarsa yakınlarına ver." (Müslim, Zekât, 14)

Fitresini vermesi gerekenlerden aynı derecede birden fazla kişi bulunur ve hepsinin fitresini verecek kadar malı bulunmazsa, bunlardan dilediğinin fitresini verir.

Sadaka-i Fıtrin Verileceği Yerler

Sadaka-i fıtrin verileceği yerlerle zekâtın verileceği yerlerin aynı olduğu hususunda fakihler görüş birliği içindedirler. Sadaka-i fıtır bu bakımdan zekât hükmünde olup, zekâtın verileceği yerlere verilir ve Tevbe sûresinin 60. âyetinin kapsamına girer. Kendilerine zekât verilmesi caiz olmayanlara sadaka-i fıtrin da verilmesi caiz olmaz. Bu sadakanın gayri müslimlere, Müslüman ülkelerde yaşayan zimmîlere verilmesi caiz değildir.

Fıtır sadakası vermesi vacip olan bir kişi bu sadakayı vermeden ölürse, mirasçılarının bu sadakayı onun terekesinden vermeleri gerekir. Çünkü bu sadakada hem Allah'ın hem de kulların hakkı vardır. Mükellefin ölümüyle bu vecibe ortadan kalkmaz.

Hanefî mezhebine göre fıtır sadakası vermekle mükellef olan bir kişi fıtır sadakasını vermeden ölürse, mükellefiyeti sona erer. Mirasçıları onun bu sadakasını gönüllü olarak verirlerse ve kendileri de teberruda bulunma ehliyetine sahip iseler terekesinden verilir. Vermek istemezlerse zorlanamazlar. Ama ölünün bu konuda vasiyeti varsa, fitresinin, malının üçte birinden çıkarılıp verilmesi uygun olur. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-islâmi, 3/2040; Mehmet Keskin, Büyük Şafii İlmihali)

ŞAFİİLERE GÖRE FİDYE VERİLMESİ:

Şafiilere göre bir ramazana ait orucu diğer ramazan gelmeden önce tutmak gerekir. Önceki ramazan borcu tutulmadan ikinci bir ramazan gelince hem kaza hemde her gün için bir fidye vermek gerekir. Çünkü kaza vaktinden çıkarılmıştır. Kazaya vaktinden sonraya bırakmak ise, yerine getirilmesi gereken bir ibadeti sonraya bırakmak gibidir. Hanefi mezhebinde kaza için belli bir vakit gösterilmemiştir.

Fidye ancak ikinci ramazanın girişinden önce kaza etme imkanı bulup da kaza etmeyen kişinin üerine vacip olur. Kaza etme imkanı bulamadan bir sonraki ramazan ayına girilse bile fidye vermek gerekmez. Kaza oruçlarını tutamamış olan kişinin fidye borcu, yılların tekkerrürü ile katlanarak artar.

Fidyenin Sebebi:

Oruç tutmaktan âciz olmak: Fakihlerin ittifakıyla hiçbir şekilde oruç tutmaya gücü yetmeyenlere fidye vermek vaciptir. Bunlar da çok yaşlı erkeklerle yaşlı kadınlardır. Bu gibi kimseleri oruç zorlar ve bu sebeple büyük bir meşakkat meydana getirirse, oruçlarını bozup her gün için bir fakiri doyururlar.

Dayandığı delil şu ayet-i kerimedir:

"Oruca gücü yetmeyenlerin bir fakiri doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir."(Bakara, 2/183-184)

İbni Abbas da şöyle buyurmuştur:

"Ayet, yaşlı kimseler için ruhsat olarak inmiştir. Orucu eda etmek ise farzdır. Kazada olduğu gibi, edanın kefarete düşmesi caizdir."

Çok yaşlı erkeğin zimmeti, mesuliyeti sahihtir. Bu kişi eğer fakirlere yemek yedirmekten de âciz olursa ona bir şey lâzım gelmez.

"Allah hiç kimseye gücünün yetmediğini teklif etmez." Hanefiler şöyle demişlerdir: Bu gibi kişiler Allah Tealâ'ya istiğfar ederler, Allah'tan hakkını ödemekte kusur ettikleri için af dilerler.

Hastalığı dolayısıyla oruç tutamayan kimse bu hâldeyken ölürse fidye vermek vacip değildir. Çünkü bu başlangıcında ölüye vacip olmasına sebeptir. Fakat oruç tutma imkânı olup da oruç tutmayan ve bu durumda ölenin hükmü böyle değildir. Çünkü onun için yemek yedirmenin hükmü hayatta bulunmasına dayalı olmaktadır.

2. Yine ittifakla fidye, iyileşmesi umulmayan hastaya vaciptir. Çünkü bu hastaya oruç tutmak farz değildir. Nitekim bu konuyu daha önce açıkladık. Dayandığı delil şu ayet-i kerimedir:

"Allah sizin için dinde bir güçlük yaratmamıştır. "(Hac, 22/78)

3. Hanefiler dışındaki cumhura göre, hamile ve emzikli kadınlar çocuklarına zarar gelmesinden korkarlarsa fidye ile birlikte kaza lâzım gelir. Fakat kendilerine bir zarar gelmesinden korkarlarsa oruç tutmayabilirler, sadece tutamadıklan oruçların kazasını yaparlar. Bu konuda ittifak vardır. Bunun delili daha önce de geçen: "Oruç tutmaya gücü yetmeyenlere fidye vermek gerekir." ayetidir.

Hamile kadın ile emzikli kadında bu ayetin umumi manasına dahildirler. İbni Abbas şöyle demiştir:

"Çok yaşlı erkeklerle yaşlı kadınlara oruç tutabildikleri hâlde oruç tutmama ruhsatı vardır. Bunlar tutamadıkları her bir güne karşılık bir fakiri doyururlar. Hamile kadınlarla emzikli kadınlar ise, çocuklarına bir zarar gelmesinden korkarlarsa oruçlarını bozarlar ve her güne karşılık bir fakiri doyururlar." (Bu hadisi Ebu Dâvud rivayet etmiştir. Neylü'l-Evlâr. IV, 231)

Çünkü bu, yaratılış itibarıyla âciz olan bir canlı sebebiyledir. Dolayısıyla, çok yaşlı kişilerde olduğu gibi bundan ötürü kefaret (fidye) gerekir.

Hanefilere göre, mutlak olarak hamile kadın ile emzikli kadınlara fidye vermek gerekmez. Dayandığı delil Enes b. Malik el-Ka'bi hadisidir:

"Allah Tealâ, yolcudan namazın yarısını, hamile ve emzikli kadınlardan orucu düşürmüştür. Allah'a yemin ederim ki, Resulullah (a.s) bunların ikisi yahut birisini söylemiştir." (Bu hadisi Neseî ile Tirmizî rivayet etmişlerdir. Tirmizî bu hadis hasen dir, demiştir. Ahmed, Ebu Dâvud ve Ibni Mace de rivayet etmişlerdir. Neylü'l-Evtâr, IV, 230)

Hz. Peygamber (asm) bunlara kefaret emretmemiştir. Aynı zamanda bu, özür sebebiyle mubah kılınan bir ruhsattır. Hastalann oruç tutmamalarında olduğu gibi, bu sebeple de kefaret gerekmez.

Hanefiler dışındaki cumhura göre, gelecek sene Ramazan'a kadar tutmayarak Ramazan'ın kazasında ihmal gösteren kimselere de fidye ile birlikte kaza lâzım gelir. Bu hüküm kasıtlı olarak orucunu bozan kimseye benzetilerek verilmiştir. Çünkü bunlann her ikisi de orucun hürmetini hafife almıştır. Hastalık, yolculuk, delilik, hayız yahut nifas gibi özürlere dayalı olarak orucun kazasını gelecek sene Ramazanına kadar tehir eden kimselere fidye vermek gerekmez.

Fidyenin Tekrarlanması:

Maliki ve Hanbelîlere göre, yılların tekrarlanması ile fidye tekrarlanmaz. Had cezalannda olduğu gibi, eczalar birleşir. Yani Ramazan orucunun fidyesini ihmal edip senelerce tutmayanlara fidye cezası tekrarlanmaz.

Şafiîlerce esah olan görüşe göre, fidye verilmezse yılların tekrarlanması ile tekrarlanır. Çünkü malî haklar birleştirilemez.

(Zayıf isnadla Ebu Hüreyre'den rivayet edilen şu hadis de bunu kuvvetlendirmektedir: "Bir adam Ramazanda hasta oldu ve orucunu bozdu. Sonra sıhhatine kavuştu. Fakat diğer Ramazan gelinceye kadar bu orucu kaza etmedi. Hz. Peygamber (a.s.) söyle buyurdu: "Sonra yetiştiği Ramazanda oruç tutar, sonra orucunu bozduğu kazaları tutar ve her bir gün için bir fakiri doyurur." Darakutnî bunu mevkuf olarak rivayet etmiştir. Neylü'l-Evtâr, IV, 233)

Hanefîlere göre, diğer Ramazan'a kadar erteleme sebebiyle fidye gerekmez. Çünkü ayet mutlaktır:

"... Sizden her kim hasta olur yahut seferde bulunursa diğer günlerden o kadar oruç tutsun..."(Bakara, 2/184)

Dolayısıyla kazanın vacip oluşu geniş zamana bağlıdır, acele değildir. Orucun kazasının geciktirilmesinden ötürü bir şey lâzım gelmez. Aynı zamanda kefaretlerde kıyas yapmak caiz değildir. Ancak bu kişi orucunun kazasını hemen yapmadığı için daha sevaplı olanı terketmiş olur.

(Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, III/213-214)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun