Allah isteseydi ilk gelen ilahi din tek din olabilirdi, ama neden üç farklı dinin oluşmasına izin vermiştir?

Allah isteseydi ilk gelen ilahi din tek din olabilirdi, ama neden üç farklı dinin oluşmasına izin vermiştir?
Tarih: 02.07.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam kelimesi bir çok anlamda kullanılmaktadır. Bununla beraber Peygamberimize (asm) gönderilen dinin özel adı da İslamdır. Bu bakımdan Peygamberimize (asm) gönderilen din ile Hz. İbrahim (as)'in dininin ismi farklıdır. Bu dinlerin isimleri farklı olsa da temel konularda aynıdır. Ancak teferruatta farklı olabilmektedir.

Hz. Âdem (as)’den Peygamber Efendimize (asm) gelinceye kadar, bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır. Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Hz. Âdem (as)’den Peygamberimize (asm) kadar her devrin icaplarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir. Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ümmete ayrı bir şeriat göndermiştir. Mâide Sûresinin 48. ayetinde bu hususta şöyle buyurulur:

“Sizin her biriniz için biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik.”

Meselâ, Yahudiler ancak havralarda, sinagoglarda, Hristiyanlar sadece kiliselerde ibadet edebilirlerken, biz Müslümanlar her yerde namaz kılabiliyoruz. Yine sığır ve koyun gibi hayvanların iç yağları Hz. Musa (as)’ın şeriatında haramken, bizim dinimizde helâldir.

Bu gerçek Nur Külliyatında şöyle ifade edilir:

“Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtem-ül Enbiya’dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır.” (bk. Sözler, s. 485)

“Fer’î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhere dâ’ olur. Bu sırdandır ki, Kur’ân fer’î hükümlerden bir kısmını nesh etmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir.” (bk. İşarât-ül İ’caz, s. 50)

Temel hükümler bütün peygamberler için aynıdır; değişmez, nesh olmaz. Meselâ, imanın rükünleri bütün hak dinlerde aynıdır ve ibadet bunların hepsinde vardır. Ama ibadetin fer’î hükümlerinde, yani teferruatında farklılıklar görülür. İbadetin şekli, vakti, kıblenin yönü gibi hükümlerde nesh söz konusu olmuştur. 

Kanaatimize göre Kur'ân-ı Kerîm dışındaki ilâhî kitaplarda o kitaba tâbi ola­caklar için bir din adı konmadığı, Yahudilik ve Hristiyanlık gibi isimlendirmele­rin daha sonra ortaya çıktığı ve bunların o peygamberin tâbilerine sonradan veri­len adlar olduğu dikkate alınırsa "Doğrusu Allah katında din İslâm'dır." ifadesinin anlamı daha iyi anlaşılır. Her ne kadar Hz. Muhammed (asm)'in tebliğ ettiği dinin ken­dine özgü hükümleri varsa da, Kur'an'da bu kitabın önceki peygamberlerin getir­diklerini onaylama özelliği üzerinde ısrarla durulması, onların bildirdiklerinin de temelde İslâm dairesi içinde olduğunu, ancak ilâhî hikmet gereği bu öğretilerin en mükemmel şekline Hz. Muhammed (asm)'in gönderilmesi ile ulaşıldığını gösterir. Şu halde yüce Allah'ın hoşnutluğunu elde etmenin yegâne yolu O'nun bildirdiklerine bütünüyle inanmaktır.

İlave bilgi için tıklayınız:

İslamiyet neden son din olarak gönderildi? ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun