Tevrat ve İncil'e niye sorsun ki?

Tarih: 13.06.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kuran'da ''Şüphelenirsen kendilerine kitap verilenlere sor.'' denilmektedir. 
- Peygamberimiz (asm) zamanında Tevrat ve İncil'in gerçek nüshaları var mıydı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“'Eğer faraza, sana indirdiğimiz hususlardan herhangi birinde şüphe edersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Şüphesiz sana Rabbin tarafından  gerçek gelmiştir. Bunda en ufak bir tereddüdün olmasın.'' (Yunus, 10/94)

mealindeki ayette şu hakikate vurgu yapılmıştır:

Bilindiği üzere, Kur’an Hz. Peygamber (asm)’in Tevrat ve İncil’de müjdelendiğini bildirir. Ehl-i Kitabın, kendi çocuklarını tanıdıkları gibi onu tanıdıklarını söyler. Bu ayette ise, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber (asm)'in peygamberliğinin doğruluğuna dair bilgileri yeniden seslendirip pekiştirmektir.

Ayette, gerçekten Hz. Peygamber (asm)’in kendisine gelen vahiyden şüphe ettiğini değil, Ehl-i kitap bilginlerinin, onun hakkındaki bilgileri çok iyi bildiklerinin altını çizmek için, bu farazî şüpheyi, ardından gelen bu hakikate bir çeşit ön hazırlık olarak sunulmuştur. Demek ki, ayetten maksat, Yahudî bilginlerinin, Hz. Muhammed (asm)’in peygamberliğini ne kadar yakından ve güçlü olarak bildiklerini anlatmaktır. Yoksa Hz. Peygamber (asm)’in şüpheye düştüğünü bildirmek değildir.

Bununla beraber, “senden önce kitap okuyanlara sor” ayetindeki Ehl-i kitaptan maksat, Abdullah b. Selam gibi mümin olan kimselerdir; kâfir olanları değildir. Bir çok sahabi, bu ayeti açıklamaya çalışmış ve gerçek anlamda Hz. Peygamber (asm)’in herhangi bir şüphesinin söz konusu olmadığını dile getirmişlerdir.

Bu konuda bizzat Hz. Peygamber (asm)’in bu ayetin inmesi üzerine “Benim ne bir şüphem var, ne  de kimseye bir şey soracağım.” dediği rivayet edilmiştir.

Bundan da anlaşılıyor ki, ayette Hz.Peygamber (asm)’in o devrin en güçlü dinlerin mensubu olan Yahudi ve Hristiyan muarızlarına karşı çekinmeden nasıl meydan okuduğunu dünya-aleme ilan etmiştir.

Kur’an’da, yine gerçek anlamda muhatabı konu hakkında şüpheci olduğunu değil, gerçeği yeniden seslendirmek için söz konusu eden,  başka benzer ayetler de vardır:

Mesela; Allah kıyamet günü meleklere hitaben şöyle burur:

“Şunlar / müşrikler, gerçekten size mi tapıyorlardı?” Onlar ise, “Müşriklerin iddiasından Seni tenzih ederiz. Bizim dostumuz, koruyucumuz onlar değil, sadece sensin. Hayır, onlar bize değil, cinlere tapıyorlardı...” (Sebe’, 34/40-41).

Yine Allah, Hz. İsa (as)’ya:

“Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, ‘Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah edinin dedin.' diye sormuş, o da cevap olarak 'Haşâ! Sen şirkten ve her türlü noksandan münezzehsin. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem söylediysem, malumundur elbet…'” (Maide, 5/116).

Bu iki ayetten maksat, gerçek anlamda bilinmez bir konuyu sorgulamak olmadığı izaha ihtiyaç duymayacak kadar açıktır.(bk. Taberî, İbn Kesir,  Râzî, İbn Aşur, iligi ayetin tefsiri).

Kaldı ki, Kur’an’da bu tür ifadelerin var olması, Hz. Peygamber (asm)’in nübüvvetini destekleyen birer delildir. Çünkü, onu sorgulayan birinin varlığı, Kur’an’ın onun eseri olmadığının göstergesidir.

''Onlara tarafımızdan hak ve hakikat (Kur’an ve Peygamber) gelince, 'Musa’ya verilen mucizelerin benzeri ona verilse ya!' dediler. Oysa daha önce Musa’ya verilen vahyi de inkâr etmemişler miydi? Ve hatta bu: 'Bunlar, birbirini destekleyen iki sihir (aldatmaca), biz hepsini reddediyoruz.' demişlerdi. De ki: 'Bu iddianızda tutarlı iseniz, bana bu iki kitaptan (Tevrat-Kur'an’dan) daha doğru, daha muteber bir başka kitap gösterin, ona tabi olayım.'” (Kasas, 28/49)

mealindeki ayette ise, Hz. Muhammed (asm)’in davasındaki samimiyeti, güçlü imanı ve muarızlarına karşı dürüstlüğün ve doğruluğun belgesi olan dik duruşu nasıl sergilediğini dost ve düşmana beyan edilmiştir.

Tevrat ve İncil’de elbette semavî vahiyler vardır ve doğrudur. Nitekim, Kur’an’ın bir vasfı “Muheymin”dir. Kendisinden önceki kitapları kontrol etmek, içine karıştırılmış yanlışları düzletip doğru olanı göstermek; doğrularını da tasdik etmektir.

Ancak, burada Kur’an’ın önceki kitaplarla bir tutmak diye bir şey söz konusu değildir. Olan şey, muarızlarını susturmak amacına yönelik olarak onların elindeki bütün kozlarını almak, bütün bahanelerini çürütmekten ibarettir.(Taberi, Zemahşerî, İbn Aşur, Fi Zilal).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun