"Haklıyken bile çekişmeye girmeyen, şakadan da olsa yalan söylemeyen ve huyunu güzelleştiren kimseye, cennette köşk verilmesine kefilim." anlamına gelen hadise göre, cennette haksızlık yapanlar mı olacak?

Tarih: 17.01.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hadisin anlamı şöyledir:

"Ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için cennetin kenarından, şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için cennetin ortasından, huyunu güzelleştiren kimse için de cennetin en yükseğinden bir köşk (verilmesin)e kefilim." (Ebu Davud, Edeb 7; Tirmizî, Birr 158; Nesâî, Cihad 19; İbn Mâce, Mukaddime 7)

Konuyla ilgili başka bir hadis meali de şöyledir:

“Şu altı hususta kendinize kefil olun ki, ben de sizin için cennete kefil olayım: Konuştuğunuzda doğru konuşun (yalan söylemeyin). Söz verince yerine getirin. Size bir şey emanet edilince cenneti de gözetin (ihanet et­meyin). Irzınızı / namusunuzu koruyun. Gözlerinizi harama kapayın. Ellerinize hâkim olun (kötülükten çekin)." (Müsned, 5/323)

İmtihan ölümle birlikte sona ereceğinden, ahirette artık imtihan söz konusu değildir. Cennette ise, hiçbir çirkin ve kötü sayılan bir duygu, düşünce, söz ve eylem olmayacaktır. Bu husus ayetlerle de belirtilmiştir. Bu sebeple, hadis ahirette değil, dünyada iken yapılan işlerden bahsetmektedir.

Bu hadisin özeti şudur:

“Kim (dünya hayatında) haklı olduğu halde cedelleşmeyi terk eder, şaka yaparken bile yalandan kaçınır ve örnek olacak bir güzel ahlaka sahip olursa, ben de cennet bahçelerinde, cennetin üstünde ve cennetin alt tarafında kendisine birer köşke kefilim.”

İslam Dünyası, Hz. Peygamber (asm)'in bu konulardaki rehberliğine tabi olduğunda tefrika illetinden kurtulabilir. Çünkü af ve müsamaha, İslam Toplumunda görülen bölünmüşlük ve parçalanmışlık için etkili bir ilaç olarak görünmektedir. Hoşgörü ve af birbirinden kopan fertleri bir araya getirecek sihirli bir iksirdir. Kur’an’da

“Çekişip birbirinize düşmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” (Enfâl, 8/46)

denmektedir. İşte Hz. Peygamber (asm) de bundan dolayı “Ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için cennetin kenarında bir köşk verilmesine kefilim.” buyurmuştur. Görüldüğü üzere insanların birbirlerine tahammülsüzlük göstermeleri, affedici olmamaları birliklerin bozulup dağılması neticesini vermektedir ve Hz. Peygamber (asm)’in temsilcisi olduğu yaşam felsefesine zıttır.

Peygamberlerin vazgeçilmez özelliklerinden biri olan doğruluk Hz. Peygamber (asm)'in de kişiliğinin en önemli yanlarından biridir.

Hz. Peygamber (asm)’in doğru sözlülüğe yaklaşımına baktığımızda, bu tutum sadece dili bir zaaftan kurtarmanın ötesinde, içsel bir rahatlık ve huzur ortamı oluşturmakta ve iç çatışmalardan ferdi korumasıyla kişisel bütünlüğüne katkı sağlamış olmaktadır.

“Doğruluk, gönül rahatlığı ve iç huzurudur; yalan ise kararsızlıktır.” (Müsned, 1/200)

demekle Hz. Peygamber (asm) doğruluk ve yalanın kişilik üzerindeki etkilerini izah etmiş olmaktadır.

Kendisini yakından tanıyan eşinin, ilk vahiy geldiğinde teselli sadedinde söylediği sözler onu şöyle tanıtmaktadır:

“Allah’a yemin ederim ki Allah seni hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü sen, akrabanı ziyaret edersin. Sözü doğru söylersin, hiç yalanın yoktur. İşini görmekten aciz olanların ağırlığını yüklenirsin. Fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırır, misafiri ağırlarsın. Hak yolunda ortaya çıkan hâdiseler karşısında halka yardım edersin.” (Buhârî, Bed’u'l-Vahy, 3; Müslim, Îman, 253)

Allah Rasûlü (asm) kendisinin yalandan uzak bir kimse olduğunu şu sözleriyle belirtmektedir:

“Ruhumu elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, buradan hak sözden başkası çıkmaz.” (Ebû Dâvud, İlim, 3)

Ashabı ona, “Sen ara sıra bizimle şaka yapıyorsun.” deyince “Ben şaka da olsa sadece hak olanı söylerim.” (Tirmizî, Birr, 57) cevabını verir. Onun latifelerini incelediğimiz zaman gerçekten de yalana yaklaşan hiçbir ibarenin bulunmadığını görürüz. Bazen Enes b. Malik’e “Ey iki kulaklı.” (Tirmizî, Birr, 80) diye seslenmiş bazen de Ümmü Eymen’e “Sen, gözlerinde beyazlık bulunanın hanımı değil misin?” demiştir. O, kocasının gözlerinde boz olmadığını iddia edince Peygamber (asm) da: "Gözlerinde beyaz bulunmayan hiç kimse yoktur.” (Tirmizî, Birr, 57) cevabını vermiştir.

Kendisini taşıyacak bir binit isteyen birine, “Seni bir deve yavrusuna bindirelim.” demiş, adam, “Deve yavrusunu ben ne yapayım?” deyince, “Her deveyi mutlaka bir dişi deve doğurmuştur.” (Ebû Dâvud, Edeb, 92) demiştir. Tüm bu sözlerde latife havası sezilmektedir, ama kesinlikle doğruluk değeri taşımayan tek bir ifadeye rastlanılmamaktadır.

Rasûlüllah (asm), neşeli, durgun, üzüntülü anlarda, dostları ve düşmanlarıyla görüşürken, bolluk ve darlık günlerinde, evinde sudan başka bir şeyin bulunmadığı, zırhını ipotek edip yiyecek temin ettiği günlerdeki konuşmalarının hiç birinde, gerçeğe ve doğruya bağlılık ölçüsünü aşmamıştır. (bk. Kazancı, Peygamber Efendimiz’in Hitabeti, s.79)

Dili yalandan korumaya verdiği önem, onu düşük vaziyetlere getirenleri sert bir üslupla uyarmasına neden olmuştur. Nitekim, Allah Rasûlü (asm) bu konuda şöyle söylemektedir:

“İnsanları güldürmek için yalan yanlış konuşan kişinin vay haline! Onun vay haline! Onun vay haline!" (Ebû Dâvud, Edeb, 88; Tirmizî, Zühd, 10)

Allah Rasûlü (asm)’ne göre yalan nifak alametidir. (Müsned, 3/447; Ebû Dâvud, Edeb, 80) Bir müminde çeşitli kötü huyların bulunması muhtemeldir, fakat yalanı bir müminde düşünmek imkânsızdır. Bu konuda Hz. Peygamber (asm)’den şöyle bir rivayet gelmiştir:

Safvan bin Süleym’den gelen bir rivayette Allah Rasûlü (asm) şöyle buyurmuştur:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Mümin korkak olur mu?” “Evet, olabilir” buyurdu. Şöyle denildi: “Peki mümin cimri olur mu?” “Evet, olabilir” buyurdu. “Mümin yalancı olabilir mi?” sorusuna ise “Hayır, asla.” cevabını verdi. (Mâlik b. Enes, Muvatta’, Kelam, 7, 19)

Elbette, korkaklık ve cimrilik gibi özellikler de hoş karşılanan, kabul gören özellikler değildir, fakat yalancılığın bunlara nispeten daha çirkin bir huy olduğu anlatılmış olmaktadır.

Abdullah b. Amr şöyle demektedir:

“Bir gün Allah’ın Rasûlü bizim evde oturuyorken, annem beni, ‘Buraya gel! Sana bir şey vereceğim.’ diyerek çağırdı. Rasûlüllah anneme ne vereceğini sordu. Annem ‘Biraz hurma.’ cevabını verdi. O zaman Rasûlüllah ‘Eğer ona bir şey verilmeyecek olsaydı, bu yalan sana karşı yazılacaktı.’ dedi.” (Ebû Dâvud, Edeb, 88; Müsned, 2/452)

Hz. Peygamber (asm) kendisi doğru sözlü olmakla beraber, kendisine bağlananlara da devamlı surette doğru sözlü olmayı tavsiye ede gelmiştir. Kendisine doğru sözlü olma konusunda teminat verebilene cenneti garanti etmiştir. (Müsned, 5/323)

Her ne durumda olunsa da doğruluktan ayrılmamanın mutlak iyilik olduğunu, biz onun beyanlarından öğrenmekteyiz. Zira bazı durumlarda kişinin aleyhine gibi görünse de doğru söyleyen her zaman için asıl kazançlı çıkan taraftır. Çünkü doğru sözle konuşan, kişiliğini doğrultmuş olur. Doğruluk ve yalanın sonuçlarını ve bu konudaki tavsiyelerini Hz. Peygamber (asm)’in ifadelerinden dinleyerek cevabımızı onun müjdesi ve uyarısıyla bitirelim:

“Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi birr’e / iyiliğe, o da sizi cennete ulaştırır. Kişi doğru olur ve daima doğruyu araştırırsa, Allah katında sadıklardan yazılır."

"Yalandan sakının. Yalan insanı fücura (günaha) o da cehennem götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan araştırırsa, Allah katında yalancılardan yazılır.” (Buharî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 105; Ebû Dâvûd, Edeb, 80)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun