Kur'an veya Cevşen'de geçen duaları okumanın bir faydası olmadığını, sırf biz bunların etkili olduğuna inandığımız için rahatladığımızı söyleyenlere ne cevap vermeliyiz?
Değerli kardeşimiz,
Bunu iddia etmek, duanın sırrını bilmemek, duanın ubudiyyet yönünü yok saymaktır. Kur'an'ın müminler için rahmet, hidayet ve şifa olduğunu anlamamaktır.
Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
"En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin..." (A'raf, 7/180).
Cevşen duası da Allah Teala'nın isimleriyle Allah'a dua etmek, O'na yakarmaktır.
Kur’an-ı Kerim’in sadece bir ciheti yoktur. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, inasan bakan birçok yönü vardır:
“(Kur'an) insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacatı maneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, cami bir kitab-ı mukaddestir."(1)
Bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
"Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. De ki: Ancak Allah'ın lütuf ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır." (Yunus, 10/57, 58).
Kudreti sonsuz Yüce Yaratıcı’ya iman ve teslimiyetle, kulluk şuuru içinde, acz ve zaafını hissederek, fakr ve ihtiyaçlarını arz etmeye duâ denilir. Duâ hakkında söylenen sözler incelendiğinde iman, kulluk, acz ve fakr hususlarının açık ve zımnî her duâ tanımında bulunduğu görülür.
Duâ, imanın neticesidir. Duânın yerine getirilişi ibadettir. Duânın kaynağı insandaki acz ve zaaf halidir. Fakr ve ihtiyaçlar ise duânın söze ve fiile dökülüp ifade edilişine vesile olur.
"Kullarım sana beni sorduklarında: Ben muhakkak ki, yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin duasına icâbet ederim." (Bakara, 2/186).
Dua etmenin ibadet olmasının bir nedeni de Cenab-ı Hakk’ın hitabı ve “Duâ edin!” emridir. Duânın ibadet olması Kur’ân-ı Kerim’in emri olması cihetiyledir. Bediüzzaman Hazretleri bu hususu şöyle dile getirir:
“İman, duâyı bir vesile-i kat’iye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye onu şiddetle istediği gibi, Cenâb-ı Hak dahi, 'De ki: Duânız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?'” (Furkâni, 25/77) ferman ediyor. Hem "Bana duâ edin ki size karşılık vereyim" (Mü’min, 40/60) emrediyor.(2)
Duâ ubudiyetin en büyük sırrıdır. İnsan, acz ve fakrını duâ ile Rabbine arz eder. Bu yönüyle duâ hadis-i şerifte buyrulduğu gibi “ibadetin özüdür” (Tirmizî, “Duâ”, 1). Bediüzzaman Hazretleri,
“Duâ bir sırr-ı ubudiyettir. Ubudiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhar edip, duâ ile O’na iltica etmeli, rububiyetine karışmamalı.”(3)
diyerek duânın, kulluk sırrı olduğunu ifade eder. Bir başka yerde,
“Duâ bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir.”(4)
diyerek, duânın ibadetin özü olduğunu bildiren hadise işarette bulunur .
Duâ, insana samimi ve katışıksız tevhid inancı kazandırır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle:
“Duâ eden adam anlar ki, birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder.”(5).
Duâ, sebeplerin bitip de insanın çaresiz kaldığı durumlarda bile her şeyi Allah’tan bekleme ve O’na sığınma duygusuyla insanı çaresizlikten kurtarmakta, ona önünde daima açık bir kapı bulunduğunu hatırlatmaktadır. Mevlanâ Câmi’nin “Bir’i iste, başkaları istenmeye değmiyor; Bir’i çağır başkaları imdada gelmiyor”(6) sözleriyle ifade ettiği her duâyı duyan, her ihtiyaca cevap veren bir Rabb-i Rahimimiz bulunduğu gerçeğine inanmak, her dönemde insan oğlunun en büyük dayanağı ve ümit kaynağıdır.(7)
Duâ eden kimsenin hâli, evlâd u iyâli islah olur, malı da bereketlenir. Kendisi de sâlih amel işlemeye muvaffak olur. Her türlü hâli ve her türlü ihtiyâcı için Allah'a duâ edip yalvaran kimseye, duâda büyük bir haz ve nasîp vardır. Çünkü ona, annesi, babası ve diğer insanlar sâlih amelde bulunması için duâ ederler.
Fakat, duâdan nasibi olmayan, münâcât lezzetini tatmayan ve Rabbine duâ ve ibâdet etmekten kaçınan, tekebbür eden kişiler hayırdan, Allah'a yaklaşmaktan ve O'nun sevgisini kazanmaktan mahrum sayılırlar. Böyle kişiler, kendilerine ve duâlarına cevap verilecek rahmet kapılarını kapatmış olurlar. Çünkü, duâ etme lezzetinin kalpten çıkarılması, bir şahsın -kendisi farkında olmadığı halde- cezâlandırıldığı en şiddetli bir cezâdır.(8)
Dipnotlar:
1. Sözler. s. 340.
2. Sözler, s. 424.
3. 23. Söz, Birinci Mebhas.
4. Yirmi Dördüncü Mektup, Birinci Zeyl.
5. Yirmi Üçüncü Söz, Beşinci Nokta.
6. On Yedinci Söz, İkinci Makam.
7. Burhan Kutluboğa, Makale, Ubudiyetin Ruhu: Duâ ve Sırları
8. Davut Aydüz (Prof. Dr.), Makale, Duanın Fazileti.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Kur'an okumanın önemi nedir, adabı nasıldır? ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- "Müşteri kızıştırmayınız. Bir kimse kardeşinin satışı üzerine satış yapmasın... Hiçbir kadına, kız kardeşinin çanağındaki nimetin kendi kabına konması için, onun boşanmasını istemesi helâl olmaz." hadisi ne demektir?
- Hadis kitabı türlerinden "Cami'" hakkında bilgi verir misiniz?
- Dua ederken ısrarlı olmamız mı gerekir, yoksa bir defa dua etmek yeterli mi?
- Aynı duayı her zaman tekrar etmeye ne gerek vardır?
- Küfür ve şirkin küçüğü büyüğü olur mu? “Büyük küfür, şirk veya inkârdır; küçük küfür ise günahlardır.” şeklinde bir anlayış doğru mudur?
- Ölenin arkasından, onun hesabına tesbih çekmenin dinde yeri var mıdır?
- Vefat eden müminlerin, berzah (kabir) hayatında kendilerine okunan dualardan haberdar olması hakkında bilgi verir misiniz?
- KUR`AN NEDİR?
- Televizyon seyretmenin hükmü nedir?
- Enam suresi 59. ayeti sadece levh-i mahfuz olarak anlayan alimler var mı?