Bakara suresi 48 ve Meryem suresi 87. ayetleri arasında şefaat konusundaki anlam ilişkisini açıklayabilir misiniz?

Tarih: 03.12.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse başkasının yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz, hem onlara yardım da edilmez.” (Bakara, 2/48)

mealindeki ayette, inkârcıların kendilerine şefaat edeceklerini düşündükleri put ve benzeri gayr-ı İslamî yakınlık bağlarının hiçbir faydasının olamayacağına işaret edilmiştir. Allah’ın kızları deyip meleklere tapanlar, Allah’ın oğlu deyip Hz. İsa (as) ve Hz. Uzeyr (as)’i putlaştıranlar, biz Allah’ın sevgili kullarıyız, onun çocukları gibiyiz diyenlerin hepsine bir nevi cevap verilmiş ve onlara ciddi bir uyarı yapılmıştır.

“Rahman’ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecek.” (Meryem, 19/87)

mealindeki ayette ise, Allah’ın inayetiyle şefaat etmelerine izin verilenlerden hiç kimse, Rahman olan Allah’ın iznini almadan hiç kimseye şefaat edemeyeceklerine işaret edilmiştir. Böylece, yakın akrabalık münasebetiyle veya yakın dostluk münasebetiyle bazı peygamberlerin, şehitlerin, büyük velilerin kendilerine öncelik vereceğini düşünenlere yönelik verilen bir ders söz konusudur.

Özetlersek, Bakara Suresi'nde, iman, itaat, kulluk ile Allah’ın rızasını elde etmeyenlere bütün peygamberler şefaatçi olsa, bütün dünya fidye olsa kabul edilmeyeceğine işaret edilmiştir. Meryem Suresi'nde ise, Allah’ın izni olmadan şefaat konusunun gündeme bile gelemeyeciğine dikkat çekilmiştir.

Demek ki şefaatin gerçekleşmesi Allah’ın iznine ve rızasına bağlıdır. Rızası ise, kişinin Allah ile kurduğu manevî yakınlık ilişkisine bağlıdır. Bir insan günah işlemiş olabilir, fakat sonradan tövbe edip Allah katından bir değer kazanmış olabilir. İşte böyle kimselere şefaat yapılabilir ve onlar hakkında yapılan şefaat kabul edilebilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun