Kaç çeşit kaza vardır?
"Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O'nun yanındadır." (Ra'd, 13/39) ayet-i kerimesini açıklar mısınız?
- Kaza-i muallak, mutlak gibi kavramlar neyi ifade ediyor?
Değerli kardeşimiz,
- Eceli; ecel-i müsemma/mubrem ve ecel-i kaza/muallak olarak tespit etmek mümkündür.
Ecel-i Müsemma; Allah’ın ilminde, levh-i ezelîde olan, kesin ve değişmez eceldir.
Ecel-i kaza ise; Levh-i Mahfuz'da kesin bir hüküm şeklinde gözüken, ancak şartlara bağlı olarak değişebilenler yanında, değişmeyen hükümleri de ihtiva etmek üzere iki şekli vardır.
Ecel-i müsemma değişmez olduğundan asıldır. Levh-i mahv ve isbatta yazılan ecel-i kaza ise ona aykırı olamaz. Dolayısıyla, ecel-i kazanın, diğer adıyla ecel-i muallakın gerçekleşmesi, aynı zamanda ecel-i müsemmanın gerçekleştiği anlamına gelir.(krş.. B. S. Nursi, Lem'alar, s.104; Barla Lahikası, s.349).
- Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki; genel olarak mukadderat üç şekilde söz konusu olmaktadır.
Birincisi: Ecel-i müsemma olarak yerini almıştır. Buna eceli mübreme/kesin hüküm de denilir.
İkincisi: Ecel-i muallak olarak yazılımı söz konusu olan mukadderattır. Buna ecel-i kaza da denilir.(bk. Nursi, Barla, s.349).
Ecel-i muallak: Şartlı olan hükümlerin yazılımını gösterir. Hadis-i şerifte “Bazen bela nazil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.”(Kenzu’l-Ummal, 5144).
Abdullah b. Ömer’den gelen diğer bir rivayette Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Sadaka verin; hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Muhakkak ki sadaka, gelen arazlar, marazları / hastalıkları geri çevirir. Sadaka aynı zamanda ömrünüzün uzamasına, iyiliklerinizin katlanmasına vesile olur.” (Kenzu’l-Ummal, h. No: 16113).
Bu hadislerin sırrı şudur ki; muallak olan mukadderat bazı şartlarla vukua gelirken, geri kalır. Demek ki mutlak olmayan, bilakis bazı şartlarla mukayyet olan bir kısım mukadderat -şartları yerine gelmediği için- vukuu bulmayabilir.(bk. Nursi; Lem'alar).
- Ecel-i müsemma; Allah’ın ilminde var olan veya ilmî hükmün aynısı koruyan şekliyle Levh-i Mahfuzda yazılandır.
- Ecel-i muallak ise, bazı şartlara bağlı olarak levh-i ezelînin bir nevi defteri hükmünde olan levh-i mahv ve ispatta mukadder olarak yazılanlardır.(bk. Nursi, a.g.e).
- Mukadderatın üçüncü bir şekli de Levh-i Mahfuz'da şartsız/kesin şekilde gözüken, fakat Allah’ın ilminde ise, belli şartlara bağlı olan mukadderattır. İmam-ı Rabbanî, buna “ecel-i mübreme-i saniye = ikinci derecede kesin olan ecel/Yani Allah’ın ilminde kesin olan ecel” adını vermiştir.
"Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır." (Ra’d, 13/39)
Allah dilediğini mahveder, dilediğini yerinde sabit tutar. Gerek yaratmada, gerek hüküm koymada dilediğini mahveder. Varlık âleminden siler, hükümden düşürür, yürürlükten kaldırır, izini yok eder, dilediğini de onun yerine geçirir veya doğrudan doğruya yenisini yaratır.
Evvela yaratılışta görülüyor ki, Allahuteâlâ, âlemde birtakım şeyleri yok edip, ortadan kaldırırken, diğer birtakım şeyleri durduruyor ve yeniden vücuda getiriyor. Mesela bir milleti mahvediyor, diğer bir milleti yaşatıyor. Aynı şekilde bir kavim içinde Zeyd ölürken bir Amir doğuyor veya Ahmed yaşamaya devam ediyor. Aynı şahısta ve aynı varlıkta hastalık, yaşlanma vs. gibi sebeplerle durmadan durum değişikliği oluyor.
Bedende hücreler bir yandan ölürken, bir yandan da yenileri onların yerine geçiyor. Mesela, ticaret hayatında aynı kişi bazı işlerinde kâr ediyor, bazılarında zarar ediyorlar. Allah, bazan onun rızkını arttırır, bazan azaltır, ecelini ve ömrünü uzatır, kısaltır seadetini şekavete, şekavetini seadete dönüştürür. Tövbe edenin günahlarını, amel defterinden siler, yok eder, onun yerine, sevap yazar, ilh... Öyle ki, bütünüyle kâinat, bir taraftan harfleri ve satırları silinip, diğer taraftan yazılan bir kitap gibidir. Böyle iken kâinatın sayfa düzeninde, hikmetli akışında ne bir silinti, ne de bir kazıntıdan eser bulunmaz, kusursuz olarak işler.
İşte ilâhî yaratılışta böyle olduğu gibi, teşri hususunda da durum böyledir: Allahuteâlâ, bir süre için yürürlükte tuttuğu bir şer'î hükmü, diğer bir zaman için yürürlükten kaldırır, yerine başka bir hüküm getirir: Hükümlerin bir kısmını başka hükümlerle nesheder.
"Eğer biz bir âyetin hükmünün kaldırır veya onu unutturursak, ondan daha hayırlısını veya dengini getiririz." (Bakara 2/106)
ayetinin gereğince o hükmün yerine ondan daha hayırlısını ya da en azından onun gibisini ikâme eder. Çeşitli devirlerin ve farklı toplumların durumlarına uygun düşen çeşitli şeriatlar bulunur. Böylece "Her ecelin bir kitabı var" olmuş olur. Çünkü kitaplar, şeriatlar dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek için, insanların uyması gereken kurallardır.
İlahî irade ve meşiyyetin gereğince devirden devire insanların ve toplumların ihtiyaçları değişik olduğundan, ona göre, hükümlerin değişmesi de ilâhî hikmetin gereğidir. Bununla beraber Allahuteâlâ, dilediği bazı hükümleri de neshi mümkün olmayacak şekilde muhkem ve sabit kılar ki, bu gibi hükümler, her devir için şeriatın temel ilkeleri "usûlu-i şeriat", diğerleri de ayrıntı sayılan dallar "furu-i şeriat"dır. (bk. Maide Sûresi'nde 48. âyete). Bundan dolayı Kur'ân, Tevrat ve İncil'in ve diğer ilâhî kitapların önemle üzerinde durdukları temel ilkelerden bir kısmını destekleyerek, ehlikitabın hepsini sevindirip ferahlandırırken, o kitaplarda ahir zamanın şartlarına uygun olmayan birtakım hükümleri de neshedip ortadan kaldırır. Ve bundan dolayıdır ki, Kur'ân bütün kitaplar üzerinde, müheymin (gözetici) ve bütün zamanların değişikliğine hakim Arapça bir hüküm kitabıdır.
Allah, böyle "dilediğini imha ve dilediğini ibka ve isbat eyler" ve ana kitap ancak onun katındadır. Bütün kitapların ilk kaynağı, aslı, esası olan, hiçbir şekilde değişmeyecek, mahvı mümkün olmayan ana kitap, daha doğrusu kitabın anası, "düstur-i âlâ" denilen kütük ancak onun katındadır ki, o "Levh-i Mahfuz" veya "ilm-i ezelî-i ilâhî"dir. Değişecek ve değişmeyecek olan, giden ve kalan işte her şey o kitapta yazılıdır. Hepsi bilinmektedir. Onun için dinin temel ilkelerinden olmayan konularda şeriatlar arasında veya aynı kitapta meydana gelen nesihlerden dolayı, Allah Teâlâ'ya hiçbir şekilde beda lazım gelmez. Ve yine onun içindir ki, tekvin ve teşride mahiv ve isbat cereyan ettiği halde Ana kitaba (Ümmü'l-kitaba) göre, her şey "yazılmış, bitmiştir, kalem kurumuştur." Kâinatta yeniden yazılacak, yeniden programlanacak hiçbir şey yoktur. Her şey yerli yerinde ve yazılıp programlandığı şekilde akıp gitmektedir. Binaenaleyh Tevrat veya İncil'i "Ümmü'l-kitap" olarak farzedip de nesih kabul etmez diye iddia eden o inkârcı ehlikitap hiziplerinin inatları ve inkârları ne kadar boş, ne kadar batıl hevestir. Halbuki Kur'ân'dan önceki kitaplar, yalnızca nesihten değil, tahriften de uzak kalamamışlardır. (bk. Elmalılı, ilgili ayetin tefsiri)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İnsanoğlunun ömrünü uzatması mümkün müdür?
- "Ana babaya itaat ömrü uzatır, yalan rızkı eksiltir. …” hadisini izah eder misiniz?
- Kaç çeşit kaza vardır? Kaza-i muallak-mutlak gibi kavramlar neyi ifade ediyor??Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O?nun yanındadır." (Ra?d Suresi 39) Ayet-i kerimesini açıklayabilir misiniz?
- ÜMMÜ'L-KİTAB
- Her şey mukadder olduğu halde, neden özellikle ecel ve rızık mukadderdir deniliyor?
- Levh-i mahfuzda ahiret hayatında sonsuza kadar olacaklar da yazılmış mıdır?
- 17. “Kur’an’da kadere iman yoktur” diyenlere Rad Suresi’nin 39. ayeti cevap veriyor
- Kaza-i mübremi istersem değiştirebilirim, sözü doğru mudur?
- Ata ve Levh-i Mahv ve İsbat nedir? Levh-i Mahv ve İsbat levhasının hikmeti nedir?
- LEVH-İ MAHFUZ