Furkan suresi 13 ve 14. ayete göre, cehenneme girenler yok mu olacaktır?
- Yok olmanın cehenneme girmekten daha hafif bir azap olduğunu düşünebilir miyiz?
Değerli kardeşimiz,
İlgili ayetlerin meali:
"Elleri boyunlarına kelepçelenmiş, ayakları bukağılı olarak cehennemin daracık bir yerine tıkılınca, orada yok olmak için can atarlar. Kendilerine 'Bugün bir kere değil, defalarca dövünüp durun, ölümü isteyin!' denilecek." (Furkan, 25/13 ve 14)
Bu ayetlerde “yok olmak, helak olmak” manasında tercüme edilen kelime “SUBUR”dur. Bu kelime üç manaya gelir: Veyl / yazık manasına gelir; “yazıklar olsun / yazıklar oldu bize” derler... Helak / yok olmak; “ey yokluk neredesin gel bizi de yok et” derler. İnsıraf/Allah’ın emrinden yüz çevirmek; “Eyvah! Allah’ın emirlerinden nasıl yüz çevirmişiz!” derler. (bk. Taberî, Razî, Maverdî, İbn Kesir, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri).
Bazı görüşlere göre, bu konuşmalar -lisan-ı kal ile söylenen- gerçek ifadeler değil, lisan-ı halleriyle söyledikleri şeylerdir. Yani içinde bulundukları durum, “hasret, yazık, teessüf, pişmanlık” gerektiren bir durum. Fakat bir kere değil, bin kere hasret çekseler, yazıklar olsun bize, keşke yok olsaydık deseler yine azdır. Ayetlerde bu dehşetli durum istintak sanatıyla canlandırılmıştır (krş. Razî, Alusî, a.g.y).
Bu ve benzeri ayetler, kâfirlerin Cehennemdeki acınacak halleriyle, özellikle o ateşin dehşetini daha uzaktan gördüklerinde hissedecekleri pişmanlık duygularıyla ilgili sarsıcı tasvirler yapılmaktadır. Bu nedenle Ayette, kâfirlerin cehennemdeki azaplarının şiddetine işaret etmek için “orada yok olmak için can atacaklarına” vurgu yapılmıştır. Yoksa, onların bu arzularının yerine getirileceğine dair hiçbir işaret yoktur. Çünkü cehennem ebedîdir, kâfirler de orada ebedî kalacaklardır. Kur’an'ın bazı kavimler için “helak oldukları/yok oldukları” mealindeki ifadeyi kullanması, onların gerçekten ebediyete kadar yok olup gittiklerini değil, dünyadan silindiklerini ifade etmektedir. Yoksa, onların bu -anlık- arzuları “yok olmayı cehennemde azap çekmeye tercih ettikleri” manasına gelmez.
Bilindiği üzere, insanlar iki dehşetli durumu karşılaştırırken, mevcut olan sıkıntıyı o anda mevcut olmayan sıkıntıdan daha ağır görürler. Bu karşılaştırma gerçeği yansıtmaz. Nitekim herhangi bir organı şiddetli ağrı çeken bazı hastaların “Allah’ım! Canımı al da kurtulayım” dediklerini bir çoğumuz doğrudan veya dolaylı olarak duymuşuzdur. Eğer ölüm sekeratının ağrılarını, sıkıntılarını da bizzat yaşasaydı, herhalde ölümü istemeyecekti. Cehennemdekilerin yok olmayı istemeleri de bu cinsten bir karşılaştırmadır.
İnsanlar şuurlu ve bilinçli düşündüklerinde, sonsuz duygu ve arzulara sahip olduğunu görecektir. Yani ruhunda, ebedi ve sonsuz kalmak ve dostlarıyla devamlı beraber olmak arzusunu taşımaktadır. Bu nedenle şuurlu ve bilinçli olarak yok olmayı istemesi mümkün değildir. Nitekim idam cezasına çarptırılan bir adam, bu cezasının müebbede çevrilmesini bir ikram olarak görmektedir.
Şunu unutmamak gerekir ki, uyku hissi gelince kişi istemediği halde uyuyup kalıyor. Özellikle uykusu gelen kişi arabayı kullanan bir şoför ise, uyuması halinde kaza yapacağını da bilir. Fakat buna rağmen -kendi isteğinin hilafına- o hisse dayanamayıp uyur ve kaza yapar. Oysa yanlışlıkla bir kazaya meydan vermemesi için yapacağı iş arabayı durdurup dinlenmek ve sonra yola çıkmaktır. Bunun gibi, dünyada ölümü isteyen insanlar, bir hastalık veya musibete dayanamadıkları için sanki yok olmak istediklerini zannederler. Halbuki, manen biraz dinlenseler ve istirahat etseler, yokluğun ismini bile akıllarına getirmeyeceklerdir. Aynı şey “mahşerde toprak, cehennemde yok olmayı” isteyenler için de söz konusudur.
Bir insan akıl ile değil de, his ile hareket ettiği zaman ne yapacağını bilmemekte, kendi lehinde veya aleyhinde olan bir şeyin farkına varamamaktadır. Yani, yok olmayı isteyen akıl ve idrak değil, aksine akıbeti görmeyen hislerdir. Yokluğun akıbetini görenler, cehennemin müebbet hapsini yok olma idamının yanında bir lütuf olarak göreceklerdir.
Şu da bir gerçektir ki, insanların belli şartlarda belli bir hususta yaptıkları tercihler, her zaman isabetli olmayabilir ve gerçeği yansıtmayabilir. Konu, birilerinin tercihinden ziyade gerçekten yok olma arzusunun, cehennemde azap çekmekten daha ağır basmasının söz konusu olup olmadığıdır. Bu değerlendirmeyi doğru yapmak için, büyük bir sıkıntı içerisinde -aklını, idrakini, fıtrî arzusunu yitirmiş- olan kişilerin sübjektif değerlendirmelerinden çok, bu unsurları kaybetmemiş ve objektif olarak konuyu değerlendirebilen kimselerin değerlendirmesi önem arz etmektedir.
Kanaatimizce bu konuda asrın büyük mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursî’nin -özetle sunduğumuz- aşağıdaki tespitleri konumuza ışık tutacak mahiyettedir:
İnsan, sair hayvanlara/canlılara muhalif olarak, hanesiyle alâkadar olduğu gibi, dünya ile de alâkadardır. Akrabasıyla yakın ilişkiler içerisinde olduğu gibi, nev-i beşer / insan türü ile de ciddî ve fıtrî münasebetleri vardır. Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi, bir dâr-ı ebedîde bekasını, aşk derecesinde arzuluyor. Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeye çalıştığı gibi, dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeye fıtraten mecburdur, çabalıyor. Ve öyle arzuları ve matlapları/istekleri var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor. Hattâ, Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi, bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu/varlığı mı istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "Ah!" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi. (bk. Şualar/11.Şua/8. Mesele)
Cehennemin ebedî olduğu ve kâfirlerin de orada ebedî kalacaklarını ifade eden pek çok ayet vardır. Misal olarak bu hususa işaret eden birkaç ayetin meali şöyledir:
“İnkâr edip zulmedenleri Allah affedecek değil. Onları cehennem yolundan başka bir yola çıkaracak da değil. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. Bu da Allah’a göre çok kolaydır.” (Nisa, 4/168-169)
“Kötülükleri işleyenler hükmümüzden/haklarında vereceğimiz karardan kaçıp kurtulacaklarını mı zannettiler? Ne fena hükmediyorlar!” (Enkebut, 29/4).
“Kâfirlere ise cehennem ateşi var. Ne ölüm hükmü verilir ki ölsünler, ne de ateşin azabı hafifletilir. Biz, işte Allah’ı ve nimetlerini inkâr eden her nankörü böyle cezalandırırız.” (Fatır, 35/36).
“Gerek Ehl-i kitaptan, gerek müşriklerden olan kâfirler, hem de ebedî/devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. Onlar bütün yaratıkların en şerlisidirler.” (Beyyine, 98/6).
İlave bilgi için tıklayınız:
- Cehenneme girmek mi, yoksa yok olmak mı daha iyidir?
- Cennet ve Cehennemin içindekilerle beraber ebedi olduğu konusu...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Cehennem kâfirler için neden ebedidir?
- Cehenneme gideceklerin yaratılmasının hikmeti nedir?
- Cehennem Ebedidir 4- Üç yoldan hangisi mümkün?
- Cehennemde bulunanlar alicin kumları kadar kalsalar bile neticede oradan cezalarını çekip çıkarlar, hadisi sahih midir?
- Kafirler ebedi cehennemde yanmayı yok olmaya tercih etmezler miydi?
- Cehenneme girmek mi, yoksa yok olmak mı daha iyidir?
- Cennet ve Cehennem Ebedi midir, Delilleri Nelerdir?
- Cennet ve cehennem ebedi değil midir?
- Allah’ın sonsuz yaşamla bizi ödüllendirmesini neden hak ediyoruz?
- Yaradan istese, herkesi dinine düşkün ya da cennet ehlinden yaratabilirdi?