İbâdetin Ferd ve Cem`iyete Sağladığı Faydalar Nelerdir?

​1. İbâdetin mühim faydalarından biri, îtikadî ve imanî hükümleri kalb ve ruhlarda kökleştirip sâbit hâle getirmesidir.

Bilindiği gibi, bilgi, ancak pratikle, tecrübe ile artar, gelişir, kökleşip meleke hâlini alır. Pratiği ve tatbikatı yapılmayan kuru bir bilginin muhafazası zor olduğu gibi, insana hayatta faydası da az olur. İmanî ve îtikadî bilgi ve hükümler için de, aynı durum söz konusudur. Bu tür bilgi ve hükümlerin insanda kökleşip yerleşmesi, meleke hâline gelmesi, ancak ibâdet sâyesinde mümkün olur. Çünkü "Allah`ın emirlerini yapmak, yasaklarından da kaçmak" demek olan ibâdet, îmanın pratiği ve tatbikatı hükmündedir. İbâdeti terketmek, îmanın insan davranışları üzerindeki müsbet te`sîrinin zamanla zayıflayıp kaybolmasına sebeb olur. İnsan davranışları üzerinde îmanın te`sîri zayıfladıkça da menfî duygular, kötü huylar, zararlı arzular, onun his âlemini kaplar; çeşitli günah ve kötülükleri işlemeye zorlar. Bu bakımdan, îman ile ibâdetin birbiriyle yakından alâkası vardır.

İman bir lâmba ise; ibâdet, rüzgârlar karşısında onu sönmekten kurtarmak ve ışığını daha da fazlalaştırmak için lâmbaya takılan şişe hükmündedir. Peygamber Efendimiz ibâdetin îmanı koruyucu rolüne işâreten, "İman çıplaktır. Elbisesi ise takvâdır" buyurmuştur. Takvâ, bilindiği gibi, Allah`ın nehiylerinden kaçınmak, haram ve günahlardan uzak durmak demektir ki, bunun ibâdet olduğunu yukarda belirtmiştik.

2. İbâdet, ferdî hayatın tanzîminde de büyük rol oynar.

Çünkü, ibâdet, fikirleri Cenâb-ı Hakk`a çevirttirir; zihinlerde Allah`ın azamet ve büyüklüğünü yerleştirir. Bu ise, kulun, her yaptığı işte Allah`ın rızasını düşünmesini, İlâhî emirlere ve yasaklara riayet ve itâatini netice verir. Böylece, kulun şahsî hayatı, dînin gösterdiği istikamet üzere tanzîm edilmiş, maddî ve mânevî bir disiplin altına alınmış olur.

3. İbâdetin ferdleri birbirlerine kaynaştırmada ve cem`iyette huzur ve âhengi sağlamada da büyük rolü vardır.

Aynı kıbleye yönelerek ibâdet etmek, Müslümanlar arasında kopmaz bir bağlılık ve bitmez bir alâka te`sîs eder. Bu bağlılık ve alâka da sarsılmaz bir kardeşliği, ciddî bir sevgiyi, samimî bir dostluğu netice verir. Bu sâyede, cem`iyet hayatı huzur ve rahata kavuşur; maddî ve mânevî terakkiye ulaşır.

4. İbâdetin insanın moral dünyası, ruh âlemi üzerindeki te`sîrine gelince: İbâdetini yerine getiren bir mü`min, kalben müsterihtir. Ruhen kuvvetlidir. Mânen güçlüdür.

Hayatı boyunca, vazifesini yerine getiren bir insan psikolojisi içinde, gönül huzuru ile, mutlu yaşar. Ruhen daralmaz, bunalmaz, morali bozulmaz. Engeller, zorluklar, imkânsızlıklar karşısında hüzne ve ye`se kapılmaz; metanet ve güvenini kaybetmez. İbâdet yapan kimsenin iç âlemi, düzenli ve kararlıdır. Ruhî fırtınalar, tenakuz ve çatışmalar onda görülmez.

5. İbâdet şahsî kemalât ve olgunluğa da en büyük vesiledir.

Bilindiği gibi insan, cismi itibariyle küçük, zayıf ve âciz bir varlıktır. Buna mukabil o, yüksek bir ruh ve büyük bir istidadın sâhibidir. Meyil ve arzuları sonsuza kadar uzanmış; emellerine, duygu ve hislerine yaratılıştan hiçbir sınır konulmamıştır. İşte böyle bir fıtratın sahibi olan insanın ruhunu yükseltip genişlendiren ibâdettir.

İstidât ve kâbiliyetlerinin inkişafını sağlayan ibâdettir. Meyil ve arzularını ulvîleştiren ibâdettir. Emellerini gerçekleştiren, ümidlerini, filizlendirip yeşerten ibâdettir. Fikirlerini disiplin altına alarak doğru düşünce ve sıhhatli muhâkemeyi te`min eden ibâdettir. Duygu ve hislerini had altına alan, ifrat ve taşkınlıklardan kurtaran ibâdettir. Özetle diyecek olursak, insanı insandan beklenen kemâlâta, ahlâkî ve ruhî olgunluğa ulaştıran ibâdettir.

 

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun