Allah'ın kıskanç olduğunu haber veren rivayetleri nasıl anlamak gerekir? Efendimizin kıskançlıkla ilgili hadislerinde insana özgü nitelikler Allah'a verilmiş olmuyor mu?

Tarih: 13.03.2007 - 23:18 | Güncelleme:

Soru Detayı
"Allah'dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeptendir ki fevâhişin açığını da kapalısını da haram kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeptendir ki nefsini medhetmiştir." diye bir hadis okudum. Bu ve benzeri hadisleri nasıl anlamalıyız? Efendimizin kıskançlıkla ilgili hadislerinde insana özgü nitelikler Allah'a verilmiş olmuyor mu?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır."[Buhârî, Nikâh107, Müslim, Tevbe 36, (2761); Tirmizî, Radâ 14, (1168)]

Kıskançlık diye çevirdiğimiz kelime gayret'tir. Dilimizde gayret kelimesi kıskançlık manasına kullanılmaz; çaba veya cehd manasındadır. Kadı İyaz, kıskançlık manasına olan gayretin, kelime olarak tegayyürü'l kalbten inşikak ettiğini söyler ve der ki:

"Bu kendine mahsus olan şeyde müşâreke (ortaklık) sebebiyle öfkenin kabarması, kalbin tegayyürüdür."

Bu hal, en ziyade karıkoca arasında olur. Söylediğimiz bu husus insanlar hakkındaki kıskançlığı açıklar.

Allah'a nisbet edilen kıskançlığa gelince: Bu hususta Hattâbî der ki: "Allah hakkında kıskançlığın ne olduğunu en iyi açıklayan şey meali verilen Ebû Hureyre hadisidir." Çünkü orada; "Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır." denir. İyaz der ki: "Allah hakkında gayretin, onu yapanın hâlini değiştirdiğine işaret olması da muhtemeldir. Dendi ki, asıl itibariyle gayret, hamiyet ve izzeti nefisdir. Bu tarif, "gayret"i tegayyürün gerektirdiği şeyle tefsir etmektir, böylece gadaba râci olur. Cenâb-ı Hak, Kitab'ında gadab ve rıza'yı kendi nefsine nisbet etmiştir."


İbnu Arabî der ki:

"Tegayyürün Allah hakkında muhal olduğu kat'î delille sabittir. Öyleyse lâzımı ile tevili gerekir. Onun lâzıımı ise "vaîd"dir ve faile ceza verilmesidir."

Aynî, "Allah'ın gayretini (kıskanmasını), fevâhişten (çirkin fiillerden) yasaklaması ve onları haram kılması ve onlardan menetmesi." diye tarif eder ve şöyle açıklar:

"Çünkü gayyur (kıskanç), kıskandığı şeyden başkasını yasaklayan kimsedir. Bu hususu, Resululah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın "Allah kıskanç olduğu için fevâhişi haram etti." hadisi açıklamıştır. Yani haram etti demek, işlenmesini yasak etti demektir. Yine Aleyhissalâtu vesselâm buyurmuştur ki: "Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın haram kıldığı şeyi yapmamasıdır."

Konuyla ilgili başka bir rivayet de şudur: İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim, şöyle diyordu:

"Allah'dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeptendir ki fevâhişin açığını da kapalısını da haram kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeptendir ki nefsini medhetmiştir." [Buhârî, Nikâh 107, Tefsir, En'âm 7, Tefsir A'raf 1, Tevhid 15; Müslim, Tevbe 33, (2760); Tirmizî, Daâvât 97, (3520)]

1. Fevâhiş kelimesi fahişenin çoğuludur. Fâhişe, gerek söz ve gerekse fiille icra edilen her çeşit çirkin fiildir. Allah'ın bütün haramları fevâhişe girer. İbnu'l-Esir, en-Nihaye'de şöyle açıklar:

"Hadiste fuhş, fâhşe, meâsi ve günahlardan çirkinliği fazla olanlara denmiştir. Çoğu kere de zina manasında gelmiştir."

2. Allah'ın medhi sevmesi hakkında Aynî der ki:

"Bu, kulların faydasına olan bir durumdur. Çünkü kullar, Allah'ı, güzel isimlerle anmak, noksan sıfatlardan tenzih ve kemal sıfatlarıyla tavsif etmek suretiyle, onu övmeleri kendilerine sevap kazandırır ve bundan istifade ederler. Değilse Allah Teâla Hazretleri bütün âlemlerden müstağnidir, hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. İnsanların medhi Ona bir fayda vermediği gibi, medhi terketmeleri de zarar vermez."

Hadiste, Allah'a senâda bulunmanın tesbih, tehlil, tahmid ve diğer zikirlerle Allah'ı anmanın fazileti gözükmektedir." (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, 12/287 vd.)

Efendimizin kıskançlıkla ilgili hadislerinde insana özgü nitelikler Allah'a verilmiş olmuyor mu?

Allah'ın zati ve subuti sıfatları olduğu gibi haberi sıfatları da vardır. Allah hiç bir şeye benzemediği gibi sıfatları da hiç bir şeye benzemez.

Haberî Sıfatlar Kur'an-ı Kerim ve hadislerde zahir manaları ile Cenab-ı Hakk'ın tenzih etme esası ile uyuşmayan bir takım sıfatlar varid olmuştur. Sırf nakil ve haberlerde geldiği için bu sıfatlara es-Sıfatül-haberiyye (haberlerde varid olan sıfatlar) denilmiştir.

Selef âlimleri, bu sıfatları, teşbihsiz, tecsimsiz (mahlukatın sıfatlarına benzetmeksizin ve cismiyet vermeksizin) temsilsiz ve keyfiyetini Allah'a havale ederek kabul etmişler ve bunlar hakkında herhangi bir te'vile gitmemişlerdir ve yorum yapmamışlardır.

İmam Eş'arî ile İmam Matüridî bu konuda selefin yoluna uymuşlardır.

Haşeviyye (sahih, zayıf demeyip buldukları her hadisi alıp bunların zahirlerine bağlananlar) ile Şia'dan bazıları haberlerde varid olan bu lafızların zahirine tutunarak teşbih vadisine düştüler. İlk defa Hişâm b. Hakem ve Hişâm b. Salim el-Cevâlikî, Allah Teâlâ'yı insana benzeterek O'na insanların organları gibi bir takım organlar isnad edip Müşebbihe ve Mücessime mezhebini ihdâs ettiler. Kerramiye mezhebinin kurucusu Muhammed b. Kerram da Yüce Allah'ın Arş'ın üzerinde durduğunu ve Arş'a temas ettiğini söylemiştir.

Eş'ariyye ve Matüridiyye kelâmcılarının müteahhirîni "Müslüman halk bu lafızların zahirlerine bağlanarak Allah Teâlâ hakkında teşbihe düşer." korkusuyla haberî sıfatları mecaz manalarına hamlederek te'vil etmişler ve bunlara Cenab-ı Hakk'ın azametine layık olan birer manâ vermişler ve verdikleri manâ da kat'idir dememişler ve "bunların murad edilen gerçek anlamını ve keyfiyetini Allah bilir" demişlerdir.

Kur'an-ı Kerim de geçen haberî sıfatlardan örnekler ve müteahhirine göre anlamları:

1. İstivâ':

"Rahman olan Allah Arş üzerine istiva etmiştir." (Ta-Ha, 20/5).

İstivâ'ya kahr, galebe, istilâ, hüküm, idaresi ve tedbiri altına alma, tasarruf, ulûvv (yücelik) anlamı vermişlerdir.

2. Yed, Yedeyn: Kudret, nimet, teşrif anlamı verilmiştir.

"Rabbi şöyle demişti: "Ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir." (Sad, 38/75).

3. Vech: Zât, vücûd (bk. Rahman, 55/27).

4. Kabza: Kudret, mülk, tasarruf. (bk. Zümer, 39/67).

5- Yemîn: Tastamam kudret ve kuvvet (bk. ez-Zümer, 39/67).

6. Ayn, A'yün: Basar sıfatına irca' olunur (bk. Ta-Ha, 20/39; Hud, 11/37). Nezâret, gözetim, bakım demektir. Muhafaza ve yardım etmeyi de ifade eder.

7. Cenb: Türkçede, yan ve kat anlamına gelen bu kelimeyi emir ve taat olarak yorumlamışlardır:

"Her bir nefsin, Allah cenbinde (katında) işlediğim kusurlardan dolayı vay hasret ve nedametime diyeceği... "(Zümer, 39/56).

8. İstihyâ: Türkçede utanmak anlamına gelen bu kelimeye; terk etmek, çekinmek, sakınmak (istinkaf) anlamını vermişlerdir:

"Gerçekte Allah, bir sivri sineği ve bunun üstündekini (büyüğünü) mesel ve (misal) getirmekten çekinmez..." (Bakara, 2/26).

9. İtyân ve Meci': Bu kelimelerin mahlukat hakkındaki gelmek, bir yerden bir yere intikal etmek anlamlarından Cenab-ı Hakk münezzehtir.

"Ve cae Rabbüke" (Rabbinin emri geldi) (Fecr, 89/22);

"En ye'tiyehümullahü: Allah'ın âyeti ve azabının gelmesi..." (Bakara, 2/210).

Cenab-ı Hak, büyüklüğünü ve kemallerinin sonsuzluğunu kullarına anlatıp tanıtmak ve onların anlamlarını kolaylaştırmak için Kitab-ı Kerim'inde bu kelimeleri mecaz olarak kullanmıştır. Yoksa Cenab-ı Allah, haberî sıfatlardaki geçen bu kelimelerin mahlukâtı hakkında geçerli olan manalarından münezzehtir.

Buna göre, soruya neden olan Hadis'teki "gayret" kelimesini, "Allah'ın razı olmaması, kızması ve haramı işleyenin halini değiştirmesi" diye yorumlamak uygun olacaktır.

Kaynaklar:

(Sa'deddin et-Taftâzânî, Şerhul-Makasıd, İstanbul 1305, II, s. 61-79, 108-111; Şerhul-Akaid, İstanbul 1310, s. 65-84; es-Seyyidü'ş-Şerif el-Cürcânî, Şerhul-Mevakıf, İstanbul 1239, s. 147, 471-479; İmam Zeyneddin Mer'î, Ekavilü's-Sikat Te'vilül-Esma-i ve's-Sıat, Beyrut 1406/1985; Ahmet Asım, Merhu'f-Meâli Şerhul-Emali, İstanbul 1304; Abdüllatif Harput, Tenkihul Kelam, Abdüsselam, b. İbrahim el-Lakkanî, Şerh-ü Cevherati't-Tevhid; İzmirli İsmail Nakkı, Yeni İlm-i Kelam; Şehristanî, el-Milel ve'n Nihal).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun