Mevlana’nın, kadının örtünmesine karşı olduğu doğru mudur?

Tarih: 25.09.2013 - 13:16 | Güncelleme:

Soru Detayı

Şöyle bir iddia var:

Mevlana, her şeyden önce, kadının kapanmasının ve örtülmesinin aleyhindeydi. “Fi-hi Mafih” adlı eserindeki bir fasılda, karısını örten, kapatıp kimseye göstermeyen erkeği "koltuğunun altına bir somun ekmeği saklamaya çalışan insana" benzeterek kınamıştır.

- Mevlana’nın böyle düşünmesi Kur'an-ı Kerim'in ayetiyle ters düşmüyor mu?
- Yani Mevlana böyle bir söz söylemiş olabilir mi?

Mevlana’ya ait olduğu söylenen sözler:

“Hz. Îsâ’nın (Ona selâm olsun) yolu, yalnız kalmak (halvet) ve şehveti körleştirmek için çalışmaktı. Hz. Muhammed’inki (Allah’ın selâm ve salâtı onun üzerine olsun) ise, insanların ve kadınların zahmetine katlanmak, tasalarını çekmekti. Mademki Muhammed’in yolunda gidemiyorsun, hiç olmazsa Îsâ’nın yolunu tut ki, büsbütün mahrum kalmayasın. Eğer yüz tokat yemekten bir lezzet duyuyorsan, bunun semeresini ya gözünle görür yahut: 'Mademki buyurmuşlar, haber vermişlerdir, o halde böyle bir şey vardır. Bir zaman bekleyeyim de haber verdikleri o semere bana da erişsin!' diye gaibe inanırsın. Bundan sonra: 'Çektiğim bu zahmetlerden eğer şimdi bir şey elde etmemişsem de sonunda hazinelere kavuşacağım.' deyip, buna gönül bağladığından dolayı hazinelere erersin. Hatta istediğin ve beklediğinden fazlasına kavuştuğunu görürsün. Bu söz şimdi tesir etmezse de daha çok olgunlaştığın zaman sana pek çok tesir eder. Kadın ne oluyor, dünya ne oluyor? (o zaman anlarsın). Sen desen de demesen de o kendi bildiği gibidir ve bildiğinden şaşmaz. Söylemekle ona tesir edilmez; hatta daha kötü olur. Meselâ bir ekmek al, koltuğunun altına koy ve insanların görmesine mânî ol. Eğer sen: 'Ben bunu insanlara vermeyeceğim. Vermek şöyle dursun göstermeyeceğim bile!' dersen; ekmek, ucuzluğundan, bolluğundan sokaklara atılmış olsa da görülmesine mânî olmaya başlayınca; bütün insanlar, onu görmek isteyip senin arkanda dolaşır, dururlar ve: 'Biz elbette o sakladığın ve görmemizi istemediğin ekmeği görmek isteriz!' diye, ya birini araya kor yalvarırlar, yahut da onu zorla almak isterler. Sen o ekmeği bilhassa, bir yıl yeninde saklasan, göstermemek ve vermemekte aşırı gitsen, insanların da buna karşı isteği ve alâkası haddini aşar. Çünkü insanlar men edildikleri şeye karşı harîs olurlar."

"Sen ne kadar kadına: 'Kendini sakla, örtün!' diye emretsen, kendini gösterme arzusu onda o nispette fazlalaşır. Halkta da gizlendiğinden dolayı, o kadını görmek temâyülü o kadar artar. Şu halde sen oturmuş, iki taraftan bu görmek ve görülmek arzusunu, rağbetini arttırıyor ve bununla da onu ıslah ettiğini zannediyorsun. Bu yaptığın şey fesatçılığın bizzat kendisidir. Onda eğer kötü bir işi yapmamak cevheri varsa, sen mâni olsan da olmasan da o güzel yaradılışına, temiz ve iyi huyuna uyacaktır. Sen merak etme. Aklını, işini, gücünü karıştırma; bunun aksine de olsa, o yine kendi bildiği yolda gidecektir. Ona mânî olmak, muhakkak ki rağbetini arttırmaktan başka bir şeye yaramaz.” (Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Fîhi Mâfih, çev. Meliha Ülker Anbarcıoğlu, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1990, s. 135-139)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Bizim kanaatimize göre, Mevlana gibi bir alim ve velinin, Kur’an ve sahih hadislerde açıkça emredilen ve ümmetin icmaıyla farz olduğu bilinen örtüye karşı çıkması veya onu hafife alması düşünülemez. Bu sebeple, Mevlana’nın bu konudaki sözlerini -şayet ona ait olduğu gerçekten sabit ise- doğru anlamak ve gerekirse tevil etmek gerekir.

İnsan psikolojisini iyi bilen Mevlânâ, bu ifadeleriyle kadın ruhunun inceliklerine dikkati çeker. Aşırı baskıların ters tepeceğini hatırlatır. Kadının zorla ve baskıyla örtünmesini değil; istekle, arzuyla ve gönülden yapmasını ister.

Bu açıdan Mevlana, insanların yasaklardan ziyade, gönüllü olarak imanlarının gereğini yerine getirmelerine işaret etmiş olabilir. İnsanlar genellikle yasaklara karşı daha hevesli olurlar. Bu sebeple, yasaklara bakmadan işin gerçeğine, hikmetine bakarak hareket etmenin güzelliğine dikkat çekmiş olabilir. “Kendini sakla, örtün diye emretsen, kendini gösterme arzusu onda o nispette fazlalaşır.” ifadesi bunu göstermektedir.

Özetle belki de demek istiyor ki, "kadınlara örtmelerini söylerken, bunun haram yönüne vurgu yapmak yerine, aklını, gönlünü ikna etme cihetine gitmenin daha hikmetli olduğuna" işaret etmiş olabilir. Eğer kadının gönlüne hitap etmeden sırf yasaklar tarafından konuya yaklaşılırsa, ıslahtan ziyade ifsat edilmiş, fayda yerine zarar verilmiş olur. “Onda eğer kötü bir işi yapmamak cevheri varsa, sen mâni olsan da olmasan da, o güzel yaradılışına, temiz ve iyi huyuna uyacaktır. Sen merak etme!” ifadesi bu söylediklerimize uygundur.

Hz. Mevlana hayatın içinde, ayakları yere basan, gerçekçi bir insandır. Beşerî yönüyle kadını ele alırken, onu meziyetleri ve zaaflarıyla olduğu gibi değerlendirir.

- Şunu burada unutmadan vurgulamalıyız ki, İslam’ın emir ve yasaklarını Kur’an ve sünnetin açıklamasını görev sayan İslam alimlerinden öğreneceğiz. Şatahattan hali olmayan ehl-i tasavvufun sahası ayrıdır. Onların -görünürde şeriatın hükümlerine aykırı olan- sözlerini değil, dört mezhep imamları ve müçtehit alimlerin sözlerini esas almamız gerekir. Mevlana gibi zatlara karşı su-i edepte bulunmamakla beraber, aykırı gibi görünen sözlerine hayalimizde yer vermemek gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun