Hangisi önce boşalırsa, çocuk ona çeker, hadisi bilime aykırı mı?

Tarih: 16.07.2023 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Rivayetlerin sıhhatlerine cevap verir misiniz?
- Abdullah İbn Selam Hz. Peygamber'in Medine'ye geldiği sırada onun yanına geldi ve ona "Sana ancak bir peygamberin bilebileceği üç soru soracağım." dedi. Sonra "Kıyamet alametlerinden ilki nedir? Cennet ehlinin yiyeceği ilk şey nedir? Çocuk neden babaya ve neden dayılarına çeker?" diyerek sorularını sıraladı. Bunun üzerine Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) "Biraz önce Cebrail (a.s.) bunların cevabını bana haber verdi." buyurdu. Abdullah İbn Selam "O, melekler arasında Yahudilerin düşmanıdır." dedi.
- Allah Resulü (sallallahu aleyhi vesellem) onun sorularına şu şekilde cevap verdi:
 "Kıyametin ilk alameti, insanları doğudan batıya sürecek bir yangındır. Cennet ehlinin yiyeceği ilk yemek Ziyadetu kebid hutdur. Çocuğun benzemesi ise şu şekilde olur: Erkek, hanımı ile birlikte olur ve ondan önce boşalırsa, çocuk ona çeker. Yok eğer hanımı kendisinden önce boşalırsa çocuk kadına benzer." [Buhari, Ehadîsu'l-enbiya, 1]
- Bu hadis bu şekliyle Buhari’de geçer mi?
- Eğer geçiyorsa bilimsel olarak izahını yapar mısınız?
- Sizin yazılarınızı okudum fakat yazılarınızda açıkladığınız hadislerde eğer üstün gelirse ifadesi geçiyor. Bu hadiste ise hangisi önce boşalırsa diyor. Bu şekilde bilime zıt gibi. Lütfen açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet, bu hadis bu şekliyle Buhari’de geçiyor. (bk. Buhari, no: 3329)

Hadis şarihleri de bu manaya uygun yorumlar yapmışlardır. Ancak bazı rivayetlerde “Sebeka=meni önce gelirse” sözcüğü yerine “Alâ = üstün, baskın gelirse” sözcüğü kullanılmıştır. (bk. İbn Hacer, 3938).

Bazı alimlere göre, “Uluv = üstün” olmaktan maksat da “sebkat = önceden gelmek” manasınadır. Diğer bazılarına göre ise, “üstün” olmaktan maksat, meninin çok ve güçlü çıkması anlamına gelir. (bk. Nevevi, Şerhu Müslim, 3/223)

Bu tür ayet ve hadislerin ifadelerini “kesin olarak ortaya konulmuş” bilimsel verilere aykırı yorumlamak edebe aykırıdır. Zira Sahih hadis rivayetlerindeki ifadeler Hz. Peygamber (asm) Efendimize aittir. Hz. Peygamber (asm) yanlış söylemeyeceğine göre, bu tür ifadelerinin derin başka manalarının olduğuna hamletmek gerekir. Örneğin:

- Hz. Peygamber (asm) “X-Y” simgeleriyle konuyu açıklasaydı, bin küsur yıl bu konu anlaşılamaz ve -haşa- hikmete uygun olmazdı. Yaklaşık bin yıllık bir sürecin anlayışını, iki yüz yıllık bir sürece kurban etmek tebliğe de hikmete de rahmete de aykırıdır.

- Bilim adamlarının ceninin erkek veya kadın olmasının alameti olarak kullandıkları “X-Y” simgeleri, eril ve dişil cinsiyetin tayini bakımından bir etkisi olsa da bu hadiste yer alan “benzeme” olayı, ifade edildiği gibi eşlerin şehevi duygularının kuvveti, üstünlüğü ve bunlara paralel olarak önceliğinin tesir ettiğini düşünmeye engel olmamalıdır.

Bu gibi ince, derin ve birçok anlama gelebilecek ve farklı yorumlamaya uygun müteşabih ifadelerin kesin doğruluğunu idrak etmediğimiz sürece haddimizi bilmek en isabetli yoldur.

- Kaldı ki, bilim adamlarının doğrudan kesin verilere karıştırdıkları kendi yorumlarını da bir ayet veya hadis gibi algılamak ilmin kurallarına da terstir.

- Hz. Peygamberin (asm), "hangisinin suyu önce girerse çocuk ona çeker" ifadesinden, eşlerden hangisinin aşkı üstünse çocuğun ona benzeyeceği şeklinde anlamak da mümkündür.

- Tabii bu durum başka manalara da gelebilir, araştırmayı gerektiren bir husustur. Kim bilir, yapılacak yeni araştırmalar, Peygamber Efendimizin (asm) nice mucizevi haberlerinin anlaşılmasına vesile olacaktır.

- Özetle söylemek gerekirse, bu hadiste çocuğun cinsiyeti değil anne veya baba tarafına benzemesine dikkat çekilmiştir. Bu da kadının ve erkeğin hem biyolojik hem de psikolojik durumuna göre olmaktadır.

Yıllar sonra anlaşılacak bir konuyu, Allah’ın bildirmesiyle bilen Efendimizin (asm) ilmi bir mucizesidir, Allah’ın Elçisi olduğunun binler kanıtlarından sadece biridir.

- Son olarak Bediüzzaman Hazretlerinin konumuza ışık tutacak şu ifadelerini de nazara vermek isabetli olur:

"Diyorlar ki: Senin eski zamandaki müdafaatın ve İslâmiyet hakkındaki mücahedatın şimdiki tarzda değil. Hem Avrupa'ya karşı İslâmiyet'i müdafaa eden mütefekkirîn tarzında gitmiyorsun. Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidîn-i İslâmiye tarzında hareket etmiyorsun?"

"Elcevab: Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar; bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete suretinde lâ-yetezelzel teslim ediyorlar, o suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar."

Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek olduğundan, o mesleği terkettim."

Hem bilfiil gösterdim ki: İslâmiyetin esasları o kadar derindir ki; felsefenin en derin esasları onlara yetişmez, belki sathî kalır. Otuzuncu Söz, Yirmi Dördüncü Mektub, Yirmi Dokuzuncu Söz bu hakikatı bürhanlarıyla isbat ederek göstermiştir. Eski meslekte, felsefeyi derin zannedip, ahkâm-ı İslâmiyeyi zahirî telakki edip felsefenin dallarıyla bağlamakla durutmak ve muhafaza edilmek zannediliyordu. Halbuki felsefenin düsturlarının ne haddi var ki, onlara yetişsin? (bk. Mektubat, s. 441-442)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun