Bir erkek, evlenmek için babasından izin almalı mı?

Bir erkek, evlenmek için babasından izin almalı mı?
Tarih: 20.07.2017 - 00:21 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ben eşimden boşanalı 1 yılı geçti, eşimle tekrar evlenme kararı aldık. Eşim ve ben ikimiz de Hanefi mezhebine bağlıyız. 
- Eşim bazı sebeplerden ötürü talak ve nikah konusunda Şafi mezhebini uymuş, bizim ilk nikahımız da Şafi mezhebine göre de uygundu. Veli izni olsun, Şafi mezhebinin gerekli rükûlarını yerine getirmiştik. Ama ikimiz de Hanefi olarak nikah kıyıldı tabi.
- Sorum şu, şimdi kıyacağımız bu ikinci nikah için eşim Şafi mezhebine uyduğundan dolayı dinen veli izni gerekir mi?
- Ayrıca veli konusunda bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hayır, nikahın geçerliliği için izin alması gerekmez.

Âkıl ve baliğ erkeklerin, evlenme ehliyete sahip olduğu hususunda bütün mezhepler arasında görüş birliği vardır. Buna göre akıl baliğ bir erkek, kendi özgür iradesiyle kimseden izin almaya gerek kalmadan evlenebilir.

Nikâh akdine, gerek kendisi gerekse velâyet veya vekâlet ilişkisine dayanarak başkası adına katılan kişinin, cumhura göre âkıl ve bâliğ, Hanefîler’e göre temyiz gücüne sahip olması gerekir.

Fakihlerin çoğunluğu, gayri mümeyyiz çocuklarla akıl hastalarının velileri tarafından evlendirilmesini tecviz etmekle birlikte, bunların kendileri için evlenme iradesi açıklama veya başkasını vekil kılma ehliyetlerinin bulunmadığı, akıl ve baliğ erkeklerin bu ehliyete sahip olduğu hususunda mezhepler arasında görüş birliği vardır; hür, âkıl ve bülûğa ermiş kadınlarla mümeyyiz çocukların ise, bu ehliyete sahip olup olmadıkları tartışmalıdır.

Kanunî temsilci sıfatıyla başkasını evlendirme yetkisine sahip olan kişiye “veli”, bu yetkiye “velâyetü’n-nikâh” denir.

Akıl ve baliğ erkeklerin veli muvafakati olmaksızın evlenebileceğinde ittifak bulunduğundan, bunlar hakkında velâyet yetkisi söz konusu değildir.

Velinin, kanunî temsilcisi olduğu kimseyi rızasını almaksızın evlendirme yetkisine “velâyet-i icbâr” denir; Hanefîler’den Muhammed b. Hasan bunun için “velâyet-i istibdâd” tabirini kullanır.

Fıkıh âlimlerinin büyük çoğunluğu, velinin velâyeti altındaki -mümeyyiz olsun olmasın- küçüğü, onun yararına olmak şartıyla rızasını almaksızın nikâhlayabileceğini ileri sürmüş, ancak fiilen evlilik hayatı başlatılamayacağından bülûğ çağına ulaşıncaya kadar kendi ailesinin yanında kalacağını belirtmiştir. (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 287)

Abdullah b. Şübrüme, Osman el-Bettî, Ebû Bekir el-Esam gibi bazı ilk dönem fakihleri ise, çocukların evliliğin anlam ve mahiyetini bilmedikleri ve evliliğe de hiçbir şekilde ihtiyaçlarının bulunmadığı gerekçesiyle, velilerin küçükleri evlendirme yetkilerinin bulunmadığını söylemiştir. (Serahsî, IV, 212)

1917 tarihli Osmanlı Hukūk-ı Âile Kararnâmesi’nin 7. maddesinde “Velilerin, küçükleri evlendirme yetkilerinin bulunmadığı” görüşü tercih edilmiştir.

Akıl hastalarından belli şartları taşıyanların velileri tarafından zarurete dayalı olarak evlendirileceğini kabul eden fakihler yanında, bunların evlendirilmesini hâkim iznine bağlayan, hatta evlendirilmesine tamamen karşı çıkan fakihler de bulunmaktadır. Meselâ Züfer, bülûğdan sonra akıl hastası olan kimsenin velisi tarafından evlendirilemeyeceği görüşündedir.

Nikâh velâyeti konusunda uygulama açısından daha çok öneme sahip olan görüş, ayrılığı bülûğ çağına ermiş kadının durumuyla ilgilidir.

Özellikle konuya ilişkin hadislerin yorumundaki ihtilâf sebebiyle, Hanefîler bu hususta cumhurdan farklı bir sonuca ulaşmışlardır.

Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf, bülûğ çağına erişmiş kadının, tıpkı baliğ erkek gibi, velisinin aracılığına gerek olmaksızın evlenebileceği kanaatindedir; ancak velisinin rızasını alması müstehap olup velinin bu konumuna “velâyet-i nedb / velâyet-i istihbâb” denir.

Dengi olmayan bir erkekle evlenmesi durumunda, belirli düzeyde yakınlığı olan veliye itiraz hakkı tanınması ise, akdin bağlayıcılığıyla (lüzum) alâkalıdır.

Muhammed b. Hasan’a göre bülûğ çağındaki kadın, velisinin iznini almadan evlenemeyeceği gibi, veli de rızasını almaksızın onu evlendiremez; buna “velâyet-i şirket” adı verilir.

Diğer üç mezhep ise, bülûğa ermiş de olsa kadının ancak velisi tarafından evlendirilebileceği hususunda fikir birliği içindedir.

Bu mezheplerde velinin yakınlık derecesine ve kadının durumuna göre rızasının alınmasının gerekli veya mendup sayılmasıyla ilgili bazı görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte, dul olması halinde muvafakatinin alınması gerektiğinde ittifak vardır.

Kadının rızasının şart olduğu durumlarda, evlendirme yetkisine “velâyet-i ihtiyâr, velâyet-i şirket” tabir edilir (Kâsânî, II, 241-247, 252; İbn Rüşd, II, 7; Vehbe ez-Zühaylî, VII, 179-195)

Bir kadın, dengi olan bir erkekle evlenmek istediğinde, velisinin onu evlendirmekten imtina etmesi “adl” terimiyle ifade edilir. Bu durumda kadının evlenme iznini almak üzere hâkime başvurma hakkı doğar. Hâkim durumu inceler, velisini haksız bulursa kadının evlenmesini sağlar. (Bilmen, Kamus, II, 8, 57)

Evliliği; kendisinin ve önceki peygamberlerin sünneti olarak niteleyen Resûl-i Ekrem (Buhârî, Nikâh, 1; Tirmizî, Nikâh, 1);

- İmkânı olanları evlenmeye teşvik etmiş, evliliğin iffeti korumada ve neslin devamında önemini vurgulamış (İbn Mâce, Nikâh, 8; Ebû Dâvûd, Nikâh, 1),

- Evliliğin kalıcı olması ve mutluluk içinde sürmesi için, eşler arasında denkliğe dikkat edilmesini ve evlenmeden önce eşlerin birbirlerini görmelerini tavsiye etmiş (Buhârî, Nikâh, 15; İbn Mâce, Nikâh, 6),

- Velisiz nikâh yapılmamasını (Buhârî, Nikâh, 36),

- Fakat mutlaka kadının da rızasının alınmasını istemiş (İbn Mâce, Nikâh, 11),

- Ve evlilik ilişkisinin ciddi bir sebep bulunmaksızın sona erdirilmesinden Allah’ın hoşnut olmadığını belirtmiştir (Ebû Dâvûd, Talak, 3; Nesâî, Talak, 34).

Sünnette, en az iki şahit huzurunda alenî olarak (Ebû Dâvûd, Nikâh, 19) gerçekleştirilmesi istenen nikâh akdi, belli bir merasime tâbi tutulmamış, ancak evliliğin ilân edilmesi, bir konuşma yapılması, bu vesileyle dost ve akrabaya ziyafet verilmesi, def vb. aletlerle eğlenilmesi tavsiye edilmiştir. (Buhârî, Nikâh, 67, 68, 71; Müslim, Nikah, 96-98)

Hz. Peygamber (asm) döneminden itibaren, Müslüman toplumlarda aile ve evlilik kurumuna büyük önem atfedilmiş, fakihler tarafından aile hukukunun en temel ve en önemli konusu olan nikâhın dinî hükmü, mahiyeti, unsur ve şartları, evliliğin sonuçları gibi hususlar ayrıntılı biçimde ele alınıp incelenmiş, bazı konularda görüş birliğine varılırken bazılarında aynı mezhep içinde bile farklı görüşler ileri sürülmüştür.

Farklı görüşlerin ortaya çıkmasında ilgili nasların yoruma açık olması yanında evlilik konusunun dinî, ahlâkî, ekonomik ve sosyal yönlerinin bulunması, dolayısıyla geniş İslâm coğrafyasında yaşayan değişik ırk ve kültürlere mensup toplulukların aile hayatına ilişkin telakkileri ve bunların tarihî süreç içerisinde şartların değişmesine paralel biçimde değişikliğe uğraması etkili olmuştur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun