Hediye olarak verilenler rüşvete girer mi?
- İş bitiminde verilen hediye rüşvete girer mi?
- Karşılığı verilmeyen bir hediye, mesela bir elbiseyi giymek caiz mi?
Değerli kardeşimiz,
Günümüzde bazı meşru ve mübah bilinen hususlar o kadar istismar edilmiş, aslından uzaklaştırılmış ki, âdeta haramla iç içe, yan yana gelmiştir. Bunun yanında, faiz ve rüşvet gibi dinimizin kesinlikle reddettiği bazı haram muameleler de o kadar dallandırıp budaklandırılmış ki, mübah muamelelerle birlikte mütalâa edilir hale gelmiştir.
Bu çeşit meseleleri birbirine karıştırmadan, yerine, zamanına ve durumuna göre incelemek ise bir hayli güç olmaktadır. Bunun için, bir meseleyi rayına oturtarak neticeye varırken, iyi niyet taşımak, kalpten gelen sese kulak vermek başta aranan bir şarttır.
Rüşvet denen musibetin tarifini lügat kitaplarımız şöyle yapar: “Bir memura haklı veya haksız bir iş gördürmek için verilen ücret veya hediyedir.” Bu kısa ifade de görüldüğü gibi, esas olarak rüşvet, vazifeli memura verilen bir hediyedir.
Memuru rüşvet almaya teşvik eden biri maddi, diğeri manevi olmak üzere iki sebep vardır. İlki ve en mühim olanı, memurun dinî hassasiyetinin az olması, kalbinde Allah korkusunun yer etmemesi veya çok zayıf bulunmasıdır. Çünkü rüşvetin meşru bir kazanç olmadığını, haram ve haksız bir çıkar kapısı sayıldığını herkes kabul eder. İşte vicdanının sesine kulak vermeyen, kalbinin sesini dinlemeyen memur, bu “hastalığa” yakalandıktan sonra artık yakasını kurtaramaz olur.
Manevi ciheti eksik olan memuru rüşvet almaya iten bir diğer sebep de maddidir. Hayat şartları daralan, geçim sıkıntısı çeken, aldığı maaşla zaruri ihiyaçlarını zor karşılayabilen vazifeli şahıs, başında bulunduğu işin durumuna göre, kendisince haklı gördüğü bu bahanelerle birlikte gözünü vatandaşın eline ve cebine diker. Bu “havadan” gelen “gelire” bir de alıştı mı, artık zamanla onu gerçekten hakkı olarak görmeye başlar.
Memurun bu duruma düşmesine sebep olan iki husus vardır. Bir defa devletin, çalıştırmış olduğu memura günün şartlarını da hesaba katarak, ihtiyaçlarını görebilecek nisbette bir maaş bağlaması gerekir. Ta ki, memur böyle kötü hallere düşmesin.
İkinci olarak, memurun kendisi, imkân nisbetinde iktisat ve kanaatle hareket edip böyle “menhus” paraya itibar etmemelidir. Zaten kendisinde Allah korkusu yerleşmiş olan memurlar bu şekilde yapmaktadırlar.
Zamanımızda bazı memurlar ise, yaptığı işin ağırlığını, taşımış olduğu mesuliyetin büyüklüğü ve işgal etmiş olduğu makamın durumunu da hesaba katarak, âdeta rüşveti mübahmış gibi görmektedir. Hattâ böyle bir şey eline geçmeyince de vatandaşın işini aksatmakta veya hiç yapmamaktadır. Bu da meselenin psikolojik yönüdür.
Bütün bunlarla birlikte, devlet, memuruna belli bir maaş takdir etmiştir. O kimsenin hakkı, kendisine takdir edilen maaşıdır. Bunun dışında memurun çeşitli bahanelerle halktan bir şey istemesi veya alması gerçek hakkı olmayıp, hangi adı taşımış olursa olsun, rüşvetten başka bir şey değildir.
Bakara sûresinin 188. âyetinde geçen,
“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin.”
mealindeki ifade, rüşveti reddeden ilâhî bir emirdir. Rüşveti alanın da verenin de Allah’ın lânetine uğrayacağını1 bildiren Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ise, zekât toplamaktan dönen bir vazifelinin yanında bulunan bazı şeyleri “hediye” diyerek kendi tarafına ayırması üzerine şöyle buyurmuşlardır:
“Tuhaf şey, bu adam (bir mal memuru olmayıp da) babasının veya anasının evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi, yoksa verilmiyor muydu, o zaman görürdü.”2
Bu sözlerinden sonra Peygamberimiz (asm), böyle kimselerin âhirette de büyük bir azaba çarptırılacaklarını haber verir.
Halife Ömer bin Abdülaziz’i çocuklar ellerinde elma dolu tabaklarla karşılarlar. Etrafındakiler, Hz. Ebû Bekir (ra) ve Ömer (ra)’in verilen hediyeleri kabul ettiklerini hatırlatarak, Halifenin sunulan hediyeleri kabul etmesini söylerler. Yüce Halife şu cevabı verir:
“Hediye onlar için hediye idi, fakat onlardan sonraki memurlar için hediye bir rüşvettir.”3
Fakat, yalan meselesinde olduğu gibi, rüşvet hnususunda da muztar kalındığı zaman bir çarenin bulunduğunu belirtelim. Çünkü bazan öyle haller olur ki, insan çok büyük haksızlıklardan korunmak için memurun ısrarla istediği şeyi vermek zorunda kalabilir. Bunun için uğradığı haksızlığı veya zulmü, bütün meşru yollara müracaat etmesine rağmen bertaraf edemeyen insan, gaspedilmiş malını veya başkasının üzerinde olan öz hakkını alamama durumuyla karşı karşıya gelebilir. Bu hususta İbni Âbidin merhum şöyle der:
“Zalim bir idarecinin zulmünü kendisinden ve malından def etmek veya kendi hakkını almak için verdiği bir şey, veren hakkında rüşvet sayılmaz.”4
Böyle çok büyük bir zaruret karşısında rüşvet vermek mecburiyetinde kalan insan, “Zaruretler haramı helâl kılar.” kaidesince mes’ul olmaz. Fakat, alan için yine rüşvettir, haramdır. Ayrıca bu yolla hakkını alan kişi, bu işi görürken başkasını mağdur etmemeli, onun hakkına tecavüz etmemelidir.
Bu arada, rüşvetle hediyeyi birbirinden ayırmak lâzımdır. Rüşvet sayılan hediye, henüz iş görülmeden vatandaş tarafından vazifeli memura verilmektedir. Bunun yardımıyla haklı veya haksız işini görmekte, onu bir vasıta ve aracı olarak kullanmaktadır. Hediye ise, maddî ve manevî hiçbir karşılık beklenmeden, arzu edilmeden verilen bir şeydir. Hediyeyi veren kimse, bunun karşılığında ne bir iş gördürme niyetini taşımakta, ne de verdiği kimseye bir minnet etmektedir. Tamamen içinden gelerek, gönlünden doğarak çıkarmaktadır.
Mesela bir posta memuru, vatandaşa bir mektup veya bir telgraf getirmektedir. Vatandaş da aldığı müjdeli bir haber karşısında memura içinden koparak “bahşiş, hediye” adı altında birşeyler vermektedir. Burada, zaten o para verilse de verilmese de, memur o mektubu getirecektir. Bunun için, bu paranın rüşvete girdiğini söylemek mümkün değildir.
Diğer taraftan, arzu edilen iş görüldükten sonra memura verilen hediye de rüşvet sayılmamaktadır. Bu hususta İbni Âbidin şu görüşü zikreder:
“Bir adam, sultanla bitecek bir işini onun bir yakını vasıtasıyla görür de işi bittikten sonra aracı olan bu adama hediye kabilinden bir şey verse, bu rüşvet olmaz. Ancak daha işi görmeden önce bir hediye isteğinde bulunursa bu haramdır.”
Yine buna benzer bir fetvaya da el-Feteva’l-Hindiyye’de rastlamaktayız. Şöyle denilmektedir:
“Bir yitiği bulan kimseye hediye ve sadaka kabilinden bir şey verilmesi ve onun da kabul edip alması caizdir.”5
Fakat bu ruhsat kapısını fazla aralamamak lâzımdır. Ancak bu gibi meselelerde bir çıkış yolu bulmak için bu çeşit fetvâlardan istifade edilebilir. Bunlar da İslâmiyetin devamlı mâkul ve kolay olan cihetleri gösterdiğini, insanları zorda bırakmadığını ortaya koyan hususlardır.
Kaynaklar:
1. İbni Mace, Ahkâm: 2.
2. Buharî, Hibe: 15.
3. Umdetu’l-Karî, 13/154.
4. Reddü’l-Muhtar, V, 272.
5. el-Feteva’l-Hindiyye, IV, 404.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Rüşvet vermenin ve almanın hükmü nedir? Özellikle tapu dairelerinde alım satım yaparken memurlara işi çabuk yapmaları için para veriliyor. Bu para verilmezse işler bir kaç gün sürüyor. Verilirse iki üç saatte bitiyor. Bu parayı vermenin hükmü nedir, sorum
- RÜŞVET
- Osmanlılarda şeyhülislam nasıl belirlenirdi?
- Bankada muhasebeci veya pazarlamacı olarak (veya bankanın herhangi bir bölümünde) çalışmak caiz mi?
- Bütün ömrünü ibadetle geçirmiş son nefeste vesvese gelerek inkar etmiş olan cehennemlik midir? Bu haksızlık değil mi?
- Memur, mesai saatleri içerisinde veya dışında, yaptığı işten dolayı halktan para alabilir mi? Mesai yapmazsak vatandaş mağdur oluyor, işler yığılıyor. Bunun için vatandaştan küçük bir para alabilir miyiz?
- Şeytan nedir, özellikleri nelerdir ve niçin yaratılmıştır?
- MESKEN
- KEFİL
- NİKÂH
Yorumlar
burada yazanların hepsi gerçekten çok doğru..
Allah sizden razi olsun hocam... Allah zamanınızı genişletsin inşaallah amin.
hediye verenin kalbinde kendisini kayırmanız olduğunu anladınız ancak şahsı kayırmadınız ve normal yapmanız gereken hizmeti verdiniz bu şekilde bu hediye kullanılabilir mi? kullanılmazsa iade etmeli miyim ne yapmalı?
Peki ilaç yazma karşılığında değil de tanıtım amaçlı olunca.. Yani bir anlaşma kabilinden değil. Çünkü mesela 50 ilaç karşılığında cep telefonu gibi şeyler oluyor. Bazense sadece kalem defter falan.. Belirli bir şart olmadan yani. Reklam için.
Konu hakkında bilgi almak ve değerlendirmek için tıklayınız.
1- Öncelikle buna hediye demek doğru değildir. Çünkü her ne kadar siz rüşvet olarak almasanız bile, veren kişi rüşvet olarak vermiştir. Bu nedenle hediye değildir.
2- Bu yanlış ve haram alışkanlıkları yok etmek için geri vermek gerekir. Böylece rüşvet vermeye alışan insanlar bir daha rüşvet teklif etmeye cesaret edemez, ya da faydası olmadığını bilir ve vazgeçer.
3- Eğer kendine vermek imkanı yoksa, ya da herhangi bir nedenle veremediyseniz, bir muhtaca veya hayır kurumuna verebilirsiniz.
Vatandaş işi bittikten sonra hediye olarak birşeyler veriyor (genelde tatlı gibi şeyler). Ama daha sonra işi tekrar o memura düştüğünde memur kendini minnet altında hissediyor ve bazen şüpheli işini dahi yapabiliyor. Çünkü daha önce yediği baklavalar var aklında. Artık işi yaptıranda daha rahat davranıyor; çünkü memur minnet altına girmiştir daha önceki hediyeden dolayı. Ben memurum, bu konuda çok şeye şahit oldum ve gözlem yaptım. Tecrübelerimle artık şu kanıya vardım: Memur hele de yönetici vasfındaki memur kesinlikle hediye almamalıdır, almamalıdır, a l m a m a l ı d ı r .
Devlete ait icra takip biriminde çalışıyorum. Vatandaş borcu tamamen bittikten sonra hediye getirip memurlara dağıtıyor veya baklava, dondurma vs. alıyor. Memur bunu rüşvet değil diye yiyor. Ayrıca o adama karşı (nefsini okşadığından) içi ısınıyor. Daha sonra o borçsuz vatandaş bir borçlu vatandaş için ricacı oluyor. Bir anda dindar icra memurunun yediği o baklava zehirli bala dönüyor ve yediğine pişman oluyor. Çünkü çoğunluğu dindar olmayan icra memurlarından da o adamın işini yapması için baskı görüyor, çünkü yedikleri o baklavalarla vatandaşa karşı kalpleri ısınmıştı. Dindar icra memuru her ne kadar istenen şeyin kanuna, yönetmeliklere aykırı olduğunu ileri sürsede çoğunluk karşısında boynu bükülüyor. İki kuruşluk baklavayı helal olduğunu düşündüğü için yediği için eziliyor.