MEVKUF HADİS
Sahabelerden rivayet edilen söz, fiil ve takrirler. Bu terim, fıkıh ve kıraat ilminde farklı istilahî kullanımlara sahiptir. Mevkuf hadislerde isnad Rasûlullah (s.a.s)'e ulaşmaz; sahabîde son bulur. Mesela: Ravinin "İbn Abbas şöyle dedi" veya "Ali b. Ebi Talib şöyle yaptı" yahut ta "Ebu Bekr'in önünde şöyle yapıldı da o buna ses çıkarmadı" demesi yapılan rivayetin merfu' olmadığını ve mevkuf olarak nakledildiğini gösterir. Bazan da ravi; "İbn Abbas'dan mevkuf olarak rivayet edildi" diyerek hadisin mevkuf olduğunu tasrih eder (et-Tehânevî, KeşŞâf Istılahati'l-Funûn, İstanbul 1984, II,1500; Suphi es-Salih Hadis İlimleri ve Istılahları, Ankara 1981, 175).
Rasûlullah (s.a.s)'den sadır olan söz, fiil ve takrir'i mevkuf hadiste Sahabi yapmaktadır. Büyük bir Sahabi dahi olsa bir kimsenin sözlerinin Rasûlüllah (s.a.s)'den gelen hadislerin seviyesinde addedilmesi imkânsızdır. Rasûlullah (s.a.s)'e ref' edilen hadislerde bir kutsiyet vardır. Çünkü Allah Teala O'nun hakkında şöyle buyurmaktadır:
"O kendi arzu ve hevâsından konuşmaz. Onun her konuştuğu, Allah tarafından vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir" (en-Necm, 53/3-4).
Bazı muhaddisler, bu durumu göz önüne alarak mevkuf hadisleri. zayıf hadislerden saymışlardır. Ancak, sırf bu sebepten dolayı, mevkuf hadise zayıf denilmesine itiraz edenler olmuştur. Onlar bu itirazlarını hiç bir sahabinin Rasûlullah (s.a.s)'dan sadır olduğuna bizzat kanaat getirmeden, dine taalluk eden konularda ne bir şey söylemesi ne yapması ve ne de yapılanı tasvip etmesinin imkânsız olduğunu ileri sürerek cevap vermişlerdir (Suphi es-Salih, a.g.e., 174). Mevkuf bir hadis şartları taşıdığında, sahihtir veya hasendir dendiği zaman Rasûlullah (s.a.s)'a ait olmayan bir hadis onâ atfedilmiş olmaz. Çünkü hadisin rivâyet şekli onun Sahabiye ait olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Sahabîlerin Vahyin indirilişi esnasındaki konumları, onlardan sahih olarak rivâyet edilen mevkuf hadislerin, çoğu zaman amel etmeye elverişli olduklarını te'yid etmektedir. Bu duruma göre Abdullah İbn Mes'ud'tan mevkuf olarak rivâyet edilen "Bir müneccime veya kâhine giderek onun söylediklerini doğrulayan kimse Hz. Muhammed (s.a.s)e nâzil olanı inkâr etmiş demektir" gibi haberler, amel edilmesi caiz olan haberlerdir. Bununla birlikte İsrailiyyât türü nakillerine tesadüf edildiği için Ka'bul-Ahbâr, Abdullah b. Selâm ve Abdullah b. Amr el-Âs'ın mevkuf hadisleri ihtiyatla karşılanmalıdır. Onlardan kıyamet alametleri ve âhir zaman fitneleri hakkında nakledilen hadislerin çoğu mevzu olmamakla birlikte zayıftırlar. Görüldüğü gibi hadisin zayıf oluşu mevkuf olmasından değil; ondaki şaz, illet ve iztırâb gibi durumlardan kaynaklanmaktadır (Suphi es-Salih a.g.e., 176).
Bazı muhaddisler Sahabi tefsirlerinin tamamını merfu tutarken, diğer bazıları da nuzûl sebeplerine dair olayların dışında mevkûf olduklarını söylemişlerdir (et-Tehânevî, a.g.e., II, 1500). Sahabî tefsirlerinin tamamını merfû saymak doğru değildir. Çünkü müfessir sahabiler tefsirlerde içtihat etmiş; diğer bazı konularda ve furu'da da aralarında ihtilâfa düştükleri görülmüştür. Bir kısmının ise tefsirlerine İsrailiyyat türü haberleri karıştırdıkları da görülmüştür (Suphi es-Salih, a.g.e, 176).
Mevkûf tabiri bazı maktu' hadislerin rivayetlerinde de kullanılmaktadır. Ravinin "ARAPÇA" (falan kimse hadis isnadında Zührî'de durdu) demesi hadisin mevkuf olduğunu göstermez. Çünkü, Zührî sahabi olmayıp tabiindendir. Dolayısıyla bu tür rivayetler maktu'durlar.
Fakihlerin mevkuf hadisi hüccet almadaki görüşleri birbirinden farklıdır. Mevkuf ve maktu' hadisleri Rasûlullah (s.a.s)'ın sünnetinin farklı bir şekilde devamı kabul ettiği için İmam Mâlik, rivâyetini sahih gördüğü mevkuf ve maktu' hadislerle ihticac etmeyi ihmal etmemiştir. Ayrıca Rasûlullah (s.a.s)'ın sünnetinin amelî rivâyeti kabul ederek Medinelilerin amelini fıkıh usûlunde müstakil bir delil alması onun, bu haberlere verdiği önemi gösterir (bk. Malikî Mezhebi Mad.).
Ömer TELLİOĞLU