Suyun kaldırma kanunu ve yer çekimi kanunu gibi kuvvetler nedir, gerçekte var mıdır?

Tarih: 09.11.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Şu varlık alemi için bir takım ikili tasnifler yapılmış bulunuyor; dünya ve ahiret, mülk ve meleküt, gayb ve şehadet alemleri gibi. Bunlardan birisi de “alem-i halk ve alem-i emir”dir. Emir alemi, halk aleminin, tabir caizse, idare merkezlerini içine alır. Beden ruhtan idare edildiği gibi, kainattaki bütün eşyanın sevk ve idaresinde esas olan bir kanunlar manzumesi vardır. Bütün bunlar emir aleminden haber verirler. Tabiatta hüküm süren bütün kanunlar, hep emir alemindendirler.

İnsanın gücü, kuvveti manevî olduğu, maddî varlığı bulunmadığı gibi, kâinatta carî olan kuvvetler de yalnız manevî vücutları bulunan birer ilahî kanundur, nizamdır. İnsanın kuvvetinin hareket etmesi insanın iradesine bağlı olduğu gibi, kâinattaki kuvvetlerin hareket etmesi de Allah’ın iradesine bağlıdır.

Kâinattaki kanunlar, prensipler ontolojik nizamın ruhu hükmündedir; onlar da ruh gibi alem-i emirdendir. Aralarındaki en önemli fark, bu kanunların haricî vücutlarının olmamasıdır. İnsan ruhu ise, alem-i emirden olmakla beraber, başına şuur takılmış, haricî bir vücut giydirilmiş bir emrî kanundur. 

Sosyal hayat nizamında kanunu uygulayanlar insanlar olduğu gibi, kâinat nizamındaki kanunları uygulayanlar da Allah’ın memuru olan meleklerdir. Güneşin kulağından tutup çeviren bir müekkel melek olduğu gibi, bir damla yağmuru yere indiren de bir melektir.

Bununla beraber, “Kainatta Allah’tan başka hiçbir şeyin gerçek tesiri yoktur.” şeklindeki -tevhit inancına bağlı olarak ortaya çıkan- ilmî kaide gereğince, melekler dahi diğer sebepler gibi hiçbir yaratma işine sahip değildir. Onlar, Allah’ın kudretinin yaptığı işlerin azametini temaşa etmek ve şuurlu olarak O’nu tesbih etmek için orada vardır. Gerçek yaratıcı Allah’ın kudretidir. Bu kanunların dizginini elinde tutan da bu sonsuz ilahî kudrettir.

Etrafımızdaki âlemi biz daha çok kanunlarla tanırız. Tabiat kanunları dediğimiz bu olgu, aslında, çevremizdeki varlıkları ve olayları incelediğimiz zaman karşımıza çıkan düzendir. Gökten yere her şeyde karşımıza çıkan bir düzendir bu. Yüzlerce bilim dalından her biri, bu kozmik düzenin bir tezahürünü inceler.

Ne var ki, bu düzen ve bu kanunlar hakkında bütün bildiğimiz, onların belirli bir şekilde işlemekte olduğudur. Biz olayların sürekli olarak belli bir şekilde cereyan ettiğini gözleriz ve buna bir isim takarız: çekim kanunu, termodinamik kanunları, hidrodinamik kanunları gibi. Bir de, bunların formüllerini çıkarır, hesabını yaparız.

Gözlemek, isim takmak, hesap yapmak; tabiat olayları ve tabiat kanunları ile ilgili olarak elimizden gelen şey bu kadardır. Bu kanunlar nedir, nereden gelir, nasıl bir şeydir? Çeken cisim nasıl çeker, niçin çeker? Enerji nedir, kütle nedir, elektrik nedir, ses nedir, hayat nedir, ölüm nedir, duygu nedir. Böylece uzayıp giden bir kâinat dolusu liste, bizim mahiyetini bilmediğimiz, fakat sadece birer isim takarak “bildiklerimiz” başlığı altına aldığımız şeylerle doludur.

Kanunlar hiçbir zaman bir varlık olarak karşımıza çıkmaz; onlar sadece olayların cereyan ediş şeklidir. Fakat bu cereyan edişteki süreklilik ve düzen, tabiatta böyle bir kanunun var olması gerektiği konusunda bizde bir kanaat uyandırır. Bundan daha da önemlisi, bu süreklilik ve düzeni tercih eden bir iradenin ve bu tercihi etkili kılan bir gücün varlığıdır. İşte bu, kanunun kendisinden daha kesin bir gerçek olarak çıkar karşımıza. Çünkü kanun sadece bir cereyan ediş şeklidir ve istatistiksel bir sonuçtan ibarettir; onlardaki tercih ve sonuçtaki tesir ise apaçık görülen gerçeklerdir. Bu itibarla, kanundan söz edilen her yerde, kanun koyucu ve uygulayıcıdan da söz etmek gereği doğmaktadır. Veya, daha doğru ve kestirme bir ifadeyle, ortada kanun diye bir varlık yoktur; kanun koyucu, işlerini kendi koyduğu bir âdet üzerine yapmaktadır. Biz bu âdete tabiat kanunu der, çıkarız işin içinden.

Kanun koyucuyu dikkate aldığımızda, “tabiat kanunu” adını verdiğimiz şeylerin, aslında birer İlâhî kanundan başka bir şey olmadıklarını görürüz. Bunlar, tıpkı semâvî kitaplarda bize bildirilen emirler ve kanunlar gibi birer kanundur; yalnız tebliğ ve uygulama şekillerinde farklılıklar vardır. Tabiat kanunlarıyla, hayata gelir gelmez tanışmaya başlarız. Bu kanunlar akıllı-deli, mü’min-kâfir ayırımı yapmaz; ödülü de, cezası da peşindir. Bununla birlikte, bu kanunların işleyişi de, bir bütün olarak göz önüne alındığında, bir kanun koyucunun tercihlerini açıkça yansıtmaktadır.

Veya, başka bir şekilde ifade edecek olursak, tabiat kanunlarının varlığı kadar kesin bir gerçekle karşı karşıyayız: Kanunların işleyişinde, işin en ince ayrıntılarına kadar nüfuz eden bir irade kendisini belli ediyor. Bu kanunların sergilediği âhenk ve düzen, her şeyi kuşatan bir bilgi ve iradeyi gösterdiği gibi; “belirsizlik” olarak karşımıza çıkan tercihler de, bu bilgi ve iradenin en ince ayrıntıları bile kapsadığını gösteriyor.

Her şeyin yaratıcısı Allah olduğu gibi sebepleri yaratan da O'dur. İnsanlar başarıya gitmek için Allah'ın bu dünyada koyduğu sebeplere riayet etmelidir ki başarıya ulaşabilsin. Sebeplere riayet edene Allah başarıyı lutfeder.

İlave bilgi için tıklayınız:

Allah Neden Sebepleri Çalıştırıyor?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun