Bazı ayetlerde geçen "semavat ve arzın yedi kat olması" ifadelerini nasıl anlamalıyız?
Değerli kardeşimiz,
"Allah O'dur ki: yedi göğü ve yerden de onların mislini yaratmıştır. Onların aralarında emri cereyan eder..." (Talak, 86/12).
Evvela şunu hemen ifade edelim ki, yedi, yetmiş ve yedi yüz gibi tabirler, Arap üslubunda çokluğu ifade ettiği için, "yedi tabaka" ile o tabakaların çokluğuna da işaret edilmiş olabilir.
Aslında ayet-i kerimenin bu ifadesinden, çok değişik manaları çıkarmak mümkündür. Bugün anlaşıldığı kadarıyla feza, nihayetsiz bir boşluk olmayıp "esir" adı verilen bir madde ile doludur.
Nasıl ki, hidrojen ve oksijenden su, buhar ve buz gibi tabakalar teşekkül ediyor. Kadir-i Zülcelal, esir maddesinden de yedi kat semavatı, gayet ince bir nizam ile tanzim etmiş ve yıldızları onun içinde yaratmıştır. Hareket eden yıldızlar, balıklar gibi bu sema içinde gezerler.
Bu ayet-i kerimeden, bütün görünen gökleri bu dünyanın bir seması sayıp, bundan başka altı sema tabakasının bulunduğunu da anlamak mümkündür. Yeryüzü ile alakalı ifadesinin de farklı manalara işareti söz konusu. Ancak biz burada, gerek semavat ve gerekse arzın yedi tabakasıyla alakalı ifadelerin sadece bir cihetini, yani zahiri manasını ele alacağız.
Göklerin ve yer kürenin yedi ayrı tabakadan meydana geldiği, astronomi ve jeolojiyle ispatlanmış bulunuyor.
6.370 km. yarı çaplı ve yedi katlı dünyayı, kabuğundan merkezine doğru tetkik edelim. Bu yapı dıştan içe doğru şu yedi kattan meydana gelmiştir:
1. Litosfer veya Kabuk (Lithosphere or Crust)
2. Hidrosfer veya Su Küre (Hydrosphere)
3. Üst manto (Upper Mantle, Astenosfer)
4. Geçiş zonu (Transition Zone)
5. Alt manto (Lower Mantle, Mezosfer)
6. Dış çekirdek (Outer core)
7. İç çekirdek Çekirdek (Inner core)
1. Litosfer veya Kabuk
Yerkürenin en dış kısmında taşküre veya litosfer olarak da bilinen yerkabuğu bulunur. Karalarda daha kalın (35-40 km Tibet Platosunda ise 70 km) deniz ve okyanus tabanlarında ise daha ince (8-12 km) olan yer kabuğunun ortalama kalınlığı 33 km kadardır. Kimyasal bileşimi ve yoğunluğu birbirinden farklı iki kısımdan meydana gelir. Bunlardan biri granit bileşimindeki kayaçlardan oluşan granitik yerkabuğu; diğeri ise bazalt bileşimindeki kayaçlardan oluşan bazaltik yerkabuğudur.
Granitik yerkabuğunda silisyum ve alüminyum elementleri hakimdir. Bu nedenle daha hafiftir; yoğunluğu 2.7-2.8 gr/cm3 arasında bulunur. Yerkabuğunun üst kısmını teşkil eder.
Bazaltik yerkabuğunda ise silisyum ve magnezyumlu unsurlar hakimdir. Dolayısıyla granitik kabuktan daha ağırdır; yoğunluğu 3-3.5 gr/cm3 arasında değişir. Granitik yerkabuğunun altında ve okyanus tabanlarında yer alır. Bu nedenle bazaltik yerkabuğuna okyanusal kabuk adı da verilir.
2. Hidrosfer: Yer kürede bulunan denizler, göller, akarsular ve yer altı suları; su küreyi (hidrosfer) oluşturmaktadırlar. Yer küre yüzeyinin 3/4‘ü sularla kaplıdır.
Manto
Manto; üst manto, geçiş zonu ve alt manto olmak üzere üç ayrı kattan oluşur. Hacim olarak dünyanın % 83'ünü, ağırlık bakımından da % 66'sını teşkil eder.
3. Üst Mantonun kalınlığı 360 km., yoğunluğu ise 3.3.-4.3 gr/cm3 arasındadır.
4. Geçiş Zonu, üst manto ile alt manto arasında yer alır. Kalınlığı ise 600 km.'dir.
5. Alt Manto, yoğunluğu ve elastikiyeti fazla olan kayalardan yapılmıştır. Kalınlığı 1.900 km.'dir.
Çekirdek
Yerin 2.900 km.'den itibaren 6.370 km.'ye varıncaya kadarki bölümünü çekirdek teşkil eder. Bu da, dış ve iç çekirdek olmak üzere iki kısma ayrılır.
6. Dış Çekirdek: Yerin 2900 km. ile 5150 km.'lik bölümünü içine alır. Dış çekirdeğin esas maddesini ergimiş haldeki demir ve nikel oluşturur. Deprem dalgalarından ikincil (S) dalgalar, dış çekirdeği geçemediklerinden bu kısmın sıvı durumda olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü ikincil dalgalar, sıvılardan geçemezler.
7. İç Çekirdek: Dış ve iç çekirdek sınırında yoğunluk 12.3 gr/cm3'e, sıcaklık da 4.300 dereceye ulaşır. Bu iç çekirdeğin bileşimini, kristalize demir ve nikel meydana getirir. Bilindiği gibi, bizi üzerinde barındıran dünyamız dev bir mıknatıs özelliğine sahiptir. Bunun manyetik alanı, sıvı olan dış çekirdeğin bir dinamo gibi düzenlenmesinden ileri gelir. Bu özellik sayesinde pusula ibreleri hep aynı noktaya yönelir.
Yedi Katlı Semavat
"O'dur ki: Yeri göğü tabaka tabaka olarak yarattı. O Rahmanın yaratmasında hiçbir uygunsuzluk göremezsin, şimdi gözünü çevir bak, hiçbir çatlak görebilir misin?" (Mülk, 67/3)
Biz, atmosferin dibinde hayatımızı sürdürmekteyiz. Tıpkı denizin dibinde yaşayan balıklar gibi. Hava denizinin yukarılarına doğru yükselmeden önce, atmosferin genel özelliklerini tanıyalım.
Atmosferde % 78 oranında nitrojen (azot), % 21 nisbetinde oksijen ve az miktarda argon, karbondioksit, hidrojen ve diğer nadir gazlar bulunur. Bu oranın devamlılığı sağlanmamış olsaydı, yeryüzünde hayatın varlığı mümkün değildi. Atmosfer ayrıca, zararlı radyasyonlara karşı dünyadaki canlıları koruyan bir bakıma şemsiye ödevini görür. Mesela atmosfer, güneşten gelen ultraviyole ışınlarını filitre eder. Söz konusu filitre olmasaydı, bu ışınlar bütün canlıları öldürecekti. Yine atmosfer olmasaydı, gündüz dünyamızda ısı 100°C'nin üstünde, geceleyin de dondurucu olacaktı. Demek ki atmosfer, ısı enerjisini de düzenlemektedir.
Atmosferin en önemli yönlerinden birisi de rüzgârlar yardımıyla rahmet bulutlarını ihtiyaç duyulan alanlara taşımasıdır.
Atmosfer, nitrojen (azot), oksijen ve karbondioksitiyle en vazgeçilmez maddelere sahip olan büyük bir nimettir. Düşünün, oksijen olmasaydı vücudumuzun en küçük birimi olan hücrelerimiz çalışır mıydı? Oksijensiz yiyeceklerimizi yakamaz ve gerekli olan kimyevi enerjiyi sağlıyamazdık. Oksijen sayesinde hücrelerde oksidasyon adı verilen yanma olayı olmakta, yiyeceklere vücut veren moleküller kimyevi değişikliğe uğramaktadır.
Atmosferin kalınlığı hakkında bir şey söylemek oldukça zor. Deniz seviyesinde bir mil küp havanın ağırlığı 6.000.000 tondur. 350 km. yukarıda aynı hacimdeki havanın ağırlığı ise, 60 gram kadardır. Buradan da anlaşılacağı gibi, yukarılara çıkıldıkça havanın yoğunluğu azalmaktadır. Yine 130-140 km. yukarıda yeterli hareket hâlinde hava molekülü olmadığından, ses dalgaları iletilememekte ve bunun sonucu bir çekicin bile sesini duymak mümkün olmamaktadır.
Atmosfer ve uzaya vücut veren katlar şunlardır:
1. Troposfer,
2. Stratosfer,
3. Kemosfer,
4. Mezosfer,
5. İyonosfer,
6. Ekzosfer,
7. Mağnotosfer.
1. Troposfer: İçinde barındığımız en alt atmosfer tabakasına troposfer adı verilir. Troposfer, bölgelere bağlı olarak ısı ve nem oranı bakımından farklılık gösterir. Bunun kalınlığı 0 ile 16 km. arasında değişir.
2. Stratosfer: Atmosferin ikinci önemli tabakasını teşkil eder ve troposferin üzerinde uzanır. 11 ile 50 km.'ler arasında yer alır. Askeri uçakların pek çoğu bu katta yoluna devam eder. Isı, sıfırın altında elli beş (-55°C) dolayındadır. Stratosferde hiç bir rüzgar olmadığı gibi, bunun sonucu bulut da yoktur.
3. Kemosfer: 80 km.'lik yüksekliğe ulaşır ve stratosferin üzerinde uzanır. Gaz molekülleri burada atomik gaza veya tersine dönüşür.
4. Mezosfer: Atmosferin orta kısmını teşkil eder.
5. İyonosfer: Mezosferin üzerinde 400 km.'ye kadar uzanır. Bu katta hava elektrikle yüklüdür. Sebebi de havaya vücut veren gazların atomları elektronlarını kaybetmiş veya kazanmış olmalarıdır. Elektrikle yüklü atomları, yani iyonları ihtiva etmesi sebebiyle bu tabakaya iyonosfer denilmektedir.
İyonosfer, elektrikle yüklü parçacıkları ve radyo dalgalarını yansıtmaktadır. Yoksa, dünyanın öbür ucundaki radyo istasyonunun yayınını nasıl duyardık? İyonosferin alt kısımları alelade radyo dalgalarını, üst kısımları ise kısa dalga radyo dalgalarını yansıtır. İşte bu özellik sebebiyle kısa dalgadan, deniz aşırı ülkelerin radyolarını kolayca dinleyebiliriz. Televizyon vericisinin dalgaları ise, buradan yansıtılamamakta ve bu tabakayı kesip geçmektedir.
6. Ekzosfer: İyonosferin üzerinde, havanın yoğunluğunun çok azaldığı kattır. Burada hava yoğunluğu çok az olduğundan sürtünme de ihmal edilecek kadar azdır. Dolayısı ile insanların yaptığı suni uydular bu katta dünya etrafında dolaşır.
7. Magnetosfer: Uzayın sonsuzluklarını doldurur. Atmosferin, yani havanın yer almadığı uçsuz bucaksız bir mekândır. Kısmen ekzosferi içine almakta 64.000 km. ve ötesindeki uzay mekânını kaplamaktadır.
Bu kısa izahtan da anlaşılacağı gibi, Kur'an-ı Kerim, ilimlerin en son hududuna işaret ederek beşeriyeti, Cenab-ı Hakk'ın eserlerinden hikmet, sanat ve nizamı araştırmaya teşvik ediyor. Tabii bu teşvik ve işaretler, aynı zamanda, her asırdaki insanın anlayış ve idrakine uygun ve değişik yorumlara da açık tarzda olmaktadır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Geri Döndüren Gök [Kur'an Mucizeleri]
- Yerin yedi tabakasında yaşayan canlılarla ilgili bilgi doğru mu?
- Gök yerin üzerine düşer mi?
- Mucizeler ve Kur'an-ı Kerim'in mucizevi yönünü anlatır mısınız? Bazı kişilerin Kur'an-ı Kerim'deki mucizelerin benzetme olabileceğini anlattıklarını duydum.
- Kur'an mucizeleri nelerdir; örnekler verir misiniz?
- Kuran'daki bilgiler ve bilimsel ayetler daha önceden biliniyor muydu?
- Arzın Etrafından Eksiltilmesi
- Enbiya suresi 44'üncü ayette geçen "artık görmüyorlar mı ki biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz" ifadeleri ile anlatılmak istenen nedir?
- Kur'an-ı Kerim'de, "Yağmuru, (mukadder olan vakit ve mahalde) O indirir..." (Lokman, 31/34) buyrulmaktadır. Halbuki biz, atmosferde cereyan edecek hadiseleri bilebiliyoruz. Şu halde bu, yukarıdaki ayetin manasına ters düşmüyor mu?
- "Biz en yakın göğü kandillerle süsledik." ayetini açıklar mısınız?