Şafi mezhebine göre emanet (vedia) ile ilgili hükümler nelerdir?
İçindekiler |
Emanet, "kişinin kendi malını, belli bir şekilde saklayıp muhafaza etmesi için başkasının yanına bırakması" demektir. Emanet olarak bırakılan mala vedîa, mal sahibine mudi, emanetçiye mûde', emanet bırakma akdine ise îdâ' denir.Emanet akdinin meşruluğu Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabittir. Yüce Allah bir âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır: "Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi emrediyor."' (Nisa 4/58.)
Peygamber Efendimiz de (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: Sana (herhangi bir şeyi) emanet olarak bırakan kişiye emanetini (istediği zaman) teslim et. Sana hıyanet edene sen hıyanet etme."( Ebû Davud, Büyü', 81.)
Emanet bırakmanın meşruluğuyla ilgili icmâ deliline gelince, bilindiği gibi müslumanlar Asr-ı saâdet'ten zamanımıza kadar bu akdi yapagelmişler ve korumaktan âciz kaldıkları para ve kıymetli eşyalarını güvenilir buldukları kimselere emanet olarak bırakmışlardır.
Emanet akdinin dört rüknü vardır:
1. Emanet bırakan.
2. Kendisine emanet bırakılan (emanetçi).
3. Emanet bırakılan mal.
4. Sîga (emanet akdi yapılırken tarafların söyledikleri sözler).
Emanet bırakan kişiyle kendisine emanet bırakılan kişinin; akıllı, ergen ve reşid olmaları şarttır.
Hanefî mezhebine göre emanet akdinde tarafların ergen olmaları şart değildir.
Emanet bırakan kişinin, "Şu malı sana emanet olarak bırakıyorum" demesi şarttır. Kendisine emanet bırakılan emanetçinin ise, "Emanet olarak kabul ettim" demesi şart değildir. Malı emanet olarak sahibinden teslim alması da emanet akdinin oluşması için yeterlidir (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 4/128.)
Emanet bırakılan malın elde tutulabilecek ve koruma altına alınabilecek durumda olması şarttır.
1. Müstehap olması. Emanetçi, emaneti koruyacak güçte ise ve hıyanet etmeyeceği hususunda kendine güveniyorsa, emaneti kabul edip yanına alması müstehap olur.
2. Vacip olması. Emanetçi emaneti koruyacak güçte ise ve hıyanet etmeyeceği hususunda kendine güveniyorsa, kendisinden başka bir emanetçi de bulunmuyorsa, emaneti kabul edip yanına alması vacip olur.
3. Mekruh olması. Emanetçi emaneti koruyacak güçte olup emanete hıyanet etmeyeceği hususunda kendine güvenmiyorsa, emaneti kabul edip yanına alması mekruh olur.
4. Haram olması. Emanetçi, emaneti koruyacak güçte değilse emaneti kabul edip yanına alması haram olur. Şayet kabul ederse, kendisine emanet olarak bırakılan şey telef olacaktır.
5. Mubah olması. Emanetçi emaneti koruyacak güçte değilse ve emanete hıyanet etmeyeceği hususunda kendine güvenmiyorsa, mal sahibi de onun bu durumunu bildiği halde malını ona emanet olarak bırakmak istiyorsa, emanetçinin emaneti kabul edip yanına alması mubah olur.( Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 4/126.)
Emanetçinin kendisine bırakılan emaneti bizzat muhafaza etmesi gerekir. Sahibinin izni veya mazeret olmadan onu eşinin veya çocuğunun korumasına bırakması caiz olmaz.
Emanet bırakılan malı muhafaza etmek sevaptır. Emanetçi, yanına bırakılan emaneti usul ve şartlarına uygun biçimde muhafaza ettiği halde kendi kusur veya ihmali olmadan emanet hasar görür veya telef olursa, tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Emaneti kabul eden emanetçiye herhangi bir tazminat düşmez. Ancak hain olan bir kimse tazminat ödemekle yükümlü olur." (Dârekutnî, Sünen, nr. 167; Zeylaî, Nasbü'r-Râye, 4/115.)
Emanetin sahibi ile emanetçiden her biri, diğerinin iznini almadan diledikleri anda emanet akdini feshetme hakkına sahiptirler.Mal sahibi ile emanetçi anlaşmazlığa düşerlerse, meselâ emanetçi, "Emanet bıraktığın hayvan öldü" veya, "Emanetini sana geri verdim" der de emanetin sahibi, "Onu sen telef ettin" derse, bu durumda yemin etmesi koşuluyla emanetçinin sözüne itibar edilir.
Emanetçinin şu durumlarda mal sahibine tazminat ödemesi gerekir;
1. Emanetçi, sahibinin iznini almadan veya geçerli bir mazereti olmadan malı başkasına teslim eder ve mal da telef olursa, mal sahibine tazminat ödemesi gerekir.
2. Emanetçi, emaneti korumayı bırakır da emanet zayi olursa, mal sahibine tazminat ödemekle yükümlü olur.
3. Emanetçi, kendisine bırakılan emanet malı kullanırsa, o esnada veya daha sonra o mal zayi olursa, sahibine tazminat ödemekle yükümlü olur.
4. Emanetçi, kendisine emanet edilen malı beraberinde sefere götürür de mal telef olursa, sahibine tazminat ödemekle yükümlü olur.
5. Herhangi bir sebep yokken emaneti inkâr eden emanetçi tazminat ödemekle yükümlü olur. Mal sahibi malını istediğinde emanetçi inkâr ederse -sonra itiraf etse bile- inkârından sonra mal telef olursa, emanetçi onun için tazminat ödemekle yükümlü olur.
6. Emanetçi, emanet malı başka mallarla karıştırırsa tazminat ödemekle yükümlü olur.
7. Mal sahibinin emanet hususundaki şartına riayet etmemek, emanetçinin tazminat ödemesini gerektirir. el-Fıkhû'l-Menhecî, 3/342-344; Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 5/4024-4028.
BENZER SORULAR
- VEDÎA
- GARÂMET
- GARAMET (ALIŞ VERİŞTE ZARAR ETMEK)
- TAZMİNÂT
- YED-İ EMÎN
- Emanet mal çalınsa veya kaybolsa bu malın bedelini kim öder? Emanet malı bir arkadaşla Ankara'dan Afyon'a yollamak için verdim. Ancak çocuk, giderken garajda çaldırdığını söyledi. Peki şimdi bu durumun hükmü ne olabilir?..
- Şafi mezhebine göre ariyet (iğreti alma) ile ilgili hükümler nelerdir?
- SİGORTA
- ZEKÂTIN ÖDENME ZAMANI
- SİGORTA