Şafi mezhebine göre Cuma namazı ile ilgili hükümler nelerdir?
Cuma namazı müstakil bir farz-ı ayın olup namazların en faziletlisidir. Farziyeti kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Bu namazın farz oluşuyla ilgili olarak Kur'an'da şöyle buyrulmaktadır:
"Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın."™
Bu âyette, inananların cuma namazına koşmaları emredilmektedir. Koşarak gitmek, ancak farz olan bir şey için emredilir. Yine bu âyette, cuma saatinde mükellefler namazdan alıkonmasınlar diye alışveriş yapmak yasaklanmıştır. Cuma namazı farz olmasaydı, onun için alışverişin bırakılması emredil-mezdi. Cuma namazının farz oluşunun sünnetteki deliline gelince, bu hususta sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Cuma namazı kılmayan birtakım insanlar ya buna son verirler ya da Allah kalplerini mühürler de gafillerden olurlar." ( Müslim, Cum'a, 12; Nesâî, Cum'a, 2.)
"Cuma namazına gitmek, ergenlik çağına ulaşmış her müslümana farzdır." ( Ebû Davud, Taharet, 129; Nesâî, Cum'a, 2.)
"Allah, önemsemeyerek üç cumayı terkeden kişinin kalbini mühürler."(Ebû Davud, Salât, 210.)
İcmâ deliline gelince, bütün müslümanlar cuma namazının farzlığı konusunda görüş birliği etmişlerdir.
Cuma namazının hicretten önce farz kılındığına, ama Peygamberimiz'in (s.a.v) Mekke'de bu namazı kıldırma imkânını bulmadığına dair rivayetler bulunmakla birlikte ilk cuma namazını Peygamberimiz (s.a.v), hicret esnasında Medine yakınlarındaki Rânûnâ vadisinde kıldırmıştır. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-lslâmî, 2/1280.)
Cuma namazının vakti, öğle namazının vaktidir. Dolayısıyla öğle vaktinden önce veya sonra kılınması durumunda sahih olmaz. Cuma namazının vakti sahih hadislerle bildirilmiştir:
Seleme b. Ekva'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Resûlullah (s.a.v) güneşin zevale meyletmesi esnasında cuma namazını kılardı." (Buhârî, Cum'a, 16; Ebû Davud, Salât, 216.)
"Resûlullah (s.a.v) ile beraber güneşin zevale ermesi esnasında Cuma namazını kılar, sonra da (serinlemek için) dönüp gölgelikleri araştırırdık." (Buhârî, Cum'a, 16; Mâlik, el-Muvatta', Vukut, 7.)
Cuma kılacak kadar vakit varken namaza başlanır, fakat namaz uzatılı ve bu arada vakit çıkarsa, kılınmakta olan namaz bâtıl olmayıp dört rek'ata tamamlanarak öğle namazı yerine kılınmış olur. Bunu yaparken de öğle nama zina niyet edilmez. Eklenen üç ve dördüncü rek'atlarda imam, kıraati sessi; yapar. Ekleme yapmadan namazı kesmek ve öğle namazını baştan kılmat haram olur. Ama vakit daraldığı halde cuma namazına yetebileceğini zanne derek namaza başlanır da namazdayken vakit çıkarsa, kılınan namaz batıl olup öğle namazına dönüşmediğinden, dört rek'ata tamamlanmaz.
C) Cuma Namazına Gitmenin Vakti
Hatibin huzurunda okunan ezanın duyulması ile mükellefin cuma namazına gitmesi farz olur.
Hanefî mezhebine göre ise güneşin zevalinden hemen sonra okunan ezanın duyulmasıyla mükellefin cumaya hemen gitmesi farz olur.
Cuma ezanı okunurken her ne kadar bir akid olarak sahih olsa da cuma namazı yükümlüsünün o esnada alışveriş yapması haramdır. Cuma namaz kılmakla yükümlü olmayanların ezan okunurken namaza koşmaları farz olmadığından bunların o esnada alışveriş yapmaları haram olmaz. Alışveriş yapanlardan biri cuma namazı kılmakla yükümlü olur da diğeri yükümlü olmazsa, yaptıkları alışveriş her ikisi için de haram olur. Çünkü bu durumda yükümlü olmayan kişi, yükümlü olan kişinin günah işlemesine yardımcı olmuştur.
Öğle namazı ve "Namazın Şartları" bölümünde anlatılan şartlar cuma namazı için de geçerlidir. Cuma namazında bunlara ek bazı şartlar daha gereklidir. Buna göre cuma namazının şartlarını vücûb ve sıhhat şartları olmak üzere iki kısımda ele almak mümkündür.
a) Vücûb, yani farz olmasının şartları
Cuma namazının farz olmasının şartları şunlardır:
1. Erkek olmak. Kadınlara cuma namazı farz değildir. Ama kadınlar, cemaate gidip cuma namazını kılarsa namazları sahih olur ve öğle namazının yerine geçer.
2. Hür olmak. Cuma namazı kölelere farz değildir. Ama kadınlarda olduğu gibi köleler de cemaate gidip cuma namazını kılacak olurlarsa, namazları sahih ve öğle namazının yerine geçerli olur.
3. Cuma namazını terketmeyi mubah kılan bir özrün bulunmaması. Bineğe binerek veya başkası tarafından taşınarak mescide gittiğinde zarar görecek olan kişinin cuma namazı kılma yükümlülüğü düşer. Ücretle tutulacak bir kişinin kendisini mescide taşıması suretiyle mescide gidebilir ve ödeyeceği bu ücret de bütçesine zarar vermezse, cuma namazını kılması farz olur. Kötürüm olan bir hastayı mescide götürecek biri bulunur ve götürmesi sebebiyle hastanın kendisine bir zarar gelmezse, cuma namazını kılması farz olur.
4. Gözleri görür olmak. Kendi başına mescide gitmesi mümkün olmayan veya kendisini götürecek birini bulamayan körün cuma namazı kılması farz değildir. Kendisini mescide götürecek birini bulan veya kendi başına mescide gidebilen körün ise cuma namazı kılması farzdır.
5. Eli ayağı tutmayan ve mescide gitmesi çok zor olan yaşlı kimseye de cuma namazı farz değildir.
6. Hava şiddetli derecede sıcak veya soğuk olmamalıdır. Aşırı derecede çok yağmur yağması ve mescide giden yolların çamurlu olması da bu hükme tâbidir.
7. Suçsuz yere bir zalimin, kendisini hapsetmesinden veya kendisine zarar vermesinden korkan kişi cuma namazı kılmakla yükümlü değildir. Ama bu zulmü hak eden kişi cuma namazı kılmaktan muaf değildir.
8. Cuma namazına gittiği takdirde canına, malına veya ırzına zarar gelme korkusu olan kişi cuma namazı kılmakla yükümlü değildir.
9. Cuma namazı kılınan bir beldede ikamet etmek. Seferi olduğu halde ikamete niyet eden kişilerle cuma namazının cemaat nisabı her ne kadar ta-mamlanmasa da mukim kimselerin ve ikamete dört tam gün için niyet eden yolcuların cuma namazı kılmaları gerekir.Vatan edinmek, bir yerde sürekli olarak kalmaya niyet etmek demektir ki, bu da cuma namazının farz ve sahih olması için şarttır. Cuma namazı bir beldede sürekli olarak ikamete niyet eden kişilere farz olur. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/537-539; Cezîrî, Mezâhib, 1/380, 381)
10. Kişi, vatan edindiği yerde bulunmalıdır. Cuma namazı kılınan yerin şehir olması şart değildir. Köylerde, ağaç dallarından yapılan evlerde, barakalarda oturanlar da cuma namazı kılmakla yükümlüdürler. Çadırlarda yaşayanlar, çoğunlukla göçebe olduklarından, cuma namazı kılmakla yükümlü değildirler. Bunlar, cuma namazı kılınan beldeye yakın olduklarında, oraya bağlı olduklarından cuma namazı kılmakla yükümlü olurlar.
Cuma ezanını işitemeyecek kadar uzakta olan kişiye cuma namazı farz değildir. Nitekim bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Cuma namazı, ezanı duyan herkese farzdır." (Ebû Davud, Salât, 212.)
Ancak bu durumda bulunan kişilerin sayısı kırka ulaşırsa, cuma namazı kılınan yakın beldeye gitmeleri gerekmez ama bulundukları yerde cuma namazı kılmaları gerekir.
b) Cuma namazının sıhhat şartları
Cuma namazının sıhhat (geçerlilik) şartları altı tanedir:
1. Cuma namazının tamamı ve hutbesi, öğle namazı vaktinde eda edilmiş olması.
2. Cuma namazının, köy olsun şehir olsun, mağaralıklar veya yer altı bodrumları olsun, binaları bir arada bulunan yerlerde kılınması.
3. Cuma namazının cemaatle kılınması.
4. Cuma namazını kılan cemaatin, en azından kırk kişi olması. Fıkıh kitaplarında bu şarttan bahsedilirken; Hz. Peygamber'in zamanında kılınan cuma namazlarında cemaat sayısının kırk kişinin altına düşmemiş olması delil olarak ileri sürülmektedir. Oysa Resûl-i Ekrem'in hicret etmesinden önce Medine'de kılınan cuma namazında kırk kişilik bir cemaatin hazır bulunması, bundan az sayıdaki bir cemaatle cuma namazının kılınamayacağı anlamına gelmez. Nitekim Hz. Peygamber'in emriyle Mus'ab b. Umeyr'in Medine'de on iki kişiye cuma namazı kıldırdığı rivayet edilmektedir. (Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3/179.)
Ayrıca Resûlullah (s.a.v) cuma namazını kıldırırken, ticaret kervanının geldiğini duyan cemaatin mescidi terkedip alışverişe gittiği ve sadece on iki kişinin hutbeyi dinlemeye devam ettiği sahih hadis kaynaklarında bildirilmektedir. (Buhârî, Cum'a, 38.)
Buna ek olarak sevgili Peygamberimiz (s.a.v), bir beldede sadece dört kişi bulunsa bile cuma namazı kılmalarının farz olduğunu ifade buyurmuştur. (Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3/179; Dârekutnî, Sünen, 2/8-9.)
Şu halde bir yerleşim biriminde imamla birlikte dört kişinin bulunması durumunda cuma namazı kılınmalıdır.
Hanefî mezhebi de bu görüşü benimsemiştir.
5. Cuma namazının, beldede kılınan diğer cuma namazlarından önce kılınmış olması.
6. Namazdan önce iki hutbenin okunması.
E) Aynı Yerleşim Biriminde Birden Fazla Yerde Cuma Namazı Kılınması
Cuma namazından maksat, müminlerin rablerine karşı huşu içinde bir araya gelip toplanmaları, aralarındaki dostluk bağlarını güçlendirmeleri, kin ve düşmanlık duygularını yok etmeleridir. Cuma namazı kılınan mescidlerin gereksiz yere çoğaltılması durumunda müslümanlar birkaç mescide dağılıp bölünmekte, cemaatleşmenin faydası hissedilmemekte, dolayısıyla cuma namazından elde edilmesi umulan feyiz ve bereketten yeterince istifade edilememektedir.Cuma mescidlerinin sayısı gereksiz yere çoğaltıldığı takdirde, yalnızca ilk kılınan mescidde bulunanların cuma namazı sahih olur. Diğer mescidlerdeki cemaatlerden önce kıldıklarını kesin olarak bilenler, cuma namazını sahih olarak kılmış olurlar. Diğer mescidlerdekiler ise sadece öğle namazını kılmış olurlar. Bunun için ölçü, iftitah tekbiridir. Namazı önce kılmış olmak için iftitah tekbirlerinin, başka mescidlerdeki cemaatten önce alındığının kesin olarak tesbit edilmesi şarttır. Eğer bu tesbit yapılamaz da hepsinin aynı anda iftitah tekbiri aldıkları anlaşılır ya da bu hususta şüpheye düşülürse, hepsinin cuma namazı bâtıl olur. Bu durumda hepsinin bir araya gelerek cuma namazını iade etmeleri gerekir. Şayet bu mümkün olmazsa, cuma yerine öğle namazını kılmaları gerekir.
Hanefî mezhebine göre, birden fazla mescidde cuma namazı kılınması, ihtiyaçtan ötürü olmasa bile her mesciddeki cuma namazı sahih olur ve bunda herhangi bir sakınca da söz konusu olmaz. Bir mesciddeki cemaatin diğer mesciddeki cemaatten önce kılmış olması da cuma namazının sıhhatine zarar vermez.
Bir yerleşim birimindeki cuma cemaatinin tek mescide sığmaması, birden fazla mescidde cuma namazı kılınmasını zorunlu hale getiren bir ihtiyaçtır. Cuma mescidleri ihtiyaç sebebiyle birden fazla olursa hepsinde kılınan cuma namazları sahih olur ve bundan sonra öğle namazını kılmaları zorunlu olmayıp sadece mendup olur. Nitekim İmam Şafiî Bağdat'a gittiğinde, orada birkaç yerde cuma namazı kılındığını görmüş ve bu duruma ses çıkarmamıştır.( Nevevî, el-Mecmû', 4/452.)
Cuma namazının birden fazla mescidde kılınması durumunda sahih olmayacağı düşüncesinden hareketle Hanefî mezhebi mensupları münferit olarak zuhr-i ahîr niyetiyle dört rek'at; Şafiî mezhebi mensupları ise cemaat halinde dört rek'at öğle namazı iadesi kılmaktadırlar. Oysa aynı yerleşim birimindeki cuma namazı mükelleflerinin tek camiye sığmamaları zaruretine binaen birden fazla mescidde cuma namazı kılınmasının sahih olacağında şüphe yoktur ve bu takdirde muhtelif camilerdeki cemaatlerin zuhr-i ahîr namazı kılmaları da gerekmez. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 2/1302.)
Kaldı ki böyle bir namazın kılınması, bir vakitte iki namazın farz olduğu gibi yanlış bir inanışın insanlar arasında yayılmasına yol açacaktır. Nitekim Din İşleri Yüksek Kurulu da 26 Mart 2002 tarihinde yaptığı bir toplantıda cuma namazından sonra zuhr-i ahîr namazı kılınmasına gerek olmadığını karara bağlamıştır.
F) Cuma Namazının Rek'at Sayısı
Cuma namazının farzı iki rek'attır. Nitekim Hz. Ömer de, "Cuma namazı kısaltma yapmaksızın tam olarak iki rek'attır. İftira eden ziyana uğramıştır"(Nesâî, Cum'a, 37.) diyerek bunu teyit etmiştir.Ayrıca cuma namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört olmak üzere toplam sekiz rek'at nafile namaz kılınması müstehaptır. Dörder rek'at olan bu nafilelerin ikişer rek'at olarak kılınması da yeterli olur. (Nevevî, el-Mecmû; 3/457.)
G) Cuma Namazına Ne Zaman Kavuşulmuş Olur?
İmamla birlikte cuma namazına başlamayıp daha sonra camiye gelen bir kişi, imam ikinci rek'atta iken namaza durursa, cuma namazına kavuşmuş sayılır ve namazını cuma namazı olarak tamamlar. Ama ikinci rek'atın rükûun-dan sonra imama tâbi olup namaza girerse, cuma namazına kavuşmuş sayılmaz ve namazını öğle namazı olarak tamamlar. Bununla ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: "Cuma namazının bir rek'atına kavuşan kişi, cuma namazına kavuşmuş sayılır." (Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3/202.)
Bazı rivayetlerde bu hadisin sonunda, "Ona bir rek'at daha eklesin"badesi yer almakta ise de bu, mezkûr hadisin râvilerinden Zührî'nin ilavesidir. (Cessâs, Ahkâmü'l'Kur'ân, 5/340.)
Hanefî mezhebine göre cuma namazının herhangi bir kısmında imama tâbi olan bir kişi, cuma namazına kavuşmuş sayılır ve imamın selâm vermesinden sonra namazını cuma namazı olarak tamamlar. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 3/1293.)
H) Cuma Namazından Önce Hutbe Okunması
İslâm bilginleri namazdan önce hutbe okunmasının, cuma namazının sıhhat şartlarından biri olduğu hususunda görüş birliği etmişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) hutbesiz cuma namazı kılmış değildir. Hutbede bulunması gereken rükünler beş tanedir. Bu rükünleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Hutbeye, Allah'a hamdederek başlamak. Bunun için de bizzat "hamd" mastarından türeyen bir kelimeyi kullanmak ve ayrıca buna Allah lafza-i celâlini eklemek şarttır. Şu halde hamd masdarını veya türevini kullanmaksızın ya da Allah lafza-i celâlini telaffuz etmeksizin veya buna benzer bir cümleyi telaffuz etmekle bu rükün yerine getirilmiş olmaz. Hamd maddesinin her iki hutbede okunması zorunludur.
2. Her iki hutbede Peygamber Efendimiz'e salât okumak.
3. Her iki hutbede aynı lafızla olmasa bile takva tavsiyesinde bulunmak. Meselâ "ittekullaha" yerine "etîullaha" demek yeterli olur. Dünyadan ve dünyaya aldanmaktan sakındırmak yeterli olmaz.
4. İki hutbeden birinde Kur'ân-ı Kerîm'den bir âyet okumak. Bu âyetin bi rinci hutbede okunması daha faziletli olur. Okunan bu âyetin tam bir âyet veya bir âyetin uzun bir bölümü olması; vaad, vaîd, kıssa, mesel veya öğüt gibi matlup bir mânayı ifade etmesi şarttır.
5. Özellikle ikinci hutbede mümin erkek ve kadınlara dua etmek. Eğer hatibin ezberinde varsa, mağfiret talebi gibi âhiretle ilgili duaları yapması şarttır. Ama ezberinde yoksa, dünya ile alâkalı duaları yapması da yeterli olur. Dua ederken hazır bulunan cemaati bir tarafa bırakarak başkalarını kastetmeme-lidir.
Hanefî mezhebine göre ise hutbenin bir tek rüknü vardır. O da az veya çok, mutlak zikirdir. Farz olan hutbenin tahakkuku için sadece bir defa "elhamdülillah" veya "sübhânellah" veya "lâ ilahe illallah" demek yeterli olur. Ancak bu kadarla yetinmek tenzîhen mekruhtur.
I) Hutbenin Şartları
Cuma hutbesi için gerekli olan şartlar şunlardır:
1. Her iki hutbe namazdan önce okunmalıdır. Namazdan sonra okunan hutbeler geçerli olmaz.
2. Hatip hutbeyi okurken ara verip başka bir işle meşgul olmamalıdır. Meselâ hatip hutbe okurken aksırır da "elhamdülillah" derse hutbe geçerli olmaz.
Hanefî mezhebine göre ise bu durumda hutbenin geçerliliği devam eder.
3. Hutbeler Arapça okunmalıdır. Her iki hutbenin rükünlerini Arapça olarak yerine getirmek şarttır. Hatibin Arapça'yı öğrenmesi mümkün olduğu takdirde, hutbeyi Arapça'dan başka bir dille okuması yeterli olmaz. Arapça'yı öğrenmesi mümkün olmazsa, o zaman hutbeleri Arapça'dan başka bir dille okuması caiz olur. Tabii bu anlatılanlar, Arap dinleyiciler için söz konusu olan hükümlerdir. Dinleyiciler Arap değillerse, hatibin Arapça'yı öğrenmesi mümkün olsa bile, âyet-i kerîme dışındaki hutbe rükünlerini Arapça olarak yerine getirmek gerekmez. Fakat âyet-i kerîmeyi Arapça okumak zorunludur. Arapça okumak mümkün olmazsa, yerine Arapça bir zikir veya dua okumak yeterli olur. Bu da mümkün olmazsa hatip, bir âyet okuyacak kadar susup bekler. Âyetin başka bir dildeki mealini okumak yeterli değildir. Hutbenin âyet-i kerîme dışındaki rükünlerinin Arapça olarak yerine getirilmesi şart olmayıp sünnettir.
Hanefî mezhebine göre ise dinleyenler Arap da olsalar, başka milletten de olsalar, hatip Arapça'yı bilse bile, hutbenin Arapça'dan başka bir dille okunması caizdir.
4. Hutbe vakit içinde okunmalıdır. Cuma vaktinden önce okunan hutbe geçerli olmaz.
5. Hatip, hutbe rükünlerini, cuma namazının kendileriyle gerçekleştiği kırk kişilik cemaate duyuracak kadar yüksek bir sesle okumalıdır. Cemaatin hutbeyi bilfiil duymaları şart değildir. Sadece işitebilecek bir konumda olmaları yeterli olur. Hatibe yakın bir şekilde bir arada bulunmaları gerekir. Bu konumdayken uyuklayarak hutbeyi dinlemeseler bile bunun bir sakıncası olmaz. Ama sağır olmak, ağır uykuda bulunmak veya hatipten uzak bir yerde oturmak gibi bir nedenle hutbeyi işitemezlerse, hutbeleri yerini bulmuş olmaz.
6. Hutbeyle namaz arasına fasıla konulmamalıdır. İki hutbenin rükünle-riyle iki hutbe ve cuma namazı arasına fasıla koymayıp peş peşe yapmak şarttır. Bunun sınırı mümkün olduğu kadar hafif iki rek'at namaz kılacak kadar bir fasıladır. Bundan fazla süren fasıla, hutbeyi geçersiz kılar. Ama bu fasıla vaaz ve nasihat ise, hutbenin sıhhatine zarar vermez.
7. Hatip her iki hades (abdestsizlik ve cünüplük) halinden ve affedilmez necasetten temiz olmalıdır.
8. Hatibin avret mahalli örtülü olmalıdır.
9. Hatip, yapabildiği takdirde hutbeyi ayakta okumalıdır.
10. Hatip, iki hutbe arasında itminan miktarınca oturmalıdır. Hutbeyi ayakta irad eden hatip, arada oturamayacak olursa, bir süre sükût eder.
11. Hutbeyi dinleyen kırk kişi, hükmen de olsa hutbeyi işitebilecek bir konumda olmalıdır.
12. Hutbeler, cuma namazının sahih olduğu bir mıntıkada okunmalıdır.
13. Hatip erkek olmalıdır.
14. Hatip, halka imamlık yapması sahih olan bir kişi olmalıdır.
15. Eğer ilim erbabından ise hatibin, hutbedeki rükünlerin rükün, sünnetlerin de sünnet olduğuna inanması şarttır. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 2/1307-1308.)
J) Hutbenin Sünnetleri
Hutbenin sünnetleri on sekiz tane olup şöyle sıralanabilir:
1. Hutbe rükünleri arasındaki tertibe uymak. Şöyle ki, hutbeye önce Allah'a hamdederek başlamak.
2. Sonra Peygamber Efendimiz'e salât okumak.
3. Daha sonra cemaate takva tavsiyesinde bulunmak.
4. Bir âyet-i kerîme okumak.
5. Müminlere dua etmek.
6. İkinci hutbede müslümanların imam ve idarecilerine, sâlih olmaları ve hak yolda halka yardımcı olmaları için dua etmek. Sevgili Peygamberimiz'e salât okuduktan sonra ayrıca ona selâm, âl ve ashabına da salâtü selâm göndermek.
7. Dikkatle dinledikleri takdirde işitebilecek durumda olan cemaatin, kulak verip hutbeyi dinlemesi.
8. İşitemeyenlerin ise zikirle meşgul olması.
9. Bu durumda Kehf sûresini okumak daha faziletlidir.
10. Daha sonra Peygamber Efendimiz'e yine salât okumak.
11. Hutbeyi minber üzerinde okumak.
12. Minberin, mihraba yönelenlerin sağ tarafında bulunması.
13. Hatibin, kendisine tahsis edilen yerden ayrılarak minbere çıkmadan önce minberin yanındaki cemaate selâm vermesi.
14. Hatibin, minbere çıktığında cemaate yönelmesi.
15. Hatibin, birinci hutbeye başlamadan önce minbere oturması ve oturmadan önce de cemaate selâm vermesi.
Hanefî mezhebine göre hatip, cemaate selâm vermemelidir. Çünkü selâm vermesi, konuşmalarına yol açar.
16. Cemaatin toplu olarak değil, yalnızca bir kişinin hatibin huzurunda ezan okuması sünnettir. Minarede okunan ilk ezana gelince, cemaatin toplanması eğer buna bağlı ise okunması sünnet olur.
17. Hutbe, cemaatin anlayabileceği tarzda açık ve net olmalı, ne çok uzun ne de çok kısa olmalı ve ne de namazdan önce okunmalı.
18. Hatibin, hutbe okurken sağa-sola dönmemesi, sol tarafında kılıç veya asâ bulundurması, sağ yanını da minberin kenarına dayaması.
19. Hatibin, ikinci hutbeyi "estağfirullaha lî veleküm" duasıyla bitirmesi.
20. Hutbeyi okuyan hatibin, cuma namazını da kıldırması şart değil sünnettir.(Cezîrî, Mezâhib, 1/394; Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 2/1309-1310.)
21. Hutbe okunurken de olsa mescide giren kişinin tahiyyetü'l-mescid namazı kılması sünnettir. Câbir'den (r.a) rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber, hutbe okurken mescide giren bir adama,
"Ey falan! Namaz kıldın mı?"diye sormuş. O da, "Hayır, kılmadım" deyince Hz. Peygamberin ona, "Kalk, iki rek'at namaz kıl" diye emrettiği anlatılmaktadır. Başka bir rivayette anlatıldığına göre Hz. Peygamber (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Biriniz (mescide) geldiğinde imam hutbe okumak-taysa iki rek'at namaz kılsın." (Buhârî, Cum'a. 184)
K) Hutbenin Mekruhları
Hutbenin bazı sünnetlerini terketmek mekruh, bazılarını terketmekse hi-lâf-ı evlâdır (tenzîhen mekruh). Meselâ hutbe okunurken cemaatin konuşması, hatibin huzurunda tek kişinin değil de cemaatin toplu olarak ezan okuması mekruhtur. Hutbe okunurken cemaatin gereksiz yere gözlerini yummaları ise hilâf-ı evlâdır.Cemaatin omuzlarının üzerinden adım atarak, onları rahatsız ederek ileri saflara geçmek mekruhtur.Hatibin huzurunda salâtü selâm âyetinin okunması
Hatibin minbere çıkmasından sonra müezzinin veya cemaatten birinin,
"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar.(Peygamber'e Allah'ın salât etmesi, rahmet etmesi; meleklerin salât etmesi, şanının yüceltilmesini dilemeleri; müminlerin salât etmesi ise dua etmeleri anlamını ifade eder.)
Ey iman edenleri Siz de ona salât edin, selâm edin"( Ahzâb 33/56.)
âyetini okuması, ardından,"(Hutbe okunurken) arkadaşına 'sus' dediğinde (hutbeyi) lağvetmiş olursun" (Müslim, Cum'a, 11.) hadisini ve bazı manzumeleri okuması, Asr-ı saâdet'ten sonra başlatılmış olmakla birlikte cemaate, bu âyet ve hadisin içeriğini hatırlattığı için güzel bir uygulamadır.Bazılarınca bu uygulama bid'at olarak nitelendirilmekte ise de bu, güzel bid'atlar kategorisinde mütalaa edilmelidir. İmam Ebû Hanîfe'ye göre hatibin minbere çıkmasından sonra terkiye yapılması tahrîmen mekruh, İmâmeyn'e göre ise caizdir.
Cuma namazı kılmakla yükümlü olan kişinin cuma günü fecirden sonra yola çıkması haramdır. Ancak yoldayken cuma namazına kavuşabileceğini zanneden veya vakti daralıp da ulaşamamaktan korktuğu hac yolculuğu gibi farz bir yolculuğa çıkan ya da yalnız kalmaktan korkmak gibi bir zarureti olan kişinin cuma günü fecirden sonra yola çıkması haram olmaz. Ama fecirden önce yola çıkmak mekruh değildir.
Hanefî mezhebine göre ise cuma günü cumanın birinci ezanı okunduktan cuma namazı kılınıncaya kadar şehirden çıkmak, sahih görüşe göre mekruhtur. Ama zevalden önce şehirden çıkmak mekruh değildir.
Cuma namazı kılmayanların öğle namazı kılmaları
Cuma namazını kılmakla yükümlü olan kişinin cuma namazına gitmeyip imamın cuma namazını kıldırması esnasında öğle namazını kılması sahih olmaz. Aksine bu kişinin, kavuşacağını zannetmesi durumunda cuma namazına gitmesi gerekir. Çünkü o gün kendisine farz olan, cuma namazıdır. Cumaya gidip imama kavuşursa, imamla birlikte cuma namazını kılar. İmama kavu-şamazsa öğle namazını kılar. Cuma namazına kavuşamayacağını zannetmesi durumunda, imamın cuma namazını tamamladığına kesin kanaat getirinceye kadar bekledikten sonra öğle namazını kılar.Özetle, cuma namazını kılmakla yükümlü olan kişi cuma namazından ön ce öğle namazını kılarsa, öğle namazı sahih olmaz; Cuma namazını kılmas gerekir. Cuma namazına gitmeyip cuma namazından sonra öğle namazını kılarsa. günahkâr olmakla birlikte öğle namazını eda etmiş sayılır
Dinen geçerli mazeretleri sebebiyle cuma namazını kılamayan veya cuma namazını kılmakla yükümlü olmayan kimselerin, o günkü öğle namazını cemaatle kılmaları -cemaat sevabını elde etmek İçin- sünnettir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/540.)
Ancak Hanefî mezhebine göre bu durumdaki kimselerin o günün öğle namazını cemaatle kılmaları tahrîmen mekruhtur. Çünkü o gün o vakitte cemaat oluşturmak, sadece cuma namazına mahsustur.
Mazeretinin, cuma namazı kılınabilecek vakte kadar ortadan kalkacağını ümit eden kişinin, öğle namazını kılmayıp beklemesi müstehap olur. Mazereti devam eder de artık cuma namazını kılamayacağına kanaati hâsıl olursa öğle namazını kılar.Cuma namazı kılmakla yükümlü olmayanlar, imamın cuma namazını tamamlamasından önce de o günün öğle namazını kılabilirler.Vakit sona erer ya da cuma namazını hutbeyle birlikte eda etmeye yetmeyecek kadar daralırsa bu namaz cumhura göre sakıt olur ve cuma namazı olarak kaza da edilmez. Ancak bunun yerine o günün öğle namazı kılınır.
Cuma namazından önce tırnakları kesip bıyıkları kısaltmalı, koltuk altlaı ve bedendeki diğer tüyler temizlenip gusledilmeli, güzel kokular sürünerek üs baş düzeltilmeli ve sonra da cuma namazına gidilmelidir. Cuma günü ve ge cesi Kehf sûresi okunmalıdır. Bununla ilgili bir hadis-i şerifte sevgili Peygarr berimiz şöyle buyurmuştur: "Cuma günü Kehf sûresini okuyan bir kişi için bu sûre iki cuma arasını nurla aydınlatır."( Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 3/249.)
Peygamber Efendimiz'e çokça salâtü selâm okunmalıdır. Bununla ilgi bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur: "Cuma günü en faziletli günlerini! dendir. O günde bana çokça salât okuyun. Çünkü sizin okuduğunuz salâtle bana sunulur." (Ebû Davud, Salât, 207; Nesâî, 3/91; ibn Mâce, Cenâiz, 25.)
Yine o günde çokça dua edilmelidir. Bizleri o günde çokça dua etmeye teşvik sadedinde sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, müslüman bir kul o zamana denk gelir de yüce Allah'tan bir şey dilerse, dilediği şeyi Allah (c.c) mutlaka kendisine verir." (Buhârî, Cum'a, 37; Müslim, Cum'a, 13-15; Tirmizî, Cum'a, 2.)
Cuma namazı kılınacak yere mümkün olduğunca erken gidilmelidir. Cuma günü en temiz ve en yeni elbiseler giyilmelidir. En faziletlisi, beyaz elbiselerin giyilmesidir.
BENZER SORULAR
- Şafii Mezhebi'ne göre cuma namazı hakkında detaylı bilgi verir misiniz?
- Arapça anlamayanın namazı geçersiz mi?
- Cuma Namazı
- Cuma namazı ve hutbesi hakkında kısa bir açıklama
- Cuma hutbesi okunurken namaz kılınır mı?
- HUTBE
- CUM'A NAMAZI
- HUTBE
- Şafi mezhebine göre bayram namazı ile ilgili hükümler nelerdir?
- Hutbe okunurken dinlemek ve amin dememek mi gerekir? Hutbe okunurken Efendimizin ismi dahi geçse salavat getirmemek lazım diyorlar, bu doğru mu?